to begin again | taekook

By purplesdarlingg

323K 33.1K 20.3K

Kim Taehyung ebeveynlerinin gölgesinde yaşayan silik bir omegadır ve bir gün alfa Jeon Jeongguk'la arasındaki... More

to 'begin' again
1
2
3
4
5
6
7
8
9
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21

10

15.8K 1.7K 1.3K
By purplesdarlingg

🎗♡

Çocuklar yalnızca çok etkilendikleri, oldukça sıra dışı buldukları ya da travma yaşadıkları olayları her detayıyla hatırlarlar. Yirmi iki yıllık hayatımın çoğu senesi olduğu gibi çocukluk yıllarım da gayet monoton günlerle geçmişti, bu yüzden zihnimde tüm berraklığıyla tekrar tekrar oynayan çok anı yoktu.

İlkokul yıllarım; şu an belirli mevkilerde olan, adı başarılarıyla anılan birçok kişinin eğitim aldığı prestijli bir kolejde geçmişti. Yedi yaşındayken babamın elini tutarak sonu müdürün odasına uzanan o geniş koridoru yürüdüğüm, gri takım elbiseli kel bir adam tarafından o zamanlar tam olarak kavrayamadığım birçok saygı ifadesiyle karşılandıktan sonra oldukça lüks bir odaya davet edildiğim anları üstünkörü hatırlıyordum. O güne ait zihnime mıhlanmış, belleğimin en ücra köşelerinde el değmeden saklanmış bir hatıram da vardı.

Ellerini kahverengi bir masanın üzerinde mahcupça kavuşturmuş, babamın soğuk bakışları altında ezilip büzülen ve arada beni inceleyerek dikkatle babamı dinleyen gözlüklü, sıska adam imgesi; arkasındaki devasa panoya odaklandığım ve panoyla birlikte onu da tüm kayıt işlemleri bitene kadar kocaman açılmış gözlerimi bir saniye dahi kırpmadan incelediğim için beynimde son model bir makineyle çekilmiş profesyonel bir fotoğraf kadar canlıydı.

Üstüne raptiyelenmiş yüzlerce irili ufaklı kağıt, belge, dosya yığınından arta kalan kısımları siyah ve deri olan bu panonun ne için kullanıldığını çok merak etmiştim. Evimizde böyle bir eşya yoktu, bunu ilk defa görmüştüm. Babam kayıt işlemlerini bitirerek yerinden kalktığında, Müdür Bey'in vedalarını dinledikten sonra elimi tekrar kavrayarak kapıya doğru hareketlendiğinde bile içime çöreklenen hayret ve merak duygusuyla panoyu gözlemlemeye devam ediyordum.

Eve döndüğümüzde gördüklerimi anneme tüm heyecanıyla ve sıcaklığıyla, yerimde duramayarak, yaşadığım hararet sebebiyle tokamdan kurtulup gözlerime dökülmüş sarı saçlarımı minik ellerimle geriye doğru itmeye çalışarak anlatmıştım. Bana açıklamıştı; panoyu, işlevlerini, kullanış amaçlarını tek tek anlatmıştı. Hayatıma yeni bir kavram girmişti bu şekilde: plan.

O kolejde okuduğum yıllar boyunca o odaya bir daha giremedim ama kapısının önünden geçtiğim her anda; gelecek günlerin takvimini içeren, mürekkeplerle kirlenmiş beyaz kağıdı devasa elinde kaybolacak kadar küçük raptiyeyle siyah panoya sabitleyen gri elbiseli kel adamın hayali; göz kapaklarımda bir film sahnesi gibi canlanmıştı.

Yirmi iki yıllık hayatımın her anını günler öncesinden planlayarak yaşıyorsam, her saniyesi önceden belirlenmiş bir rutini takip ediyorsam tüm bunların nedeni küçük aklımın sınırlarını zorlayan o panoydu. Hep bir tanesine sahip olmak istemiştim ve odamın baş köşesinde, üzerini kaplayan kağıtlardan asıl rengini bile öğrenemeyeceğiniz bir pano bulunuyordu.

Bugünün planına göre söyleşiyi dinleyerek notlar almalıydım, eve geldikten sonra onların üzerinden geçip iki hafta sonra başlayacak vizelerim için dosyalarımı düzenlemeliydim ama şu an bunların hiçbiri yaşanmıyordu çünkü yalnızca iki hafta önce yine planlarım dışında hayatıma girerek tüm düzenimi alt üst eden Jeongguk Jeon'un evinin kapısındaydım.

Sol elimi sımsıkı tutuyor, baş parmağıyla bileğimi okşuyordu. Onun evinde onunla baş başa bir gece geçireceğim gerçeği kalbimi hazırlıksız yakalarken şifreyi girip bizi eve sokmasını sessizce bekliyordum. Onu yalnızca iki haftadır tanıyordum, başkasına göre şu an burada olmam delilik olabilirdi ama biz istisnaydık. Ona duyduğum güvenin bir benzerini yalnızca anneme karşı hissetmiştim.

Küçük bir bip sesinden sonra açılan kapının ardından tamamıyla Jeongguk kokan eve girmiştik. Üzerindeki deri ceketi kapının yanındaki dolaba asarken etrafı süzmek isteyen gözlerimi ondan alamıyordum.

"Ev sıcak ama üstündeki ince, üşürsen söyle." Elimdeki kot ceketi alıp tişörtümün açıkta bıraktığı köprücük kemiğimin üstünden işaret parmağıyla geçti. Tüylerim diken diken olurken onu arkamda bırakarak kapısı açık odaya ilerledim. Evine ilk defa geliyor olmama rağmen asla yabancı hissetmiyordum, tüm atmosfere sinmiş kehribar kokusu bunun en büyük nedeniydi.

Sıradan bir salonu vardı, rezidansların kalıplaşmış düzeniyle döşenmişti. Mutfak ve oturma odasını ayıran büyük cam raflara çeşit çeşit şarap şişeleri özenle yerleştirilmişti. Sanırım bir koleksiyon yapıyordu, şarap kültürüm yoktu ama yıllandıkça değerlendiklerini biliyordum. Şişelerin üzerindeki tarihler oldukça eskiydi, kıymetli olmalıydılar.

Gözüm camın önündeki sehpanın üstüne rastgele bırakılmış birkaç kitaba ve mor, küçük saksıya kaydı. Şaşkınlıkla irkilirken gülmek ve ağlamak arasında bocalayan yüz ifademi kontrol altına almaya çalıştım.

Saksıda bir hanımeli çiçeği vardı, Jeongguk evinde hanımeli yetiştiriyordu ve benim feromonlarım hanımeli kokardı.

Çiçeğin yapraklarını nazikçe okşarken Jeongguk'un yaptığı her hareketin bana her seferinde nasıl daha değerli hissetirdiğini sorguluyordum. Ben eve sinmiş kehribar kokusuna odaklandığımdan çiçeği duyumsayamamıştım ama kokusunun tüm eve yayıldığına emindim, özelliği buydu.

"Aa, o da ne? Nasıl girmiş bu eve? Hiç haberim yok." Omzuma bastırdığı dudaklarının ardından konuştuğunda kıkırdadım. Mor saksının arkasındaki kağıtta çiçeğin bakımı hakkında birkaç talimat yazıyordu, birkaç yer kırmızı bir kalemle özellikle işaretlenmişti. Gözlerim hızla dolarken arkamı döndüm ve Jeongguk'un beline tüm gücümle sımsıkı sarıldım.

Şaşırdı, bunu beklemiyordu ama kasılmış vücudu gevşerken belimden kavrayarak ayaklarımı yerden kesti. Kollarımı çözmek zorunda kaldım ama sakinleşmek için sarılmaya ihtiyacım vardı. Kontrolsüz bir hıçkırık bedenimi sarstığında ellerimle yüzümü gizledim. Yaşadığım her duyguyu ağlayarak ifade etmem canımı sıkıyordu, çok fazla mutluydum ve göz yaşlarımın sebebi tamamıyla buydu.

"Sen yokken beni oyalasınlar diye çiçek diktim ama bir faydası olmadı. Bu kokuyu yalnızca senin teninden aldığım zaman seviyorum." Dudaklarını ellerimin üzerine art arda bastırdığında burnumu çekerek yüzümü açtım. Ağlayınca çirkinleşirdim; kırmızı yüzüm, akmış burnum ve her an gelebilecek bir hıçkırık için seğiren büzülmüş dudaklarımla göze hoş gelen bir manzara sunmuyordum.

"Sen romantik bir alfa olmaya başladın sanki Jeongguk, çok şaşkınım." Kollarımı boynuna dolayarak dudaklarımı burnuna bastırdığımda ellerim başının arkasındaki küçük topuzu buldu, tokayı çekip saçlarını serbest bıraktım. Onları parmağıma dolayıp özgürce okşamayı seviyordum.

"Hissettiklerimi dile dökebilen biri değilim ama bazı huylarımı değiştirmeye hazırım Taehyung. Duymaktan hoşlanacağın cümleleri elbette söyleyeceğim." Kafamı omzuma doğru eğerek ona karşı kalbimden taşacak kadar yoğun hissettiğim her duyguyu gözlerime aktarmayı denedim, baktığında kalbimi görsün istiyordum.

"Alfa, kalbim çok hızlandı birden. Sana bakınca hep ağrıyordu zaten ama şimdi çok daha farklı. Büyü mü yapıyorsun bana acaba? Hmm, söyle hadi. Kızmayacağım bak korkma, ne yapıyorsan aşırı hoşuma gidiyor çünkü." Elmacık kemiklerine öpücükler kondururken kısık sesimle konuşuyordum, ayaklarım hâlâ yere basmıyordu ve ellerim hâlâ siyah saçlarının arasında dolanıyordu.

"Kalbini öpsem keşke. Ne güzel bakıyorsun sen öyle. Biraz daha bak." Kıkırdayarak onu öpmeye devam ettim, gerçekten de biraz yılışık bir ikili olmuştuk.

"Jeongguk, karnım aç." Boynuna soktuğum başımla burnum kulağının altını okşarken dudaklarını saçlarıma bastırdı. Beni kucağından indirmeden mutfağa ilerledi, yanından geçtiğimiz şarap dolu raflar bir kez daha dikkatimi çektiğinde bunun hakkında konuşmak istedim. Beni siyah mat tezgâha bıraktı, ellerini iki yanımdan tezgâha bastırdığında kollarının arasında kalmıştım. Bundan oldukça memnundum çünkü ondan uzaklaşmak çok zordu.

"Köfte yiyelim, olur mu? Seni doyurmak biraz zor ama deneyeceğim." Alayla kısılmış gözlerine bakarken burnumu memnuniyetsizce buruşturdum.

"Bir sürü paran var Jeongguk, cimri olma. Beni doyuracak kadar köfte yaparsın sen de." Kollarına tırnaklarımı geçirirken tehditkârca bakmaya çalışıyordum, ne kadar tesir ettiği belirsizdi.

"Seni doyurabilecek tek alfa benim zaten, her anlamda." Serserinin tekiydi; cümlesini tamamlarken kırptığı gözü, sesindeki alaya rağmen kıvrılmayan dudakları ve kaldırdığı tek kaşıyla dizlerimi titretecek kadar yakışıklıydı ve evet, beni her anlamda doyurabilecek tek alfa oydu çünkü ben sadece ona açtım.

"Hiçbir icraatın yok, yalnızca konuşuyorsun. Açlıktan bayılırsam görürsün." Çenesini öptüm, bir kere daha ve bir kere daha. Çenesine bayılıyordum.

"Biraz daha öpersen icraatın her türlüsüne maruz kalacaksın Taehyung, rahat dur." Dil çıkardım, bunu her yaptığımda gözleri dakikalarca dudaklarımda oyalanıyor ve aklından geçenleri eyleme dökmemek için dişlerini sıkıyordu.

Jeongguk benim için köfte kızarttı, oturduğum yerden her hareketinde kasılıp gevşeyen kaslarını izledim. Biraz edepsiz baktığım ve dikkatini dağıttığım için bana kızdı, sonra yüzümün her noktasına öpücükler bıraktı. Burnumun ucundaki beni keşfetti ve ondan çok hoşlandığı için orayı birazcık daha fazla öptü.

Odanın ortasındaki alçak masaya tabaklarımızı koyarak yere oturduk, ağzıma tıkıştırdığım büyük lokmaları çiğnemeye çalışırken açtığımız bilgi yarışmasındaki soruları takip ediyordum. Yarışmacı çok garipti, alakasız şıklar hakkında dakikalarca düşünüyordu.

"Yok artık! Suç ve Ceza'nın yazarını herkes bilir Jeongguk ama belki heyecanlanmıştır, ben oraya çıkmaya asla cesaret edemem mesela. İsmimi bile unuturum ki. Yargılamamalıyım, yazık kıza." Kendi kendime söylenirken beni dinleyen Jeongguk'a döndüm, yarışmacıya boş bakışlar atıyordu.

"Böyle bir yarışmaya katılıyorsa belirli seviyede bir genel kültüre sahip ve kendine güveni tam biri olmalıydı. Saçmalıyor sadece." Tabağındaki son köfteyi çatalına alırken umursamazca konuştu, birazcık haklıydı sanki.

"Dünyanın en yüksek dağı kaç metredir? Everest olduğunu biliyorum ama uzunluğunu bilmiyorum." Şıklara göz gezdirirken mantığıma en çok uyanı bulmaya çalışıyordum.

"8.848 metre, eminim." Elindeki peçeteyle ağzını silerken sorunun cevabını bekliyordu, yanıt veremeyerek yarışmadan çekilen kıza üzülerek baktım ve evet, Jeongguk yanılmıyordu.

"Oha, nasıl bildin ki bunu? Jeongguk, çok havalısın." Yanımda oturan bedenine yaslanarak hayranlıkla konuştuğumda boğazından alaylı bir homurtu döküldü.

"Salladım." Birkaç saniye kalakaldıktan sonra gözlerimi devirdim. Dudakları burnumun ucundaki bene birkaç öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi, hayatımın geri kalanında bu harekete sık sık şahit olacak gibiydim.

"Jeongguk çok fazla şarabın var, seviyor olmalısın. Daha önce hiç içmedim ben ama renklerini çok seviyorum. Hem kadehler de çok estetik görünüyor. Bir kere denesem ne olur ki? Çok merak ediyorum." Omzuna yasladığım başımı yukarı kaldırarak gözlerine baktım, kaşları çatılmıştı. Dudaklarım büzülürken verebikeceği olumsuz cevapları bakışlarımla bertaraf etmeye çalışıyordum.

"Az içeceksin tamam mı? Sadece tadına bak. Seni iflâh olmaz bir keş yapmak hoş olurdu ama henüz seni denetleyen bir baban var." Kıkırdayarak ellerimi çırptıktan sonra dudağına çok küçük bir öpücük bıraktım, hissetmemiş bile olabilirdi. Ayağa kalkıp cam raflara koştuktan sonra gözüme hoş gelen bir şişe aradım. İnce, uzun ve kırmızı bir tanesine uzandığımda beni izliyordu.

"Bundan içebilir miyim Jeongguk? Çok havalı görünüyor, lütfen bundan içeyim olur mu?" Ne istersem yapabilecekmiş gibi bakıyordu, kafasını sallayarak arkasındaki dolaptan bir tane kadeh çıkardı ve elimden tutarak ikimizi de koltuğa yöneltti.

Yan dönerek bağdaş kurduğum koltukta elindeki garip aletle şişeyi açmasını izlerken heyecanla kıpırdandım, yeni tecrübeler edinmeyi zaten seviyordum ama bunu Jeongguk'la yapmak daha hoştu. Doldurduğu kadehi bana uzattı, ellerimi uzatarak büyük kadehi kavramak istediğimde geri çekip vermeyi reddetti. Bir kez daha denedim fakat yine alamadım. Huysuzca sızlanırken amacını anlamaya çalışıyordum.

"Jeongguk ama çok merak ediyorum, hadi versene. Çok içmeyeceğim gerçekten, sadece tadına bakayım." Mızmızlanmamı seviyordu, sesimin inceldiği ve hecelerimin uzadığı her an kendime gıcık oluyordum ama böyle anlarda onun gözleri şefkatle doluyordu.

"İlk şarabını saçma bir kadehten içmeyeceksin Taehyung. Bana izin ver tamam mı?" Gözlerim ve dudaklarım arasında gidip gelen bakışları içimi kaşındırırken kaşlarım merakla havaya kalktı. Şarap kadehten içilirdi, başka nasıl içecektim ki?

Kadehi dudaklarına götürerek büyük bir yudum aldı. Ne yapacağını anlamayarak onu izlerken beni ensemden nazikçe kavrayarak kendine çekmesiyle gözlerim kocaman açıldı. Birleştirdiği dudaklarımızın arasından ağzındaki şarabı benimkine aktardığında hissettiğim mayhoş tatla titrerken bu tahrik edici hareketi algılamaya çalışıyordum.

Birincisi şarap oldukça ekşiydi ve damak tadıma pek uymamıştı. İkincisi Jeongguk çok seksi bir alfaydı ve ben şu an onun için çıldırıyordum.

Çeneme taşan damlaları diliyle yakaladıktan sonra dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı ve geri çekildi. Nefes nefese kalmış bir şekilde gözlerine bakıp dudaklarımı yaladım, şarabın kırmızısıyla renklenmiş dudakları kasıklarımda sızılar yaratırken kucağına çıkmamak çok zordu. Beni engelleyen hiçbir etmen yoktu, kalın baldırlarına tırmanırken bende bıraktığı etkiden memnun bir şekilde sırıtan yüzünden gözlerimi alamıyordum.

"Jeongguk, şey, şarap mı içtik biz? Ekşiymiş şarap, değil mi? Tatlısı yok mu bunun? Jeongguk, ne yaptın ki sen? Şey, evet, kadehe ne gerek varmış ki? Herkes böyle içsin şaraplarını ya da hayır, içmesinler. Herkese kendi alfası versin, bana ne. Sen sadece bana içir tamam mı Jeongguk? Öpeyim mi bir kere, lütfen?" Gözlerimi dudaklarından alamadığım için şarap konusunu sonraya erteleyerek onu öpmek için harekete geçtim.

Dudaklarına arka arkaya küçük öpücükler bıraktım, karşılık vermek için uzandığında ondan kaçıyordum. Cilve yapmayı bana kim öğretmişti acaba? İçgüdüsel bir olay mıydı bu da?

"Taehyung, şu an burada seni yememi istemiyorsan beni çileden çıkaracak hareketler yapma bebeğim. İzin ver, öpeyim hadi." Dudaklarının üstüne kıkırdadığımda gülüşüme birçok öpücük bıraktı. Daha sonra biraz daha öpüştük, şarap tadı tamamen kayboldu ve damağımda sadece Jeongguk kaldı.

Şişmiş dudaklarımla yüzünü izlerken esnedim, çoktan gece yarısı olmuştu. "Jeongguk, uykum geldi." Şakağıma dudaklarını bastırdıktan sonra ayağa kalktı, bacaklarımı beline doladım ve bizi yatağına götürmesini beklerken omzunda uyukladım.

Birçok merdiven çıktı, gri bir kapıdan girdi ve beni mor saten çarşaflı bir yatağa bıraktı. Gözlerimi açamadım fakat teninden uzaklaştığım için sızlandım. Birkaç kumaş sesinden sonra ellerini saçlarımda hissettim.

"Taehyung, pantolonunu çıkar bebeğim. Böyle rahat edemezsin." Kollarımı kaldıracak enerjim dahi yoktu, ağzımdan anlamsız birkaç mırıltı döküldü. Sonra Jeongguk'un ellerini pantolonumun düğmesinde hissettim. Bacaklarıma temas etmeden beni pantolondan kurtardı ve şortlarından biri olduğunu tahmin ettiğim yumuşak kumaşla buluşturdu.

Yanıma yattığında anında ona doğru yaklaştım, belimden tuttu ve vücudumu gövdesine yatırdı. Çıplak üst bedenine sarılarak kafamı boynuna sakladım, ellerini sarı saçlarımın arasında hissettiğim birkaç dakika sonrasında derin ve huzurlu bir uykuya daldım.

Jeongguk bana iyi geliyordu, bana değerli hissettirdiği her an kendime olan sevgim, saygım ve güvenim de artıyordu. Hırpalanmış, hor görülmüş benliğim hissettiği ilgiyle canlanıyor; daha fazlası için kıvranıyordu. Geleceğim ya da yapmaya zorlandığım evlilik için endişelenmiyordum çünkü Jeongguk'un beni incitmeyeceğine tüm kalbimle inanıyordum.

hayirli isler jk sarap ayagina yedin cocugumu
ilk sarabini icmek isteyenler dm 😽
BEGENDINIZ MI ACABA COK GUZEL YORUMLAR ATIYORSUNUZ YIYECEGIM SIZI YAKINDA
her vote diger bolum bir opucuk😝

VE VEE BUGUN COGUNUZUN SU AN BU KITABI OKUMASINA ARACI OLAN SENA'NIN DOGUM GUNU🥳🥳
-gguklovestae- IYI KI DOGDUN ASKIM
umarim cok mutlu bir hayat yasarsin♡♡

kendize cok iyi bakin
muah muah muah♡♡


Continue Reading

You'll Also Like

43.2K 2.1K 33
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
52K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
154K 16.4K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...