SINIR |Tamamlandı|

__Katre__ द्वारा

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... अधिक

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"
70. Bölüm "FİNAL"

56. Bölüm "Geldim"

17K 1.1K 419
__Katre__ द्वारा

Yorumlarınızı bekliyorum°
Keyifli okumalar°
Şarkı: Sema Moritz|Hasret

Toprak'tan

Bana eşlik eden üç askerle birlikte binadan çıkıp uzun yolu yürümeye başladım. Askerlerin bana olan tuhaf bakışlarını fark etsem de umursamamaya çalıştım. Daha önemli işlerim vardı. Mesela özgürlüğün tadını çıkarmak gibi.

Büyük demir kapının önüne geldiğimizde nöbetçi askere bir selam verip kapıyı açmasını bekledim.

"Komutanım." dedi yanımdaki üç askerden biri. "Biraz beklesek iyi olur."

Kaşlarım anlamazca çatıldığında "Geliyor." diyen mavi gözlü askere döndü bakışlarım. Sonra başımı çevirip onun baktığı yere baktım.

Gözlerim arabadan inip seri adımlarla bana yaklaşan adama odaklandı. Emin olmak adına gözlerimi kıstım.

Yüzümde oluşan gülümseme ile ben de ona doğru birkaç adım attım. Ama attığım her adımda yüzümdeki gülümseme biraz daha soldu.

Deniz... Yıllar sonra ilk karşılaşmamızda kaşlarını çatmış büyük bir hırsla yaklaşıyordu bana.
İstemsizce benim de kaşlarım çatıldı.

Tam önümde durduğunda ben ondan bir kelam beklerken onun yaptığı tek şey kaldırdığı yumruğu yüzüme indirmek oldu.

Yanımdan ayrılmayan üç asker ne olduğunu şaşımışken yana düşen başımı kaldırıp ona baktım.

Pekâlâ... Selamlaşma stili değişmiş olabilirdi.

Kaldırdığım yumruğu aynı şekilde ona geçirdim. "Ne oluyor lan?!" diye bağırdım aynı zamanda.

"Komutanım!" diyerek kollarımdan tuttu askerlerin ikisi. Biri "Abi sakin ol!" diyerek Deniz'i durdurmaya çalışıyordu.

"Neredesin oğlum sen?" dedi Deniz. Kaşlarım çatıldı. Askerlerden kurtulup tam karşısında dikildim.

"Hangi deliktesin?" diyerek omzumdan ittirdi. "Lan karın, kızın her gün ölüp ölüp dirilirken sen ne bok yiyordun?"

Yeri göğü inleterek söyledikleri tekrar tekrar yankılandı kafamda. Kulaklarım uğuldamaya başladı. Bunu benden gizlemiş olamazlardı değil mi?

Şüpheyle yüzümü tarayan gözlerle buluşturdum gözlerimi.

"Ne karısı, ne kızı lan?" dedim fısıltıdan farksız bir sesle. Doğru olamazdı. Böyle bir insan olamazdım ben. İnsan her haltı unuturdu da karısını kızını unutmak neydi lan?

Ben ne zaman evlenmiştim? Kimi sevmiştim? Nasıl sevebilmiştim? Onu bunu bırak çocuk diyor. Lan benim çocuğum mu var?

Kaşlarını çattı aynı benim gibi. Gözlerini yüzümde gezdirdi birşey arar gibi. Ardından ikimizin bakışları da aynı anda tam yanımızda dikilen üç askere döndü.

"Anlatın." dedi Deniz sinir bozulduğunu sakin bir ses tonuyla örtüp. Ben hiçbir şey diyemedim. Neyle yüzleşiyordum? Şaka mı yapıyorlardı bilmiyorum. Hala kendimde değildim.

"Biz de yeni öğrendik aslında abi." dedi sarışın olan. Bu askerlerle Deniz'in nereden tanıştığı ayrı bir merak konusuydu. "Rüzgar komutanım daha iyi biliyor herşeyi."

Tüm gözler baktığı askere dönerken yavaş adımlarla ona doğru yaklaştım. Bu süreçte birkaç kez daha görmüştüm onu. Eğer ailemi biliyorsa neden bana hiçbir şey söylememişti?

"O gün komutanım vurulduğunda üstlere bildirdim." diye başladı.

Tamam bir çatışmada ağır yaralandığımı ve uzun süre bilinçsiz olduğumu biliyordum. Uyandığım şu birkaç aylık süreçte hafıza kaybı yaşıyordum. Dedemi görmek istediğimde öldüğünü çok acı bir şekilde öğrenmiştim ama yürüttükleri görevin selameti için dışarıda görünmemem gerekiyordu. O yüzden mezarına bile gidememiştim.

Bunları biliyordum. Ama geride bıraktığım bir ailem olduğunu kimse söylememişti bana. Üstlerimden hiçbiri görev bitene kadar bu gerçeği belli bile etmemişti.

"Desteğe gelen ekiplerle gönderilen helikoptere bindirilmesini emrettiler. Saldırı daha öncede de denemişti. Amaçları öldürmek değil Toprak komutanı süründürmekti. O gün onu helikopterle gönderdim. Daha sonra gelen emirle herkese onu taşıyan aracın bombalandığını ve komutanın öldüğünü söylemem emredildi. Bunu da yaptım. Zaten ağır yaralıydı nabzı çok yüzeysel ve yavaştı. Sağlıkçılar bile o an nabzını alamadığı için oradakilere öldüğünü inandırmak zor olmadı."

Derin bir iç çekip saçlarımı karıştırdım. Bunları biliyordum. Benim için sonrası önemliydi. Sonra neden bana gerçeği anlatmadıkları önemliydi.

"Yenge bayılmıştı. Hamile haliyle dayanamadı komutanın başında yere yığıldı. O da uyutuldu. Türkiye'ye ailesinin yanına gönderildi. Uyanmadan sahte bir tören yapıldı. Zaten aileden kimseye gösterilmedi cenaze. Sonrasını ben de doğru düzgün bilmiyorum komutanım. Sizi görmem engellendi. Görevde yer almıyordum ve sizin ailenize yakındım. Tek bildiğim aylarca bilinçsiz yattığınız. Uyandığınızda hafıza kaybı yaşadığınız."

Bir küfür savruldu dudaklarım arasından. Elimi saçlarıma çıkartıp sertçe çekiştirdim.

"Dedenize gitmek istediğinizde gerçeği söyleyip sizi engellediler ama karınızı ve kızınızı söylerlerse durduramayacaklarını onlar da biliyor olmalılardı."

Ellerim iki yanda yumruk oldu. Ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi şaşırdım. Birkaç dakika içinde evli olduğumu, baba olduğumu öğrenmiştim.

Ellerimin titrediğini biliyordum. İçimde tuhaf şeyler oluyordu.
Deniz'e çevirdim başımı. Sanki şaka yaptıklarını söylesin, yalanlasın istedim.

Hiçbir şey söylemedi. Yalnızca benim gibi bomboş bakıyordu etrafa. Düşünüp tarttığı belliydi. Benim düşünecek birşeyim bile yoktu. Bomboştu lan kafamın içi! Hiçbir halt hatırlamıyordum.

Ne zaman yanımızdaki askerler uzaklaştı, ne zaman ikimiz de duvarın dibine çöküp oturduk bilmiyorum. Dakikalarca bomboş karşıyı izledik.

Ben birini sevmiştim. Evlenmiştim. Çocuk bile yapmıştım lan. Çocuğum vardı benim. Ne kadarlıktı? Adı neydi?

Karım peki... Onun adı neydi? Nasıl tanışmıştık? Çok seviyor muydum? Mutlu muyduk? Nasıl biriydi?
En önemlisi bunca zaman beni beklemiş miydi?

Aklıma takılan onlarca soru ile başımı yanımda oturan Deniz'e çevirdim.

"Bekliyor mu?" dedim fısıltıyla. Herkes, herşey öldüğümü gösterirken o hâlâ bekliyor muydu?

"Ne?"

"Karım... Hâlâ bekliyor mu?"

Alaycı bir tebessüm oluştu yüzünde. Başını iki yana sallayıp tekrar önüne döndü.
"Öldüğüne hiç inanmadı. O zeki bir kadın. Bunca şeyin bir sebebi olduğunu biliyordu. Biz inandık o asla kabul etmedi. O günden beri evinizde bekliyor. Çocuğunu büyütüyor. Kaçırdığın her günü videoya alıyor."

"Adı ne peki?"

"Eylül."

"Nasıl tanıştık biliyor musun? Yani ben..." dedim devamını nasıl getireceğimi bilemeyerek. "Ben nasıl bu kadar sevilebilirim ki?"

"Deden tanıştırdı diye biliyorum. Hani şu küçükken bir aile dostunuz vardı. Sen de arada gelip bana anlatırdın cadı bir kız var diye. O kız işte Eylül."

Söyledikleri ile kaşlarım çatıldı. Yıllarca görüşmemiştik bile o kızla. Daha doğrusu şimdiki karımla.
"N.. nasıl?"

"Ayrıntıları bilmiyorum." dedi omuz silkip.

"Sen peki... Uzun zamandır görüşmüyorduk. Nasıl biliyorsun bunca şeyi?"

"Sizin yeni evlendiğiniz sıralarda karşılaştık seninle tekrar. Senin karın benim karımın en yakın arkadaşı oluyor. O zamandan beri birlikteyiz. Evlerimiz de karşılıklı apartmanlarda."

"Çıldıracağım." diyerek yüzümü sıvazladım. "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir insan karısını nasıl unutur?"

"Doktor geçici olduğunu söylemiş. Rüzgar öyle söyledi." dedi bana bakarak.

Başımı salladım aşağı yukarı.
"Öyle." diye mırıldandım.

"Ben peki. Ben seviyor muydum? Mutlu muyduk?"

"Köpek gibi seviyordun." dedi gülerek. Kaşlarım kalktı bu tavrıyla. "Dilinden düşmüyordu oğlum adı. Bağımlıydın kıza. Çok da mutluydunuz."

Onun yüzündeki gülümseme bende de istemsizce bir gülümseme oluşturdu. Yalnız bir adamdım ben. Nasıl birini bu kadar sevip bir aile kurmuştum.

Bana çok uzak gelen bir kavramdı bu. Rüya gibiydi aile olmak. Ama şimdi aile babası olduğumu öğreniyordum.

"Kızım." dedim ona dönüp. "Kızımın adı ne?"

"Aden."

"Ne?" dedim hızla. "Aden mi?"

Başını salladı aşağı yukarı. Kızımın adı ölen kardeşimin adıydı.

Aklıma takılanla ona doğru döndüm tekrar.
"Ben yokken doğdu değil mi?" dedim boğazıma oturan yumruya engel olamayarak.

Başını aşağı yukarı salladı. "Çok zordu Eylül için."

Zordu... Zordu ve benim hiçbir halttan haberim yoktu. Bilinçsizce aylarca o yatakta yatmıştım.

"Fotoğraf?" dediğimde sesimin titremesine ben bile şaşırmıştım. "Fotoğrafları var mı?"

Elini cebine attığında bir yandan da konuşuyordu. "Aden'in var... Eylül'ün fotoğrafını isterim şimdi Erva'dan."

Telefonun şifresini girip birkaç saniye sonra tebessümle bana uzattı. Alıp ekrana baktım.
Dudaklarımı dişledim istemsizce gülerek. Tombul yanaklı küçük bir kız vardı karşımda. Önden çıkmış iki dişi ile kameraya gülümsüyordu. Gözleri kahverengi saçları simsiyahtı. Kocaman gözleri neşeyle ışıldıyordu.

Benim kızımdı. Benim canımdan bir parçaydı. Ben babaydım. Bu minik şeyin babasıydım.

Utanmasam oturup ağlayacaktım şu fotoğrafa bakarak. Babasını hiç görmemiş bir bebekti o. Hiç tanımamış, yüzünü dahi görmemişti.

"Bana..." dedim emin olamayarak.
"Evet sana benziyor." dedi başını sallayarak. Ben annesini görmediğim için emin olamamıştım ama Deniz'in dediğine göre de bana benziyordu.

"Var daha. Bak sen." dedi Deniz tekrar sessizliğini bozup.

Yana kaydırdım ekranı. İki tane bebek bakıyordu bu kez ekrana. Ellerini yüzlerini yoğurt olduğunu tahmin ettiğim şeyle batırmışlardı.
"Diğeri?" dedim ona bir bakış atıp.

"Benim oğlum." dedi kocaman bir gülümseme ile.

"Senin oğlun?"

"Hıı." dedi başını sallayarak. "Kızını oğluma alacağım. Şimdiden alışıyorlar birbirlerine."

"Hadi lan oradan." dedim gülerek.

Ekranı yan tarafa kaydırdım. Deniz'in kucağındaydı bu kez iki bebek de. İkisi de boynuna sımsıkı sarılmıştı. Yüzüm düştü istemsizce. Ona hiç sarılamadığım geldi aklıma. Daha baba olduğumu yeni öğrenmişken bunu hazmedip bir de kızımı kıskanmıştım.

Üstten bildirim geldiğinde telefonu Deniz'e uzattım. Sanırım karısı fotoğrafları atmıştı.

İçimde tuhaf bir heyecan oluştu. Kalbim hızlı atmaya başladı birden. Karımı, çocuğumun annesini göreceğim için heyecanlanmıştım. Yüzünü bile hatırlamadığım karımı...

Deniz fotoğraflara girip bana uzattı. Derince yutkundum ekrana bakmadan önce.

Sonra usulca değdirdim bakışlarımı ekrana. Dört kişi vardı fotoğrafta. Bir masanın etrafında oturmuş dört kişi. Deniz'in yanında bir kadın vardı gülümseyerek ekrana baktığı. Bunlar değildi benim dikkatimi çeken. Bir saniyeden az gezinmişti gözüm orada.

Daha çok ilgimi çeken o kadındı. Omzuna elimi atıp kendime çektiğim kocaman gülümseyerek ekrana bakan kadındı.

Ellerini dizlerine koymuş sırtını benim göğsüme yaslamıştı. Kolumun birini omzuna atmış onu kendime çekmiştim. Ve sanırım diğer elim de belindeydi. Kocaman gülüyordu. Çok güzel gülüyordu.

Ve ben... Ulan ben eşek gibi sırıtıyordum lan! Mutlu görünüyordum. Mutluydum. Yalnız değildim. Bir kadını sevmiş, sarılmış, mutluydum.

"Daha var." dedi Deniz. O an gerçek dünyaya geçmiş gibi ekranı yana kaydırdım.

İki kişiydik burada. Ben ve Eylül. Yani karım. Özel bir gün olduğunu tahmin ediyorum ki üzerimde takım elbise vardı. Benim siyah takım elbiseme uyum içinde kül rengi bir elbise vardı onun da üzerinde. İki elini de koluma sarmış başını koluma yaslamıştı. Tuhaf bir his oluştu içimde.

İkimizin yüzünde de güzel bir gülümseme vardı. Deniz'i umursamadan ekranı yaklaştırdım. Yanakları kızarmıştı Eylül'ün. Utangaç bir gülümsemeydi yüzündeki.

Gözlerimi yüzünde gezidirip inceledim. Küçük burnu simsiyah iri gözleri vardı. Gülmek yakışıyordu.

Sonra uzaklaştırıp diğer fotoğrafa geçtim. Bu kez benim elim onun omzundaydı. Başını göğsüme yaslamış kollarını belime sarmıştı. Ben ekrana bakarken o başını kaldırmış bana bakıyordu.

Biraz daha yaklaştırdım ekranı. İkimizin yüzüne daha yakından baktım. Ayağa kalkıp bana elini uzatan Deniz'in elinden destek alıp ayağa kalktım. Hâlâ o fotoğrafa bakıyordum.

İttire ittire arabaya götürürken de arabaya bindiğimde de fotoğrafa bakıyordum.

"Vay anam vay!" dediğini duydum Deniz'in. "Sen Eylül'ü unutur musun oğlum? Şu sırıtışa bak."

* * *

Yol boyu konuşmuştu Deniz. Ben ise sessizce dinlemiştim yaşayıp da hatırlamadıklarımı. "Üzme onu." demişti. "O tek başına savaştı. Çok canı yandı. Doğuma giderken bile ağlayarak senin adını bağırıyordu. Kaç kez Erva'ya sarılıp ağladığını gördüm. Başlarda Aden'e bakamadığını düşünüyordu."

Hepsini tek tek dinlemiştim. Her birinde bir yumru oturmuştu boğazıma. Ellerimi sıkmaktan avuç içlerimi kanattığımı bile sonradan anlamıştım.

Arabadan inip kapıyı kapattığımda kalbim deli gibi atıyordu. "Üzme onu." dedi Deniz. "Bu kez yanında değil karşında bulursun beni."

"Üzmem." dedim başımı sallayarak. "Üzmeyeceğim."

Benim için bunca acıyı çekmiş bir kadını nasıl üzebilirdim? Çocuğumun annesini, o güzel gülüşlü kadını nasıl üzebilirdim ben?

Hastanenin bahçesinden girip biraz ilerledik. Binanın önüne geldiğimizde gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım. Sonra bize doğru bakınarak gelen iki kadını gördüm.

Gözlerim solgun yüzlü olan gülümsemesi yüzünden silinmiş  kadına takıldı. "O değil mi?" diye mırıldandım Deniz'e doğru.

Başını sallayarak karşıya çevirdi bakışlarını. Bana doğru adımlayan kadının beni görmesini bekledim. Gözlerim baştan aşağı onu inceliyordu.

Gözleri bana değdi. Fark etmemiş gibi başka bir yere bakıp tekrar bana döndü. Bir süre emin olmak adına gözlerini kısıp bana baktı.

Sonra yüzünde alaycı bir tebessüm oluştu. Deniz'in karısına birşeyler söyledi. Ben ona doğru adımlarken o da bana doğru geliyordu küçük adımlarla. Tekrar hareket etti dudakları.

Karşı karşıya geldik sonra. Ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Gözlerinden yaşlar süzülürken titreyen elini kaldırıp kalbimin üzerine koydu. Tuttu orada birkaç saniye. Sonra kaşlarını çatarak bana döndü. Gözlerini yüzümde gezdirdi.

"Toprak." dedi fısıltıdan farksız. Gözlerinden onlarca ifade geçmişti. Sanki fotoğraftaki o kadın değildi. Değişmişti. Gözlerindeki o ışık sönmüştü.

"Geldin mi sevgilim?" dediğinde sesi tir tir titriyordu. Sevgilim diyordu bu güzel kadın bana. Sevgisini veriyordu. Ben ise ona hep acı vermiştim.

Ne diyeceğimi bilemedim. Gözlerim ardı arkasına yüzünü tararken söyleyebileceğim tek şeyi söyledim.
"Özür dilerim." dedim titrek bir sesle. Bundan sonra ömrümü ona adayacaktım. Aldığı tüm yaraları sevgiyle iyileştirecektim.

Dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu. Gözlerinden firar eden yaşlara eşlik etti bir hıçkırık. Gözleri usulca kapanırken kollarımda buldum o güzel kadını.

* * *

Uyandığından beri hıçkırıklarla ardı arkasına sarsılan omuzlarına bakıp kendimi sıktım. İçimde beni bertaraf eden kara bir bulut vardı sanki. Her bir yanımı sarmış Eylül hıçkırdıkça beni içine hapseden bir buluttu bu.

Gözlerini açtığından beri beni görmemişti. Tam arkasındaydım. Sırtını bana dönmüş hıçkırarak ağlıyordu. Adının Erva olduğunu öğrendiğim kadın yani Deniz'in karısının elini tutmuş bırakmıyordu.

"Erva..." dedi titreyen sesiyle. Öylesine bitkin geliyordu ki sesi yüreğime bir kor düştü. Nefes almayı kesip kısık sesinden dökülenleri dinlemeye koyuldum.

"Toprak'ı gördüm."

Bir hıçkırığın ardından burnunu çekti. "İstemiyorum." diye mırıldandı başını iki yana sallayarak. "Aden'e kim bakacak? Ben delirmek istemiyorum."

"Eylül." dedi Erva. Onun da sesi titriyordu. "Delirmedin sen. O burada. Toprak burada. Ben de gördüm onu."

Eylül'ün hıçkırıklarının bile kesildiğine şahit oldum. Erva'nın bakışları bana döndüğünde kesilen ağlaması artmaya başladı. Yavaşça yatağa doğru yaklaştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sarılacak mıydım? Gözyaşlarını mı silecektim? Ne diyecektim? Ben hayatımın hatırladığım hiçbir döneminde bir kadına bu kadar yakın olmamıştım ki.

Erva yerinden kalktığında Eylül yavaşça doğrulup yumduğu gözlerini açarak bana baktı. Ayak ucuna oturdum usulca. Ani bir hareketle dizlerinin üzerine doğruldu. Gözünden ardı arkasına dökülen yaşlarla boynuma öyle bir sarıldı ki geriye doğru sendeledim.

"Toprak!" diye soluk soluğa adımı seslendi. Sımsıkı sardığı kollarını bir an bile gevşetmiyordu. Ben de yavaşça beline sardım kollarımı. Elinin biri saçlarıma çıktı. Hıçkıra hıçkıra boynuma öpücükler kondurdu. Geri çekilip uzun uzun yüzüme baktı.

"Özledim." dedi titrek bir sesle. Buz gibi elini kaldırıp kalbimin üzerine yerleştirdi. Gerçek olduğuma hâlâ inanamıyordu. Elini geri çekip yüzümü avuçları arasına aldı.

"Çok özledim." diyerek alnını alnıma yasladı. Gözlerim kapandı bu hareketiyle. Geri çekilip yüzümün her bir santimini öpmeye başladı.

Ne diyeceğimi bilemeyerek sessiz kaldım. Hasret gidermesini bekledim. Onun derin özleminin yanında benim hissettiğim şey pişmanlıktı. Hiçbir şeyden haberim olmasa da onu böyle ağlattığım için derin bir pişmanlık vardı içimde.

Sonra dudaklarıma bastırdı dudaklarını. Ne yapacağımı şaşırdım. Ne olmuştu birden? Geri çekilip gözlerime baktı. Tekrar tekrar öptü. İlk defa kaskatı kesildiğimi hissettim. O geri çekilirken derince yutkunup pişmanlık dolu gözlerimi ona çevirdim.

Öyle ne kadar süre sarıldı ne kadar öptü bilmiyorum. Dakikalar sonra kollarımın arasında küçücük bir çocuk gibi kalmıştı. Dizlerini kendine çekmiş başını göğsüme yaslamış kollarını aynı o fotoğraftaki gibi belime sarmıştı. Hıçkırıkları iç çekişlere dönmüştü. Arada yüzünü göğsüme sürtüyor. Öpüyor yada derin bir soluk alıyordu.

"Çok yoruldum." dedi dakikalar sonra.
"Sana bunun hesabını soracağım."

Birşey söylemeden derin bir nefes aldım. Nasıl söyleyecektim onu unuttuğumu? Bilsem gelmez miydim? Ona bunca acıyı çektirir miydim?

"Toprak?!" diyerek başını kaldırdı birden. "Niye sarılmıyorsun bana? Niye öpmüyorsun?" dedi yeni bir ağlama krizine gebe sesiyle.

"Minik annem demedin. Güzelim demedin. Öpmedin. Sevmedin. Ağladım ben. Niye silmedin gözlerimi?"

"Eylül..." dediğimde sesimin titremesini beklemiyordum. "Bak." diyerek etrafa bakınmaya başladım. Birden söylese miydim? Yada arkadaşını mı bekleseydim? Nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum ki.

Aniden kollarını belimden çekip geriye doğru çekildi. "Artık istemiyor musun? Sevmiyor musun artık beni?"

Benden iyice uzaklaştı. Az önceki küçük kızın yerine kendini korumaya çalışan bir kadın gelmişti sanki.
"Git!" dedi bağırarak. Ayağıyla bacağıma bir tekme savurdu.

"İstemiyorsan git! Kızıma da bakarım, muhtaç etmem ben! Kimseye ihtiyacım yok! Git!"

"Eylül yapma, öyle değil!" diyerek tekme savuran ayaklarını tuttum. Yaklaşıp ellerimi omuzlarına koydum sakinleştirebilmek için.

"Ne Allah'ın belası ne!"

Sesi öyle yüksekti ki tüm koridorun duyduğuna emindim.

Omuzlarına koyduğum elimi sertçe itti. Göğsüme ardı arkasına yumruklar savurmaya başladı.

"Neredeydin? Neden gelmedin? Benim ne yaşadığımı biliyor musun sen? Bunca zaman gelmeyip sadece özür diliyorsun!"

Ellerini üstümden çekip geriye doğru gitti. "Salak mıyım ben!" dedi yine bağırarak. Gücü tükenip kendini geriye attığında kapı tıklatıldı.

İçeriye giren Erva direkt Eylül'ün yanına geldi. Sesleri o da duymuş olmalıydı. "Erva." dedi Eylül aniden değişen sesiyle. "Toprak... Toprak gibi değil." diyerek bana baktı. Ona mı şikayet ediyordu şimdi beni?

"Eylül." diyerek bana kısa bir bakış attı Erva. "Toprak hiçbir şey hatırlamıyor!"

Tek seferde dile döktükleri ile Eylül de ben de donup kaldık. Ben ondan gelecek tepkiyi beklerken o yanlış duyduğunu düşünüyor gibi gözlerini bana çevirdi.

"N... nasıl?"

Erva "Ben Aden'i getireceğim." diyerek odadan çıktıktan sonra Eylül'e döndüm.

"Özür dilerim. Yemin ederim hiçbir şey hatırlamıyorum." dedim titreyen bir sesle.

Bir umut bana yaklaştı. Az önce geçirdiği sinir krizinden eser yoktu şimdi. Ellerini yüzüme koyup umutla baktı gözlerime.

"Sevgilim." dedi fısıltıdan farksız yumuşak bir sesle. "Beni hatırlamıyor musun?"

Ne diyecektim? O bana böyle bakarken nasıl hayır diyecektim? Bu kadın unutulur muydu be?! Ben onu nasıl unutmuştum?

"Özür dilerim." dedim fısıltıyla.

Bir damla süzüldü sol gözünden. "Onun için mi gelemedin?"

"Bilinçsizdim Eylül. Uyandığımda hiçbir şey hatırlamıyordum. Operasyon bitene kadar dışarı çıkmama bile izin yoktu. Ölüydüm ben. Kimse karımın olduğunu, kızımın olduğunu söylemedi. Bilmiyordum yemin ederim. Bilsem bir yolunu bulup gelirdim."

"Çok yandı canın değil mi?"

"Ağlama ne olur?" dedim fısıltıdan farksız. Sesim neden titriyordu. Boğazımdaki yumru neden izin vermiyordu konuşmama.

Elimi ilk defa yüzüne götürüp gözyaşlarını sildim. Başını tutup göğsüme çektiğimde omuzları sarsılmaya başladı.

Tekrar kapı tıklatıldığında usulca benden ayrılıp geri çekildi. Başını yan çevirip ıslak gözlerini aceleci bir tavırla sildiğinde anlamamıştım neden böyle yaptığını.

Önce Erva girdi kapıdan bir erkek bebekle. Ardından Deniz girdi. Kollarında boncuk gözlü bir bebekle.
Benim kızımla. Yüzündeki küçük tebessümle yanımıza yaklaştı.

Eylül'e vereceğini düşünürken kollarıma bıraktı o minik bebeği. İşte şimdi hıçkırarak ağlamak istiyordum.

Yüzünü taradı gözlerim. Bana benziyordu. Eylül'e çevirdim bakışlarımı. Dişlediği dudaklarına eş zamanlı başını salladı aşağı yukarı.

"Kızım..." dedim fısıltıyla. Titreyen elimi kaldırıp usulca yüzüne dokundurdum. Boncuk boncuk gözleriyle bana bakıyordu. Başımı boynuna götürüp kokusunu çektim içime. "Bizim kızımız..." dedi. Eylül'e bakarak. Hâlâ rüya gibiydi.

Aden usulca ellerini kaldırıp yüzüme koydu. Gözlerimi yumup geri açtım. Hiç yabancılık çekmemişti. Bu kadar çabuk alışacağını beklemiyordum.

Hele ki küçük yüzünü yaklaştırıp yanaklarımdan öpmesini hiç beklemiyordum. Gözümden ardı arkasına düştü yaşlar. Mani olamadım o andan sonra.

Minik dişlerini göstererek gülmeye başladı. Elinin birini yüzümden çekip Eylül'e döndü. "Anne." dedi ona bakarken.

Sonra bana döndü. Elini tekrar yüzüme yerleştirdi.
"Baba... Öp..."

Bir hıçkırık koptu boğazımdan. Tanıyordu. Kızım beni tanıyordu. Baba demişti bana. Eylül'e baktığımda engel olamadığı yaşlar boncuk boncuk dökülüyordu yüzüne. Gözlerimi yumup açtım. Teşekkür ettim bir nevi. Kızıma beni anlattığı için milyonlarca teşekkür edecektim ona.

Aden Eylül'e döndü usulca. Eylül bir çabayla gözlerini silmeye çalışsa da Aden huysuzlanarak kollarını uzattı ona doğru. Dudakları büzüldü annesinin yüzüne bakınca. Burnunun ucu kıpkırmızıydı zaten. Düzelen dudakları tekrar büzüldüğünde Eylül hızla "Ağlamıyorum!" diyerek dudaklarına yalancı bir tebessüm kondurdu.
"Ağlamıyorum ki ben kızım."

Aden ellerini Eylül'ün yüzüne götürüp okşadıktan sonra başını usulca boynuna yatırdı. Dudaklarına dişlerini geçirdi Eylül. Gözleri hâlâ ıslaktı. Benim de ondan bir farkım yoktu.

Gözlerim kapının girişindeki aileye takıldı. Erva bir kolunda oğlunu tutuyordu. Sarsılan omuzlarından döktüğü gözyaşlarını anlıyordum. Deniz ise karısını da oğlunu da kolları arasına almış sımsıkı sarılıyordu.

Tekrar önüme döndüm. Benim aileme baktım. Karıma... Kızıma. Yaklaşıp kollarımın arasında aldım ikisini de. Sımsıkı sardım.

"Birlikteyiz..." diye fısıldadım Eylül'ün kulağına. "Bir daha ayrılmayacağız."

* * *

"Alayım ben." diyerek kollarını açan Eylül'e verdim Aden'i.

Yol boyu konuşmuştuk. Bu hafıza kaybının geçici olduğunu öğrendiğinde gözlerindeki ışıltıyı unutamıyordum. Şimdi de eve gelmiştik. Yani evimize. Benim eski evim ne alemdeydi bilmiyorum ama burası farklı bir evdi.

Eylül uyuyan Aden'i alıp gittiğinde kapının girişinde öylece kaldım.

"Gelsene." diyerek geri yanıma gelen Eylül'ün arkasından ilerlemeye başladım.

"Sana evi gezdireyim o zaman." dedi ellerini birbirine çırparak. İyiymiş gibi davranıyordu ama her bakışından eski Toprak'ı istediğini anlıyordum.

Bileğimden tutup çekiştirerek bir odanın önüne getirdi. "Burası boş odaydı." dedi kapısını açıp girerek.
"Biz de ibadet için kullanalım dedik. Bu senin seccaden. Bu da benim. Kur'an'ı Kerim'lerimiz de burada."

Gözlerimi etrafta gezdirdim. Sade bir odaydı. İçerisi mis gibi kokuyordu. Gerçek anlamda huzur verici bir odaydı.

Oradan çıkıp iki kapıyı gösterdi. "Şurası tuvalet. Burası da banyo." Banyonun kapısını açıp içeri girdi.

"Tüm eşyaların duruyor. Hiçbirine dokunmadım. Aynısı gibi."

Başımı salladım usulca. "Teşekkür ederim. Herşey için."

Gülümseyip başını salladı. Kapıyı kapatıp önümden ilerlemeye başladığında onu takip ettim.

Kapının kulpuna elini uzatıp bana döndü. "Burası Aden'in odası. Neredeyse tüm eşyaları sen beğenmiştin. Daha hamile bile değildim odayı hazırladığımızda. Sen tutturmuştun şimdiden hazırlayalım diye."

Söyledikleri ile yüzümde bir gülümseme oluştu. Öyle bir adam olduğuma hâlâ inanamıyordum. Ama tam yanımdaki kadının beni ne kadar değiştirebileceğini düşündüğümde hiç de abes kaçmıyordu o halim.

İçeri girdiğimizde gözlerimi odada gezdirdim. Eşyalar sade ve güzeldi ama en çok dikkatimi çeken duvardaki çizimlerdi. Yaklaşıp elimi gezdirdim üzerinde. Sonradan çizilmişti büyük ihtimalle. Eylül'e döndüğümde gülerek bana bakıyordu.

"Bu odayı biz boyanmıştık. Onu da ben çizdim."

Uzanıp elimi tuttu. Ne yaptığını anlamadım bir an. Küçük eli avuçlarımda kaybolurken bir iki adımda duvardaki el izlerinin önünde durduk.
"Senin elin."  Kendi elini kaldırıp küçük olan el izinin üzerine yerleştirdi. "Bu da benim elim."

Elimi kaldırıp kendi el izimin üzerine bıraktım. Yan yana duran ellerimize bakıp tebessüm ettim. Bugün değişik değişik duygular uğrayıp duruyordu bana.

Elini indirdiğinde bana döndü. "Buralarda da çocuklarımızın elinin izini görmek istediğini söylemiştin. Tutturmuştun bir futbol-"

Elini ağzına kapatıp susunca merakla sordum. "Futbol ne?"

"Yok birşey." dedi elini sallayarak. Yanakları kızarmıştı.

"Ne Eylül? Söylesene merak ettim."

"Futbol takımı... Şey... Çocuklarımız olur falan demiştin."

Yarım yamalak söylediklerinden anladığımla engel olamadığım bir kahkaha attım. Hemen elini dudaklarıma kapatıp odadan çıkardı.

"Ben mi dedim bunları?" dedim gülüşümün arasında soluklanarak.

Başını salladı yürürken. "Sen çok fenaydın."

"Burası da salon. Şu köşeyi çok istemiştik. Kitap okuma köşesi."

Bakışlarımı salonda gezdirip peşinden ilerledim. "Burası normal mutfak işte." diyerek parmak ucuyla gösterdi.

Geldiğimiz son kapının önünde derin bir nefes alıp içeri girdi. Yatak odamızdı burası. Girer girmez gözüme çarpan fotoğraflarla doluydu.

"Bizim odamız." dedi Eylül sadece. Ben çoktan gözlerimi etrafta gezdirmeye başlamıştım. Normal bir odaydı işte. Fazla hiçbir eşya yoktu. Sade renklerle dolu düzenli bir odaydı. En çok dikkatimi çekenler fotoğraflarımızdı.

Yaklaşıp birini elime aldım. Eylül'ün üzerinde güzel bir elbise vardı. Gözlerinin içi gülüyordu. Ben de onu kendime çekip sarılmış kocaman gülümsüyordum.
"Resmi nikahımızın olduğu gün." diye açıklama yaptı Eylül.

Onu bırakıp diğerine geçtim. Benim üzerimde kamuflajlarım vardı. Kamerayı tutan Eylül'ün ne giydiği belli olmuyordu ama arkamızda görünen bir yatak vardı.

"Bunu görevde olduğumuzda çekinmiştik. Hamileydim o zaman. Yanaklara baksana." dedi Eylül. Arkamı dönüp yüzüne baktım. Şimdi daha zayıf görünüyordu yüzü.

Geriye kalan iki fotoğraf benim tek fotoğrafımdı. İkisinde de kamuflajlıydım. Tam komodinin üzerinde de bir fotoğraf vardı o daha yakından olan fotoğrafımdı. Onları yerine bırakıp Eylül'e döndüm.

"Mutluymuşuz." dedim tebessümle.
"Mutluyduk. Hâlâ da öyleyiz. Doktor demiş ya geçici diye. Sabredelim." dedi yatıştırıcı bir tonda.

İlerleyip dolabın kapağını açtı.
"Tüm kıyafetlerin burada. Eskilerin kokusu gitti diye yıkamaya başlamıştım. Yeni kıyafetler de var. Değiştir istersen üzerini."

Dolaba yaklaşıp kendim için bir eşofman altı ve bir tişört çıkardım. Arkamı döndüğümde Eylül başörtüsünü çıkarıyordu. Bakışlarımı kaçırıp çaktırmamaya çalıştım. Arkam ona dönük bakışlarımı tekrar fotoğraflara çevirdim. Üzerini değiştirdiğinin bilincinde olarak bekledim bir süre. Tamam çocuğumun annesiydi ama hatırlamıyordum ne yapayım?

Seslerin kesilmesi ile arkamı döndüm. Bir şort ve askılı bir penye giymiş açık saçlarıyla çok tatlı duruyordu. Ayrıca çok güzel. Biraz fazla güzel. Ve sanki az önceki kadın o değilmiş gibi.

Bakışlarımı kaçırsam da yüzümde anlamsız bir sırıtış vardı. Nedenini bilmiyordum. Karım çok güzledi ondan mı? Yada bu güzelliği sadece benim görmem mi hoşuma gitmişti?

"Ne oldu?" dedi Eylül. Elimde tuttuğum kıyafetlerle öylece dikildiğimin yeni farkına vardım.
"Neden utandın şimdi?" dedi yanıma gelip. Elini yanağıma kaldırıp okşadıktan sonra geri indirdi.

"Ne utanması?" dedim hiç bozuntuya vermeden. Dudaklarını birbirine bastırıp "Yanakların kızarmış." dedi bir eliyle yüzümü göstererek.

"Yok." dedim hızla. "İçeri sıcak ya ondandır. Ben üzerimi değiştireyim."

İnanmasa da başını sallayarak arkasını döndü. Uzun saçları çok güzeldi. Yatağa girip arkasını döndüğünde üzerimdekileri çıkarıp eşofman ve tişörtü giydim.

Yorganın ucunu usulca kaldırdığımda Eylül bana doğru döndü. Tuhaf hissediyordum. Yani biriyle aynı yatakta uyumak falan... Onunla uyanacağını bilmek tuhaf hissettiriyordu.

"Eğer benimle uyumak istemezsen-" diye kedi gibi bir sesle konuştuğunda lafını kestim hızla.

"Hayır." diyerek yatağa attım kendimi. "Karımsın sen benim. Tabi ki de yanına yatacağım."

Yüzünde güller açarken ellerini yüzünün altına koydu. Yönümü ona döndüm. Yakınımdaydı. Hatırlamadığım güzel karımdı.

"Niye çıkarmadın tişörtünü?" diye sordu gözlerini üzerimde gezdirip.

"Ne?"

"Sen böyle rahat edemzsin ki. Çıkar istersen tişörtünü, utanma."

Bu kadın beni çok iyi tanıyordu. Bir de utanma diyordu sırıtarak. Üzerimden yorganı atıp tişörtü çıkardım. Neyden utanacaktım canım? Yabancı değildi ya. Karımdı.

Tekrar yanına uzandığımda tebessüm edip yüzümde gezdirdi gözlerini.
"Biraz seni sevebilir miyim?" dedi başını eğip tatlı bir tebessüm eşliğinde.

Söylediklerinden birşey anlamasan da başımı salladım. Tek dirseğinin üzerinde doğrulup bana doğru eğildi.
"Şu yastığı alayım istersen. Sen yüksek sevmezsin." dediğinde nutkum tutulmuş gibi yalnızca başımı salladım.

Başımın altındaki ikinci yastığı yere atıp tekrar bana döndürdü bakışlarını. Parmaklarını usulca yüzümde gezdirmeye başladı. Soluklarım düzenini kaybetmişken yalnızca onu izliyordum.

"Saçların güzelmiş." kelimeleri döküldü birden dudaklarımdan.

Kocaman gülümsedi."Severdin." dedi başını sallayarak.

"Şimdi de sevdim." dedim kısık bir sesle. Sesim ona ulaştığında yine güldü. Sanırım gülümsemesi için çabalayacaktım artık.

"Sakalını uzatmışsın. Sevmezdin." dedi ellerini sakalımda gezdirip. Nasıl mayıştırıcı bir histi bu?

Başımı salladım melül melül.
"Yarın keserim. Hem Aden de rahatsız olmasın."

Aklıma gelenle bakışlarımı yüzünden gözlerine çıkardım. "İsmini Aden koymuşsun."

"Evet birlikte karar vermiştik. Kardeşinin ismi."

"Teşekkür ederim."

Omuz silkip yanağıma bastırdı dudaklarını. Elini yüzümde gezdirirken alnımda durdurup kaşlarını çattı. "Bu iz yoktu. Ne zaman oldu?"

Alnımda saçlarımın başladığı yerde küçük bir iz vardı. "Yaralandığımda sanırım."

Bu kez uzanıp dudaklarını o izin üzerine bastırdı. Saçlarımı okşamaya başladı yavaş yavaş. "Saçlarınla oynamayı çok severim." dedi gözleri oradayken.

Sonra bakışları gözlerime değdi. Dondu bakışları bir süre. Çek oğlum dedim kendi kendime. Çek bakışlarını. Allah bilir nasıl bakıyorsun? İlk defa güzel bir kadın görmüş gibi davranma dedim. Sonra daha güzelini görmediğim geldi aklıma.

"Bi' kere öpebilir miyim?"

Sessizce söyledikleri ile kendime gelemeden başımı salladım. Daha sonra farkına vardım dudaklarından dökülenlerin.

Aklımı başımdan alıp geri çekildiğinde utangaç bir gülümseme sundu bana. "Sıkıyorum seni biliyorum ama çok özledim Toprak." dedi fısıltıyla. Başımı iki yana salladım. Ne sıkıntısıydı Allah aşkına? Bi' kere daha öp diyecek kıvama gelmiştim ben.

"Bir daha olmaz merak etme. Hatırlamanı beklerim." dediğinde panikle konuşmaya başladım.

"Yok!" dedim hızla. "Böyle hatırlamam daha kolay olur hem."

Dudaklarını dişledikten sonra gülerek alnıma bir öpücük kondurdu. Kendini yanıma atıp ellerini yüzünün altına koydu.
Gözlerinden geçen özlem okunuyordu. Yüzündeki bitmişlik kendini belli ediyordu. Buruktu tebessümleri.

"İyi geceler sevgilim." dedi o buruk tebessümün ardından.

"İyi geceler." dedim fısıltıyla.
"İyi geceler Eylül."

Selamın aleyküm•

Nasıldı bölüm? Lütfen yorumlarınızı belirtin.

İlerleyiş nasıl? Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bekliyorum.

Toprak ve Eylül'ü nasıl buldunuz?

Sizleri seviyorum. Allah'a emanet olun•

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

151K 9.6K 9
Çilli ve Üsame'nin birkaç bölümlük güzel serüvenine davetlisiniz efendimiz. #olricsular 12.10.2019
5.6K 122 13
genç bir erkeğin bir kıza defalarca aşkını konu alan bu hikayeyi beğenmenizi temenni ederim.
939 375 15
Sevmek kalbimize mi bağlı yoksa aklımıza mı
leylâ 📚 द्वारा

आध्यात्मिक

26.6K 2.5K 45
Yüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden...