ÇOK GEÇ "DEĞİL"

By begonvil_begonya

8.7K 260 154

Tolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bi... More

Şehire Gelen Yabancı
Bir Beyaz Mendildir "KADER"
İnce Bir Çizgi
"Kaybolup Gitmeni İstemiyorum"
AİDİYET DUYGUSU
Karakter Tanıtımı
"Başlıyoruz"
Bana Olduğun Gibi...
Sadece Onu Düşünmek
Kendim Olmam İçin Eksik Olan Tek Şey
Ben Hiç Tutsak Olmadım...
Anlamazsan Aşık Olursun
Zaaflar, Zayıflıklarımız Değildir
Bu Savaşın Kaybedeni...
Aşk
"BİZ" Olmak
"Bittim" Dediğim Yer...
"İyi Değilim" Diyebildiğin Biri
Tutunacak Dal
Ayın On Dördü Gibi...
Bana Bilmem Ne Oldu?
Hissettiğim Sevgi İçin
Gel Barışalım Artık
Güçlü Sevgilim
Kız İsteme Paniği
Beklenmeyen Sürpriz
Bugün Günlerden İstanbul
Ben İlk Defa Benden Geçtim
Seni Sevmek...
İlan-ı Savaş
Kaçınılmaz Özlem

Memleket Oldu

207 6 0
By begonvil_begonya

İyi okumalar. Bunu yazmayı hiç istemiyorum ama oy ve okuma arasında ciddi fark var. İşin açığı merak ediyorum, okuduktan sonra bölümü mü beğenmiyorsunuz? Yoksa oy vermek mi istemiyorsunuz? Her türlü ikinci şık tercihim olacaktır.

Eğer okuduktan sonra size tatmin sağlıyorsa bu benim için yeterli. Yeni de eksik gördüğünüz kısımları benimle paylaşmaktan geri durmayın lütfen. Elimden gelini yaparım.

Melike sabahın köründe kalkmış yatakta öylece oturuyordu. Aklı dün gece Esma ile konuştuğu konudaydı. Gece beraber çardakta sohbet ederken Esma Sakaryada yaşayan bir arkadaşını ziyarete gideceğini söylemiş, üstüne 'Sakarya ve İstanbul da pek bir yakın.' diyerek Melike'nin zaten burada olmayan aklını iyice başından almıştı. Kendi kendine 'Adam gideli daha bir hafta olmadı. Ailesi ile vakit geçirecek, gidip ne yapacaksın? Hem belki rahatsız olur.' diye içi içini yerken gitmek için de fazlasıyla hevesliydi. Oflayarak yataktan kalkıp günlük rutinine başladı.

Uğur ise aynı saatlerde ilk okul günü için hazırlanmaya başlamıştı. Ne giyeceğine karar vermekte bir miktar zorlansa da ilk gün klasikliği adına düz beyaz hakim yaka bir gömlek, siyah düz paça pantolon giymeyi tercih etti. Daha sonraki günlerde okuldaki duruma göre nasıl giyinebileceğimi şekilledirebilirim diye düşündü. Odasından çıktığında aile üyeleri de kahvaltı masasında yerlerini almışlardı. Kahvaltıda ablası ile sohbet etmeye başlamıştı. Mutfağa gelmeden kapının önündeki çantaları görmüştü. Bu konuyu açmaya gerek duydu.

"Eşyalarını toplamışssın. Biraz daha kalsaydınız ya. Ben daha doğru düzgün vakit geçirmedim bu Junior şeytanla."

"Sanki çok uzağa gidiyorum Uğur? Bir sokak aşağıdayım. Oraya da gelirsin herhalde o kadar da üşengeç değilsin. Hem zaten Atakan bütün gün burada. Ben okuldayken annem bakıyor biliyorsun."

"Gelirim tabi. Bir şey olursa mutlaka ara ama tamam mı? Kendin halletmeye çalışma her şeyi."

"Uğur yıllardır bu düzendeyiz niye şu an bu kadar evham yaptın?"

"Doğru söylüyorsun. Ama sen yine de dediklerimi unutma."

"Tamam yakışıklı hemen sana haber vereceğim söz."

Kısa süren kahvaltı faslından sonra ablası çalıştığı üniversiteye, Uğur ve babası da okula doğru yola çıktı. Hem araba kullanıp hem babasına okul hakkında bir kaç soru sordu. Son sorusu ise babasını şaşırtmıştı.

"Bir süre burada çalıştıktan sonra Ankara da bir okula geçmeyi düşünüyorum. Sence nasıl olur baba?"

"Ankara mı? Kara Harp Okulundayken oraya fazla alıştın sanırım. İstanbul fazla mı hareketli geliyor?"

"Yok ondan değil. Kız arkadaşım orada okumaya başlayacak bu sene. Dört ya da beş sene kadar Ankarada bulunacak yani. Uzak kalmak istemiyorum."

Babasının sakin gülümsemesini görmesede tahmin edebiliyordu. Genelde bu tarz tepkileri olurdu çünkü. Fazlasıyla neşeli ve tatlı olsa da, uçlarda duygularını yaşayan bir adam değildi. Uğurla en çok bu özelliği benziyordu belki de. Aşırıya kaçan duygularının sayısı minimum düzeydeydi ikisininde.

"Farkında mısın kız arkadaşın hakkında kısa kısa bilgi veriyorsun? Küçük parçaları birleştirip bulmamızı falan mı istiyorsun anlamadım?" Babasının geniş gülümsemesi ve dalga geçen ses tonu ile söyledikleriyle Uğur da yalancı bir isyanla karşılık verdi. "Ya baba sen yapma bari."

"Benden başkası da yapıyor yani."

"Ablam, annem hatta o küçük şam şeytanı bile benimle uğraşıyor."

"Bak hala şam şeytanı diyor çocuğa. Öyle deme demedim mi ben? Ayrıca bırakta biraz dalga geçelim. Her zaman karşımıza bu tarz konularla gelmiyorsun."

"Aslında tanıştıktan sonra kendisi bahseder diye pek anlatmıyorum."

"Ne zaman tanıştırmayı düşünüyorsun peki?"

Uğur bu soru ile bir süre düşündü.
"Daha Melike ile konuşmadım bu konuyu. Ne düşündüğünü bilmiyorum. İster mi? istemez mi? İsterse ne zaman uygun olur? Bir de tabi Melike'nin İstanbula gelmesi pek de kolay değil. O yüzden ne zaman olur bilmiyorum."

"Siz ne zaman uygun görürseniz biz buradayız oğlum. Kızı da acele ettirme, kaçmıyoruz sonuçta."

Uğur babasını başıyla onayladı. Biraz düşündükten sonra sessizliğini aklını son zamanlarda kurcalayan soruyu sorarak bozdu.
"Niye kimse şaşırmadı benim bu kadar hızlı bir ilişki yaşamama anlamadım. Annem de sen de sanki her şeye hakim gibisiniz."

"Bir şeyleri bilmemiz için söylemene gerek var mı? Sadece yüzün değil, kız hakkında konuşurken bütün bedenin farklı tepkiler veriyor. Ben çok değiştim diye bağırıyorsun resmen. Sen kendindeki değişimin farkında değil misin?"

"Değişmek? Hangi anlamda? Başka biri gibi miyim?" Uğur'a 'başka biri olmak' kulağı rahatsız eden bir durum gibi gelmişti.

"Hayır başka biri gibi değil. Başka öncelikleri olan biri gibi. Başka düşünceleri, başka duyguları olan biri gibi. Sırf şu şehrin sahiline olan düşkünlüğünden bile sık sık Ankaradan kalkıp İstanbula gelen adamdın. Ama şimdi bir senedir ilk defa geliyorsun buraya. O da zaruriyetten. Sence bir şeyler değişmemiş mi? "

Uğur gülümseyerek babasını başını aşağı yukarı sallayarak onayladı. "Değişmişim."

"Ama ne var baba biliyor musun? Oralarda, doğup büyüdüğüm yerden bin küsür kilometre uzakta olmama rağmen gurbette hissetmediysem ondan sebep. Melike'nin olduğu hiç bir yer benim için yabancı değil."

Ellili yaşlarının ortalarında olduğu, gözlerinin etrafındaki çizgilerin sayısından belli olan adam, O çizgilerini daha da belirgenliştiren hareketi ile kıstı gözlerini. Konuşmaya boyunca hiç kullanmadığı farklı ses tonu ile konuştu.
"Memleket oldu diyorsun yani."

Babasının sesindeki hayranlıktan farklı olarak, kendi içinde uzun zamandır yapamadığı, anlatamadığı duygularının karşılığını bulmanın verdiği rahatlama ile cevapladı Uğur.
"Sanırım daha iyi anlatamazdım."

---------------------------------------------------------

Melike sabah kahvaltısının bulaşıklarıyla uğraşırken hemen yan tarafta şarja takılı telefonuna gelen mesaj ile elini kurutup o tarafa ilerledi. Uğur'un ismini görmek bile heyecanlanmasına sebep oluyordu.

U- "Günaydın. Nasılsın?"

M- "İyiyim. Sen nasılsın? Okula gidecektin bugün. Ne yaptın?"

U- "Okuldayım. Öğretmenlerle tanışacağım birazdan. Öğleden sonra arasam müsait olur musun?"

M- "Olurum tabi ama bir şey mi oldu? Genelde böyle haber vermezsin."

U- "Yok güzelim önemli bir şey değil. Sadece uzun uzun konuşmak istiyorum. O yüzden zamanının olduğu bir aralıkta olsun istedim."

M- "Tamam canım. Aramanı bekliyorum o zaman. Görüşürüz."

U- "Görüşürüz."

Melike ile yaptığı kısa mesajlaşmadan sonra zaten önünde olduğu öğretmenler odasına girdi. Odanın ortasında koca bir 'U' dizaynında masa ve etrafında aynı renk siyah sandalyeler, bunun yanında duvara bitişik halde tek tek bulunan bilgisayar masaları ve bir duvar kenarının hepsinde ortak bir kaç yazıcı ve fotokopi makinası bulunuyordu. Oda yaklaşık üç sınıf büyüklüğünde olup her öğretmenin özel alanına zemin hazırlamış durumdaydı. Bununla birlikte bir köşede bulunan, Odada siyah dışında tek renkli bölüm olan karşı karşıya yerleştirilmiş iki kırmızı spor koltuk ve iki berjerden oluşan orta sehpalı kısımdı.

Uğur bir süre odayı inceledikten sonra karşısında bulunan diğer öğretmenler ile selamlaşmaya başladı. Farklı branşlardan bulunan bu öğretmenler ile süren kısa tanışmadan sonra her ne kadar bir çoğunun ismini hatırlamayacağını bilse de hepsini can kulağı ile dinlemeye çalıştı. Bir çok öğretmen, beklediğinin aksine genç olması Uğur'u şaşırtan bir detay olmuştu. Ufak çaplı olan bu tanışmanın sonucunda biraz önce matematik öğretmeni olduğunu öğrendiği Lütfi hoca ilk konuyu açtı.

"Uğur hocam tam vaktinde geldiniz aslında. Bu hafta sınav haftamızdı. Adnan Bey derslere giremeyeceğinizi söyledi ama sınavlarda gözetmen olarak görev alabileceğinizden bahsetti. Arada gözetmen konusunda açık yaşabiliyorduk. Çok iyi olacak bu hafta gelmeniz."

"Ben de sınav haftası başlamaktan fazlasıyla memnunum . En azından tam olarak ders anlatım kısmına geçmeden, az da olsa hem öğrencileri hem sınıf yapısını tanımış olacağım. Bir de doğruyu söylemek gerekirse daha öncesinde hiç ders anlatım deneyimim yok. Bu alanda hepinizden öğreneceklerim olacaktır. Şimdiden iş birliğiniz için teşekkürler."

Tüm öğretmenler tebessüm ile olumlu mırıltılar çıkararak Uğur'u onayladı. Birazdan çalan zil ile öğretmenler birer ikişer sınıflara dağılırken Uğur babasının odasına doğru ilerledi. Bir yandan da yavaş hareket ederek koridordan sınıfları göz ucuyla izliyordu. Öğrencilerin telaşlı halde sınıflara dağıldılarını görmek gülümsetti.

Babasının odasına girdiğinde bir yandan telefonda konuşurken bir yandan önündeki bilgisayardan bir şeylerle uğraştığını görünce, sessizce masanın karşınında bulunan ikili koltuğa oturdu. Babasının telefon konuşmasının bitmesi ile kendisine döndü.
"Ee neler yaptın? Tanıştın mı bütün öğretmenlerle?"

"Tanıştım. Daha yeni tabi ama iyi bir atmosferleri var hepsinin. Anlaşacağız gibi duruyor. Bu hafta sınav haftasıymış hangi saatlerde hangi sınıflarda gözetmen olmam gerektiğini bir kağıda yazabilir misin?"

"Birazdan bütün hocaların sınav takviminin çıktısını alacağım. Öğretmenler odasındaki ortak masanın üzerinde isminin yazılı olduğu kağıdı alabilirsin. Bir de öğrencilerin sınav takviminde ufak bir değişiklik var. Duyuruyu koridorlardaki ekranlara yansıttık ama panoya da asalım dedim. Sen kağıdı asabilir misin? "

"Asarım tabi, ver."

"Koridorun başında olan pano. Üzerinde 'duyuru panosu' yazıyor zaten."

"Tamam. Başka bir şey istiyor musun yoksa sınıfları ve katları biraz gezeceğim. Öğleden sonra da çıkacağım."

"Yok sen kafana göre takıl." Odadan çıkmak üzereyken babasının seslenmesi ile geri döndü. "Uğur! İki gün sonra ramazan ayına giriyoruz. Ablan da bugün kendi evine geçecekti. Anneni eve gitmeden arayıp bir şey lazım mı diye sorabilir misin? Ben bugün geç gelirim"

"Olur ararım. Evde görüşürüz."
_______________________________________

Karakolda işleyiş her zamanki gibi ilerlerken, herkes Durali başçavuşun bir kaç saat sonra girişeceği işten habersizdi. Ama Osman'nın gözünden kaçmayan şey Halil Derbent'in bu aralar sık sık karakola gelip Durali başçavuşla baş başa uzun konuşmalarıydı. Yine öğle saatlerinde gelen Halil Bey, Durali başçavuş ile bahçede bir süre konuşup karakoldan ayrılmasının ardından, hala bahçede olan Durali başçavuşun yanına ilerledi.
"Komutanım hayırdır niye gelmiş Halil Bey?"

"Önemli bir şey değil, her zamanki meseleler işte Osman."

"Bu aralar biraz fazla sık gelmeye başladı. Özel bir sebebi var mı?"

"Yok, ne sebebi olacak? Uğur teğmen hakkında bilgi almak için de arada geliyor. Bazen köyde olan sorunlar için falan."

"Anladım komutanım."

Durali başçavuşun uzaklaşarak binaya girmesi ile Osman da askerlerin yanına kafasına oturmayan düşünceleri ile gitti. Bir şeyler dönüyordu ama ne olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu.

Uğurdan:

Babamın verdiği görevi yapmış daha sonra, öğle arasına kadar sınıfları, laboratuvar, spor salonu, yemekhane, bilgisayar ve yazılım odalarını gezdim. Öğleden sonra Bahçedeki arabam ile eve gitmek için yola çıktım. Melike ile konuşacağım konuyu gün boyu aklımda bir kaç kez geçirmiş, nasıl konuşacağıma hala karar verememiştim. Yolda aniden kararımı değiştirip eve değil sahile gitmeye karar verdim. Sahile geldiğimde arabadan inip, denizin karşısında olan boş bir banka oturdum.

Günün hızı ve değişimin getirdiği yorgunluğum, hem fiziksel hem metal anlamda beni bitirme noktasına getirmişti. Son bir haftada 25 yıllık ömrümde düşünmediğim kadar çok şey düşündüm. Ve etrafıma yaydığım pozitif enerji sanki bu denizin kıyısına oturana kadardı da aniden vücudumu terk etti gibi. Biraz daha o şekilde oturduktan sonra telefonumu alıp Melikeyi aradım. Karşıdan gelecek cıvıltılı sesi beklerken yanılmadım.

"Buyurunuz hocam."

"Hocam?"

"Evet. Beğenemedin mi?"

"Ne haddime canım beğenmemek? Sen ne diyorsan o."

"Hayırdır memleket havası mı çarptı? Normalde de var olan kibarlığın, nirvanaya ulaşmış."

"Değil mi? Bu şehir bana pek yaramadı be güzelim." Melike sesimdeki gizlemediğim melankolik havayı almış olacak ki bir süre sessiz kaldı.

"Uğur? Bir sıkıntı yok demiştin ama pek öyle gelmedi bana. Ne oldu?".

Melike'nin tedirgin çıkan sesine kayıtsız kalmadan duyabileceği seste güldüm.
"Bir sıkıntı olduğu yok ki zaten canımın içi. Sadece biraz.." devamını getiremedim.

"Sadece biraz ne?"

"Sadece biraz 'Sensedim' sanırım."
Benim artık hafif çatallı çıkan sesime karşı Melike biraz daha sakin cevap verdi.

"Ben de." Melike verdiği kısa cevaptan sonra hiç istemediğim ağlayan sesi ile konuşmaya devam etti. "Öyle ani gittin ki... Ne hissedeceğimi bile bilemedim. Gidene kadar idrak edemedim bu duygularımı. Ama somra gidişinin ben de karşılık bulduğu tek his pişmanlık oldu. Gittiğin günden beri 'keşke bir kere daha sarılsaydım, bir kere daha öpseydim. Bir kere daha dokunsaydım yüzüne. Biraz daha uzun vedalaşsaydım' diye düşünüyorum. Sonra diyorum ki;değil bir kaç saat, bir kaç gün boyunca veda etsem bile yarım bir veda gibi kalacaktı. Yetmeycekti."

Melike'nin iç çekme seslerini duymak fazlasıyla pişman etmişti beni. Bu kadar duygusalken aramamalıydım ya da her zamanki gibi daha eğlenceli olan tavrımı takınmalıydım. Bu şekilde konuşmam onu da üzmüş, yormuştu.

"Canım benim ağlatmak için aramadım ki ben seni. Daha bir hafta bile olmadı geleli, şu halimize bak. Hadi biraz toparla kendini, bir elini yüzünü yıka gel. Telefonu kapatma bekliyorum."

"Gerek yok gerç..."

"Hadi Melike bekliyorum." Önce sesi kesildi, daha sonra açılıp kapanan kapı ile elini yüzünü yıkamaya gittiğini anladım. Bir süre sonra kapı yeniden açılıp kapanmış, daha sonra konuşmaya başlamıştı.

"Geldim."

"Daha iyi misin?"

"İyiyim, biraz önce de iyiydim. Sadece gittiğinden beri içimdekileri bastırmak, yokmuş gibi yapmak zor gelmişti. Sen ne söyleyecektin?"

"Konuşmaya böyle duygusal gireceğimizi hesaba katmamıştım. Şu an seni aramadan önce yaptığım konuşma metni çöp oldu sanırım." Benim dalga geçen sözlerim onu da eğlendirmiş olacak ki kıkırdadığını duydum.

"Öncesinden hazırlık yapacak kadar seni geren konuşma ne çok merak ettim?"

"Ailemle tanışmak ister misin?" Aniden ağzımdan çıkanlarla oluşan sessizlikten, söylediğimin saçmalığını yeni idrak ettim.
"Yani böyle söyleyince saçma oldu 'hemen yarın gel' der gibi ama öyle demek istemedim. Onlara biraz bizden bahsettim. Seni merak ettiler ve tanışmak istediler. Şu an mümkün değil tabi ama demek istediğim yakın bir zaman için söylemiyorum, sen ne zaman istersen. Ailemle tanışmak ister misin?"

Melike'nin hala konuşmaması beni git gide germeye başlıyordu. Cevap vermediği sürece daha fazla konuşup kendimi açıklamak istiyordum. Ama bu sadece daha da saçmalamama sebep olacağını bildiğimden susmaya devam ettim.

"Melike? Bir şey söylemedin. Olumsuz cevap vermekten çekinme. Ben sadece belki sende istersin diye sormak istedim."

"Demek yakın bir zaman için söylemiyorsun. Yani yarın kalksam gelsem almayacaksın eve. Öyle mi?"

Melikenin alaylı sesi ile konuşmanın başımdan beri tuttuğum nefesi verip rahatladım. "Tabi ki hayır. Dedim ya sen ne zaman istersen. Değil yarın, bugün 'geliyorum, tanışalım' desen tek düşüneceğim seni bu özlemle nasıl ailemle paylaşacağım olur."

"Ailenle tanışma fikrinin neden beni rahatsız edeceğini düşündün, anlamadım. Rahatsız olmayı bırak, benimle tanışmak istemeleri beni çok mutlu eder."

"Gerçekten çok sevindim Melike. Seni bu meselelerle sık boğaz etmek değil asla amacım. Senin bu konuda ki fikrini merak ediyordum. Belki bunun için çok erken olduğunu ve seni zorlandığımı düşünürsün diye çekindim."

"Ama sana kötü bir haberim var. Bir türlü tam olarak bahsetmediğin aileni daha fazla anlatman gerekecek. Onları hakkında hiç bir bilgim yokken tanışmak istemem."

"Sen her merak ettiğini sor güzelim. Hangi soruna cevap vermedim ki bu zamana kadar? Sadece öyle anlat dediğinde aklıma bir şey gelmiyor."

"Tamam daha sonra merak ettiklerimi soracağım. Ama şimdi kapatmam lazım. Esma abla geldi sanırım beni çağırıyorlar içeri."

"Tamam canım ona da selam söylersin. Görüşürüz güzelim."

"Görüşürüz öğretmen beycim."

Söylediklerine tebessüm ettikten sonra kapatmadan son bir nefes alıp, en çok söylemek istediğim şeyi söyledim.
"Seni seviyorum."

"Bende seni seviyorum ve özlüyorum. O yüzden bir an önce gel. Görüşürüz yeniden."

Melike telefonu kapattıktan sonra oturduğum bankta geri yaslandım. Kafamı geriye atıp, Melike ile konuşurken kısa süreliğine arka plana attığım düşüncelerime devam ettim.
Ben içimdeki özlemle başa çıkmaya çalışırken, yan tarafta bulunan kumpir satıcısından yükselen müziğin sözlerini duymamla ne hissedeceğimi bilemedim.
_______________________________________

Uğur arkada çalan 'Sezen Aksu-İstanbul Olalı' şarkısı ile önce direklerini dizlerine koyup, ellerini yüzüne sarıp, sertçe ovaladı. Başta gülerek "Şu an tam sırasıydı gerçekten. Şimdi olmak zorunda mıydı?" diye söylenirken kahkaha atmaya başladı. Kahkahası bir kaç saniye sonra dolu gözlere yerini bıraktı. Bir yandan ağlayıp, bir yandan gülerken artık dışarıdan iyice deli bir adama benzemişti. Bir zaman sonra çalan şarkıya da gülümseyerek kısık sesi ile eşlik etmeye başladı.
'Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser'

"Aşkından da, özleminden de geberiyorum."

Fikirleriniz ya da değerlendirmelerinizi bekliyorum. :))

Continue Reading

You'll Also Like

SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.7M 102K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
13.9M 616K 61
GENEL KURGU #1 Babasından başka hiç kimsesi olmayan bir genç kız... 28 Yaşında hapishanede mahkûm bir adam... Ya bir gün olur da genç kızın babası da...
21.8M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
Sarı bukle By ID

General Fiction

43.5K 5.8K 14
interseksüel birey içerir. .... "Ben ona ait değilim, insan sevdiğine ait olur." "Ya kime aitsin? Kiminsin?" İç çekti..." Senin..." .... 🤍