to begin again | taekook

By purplesdarlingg

330K 33.4K 20.3K

Kim Taehyung ebeveynlerinin gölgesinde yaşayan silik bir omegadır ve bir gün alfa Jeon Jeongguk'la arasındaki... More

to 'begin' again
1
2
3
4
5
6
7
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21

8

16.4K 1.9K 914
By purplesdarlingg

🎗

İnsanın yaşamını idame ettirebilmek için ihtiyaç duyduğu en temel eylemlerden birinin kendini ifade etmek olduğuna inanırdım. Tarihin bilinen en eski çağlarında bile resimler çizerek, ateşler yakarak, dumanları kullanarak iletişim kurmaya; kendilerini anlatmaya çalışmış olmaları bunu zaten alenen ortaya koyuyordu.

Biz şanslıydık; çıkarabildiğimiz sesleri düzenleyerek bir konuşma dili edinmiş, cümlelerimizle milyonlarca insanı muhatap alabilecek düzeye gelmiştik. Kendimi anlatmak istesem ortak dili konuştuğum ve beni anlayabilecek en az elli iki milyon insan vardı mesela.

Tüm bu çabalara, insanlığın bu amaç uğruna yaptığı keşiflere, icat ettiği onca yönteme rağmen kimi zaman susmak zorunda kalırdık. Bilemezdik; dilimizden dökülebilecek binlerce kelimenin hangisini seçeceğimize, ruh hâlimizi betimlemek için nasıl cümleler kuracağımıza karar veremezdik. Ağzımızdan dökülmek için çırpınan tüm o sesler boğazımızda düğümlenirdi. Ben de şu an tam olarak öyle bir anın içindeydim.

Çok kitap okurdum, kelime haznem normal bir insanınkinden katlarca genişti ama şu an hissettiklerimin dilimizde bir karşılığı yoktu ki. Okuduğum bir kitapta yaşayan yedi milyar insandan farklı olabilmek için kendimizi özgün cümlelerle ifade etmeye çalışsak bile bazen bizi en doğru şekilde anlatacakların herkesin diline pelesenk olmuş basmakalıp sözler olduğunu okumuştum. O zaman sadece gözümü değdirip geçtiğim bu satırların doğruluğunu şu an tümüyle hissediyordum.

Çok fazla aşk romanı okumadım, romantik ilişkiler ilgimi cezbeden türden değildi ama klasikleşmiş tabirlere hakimdim. Ayakların yerden kesilmesi, dünyanın tersine dönmesi, kalbin güvenli alanını terk ederek çıkıp gitmek istercesine atması gibi betimlemeleri gördüğüm her seferde olabilirliklerini sorgulayarak meraklansam da birkaç dakika sonra sadece boşverirdim fakat şu anda beni daha iyi tanımlayabilecek başka hiçbir kelime grubu yoktu, her birini en ufak detayıyla hissediyordum.

Jeongguk'un kucağındaydım, tüm vücudunun heybetini ve sıcaklığını en yakından hissettiğim zamanlardaydık. Ellerinden biri belimi daha önce hiç hissetmediğim türden bir sahiplenmeyle sımsıkı sarmış, beni geniş göğsüne yapıştırmıştı; kucağında geçirdiğim her saniye içgüdüsel hareketlerle biraz daha güç uygulayarak vücudumu kendine çekerken aramızda asla var olmayan mesafeyi kapatmaya çalışıyordu. Gümüş rengi büyük yüzüklerle süslü bir diğer eli,  anın getirdiği heyecan ve istekle havale geçiren bir hastayla neredeyse aynı sıcaklığa sahip yanağımda dolaşıyor, bazen ensemi okşuyor ve oradan da dağılmış sarı saçlarımın arasına karışıyordu. Yavaştı, ürkmemden korkuyordu ama şu an hissetiğim ve tarif edemediğim onlarca duygunun hiçbiri olumsuzluk hiçbir nitelik taşımıyordu.

Ağzındaki dilimi bir şeker gibi emdiğinde tutunduğum omuzlarını daha da sıkarak yerimde yükseldim. Ne yapacağımı bilmiyordum ama takip edebileceğim içgüdülerim vardı. Tadını almak istiyordum, sızlanarak saçlarına sarıldım. Dilimi kendime çektim ve üst dudağına çok küçük bir öpücük bıraktım. Bana izin verdi, keşfetmek istediğimi anladı ve iradesine hakim olarak ona istediğimi yapabilmem için bekledi. Alt dudağına diğerinden daha baskılı bir öpücük bıraktım, tatminsizlik hissiyle dolup taşarken gittikçe sertleşen birkaç öpücükle daha süsledim dudaklarını. Bilinmezliğin getirdiği tereddütle yavaşça harekete geçen dilim iki dudağının arasına küçücük dokunduğunda ağzımdan bir inilti döküldü. Belimdeki eliyle beni daha sıkı kavrarken dişlerini birbirine kenetlemişti. Gözlerine bakamıyordum, ilgim tamamiyle önümdeki dudaklardaydı. En ufak temaslarda bile bedenimi kasıp kavuran utanç şu an çok uzaktı, istediğim tek şey dudaklarının tadına varmaktı.

Dilim daha belirgin bir vuruşla alt dudağının tamamında gezinerek ardında yoğun bir ıslaklık bıraktı, ağzıma dolan tatla irkilirken daha fazlası için çırpınan benliğimi durdurmak aklımın en ucundan bile geçmiyordu. Ellerimden birini saçlarına çıkarıp küçük bir baskıyla sağ yanına doğru çekiştirdiğimde eğilen başının açıkta bıraktığı boynunun sol tarafına tırnaklarımı geçirdim. Dudaklarından kaçan hırıltılı inleme beni daha da cesaretlendirirken ıslattığım alt dudağını ağzımın içine aldım. Dilim ve üst damağım arasına sıkışmış et parçasını yavaşça emdiğimde aldığım tat başımı döndürürken tırnaklarımın baskısını arttırarak ağlamaklı sızlanışlarımı serbest bıraktım. Harikaydı, onunla ilgili her şey harikaydı.

Hareketlerim hızlandı; daha fazlasını, daha yoğununu istiyordum. Boynundaki elim tekrar yanağını bulduğunda hoyratça tekrar tekrar emdiğim ve berelendiğine emin olduğum alt dudağını serbest bırakırken üst dudağına yönelmek üzereydim ki dudaklarımda nahif bir baskı hissettim. Artık kendini tutamıyor olmalıydı, onun da öpücüklerime katılacak olması hevesle yutkunmama neden olurken hızlanmış nefeslerimi kontrol altına almaya çalıştım. Bana doğru uzandığında onu yarı yolda karşılayıp küçük öpücüklerine karşılık vermek ilerisi için daha da heyecanlanmamı sağlıyordu. Dudaklarımı araladım, dudaklarını araladı. Ciğerlerimiz birbirimizin soluklarıyla şişerken alt dudağımı kavradı. Hızlıydı, sertti ve hareketleri  dizlerimi titretiyordu. Kendini tamamen serbest bırakırken dudaklarının vahşiliğini her zerremde hissettim. Emiyor, ısırıyor, öpüyor ve inliyordu. Ritmine uymaya çalışırken çıkardığım edepsiz sesleri, birkaç saat önce dinlemeye cüret bile edemezdim.

Sol bileğim yanıyordu, daha önce hissetmediğim bir acı saniyelik olarak uğrasa da yerini iç kaşındıran tatlı bir hisle beraber büyük bir yangına bırakmıştı. Damarlarımdan lav akıyormuş gibi hissediyordum ama bu şu an hissettiğim şehveti körüklemekten başka bir işe yaramıyordu. Saçlarımdan çektiği eliyle bileğimi kavrayıp kendininkine yapıştırdığında attığım çığlık dudaklarımız arasına hapsoldu. Gözlerimden yaşlar boşaldığında müthiş bir zevk ve şehvet dalgasında süzülürken aynı zamanda  Jeongguk'a karşı bu kadar yoğun bir şefkati nasıl hissettiğimi çözmeye çalışıyordum.

Ciğerlerimin nefessizlikten büzüştüğü bir noktada oldukça ıslak bir sesle dudaklarımızı ayırdı. Oksijen soluk borumu yakarak içime dolduğunda aramızdaki santimlik boşluktan dolayı sızlandım, şu an hiç olmadığım kadar utanmazdım. Deli gibi feromon salgılıyordum ve her hücreme can olan nefesimle kehribar kokusunu net bir şekilde hissediyordum. Baştan aşağı onun gibi koktuğuma emindim. Ayrılmamızın getirdiği şaşkınlıktan çıkarak sızlayan dudaklarımın üstünden dilimle geçtiğimde dudaklarının arkasında bıraktığı bereleri hissettim. Çok yoğundu, kendimi ifade edemiyordum, içimdekileri kusmak için ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

Başını boynuma gömdü, bana sımsıkı sarıldı. Hıçkırıklarım şiddetlenirken dudaklarımı saçlarına yasladım. Neden ağladığımı biliyordu. İçimde pişmanlığım zerresini hissetmiyordum, sadece o kadar yoğun hissediyordum ki içimi bir şekilde boşaltmaya ihtiyacım vardı. Ağlamak beni sakinleştiriyor, rahatlatıyordu.

"Daha lezzetli bir çilekle karşılaşmamıştım. Bilirsin, bu en dolgun ve sulusuydu. Sanırım hayatımın geri kalanında her zaman böyle çilekler yemek isterim." Dudaklarını boynumda bir yerlere bastırırken alayla söylendi. Bir eli sol bileğimdeydi, küçük dokunuşlarla seviyordu. Burnumu çekip gülümsediğimde gözlerim yanımızdaki poşetin üzerine bırakılmış küçük pastaya kaydı.

"Pasta yiyelim mi? Lezzettli görünüyor." Başını boynumdan çıkartıp sol bileğime dudaklarını bastırdıktan sonra poşete uzandı. Başını da çevirmesiyle apaçık önümde olan pürüzsüz boynuna baktım. Sinirlendiğinde belirginleşen damarın üzerinden parmağımla geçtiğimde vücudu kasılsa da yaptığı işe devam etti. Kulağının altından buram buram yükselen kehribar kokusu beni çağırırken duramadım, burnumu oraya yasladım.

"Rahat durmazsan pastayı düşüreceğim ve gerçekten karıncalar yiyecek. Zaten ağladın, pasta onların hakkı ama zevkten ağladığın için bu seferlik görmezden gelebiliriz." Poşetteki çatalı çıkarırken söyledikleri koşarak uzaklaşan utanç duygumu ani bir şokla yerine getirdi, kızaran yanaklarımla boynuna dişlerimi geçirdim.

"Sen edepsiz bir alfasın. Bazı olayları dile getirmene gerek yok." Huysuzca söylendiğimde boğazından gülmeye yakın bir homurtu döküldü.

"Henüz ne kadar edepsiz olabileceğimin farkında değilsin ama ben öğrendiğin zamanların vücudumda birçok iz bırakacağına eminim." Ne dediğini anlamaya çalışırken pozisyonunu düzelttiğinde gözüme boynunun sol tarafı takıldı. Kendimi kaybettiğim bir anda uzun tırnaklarımla tenini mahfetmiştim, kıpkırmızıydı ve kabarmıştı. Utançla inlerken ona uzanan ellerime hakim olmadım.

"Aman tanrım Jeongguk, neden durdurmadın ki beni? Canın çok yandı mı? Kötü görünüyor, krem sürmeliyiz." İyice yerleştiğim rahat kucağından kalkmak için bir hamle yaptığımda beni belimdeki eliyle yerime sabitledi.

"Sorun yok, acımıyor. O an bunu hissedemeyecek kadar kaybolmuştum. Vücuduma iz bırakman hoşuma gitti, daha sık yap." Yüz ifadesi oldukça ciddiydi ama benim içim rahat etmiyordu. Çizikleri nazikçe okşadım, içimden resmen vahşi bir kedi çıkmıştı. Dalmış bir şekilde boynuyla ilgilenirken dudağımda hissettiğim çatalla dikkatim dağıldı. Bana uzattığı pastayı kabul edip çiğnerken gözleri yüzümün her bir noktasında geziniyordu. Elindeki çatalı alarak pastaya daldırdıktan sonra ona doğrulttum.

"Sen de yesene, gerçekten güzelmiş. Pastaları çok severim ama uzun zamandır yememiştim. Meyveli olanlar daha güzel, aslında çikolatalılara da bayılırım. Şekerli olan her şeye zaafım var. Sana şeker döksek seni bile yerim." Kendimi kaybetmiş bir şekilde önümdeki lezzetli pastayı yerken ağzımın boş olduğu kısıtlı zamanlarda da konuşmaya çalışıyordum. Tüm dikkatimi kremanın içinde görünen çilek parçasını almaya verdiğimde ağzımdan çıkan son cümleyle kıkırdadım. Tamamen masumane duygularla söylediğim bir cümleydi, zaten mantıklı konuşmak gibi bir çabam da yoktu şu an.

Kolayca yemem için pastayı tutan alfa yalnızca ona uzattığım lokmaları kabul ediyor ve dikkatle yüzümü süzüyordu. Son cümlemle tek kaşını kaldırdığında ağzımdaki büyük parçayı yutmaya çalışıyordum. Çiğnemekten yorulduğum bir noktada yüzünde gördüğüm imâlı ifadeyle duraksarken pastayla dolu şişik yanaklarımla yüzüne bakakaldım.

"Demek beni yemen için şekerle kaplanmam gerek." Yavaşça elindeki pastaya doğru eğildi, keki süslemek için kullanılmış beyaz kremaya değen dudaklarına yutkunarak bakarken ağzımdakileri hızlı hızlı çiğnedim. Kafasını kaldırdığında dudaklarına bulaşmış krema da gözlerimin önündeydi.

Kaşlarını kaldırmış bana bakarken tek bir saniye daha düşünmeden kremayı temizlemek için dudaklarına atıldım. Dilim kıvrak bir şekilde dudaklarında gezindiğinde bundan daha lezzetli bir kremanın olabilirliğini sorguluyordum.

Yavaşça uzaklaştım ve pastamı yemeye devam ettim. Temassız kalmamıza dayanamıyordu, eli sarı saçlarımda nazikçe gezindi.

"Basketbol oynamayı öğrenecektim ben. Aptal çocuk, planlarımızı bozdu. Şey, neden bağırıyordu ki sana Jeongguk? Ama söylemek istemezsen söyleme tamam mı? Ben öylesine sordum." Dayanamayıp sorduğum sorunun ardından tedirgince açıklama yaparken yüzünü süzüyordum.

"Bazen birilerinin başarılarını hazmedemeyen insanlar olur güzelim. O piç de onlardan biriydi. Sadece saçmalıyor ve saldırmak için neden arıyor. Üzerinde düşünmeye bile gerek yok." Alfaya karşı kullandığı hitaba kaşlarımı çattım, yanımda çok nadir küfredildiği için garipsemiştim. Omuz silkerek çatalımı pastaya tekrar uzanmak için kavradım ama karşılaştığım manzara boş bir karton kutudan ibaretti.

"Olamaz Jeongguk! Hepsini tek başıma yedim resmen. İflah olmaz bir oburum." Büzük dudaklarımla hâlimden yakınırken gerçekten bu kadar fazla yememin önüne nasıl geçebileceğimi düşünüyordum. Dudaklarımı parmakları arasına sıkıştırdı, elimle omzuna hafifçe vurdum.

"Ağzını yerim." Sıktığı dişleri arasından konuştuğunda kalbim çok hızlı attı. Baş parmağıyla dudaklarımı okşadı ve ben de ona dil çıkardım.

Orada biraz daha oyalandık. Çok yediğim için benimle alay etti, ona biraz nazlandım, biraz öpüştük ve biraz da sarıldık. Sonra benim saçmalamalarımla dolu kısa bir yolculuk yaptık. Şimdi evimin önündeydik ve burası günün bittiği, bizim ayrıldığımız kısımdı.

"İyi geceler Jeongguk, bugün çok eğlendim ben. Teşekkür ederim." Yolculuk sırasında çıkarttığım ayakkabılarımı giydikten sonra ona doğru döndüm, saatlerimizi yan yana geçitdikten sonra ayrılmak çok zordu.

"Hangi odada kalıyorsun?" Söylediklerimden bağımsız bir soru sorduğunda beklemediğim için afallasam da onun camına yaklaşarak odamın penceresini işaret ettim. Ana kapıdan girdiğimiz ve tam olarak evin önünde olduğumuz için rahatça görebilirdi.

"İşte, ikinci kattaki üçüncü pencere. Oradan baktığımda denizi görebiliyorum biliyor musun? Martılar bile oluyor ama bazen onlara kızıyorum çünkü çok ses yaptıkları için erkenden kalkıyorum." Yine kendimi kaptırmış konudan konuya atlarken tek elini yüzüne atarak kıkırdamasıyla duraksadım. Başını geriye atarak koltuğa yaslamıştı ve gülüyordu. Aptallığıma kızarak dudaklarımı birbirine bastırırken benim için yarattığı manzarayı izledim. Birden belime uzandı ve beni koltuğuna çekti.

"Hey Jeongguk, ne yapıyorsun? Evimin önündeyiz, babam görebilir." Şaşkınca söylenirken tedirgindim ama bu kollarımın boynuma sarılmasına ya da kucağına daha fazla yerleşmek için yerimde hareketlenmeme engel değildi.

"Camlar filmli, biraz daha konuş." Anlamazca ona baktım, belime sımsıkı sarılarak kibarlıktan çok uzak bir şekilde okşayan elleri beni mayıştırıyordu. Geriye attığı başının iki yanına dağılmış saçlarına uzandım, bir tutamını elime alıp üçe ayırırken saçlarını örmemi sorun etmeyeceğini varsayıyordum.

"Bu saatte dışarıda olmak çok garip biliyor musun? Ben hava kararmadan hemen eve gelirdim hep. Şu an odamda kitap okuyor olurdum ya da film falan izlerdim. Kedi videoları izliyorum bazen de. Çok aptallar ama tatlılar da. Hepsini kucağıma alıp sevesim geliyor ama babam evcil hayvan edinmeme izin vermez ki. Zaten benim odam çok büyük değil, belki kediler rahat edemez. Küçük bir odam olsun istedim çünkü az eşyalı büyük mekanlar bana çok soğuk geliyor, tedirgin oluyorum. Odamı çok severim zaten, her yer mor. Mora bayılıyorum." Saçını acıtmadan nazikçe örmeye çalışırken bir yandan da aklıma geleni söylüyordum.

"Evimize taşındığımız zaman bir kedi sahiplenebilirsin. Odamızı ona göre ayarlarız." Sevinçle gülümserken çenesine bir öpücük bıraktım. Onun yanında çok farklıydım, ondan hiç çekinmeden istediğim her şeyi rahatça yapıyordum.

"İsmini ne koyacağım Jeongguk? Ben hiç yaratıcı değilim ki. Sen koy tamam mı? Yoksa ben Pamuk falan koyarım." Yerimde kıpırdanarak arka cebime uzandım, her zaman orada olan küçük lastik tokalardan birini alarak ördüğüm küçük tutamı bağladım.

"Ona kediyle tanıştıktan sonra bakarız. Demek mor seviyorsun. Peki, yatağımızın çarşafları da mor olur o zaman." Serseri bir sırıtışla söylediklerini istemsizce hayal ederken gözlerimi kırpıştırdım. O, ben ve mor çarşaflı bir yatak.. Kulağa biraz kirli ama hoş geliyordu.

"Şey, istersen olur, evet olsun bence de. Mor güzel bir renk sonuçta. Hem, hem patlıcan da mor ve çok faydalı." Utancımı geçiştirmek ve konuyu dağıtmak için saçmaladım. Yan koltuktaki çantamdan yükselen telefonumun zil sesiyle oraya doğru uzandığım. Babam arıyordu, normalde merak etmezdi ama araba uzun süredir bahçedeydi. Telefonu meşgule artım, eve girince konuşabilirdim.

"Babam arıyor Jeongguk, gitmeliyim. İyi geceler tamam mı? Sen de hemen evine git. Baksana hava karardı." Huysuzca gözlerini devirdi, kalkmak için kıpırdandım ama ellerini hâlâ çözmediği için hareket edemiyordum. Kafamı kaldırdığımda bana doğru uzanarak dudaklarını boynuma bastırdı. Art arda bıraktığı birkaç öpücükten sonra derin derin soludu. Ardından sol bileğime de dudaklarını bastırdığında sızlandım.

"Bileklik yakıştı, çıkarma." Kafamı salladım, ondan ayrılmak istemiyordum. En sevdiğim yere, çenesine uzun bir öpücük bırakarak arabadan indim.

Arabasının gözden kayboluşunu izlerken,  babama kısa bir açıklama yapıp odama çıkarken, duş alıp yatağıma uzanırken aklımda hep o ve bugün paylaştıklarımız vardı. Jeongguk benim alfamdı ve ben ona aşık oluyordum.

merhabaa merhabaa
nasil opusme yazacagim diye dusunuyordum ama 638292 senedir wattpad okudugum icin beynimin arkasindan firladi sozcukler kanskwns
yine de olmamis olabilir cunku bu benim ilk kitabim ve bu da ilk yakinlasma sahnesiydi
BUNLAR COK VICIK VICIK OLDU YA
begendiniz mi :o
vote attiginizda cok cok seviniyorum ben biliyor musunuz
kendinize cok cok iyi bakinn
♡♡♡♡











Continue Reading

You'll Also Like

18.1K 2.2K 17
Bu kurgu Beyaz Skandalım kitabı ile bağlantılıdır. Ve spoi vardır. Spoi yemek istemiyorsanız ilk önce Beyaz Skandalım kurgusunu okumanız gerekmektedi...
168K 9.1K 59
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
22.8K 2.4K 15
https://www.instagram.com/reel/C8spYB7IacG/?igsh=cTJuaGYzY3JvbjF3
13K 2K 46
Gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur tamamen hayali karakterlerdir Necip Fazıl'ın "insandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem" dediği yerde...