KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

8.9M 519K 291K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER

128K 7.4K 8.1K
By Asli_Han1453

Merhaba lâcivert çiçeklerim.

Öncelikle hepiniz hoş geldiniz sefalar getirdiniz efenim 😽🐥

Upuzun bir aradan sonra yeniden beraberiz.

Yoklama alıyoruz, Akif Karan ve Berceste'ci tayfa burada mı?

Okuduğunuz tarih ve saati paylaşır mısınız?

28.05.2021

Keyifli okumalar diliyorum. Satır araları boş kalmasın 🥀

Bölüme geçmeden şuraya bir papatya bırakalım 🌼

41. Bölüme #kırkbirkeremaşallah

Mavi.

Bir renkten daha fazlası oluyor bazen. Sonu olmayan bir gökyüzü, umut dolu bir deniz.

Lâcivert.

Bana uzun zamandır maviden çok daha fazlasını hissettiren tek renk.

Akif Karan'a ait, onunla değer bulmuş, yalnızca benim kalbime sunulmuş, gökkuşağından kovulmuş ancak bir nisan yağmurunun ardından yüreğime doğmuş, koyu lâcivert sevdam.

Ayak tabanlarımıza batan ıslak kum ve bileklerimize vuran ılık dalgalarla sahil boyunca yürüyorduk. Yüreğim epey zaman sonra ilk kez bu kadar dertsiz ve tasasızdı. Kendimi kara bulutlardan arınmış masmavi göğün koynunda uçan bir kuş gibi hafiflemiş hissediyordum.

Yüzük parmağımı sımsıkı sarmış olan zarif tektaş yüzüğüme bakmadan edemiyordum. İçim içime sığmıyor, kalbim kaburgalarımı aşarak boğazıma tırmanmış yutkunuşlarımı engelliyordu.

Sevdiğim adamla evleniyordum.

Sağ elimi büyük avcuna hapsetmiş olan Akif Karan'ın elimin üzerine dudaklarını değdirip tenimi narince buselemesiyle kirpiklerimi titrekçe aralayarak yüzüne baktım. Gün batımı ve akşamın alacakaranlığı sinmişti üzerimize. Hafiften esen ve tenimize dağılan rüzgârla saçlarım uçuşuyor, Akif Karan'ın yüzüne savrulan ince tutamlar sakallarına takılıyordu. Ona saplanıp kalıyordum, her zerremle.

Dudaklarının teması bileğime doğru kayıp birer öpücük daha bahşetti tenime. "Güzel eşim," dedi lâcivertlerinin içi gülerken. Bu yeni hitabına alışmam zaman alacak gibiydi. Ziyadesiyle kalp çarpıntısı yapıyordu.

Elbisemin kumaşına bastırdığım diğer elimi nazikçe bileğimden kavradığında yüz yüze bakacak şekilde karşısına geçmiştim.

Alt dudağımı dişimle sıyırdım hafifçe ve dudaklarımı heyecanla araladım. "Akif," iç çekip konuşmamı sürdürdüm. "Biraz önce sen bana evlenme teklifi ettin değil mi?"

İnanasım gelmiyordu. Bir de son yaşadığımız tatsızlıktan ötürü hazırlıksız yakalanmıştım. Tam olarak sürpriz olmuştu.

Gözleri kısılıp beyaz ve düzgün dişleri, keyifle kıvrılan kalın dudaklarının arasından görünürken sesli gülüşü rüzgârın uğultusuna karışarak kulağıma ulaştı. Dinlediğim en güzel melodiydi hiç şüphesiz.

Elimin tekini bırakıp kaslı koluyla belimi kavradığı gibi beni güçlü gövdesine çekti. Göğsüm daima huzur bulduğum geniş göğsüne yaslandığında bakışları koyu bir tona bürünmüştü. "Parmağındaki yüzüğe bakarsak etmişim," dedi hafif alay sezdiğim sesiyle.

Sesinin her tonuna aşinâ olduğum sevgilim, tek bakışınla eriyorum.

Dudaklarımın üzerinde dilimi bir kez gezdirdim. "Ve üç gün sonrasına nikâh günü aldığını göz önünde bulundurursak," deyip gözlerimi kıstım. Anın heyecanıyla ne söylerse kabullenmiştim. Ancak şimdi gerçekler zihnime bomba etkisiyle düşüyordu. "Ne kadar sabırsızsın sen öyle. Ya teklifine olumsuz yanıt vermiş olsaydım, o zaman ne olacaktı?"

Bu dediğine sen inandın mı, Berceste?

Serseri bir gülüşle başını eğerek beni inandırmak ister gibi alnını alnıma sertçe bastırdı. "Olumsuz yanıt vermeyeceğini bilecek kadar tanıyorum seni,"

Dudaklarıma değen kafa karıştırıcı ılık soluğuna rağmen diklendim. "Yine de kabul etmeyebilirdim,"

'Yeme beni Berceste,' kalbim ve aklım aynı şeyi haykırırken yelkenlerim çoktan suya inmişti bile.

Bel oyuntumdaki elini kayıtsızca tenime bastırdı. "Kabul ettirinceye kadar rahat durmayacağımı iyi biliyorsun, güzelim."

Ona tav olmaya yer arayan kalbim anında sıcakta eriyen bir dondurma misali zemine serilirken, omuzlarımı dikleştirdim.

"Hem nasıl olacak bu kadar kısa zamanda onca şey?"

Kolunu omzuma dolayarak kumsalda yürümemizi sağladığında adımlarına ayak uydurmak zorunda kaldım.

"Şöyle ki," deyip dudaklarının kadifemsi dokusunu tenime sürterek şakağıma çıkardı ve şakağımdan öptü. Burnundan derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasını sürdürdü. "Çeyizini annem ve Defne hazırlamış. Kına geceni onlar organize edecek. Ev meselesini Diyarbakır'dan gelmeden evvel ben hallettim. Bizim tek yapacağımız evin içini dizayn etmek. Mutfak için beyaz eşya bakmamıza gerek kalmadı, çünkü ev zaten eşyalı. Merak etme ilk kullanan biz olacağız. Sitenin yapımı yeni bitti."

Teknede ev meselesinden bahsederken bile hiç çaktırmamıştı yahu.

"Hepiniz organizeydiniz ve siz tüm bunları hazırlarken benim ruhum bile duymadı öyle mi?" dedim şaşkınca.

Burnundan güler gibi bir nefes verdi. "Biraz öyle oldu, yavrum."

"Peki düğün burada mı olacak?"

"Hmm," dedi kısık sesiyle. "Argun ve saz ekibi ayarlıyor düğünümüzü. Kendisi tüm masrafları üstlendi. Benim cüzdandan sadece balayı masrafları çıkıyor,"

Güldüm. "Balayına da gidiyoruz yani,"

Kafasını başımın üzerine yasladı. "Dönünce uzun bir süre görevde olacağım. Sınırın dışında olacağından süresi de belli değil. Baş başa vakit geçirmiş oluruz,"

Omuzlarım hüzünle düşerken kalbim endişe tohumlarıyla kaplandı. Daha görevden geleli ne kadar olmuştu ki. Ama bu onun mesleğiydi. Hemen kendime kızdım. Bu yola her şeyi kabullenerek çıkmıştım. Asılan suratımı hızla toparladım ve beceriksizce gülümsemeye çalıştım.

"Berceste," Akif Karan'ın sesiyle zihnimdeki sesleri susturdum.

"Efendim," dedim ilgiyle ona bakıp.

"Balayı için nereye gitmek istersin?"

"Bilmem,"

"Nasıl bilmem?" derken adımları duraksamıştı. "Hiç gitmek, görmek istediğin bir şehir ya da ülke yok mu?"

İç geçirdim. "Hayal kuracak kadar vaktim olmadı hiçbir zaman. Ama artık sen varsın hayatımda. Birlikte karar verelim."

Elini başımın sol tarafına koyarak göğsüne yaslanmamı sağladı. "Sıcak bir memleket olsa iyi olur. Kar ve soğuk görmekten bıktık." Kalbinin ritimleri kulağıma usul usul çalınırken, "Kıbrıs'a ne dersin?"

"Olabilir," deyip başımı göğsünden kaldırmadan yukarıya doğru çevirdim. "Yoksa orayı da önceden mi ayarladın?"

Yüzüme doğru eğilirken boğuk gülüşüyle gözlerime muhteşem bir manzara sundu. "Hayır bebeğim, o kadarını sana bıraktım." Dudaklarımdan silemediğim gülümsememi seyrederken iç çekti. "Harbiden şanslı herifim, bu kadar güzel bir hatunla evlenmek hayal gibi."

"Deli," dedim kısık bir kahkaha eşliğinde.

"Şu güzelliğinle deli ettin beni kendine,"

"Sana öyle geliyor,"

Kaşları kavislendi. "Bir de başkalarına gelsin istersen. Düşüncesi bile çıldırtır insanı."

"Beni kafanda kurduğun birilerinden kıskandın az önce," dedim hayretle gülerken.

"Seven adam kıskanır yavrum," deyip saçlarımın üzerinden öptü. "Ama abartmadan," diye ekledi.

"Hmm," dedim bilmiş bir edayla. "Bunu hatırlatırım, Akif,"

"Hatırlat," dedi kendinden emin bir tavırla. Adımlarımız jeepin yanında son bulduğunda kapımı açıp binmem için bekledi.

Konforlu koltuğa oturduğumda Akif Karan kapıyı kapatmak yerine başını eğerek bana yaklaştı.

Merakla sordum. "Ne oldu?"

Lâcivertleri yüzümde büyük bir dikkatle gezinirken alnını alnıma değdirdi. "Teşekkür ederim güzelim,"

Her an ona dokunmak, yanımda olduğunu hissetmek istemem normal miydi? Değilse bile umrumda değildi.

Ellerimi yüzünün iki yanına koyarak sakallarının üzerinden tenini okşadım. "Niçin?"

"Her şeye rağmen teklifimi kabul ettiğin için,"

Alnımı sertçe alnına bastırdım. "Senin evin dağlarsa benim de evim olur. Her gece yanımda olamayacak mısın, ben dualarımla yanında olurum. Ve eğer bir bebeğimiz olacaksa, buna birlikte karar veririz."

"Senden başkası olmazdı," dedi yemin eder gibi. Dudaklarımız arasındaki mesafe yavaşça azalıp nefeslerimiz buluştuğunda gözlerimi usulca kapattım. Dudaklarımı kavrayan kalın dudaklarıyla titrekçe soluk aldım. Aralanan dudaklarımı sıcacık kuytularına çekip öpüşünü derinleştirdi. Saçlarımın arasına yerleşen eliyle canımı acıtmadan başımı sola doğru yatırdı. Açlıkla tükettiği dudaklarım dişlerinin darbeleriyle sızlarken inleyerek ensesine kayan parmaklarımla kısa saçlarını çekiştirdim. Ağzında adeta eriyip giden alt dudağımı sertçe emip bıraktığında nefes nefese gözlerimi araladım. Zifiri bir lâciverte bürünen göz bebeklerine bakarken kalbim tepetaklak oldu. Yüzümü avuçlayan eliyle yanağımı telaşsızca okşadı. "Gidelim mi?" dedi dudaklarıma sımsıcak değen soluğuyla.

Öpüşmemizin etkisinden hemen kurtulamazken gözlerimi kapayıp açtım. "Gidelim," dedim ensesinde duran ellerimi omuzlarına doğru indirirken. Bakışları anlık baldırlarıma doğru sıyrılmış olan elbisemi bulduğunda âdem elmasının büyük bir sarsıntıyla aşağı yukarı hareket ettiğini gördüm. Büyük elini bacağımın üst tarafına yerleştirip yukarı doğru sıyrılmış olan kumaşı sıcak parmaklarını tenime sürterek aşağı doğru çekti. Bembeyaz olan bacaklarımın üzerinde duran esmer, kemikli parmaklarını kalbimdeki hızlı çarpıntılar eşliğinde seyrediyordum.

Başını hafifçe eğdiği yerden kaldırıp gözlerimin içine baktığında sertçe yutkundum. Alnına doğru dökülen asi tutamlar ve koyu bakışların altında eriyip gitmemek işten bile değildi.

"Tenin çok sıcak," dedi kısık bir sesle. Diz kapağımda duran elini hareket ettirdiğinde mideme büyük bir düğüm atıldı. Bacağımın iç tarafına sürtünen parmaklarıyla omuzlarında duran ellerimi istemsizce sıklaştırdım. "Her zerreni sevmek," göz bebeklerini saran çember genişledi. Bacaklarımı uyuşturan temasını kesip yanağımdan öptü. "Öpmek için deliriyorum," dediğinde pek masum öpücüklerden bahsetmediğini fark ettim. "Üç günden önce dini nikâhımız yapılsa iyi olacak sanırım. Ben sana dokunmadan duramıyorum sen de beni durdurmuyorsun,"

"Dur desem duracak mısın?" diye serzenişte bulundum.

Yüzündeki gülümseme yerini korurken biraz daha ciddi bir ses tonuyla konuştu. "Seni rahatsız edecek hiçbir harekette bulunmam. Bu şimdi de böyle, evlendikten sonra da aynı şekilde olacak. Senin hoşlanmayacağın bir şey yapmam."

Sözleri içime işlemişti âdeta. Kalbim ılık bir meltem esintisiyle serinlerken, "Çok güzel bir adamsın. Sahici, merhametli..." dedim içimden geçenleri dile getirirken.

Yanağımı kaplayan eli ve çeneme değen baş parmağıyla tenimi sevdi. "Seni sevmemin bir hududu yok ama sevgimi göstermemin bir hududu olmak zorunda, Berceste. Sen benim eşim olacaksın, kölem değil."

Kalbim hızlı bir ritimle çarptı.

Yüzümü yanağımdaki avcunun içine yasladım tamamen. "Kalbim duracak senin yüzünden," dedim hafif kızgın bir sesle. "Genç yaşta kalp hastası edeceksin beni."

Çarpık gülümsemesi yüzünü esir aldı. "Nasıl bir etkim var senin üzerinde öyle," derken ses tonu keyiflenmişti.

Boğazımı nazikçe temizledim. İzmir'in sıcağını geride bırakan bir sıcaklık tenimi yakıp kavurmaya başlamıştı. Akif Karan kısık gözleriyle yüzümü izliyorken parmaklarının sırtıyla yanağıma dokundu. "Klimayı açsak iyi olacak, tenin sımsıcak olmuş,"

"Kimin yüzünden acaba," deyip yanağımdaki elini iteleyerek yüzüme elimle rüzgâr yaptım.

Serserice gülüp bir adım gerileyerek kapımı kapattı. Arabanın önünden hızla dolanıp yerine geçtiğinde arabayı çalıştırmış ve klimayı da açmıştı. Serin havayla rahat bir nefes alarak sırtımı koltuğa yasladım.

"Annemler biraz önce inmiştir uçaktan," deyince başımı ona doğru çevirip gözlerimi yoldan çektim. "Tabii anneannem ve dedem de,"

Kalbim heyecan ve yeni insanlarla tanışacağım için bir miktar endişeyle kaplanırken, "Acaba bu kadar acele bir evlilik kararı almamız hakkında ne düşünürler?" dedim.

Kaşları hafif kavislenip yoldaki dikkatli bakışlarını bana tuttuğunda, "Biz başkalarının düşüncelerine göre yaşamıyoruz Berceste," dedi sertelen ifadesiyle. Bakışlarındaki sertlik biraz dağılıp yerini neşeli pırıltılar aldığındaysa, "Ayrıca yıldırım nikâhını aklıma sokan dedemdi," deyiverdi.

"Deden mi?"

"Evet yavrum. Benim dedem acayip kafa dengidir. Bizimle arkadaş gibidir. Ben ilişkimizden bahsedince yıldırım nikâhıyla evlenin oğlum, ne duruyorsun dedi,"

Çenem aşağı doğru inip ağzım şaşkınlıkla aralanırken, Akif Karan benim bu ifademe güldü.

Kucağımda duran elimi büyük eliyle kavrayarak dizinin üzerine koydu. "Aklını kurcalayan tüm kötü düşüncelerden kurtul. Benim ailem de Ahuzar hariç hiç kimse benim kararlarımı sorgulamaz. Dedem ve anneannemle iyi anlaşacaksın eminim."

Bu konuşmanın üstüne biraz olsun rahatlamıştım.

Evin önünde durduğumuzda gergince kapıyı açtım. Akif Karan arabayı kilitleyip anahtarı cebine koyduğunda yanına varmıştım. Kolunu omzumun üzerinden geçirip beni kendine çekti. Şakağıma sıcak, içimi kıpır kıpır yapan bir öpücük kondurdu. "Gerilmene gerek yok," dedi yatıştırıcı bir ses tonuyla. "Annemin ailesi güzelim, ne kadar kötü olabilir ki,"

"Haklısın," dedim sakince.

Bahçe kapısını açarak içeriye doğru ilerlediğimizde havuzun olduğu kısımdan gelen yüksek seslerle titrekçe soluklandım. Elimde değildi, ilk kez görüşeceğim insanlardı. Ayrıca Akif Karan'ın dedesi ve ninesiydi. İlk izlenim çok önemliydi. Kötü bir profil çizmek istemezdim.

Akif Karan kapıyı anahtarıyla açtığında sandaletlerimi çıkarıp çıplak ayaklarımla zemine bastım.

Bakışlarım bedenimde hızla gezindiğinde hoşnutsuzca büktüm dudaklarımı. "Üzerimi değiştirsem, elbisem ve ayaklarım kum olmuş,"

"Keyfine bak güzelim. Ben de üzerimi değiştireceğim. Birlikte gideriz yanlarına," deyince tedirginliğimden kurtuldum.

Başımı salladım ve kaldığım odaya ilerlediğimde Akif Karan da merdivenlere yönelmişti. Odaya girdiğimde telefon görüşmesi yapmakta olan Gizem'i gördüğümde dudaklarını oynatıp "Selam," dedi.

"Selam," dedim içeriye girip kapıyı kapatırken.

"Annecim ben seni daha sonra yine ararım. Şimdi Berceste geldi, meraktan çatlayacağım bilgileri ondan almam lâzım,"

Sözleri beni güldürürken kendime temiz kıyafet buldum.

Telefonu kapatmış olmalı ki, "Ay," dedi büyük bir coşkuyla. "Berceste bebeğim, neler oldu anlat çabuk,"

Ellerimdeki kıyafetleri yatağın üzerine bırakıp saatlerdir içimde tuttuğum sevinç çığlığımla ona sarıldım. "Çok güzel şeyler oldu," diye sevinçle cıvıldadım.

"Ayy öleceğim meraktan, anlat çabuk," Sarılmamız sona erip yüz yüze geldiğimizde, hızlıca elimi tutup yüzüğe baktı. "Berceste!" dedi küçük bir çığlıkla. "Bu şahane bir şey!"

Alt dudağımı dişimle ezdim. Cidden yüzüğüme bayılmıştım. "Bu kadar zevkli olacağını tahmin etmemiştim," diye itiraf ettim.

Gizem parlayan gözleriyle konuştu. "Vallahi öyle ama Akif abiyi bundan aşağısı kurtarmazdı. Adam çıtayı Allahuekber dağlarına dayamış. Bundan ötesi yok yavrum yok,"

"Yüzüğü gördüğümde düşüp bayılacaktım neredeyse,"

Sırıttı. "İyi dayanmışsın,"

"Kalbim hâlâ deli gibi çarpıyor."

"Ya senin heyacanını yerim ben," deyip yanağımı sıktı. "Neyseki kazasız belasız sürprizi yapabildi Akif abi."

Gözlerim kısıldı. "Hepiniz nasıl oyuna getirmişsiniz beni,"

Omuzlarını silkti. "Emir büyük yerden. Kusura bakma böyle durumlarda seni bile tanımam,"

Omzunu dürttüm. "Satışa bak,"

"Meraktan kurudum ama kızlarda merak ediyordur. Baş başa kalınca hepsini anlatırsın. Şimdi bahçeye geçelim. Misafirin var taze gelin,"

"Bak lafa tuttun beni. Duş alıp yanlarına gideceğim. Kaçtım ben," dediğim gibi hızlıca odadan çıktım.

"Hemen de suçu bana at zaten." Arkamdan homurdanışını duyup sırıttım.

Banyoya girip kapıyı kilitledim.Üzerimdeki elbise ve iç çamaşırlarımdan kurtuldum. Yüzüğümü de çıkarıp aynanın önündeki küçük rafa koydum. Umarım unutmazdım. Alışıncaya kadar dikkatli olmalıydım. Kaybetmekten ödüm kopuyordu.

Suyun altında ferahlarken hızlıca duşumu aldım. Havluyla bedenimi kuruladıktan sonra kremlerimi tenime iyice yedirdim.

Beyaz piliseli eteğimi ve hardal sarısı rengindeki balon kol gömleğimi giydim.

Saçlarımı tarayıp kuruttum ve kabarmaması için şakaklarımdan birkaç tutam alarak arkamda küçük bir tokayla tutturdum. Sırtıma salınan kısım ise kabarık görünmüyordu. Boynuma biraz parfüm sıktım. Bileklerime ve kulağımın arkasına da yasemin kokumdan sürdüm.

Gözlerimi ve dudaklarımı hafif bir makyajla renklendirip ayağıma şeffaf topuklu terliğimi giydim. Defne'yle buranın çarşısını gezerken almıştık. Yüzüğümü yeniden parmağıma geçirdiğimde hazırdım.

Odadan çıktığımda Akif Karan üzerini değiştirmiş bir hâlde merdivenlerden iniyordu. Beyaz bir tişört ve lâcivert keten şort giymişti. Adımlarımız birbirimize yönelip mesafemiz son bulduğundaysa heyecanla başımı kaldırmış onun yüzüne bakıyordum.

"Abartılı mı görünüyorum?"

Beni baştan ayağa derin bakışlarıyla süzdü. Alt dudağını lekesiz bembeyaz dişleriyle hafifçe sıyırdı.

"Hayır, iyi görünüyor," deyip elimi tuttu. Parmaklarım onun büyük avcuna yerleşirken kendimi güvende hissettim. "Fazla güzel olmuşsun,"

"Gelmişsiniz annem," Zuhal annemin sesini duyar duymaz hızlıca arkama döndüm. Mutfak kapısında durmuş aydınlık suratıyla bize bakıyordu.

Hızlıca yanına varıp sımsıkı sarıldım. Ayrı kaldığımız günlerde onu özlemiştim. Öz annem gibiydi. Yıllarca içimde oluşmuş olan boşluğu sanki onunla bir nebze olsun dolduruyordum."Hoş geldin annem," dedim yanaklarını öperken.

"Kuzum benim çok özlemişim seni," deyip yanağımı öptü. Ardından Akif Karan'a "Berceste'yi benden uzağa götürmene gönlüm razı gelmeyecek gibi Karan'ım," dedi.

Akif Karan annesinin başının üzerine sevgi dolu bir öpücük kondurdu. Ardından bana göz kırpıp "O biraz zor validem." yüzüğümün olduğu elimi kavrayarak ortamızda tuttu. "Berceste eşim olduğunda ondan ayrı duramam,"

Zuhal annem, "Allah mutluluğunuzu bozmasın, yavrularım. Yuvanız bereketli ve huzurlu olsun," deyip ikimize sevgiyle baktı. Elimi tutup yüzüğü incelerken "Beğendin mi kızım?" dedi eğdiği başını kaldırıp yüzüme bakarken.

Başımı salladım. "Evet," bakışlarım anlık bizi parlayan gözlerle izleyen sevgilimi buldu. "Akif çok güzel bir sürpriz hazırlamış. Yüzüğüm de çok zarif, bayıldım."

"Daha güzelleri olsun güzel gelinim," dedi yanağımı okşayıp. "Artık daha ciddi bir birlikteliğe adım atıyorsunuz. İkinizin de yeri benim yüreğimde ayrı. Oğlum," deyip Akif Karan'a çevirdi bakışlarını. "Berceste'yi üzmeyeceksin. Ne maddi anlamda ne de manevi anlamda. O senin eşin olacak. Her anlamda senin tamamlayanın, yuvanın huzuru, neşesi olacak." Yeniden bana döndü. "Sen de güzel yavrum, kendini asla yalnız hissetmeyeceksin. Karan'ın annesiysem senin de annenim. Aynı şeyler senin içinde geçerli. Evlilik basit bir şey değil. Hep mutlu olun. Rabbim sizi ayırmasın. Sevginiz hep baki olsun."

"Amin," dedim içtenlikle. Başımı omzuna yaslayarak "İyi ki varsın Zuhal annem," dedim.

"Sen de kızım," deyip saçlarımı okşadı. "İyi ki geldin ailemize."

Başımı kaldırdığımda Akif Karan önce annesinin ardından da benim alnımdan öptü. "İki büyük nimetim var, biri anam biri yârim," dediğinde yutkundum. Neşet Ertaş'ın türküsündeki gibi söylemişti. "Siz benim bu hayattaki yaşama sebebimsiniz."

"Ağlatma beni," dedi Zuhal annem. "Hem sizi görmek için Adana'dan gelen iki misafiriniz var. Daha fazla bekletmeyin onları,"

"Gelinin biraz gergin. Seni doğuran kadın, büyüten adam hiç kötü olabilir mi anacım?" dedi Akif Karan.

Zuhal annem, "İlk tanışma heyecanındandır o," dedi beni yargılamadan. "Ama gerilecek bir şey olmadığını tanışınca anlarsın zaten."

"Yanlarına gidelim o zaman. Bekletmeyelim," dedim cesaretimi toparlayıp.

Akif Karan elimi tutup "Gel bakayım yamacıma," dediğinde gergince sıktığım dudaklarım kıvrıldı.

Ellerimiz kenetli bir biçimde arka bahçeye indiğimizde havuzun kenarındaki çardakta oturan kalabalık bizi fark etmişti. Tuğrul yamacında oturup kolunu omzuna attığı yaşlı kadına, "Geldi senin gelin," deyip başıyla beni işaret etti. Yüz siması Zuhal anneme oldukça benzeyen kadın yüzündeki temiz gülümsemeyle bana bakıyordu. Başında beyaz bir tülbent vardı. Yüz hatları oldukça parlak duruyordu.

"Hoş geldiniz," diyerek bizi çardağa yönlendiren Akif'in adımlarına ayak uydurdum.

Böylelikle Argun ağabeyimin karşısında oturmuş, tavla oynamakta olan yaşlı adamın da ilgisi bizim üzerimize dönmüştü.

"Hoş gördük," dedi tıpkı Akif Karan gibi lâcivert bir tona sahip olan gözleriyle bizi dikkatle süzerken.

Dedesinin elini öptüğünde ufak bir tebessümle onları seyrediyordum. Yüz hatları çok yumuşaktı ancak sesi oldukça otoriterdi. Beyaz sakalları yüzünü kaplıyordu, pamuk tarlası misali. Akif Karan elini belime koyarak beni yanına doğru çekti. "Dedem İbrahim," diyerek bakışlarını dedesine çevirdi. Dedesi oturduğu yerden kalktı.

Boğazımı nazikçe temizledikten sonra "Hoş geldiniz," dedim ve eline uzandım. Öpüp alnıma koyduğumda o da beni yanaklarımdan öptü. "Hoş bulduk kızım. Sen de hoş geldin,"

"Nasılsınız?" dedim gerginliğim sürerken.

"İyiyiz çok şükür. Güzel havadislerinizi aldık, neşelendik. Sen nasılsın torunum?"

"İyiyim teşekkür ederim."

"Ben neyim burada, yaşlandık da ölmedik çok şükür," sitemkâr bir şekilde sarf edilen sözlerle bakışlarım bize kızgın bakışlar atan anneanneyi buldu.

İbrahim dede tatlı sert bir üslupla, "Sultan'ımı kızdırmayın," deyince Akif Karan güldü.

"Kızdırmayız dedem," deyip elimi yeniden kavradı. Yaşlı kadının yanına vardığımızda "Anneannem Sultan," dedi Akif Karan. İsminin hakkını veren biriydi. Tatlı görüntüsünün altındaki baskın tavır net anlaşılıyordu.

"Hoş geldin, anneanne," dedim ses tonumu olabildiğince nazik tutarken.

Yüzü yumuşayıverdi. "Hoş bulduk kızım," Elini öpmek için eğileceğim sırada Tuğrul'un yardımıyla ayağa kalktı. Boyu epey kısaydı. "Sonunda kavuştuk gelinimle," dedi sevecen bir ses tonuyla. "Gel sarılalım çiçek gelinim," samimi hitabıyla eğilip sımsıkı sarıldım. Çok hafif ve hoş bir kokusu vardı. Sırtımdaki elleri gevşediğinde yavaşça geriye doğru çekildim. Elini öpüp alnına koyduğumda gülümsemesi genişledi. Yüzümün iki yanına koyduğu elleriyle yanaklarıma pamuk gibi iki öpücük iliştirdi. "Zuhal pek bir şanslı maşallah. İki tane birbirinden güzel kızı olmuş,"

"Öyleyim anne," dedi Zuhal annem. "Duha'm da Berceste'm de melek gibi,"

"Melek gibi kayınvalide bulmuşlar," dedi Defne. "Bir zahmet," bana göz kırptı.

Başımı eğip gülümsedim. Bahçeye el ele giren Duha ve Göktürk selam verip bizimle sarıldılar. Pınar teyze de kucağında Oğuz Kağan'la onların arkasından geliyordu.

Pınar teyze, "Hayırlı olsun kuzum," dedi bana uzanan Oğuz Kağan'ı zapt etmeye çalışırken. "Sağ ol Pınar teyze," Oğuz'u kucağıma alarak yanağını öptüm. "Ablacım, neredeydin sen?"

"Aba," deyip tombul kollarını boynuma doladı. Hafiften terlemiş olan saçlarını elimle geriye yatırdım. "Ablam," dedim parlayan gözlerine sevgiyle bakıp.

Dudaklarını büzdü. İşaret parmağını yanağıma bastırıp "Mamma," deyince küçük yüzünü sevdim. "Acıktın mı?" Hevesle kafasını salladı.

Pınar teyze Oğuz Kağan'ı kucağımdan aldı. "Parkta hiç durmadı. Acıkmıştır. Bir şeyler yedireyim ben ona,"

Onlar eve geçerken bana tatlı tatlı gülümseyen Duha'ya doğru adımladım. "Akif'in işbirlikçisi," muzip ses tonumla başını omzuna doğru düşürdü. "Tatilde güzel şeyler olacak, içime doğdu diyordun bir de."

Kıkırdayıp kollarını belime dolayıverdi. "Spoiler vermiştim aşk olsun," deyip kulağıma, "Tebrik ederim," diye fısıldayınca heyecanla iç çektim. "Teşekkür ederim, Duha,"

Göktürk tişörtünün yakasındaki güneş gözlüğünü eline aldıktan sonra iki adımda önümde durdu. Kollarını sarılmak için iki yana açınca sarıldım. "Sonunda siz de bizim kervana katıldınız,"

"Öyle oldu," dedim yüz yüze geldiğimizde.

Elimi tutup yüzüğüme alıcı gözle baktı. "Taşı biraz küçük ama," diyerek keyifle sırıttığında Tuğrul yanımızda belirdi.

"Valla küçükmüş lan bu. Ben kafam kadar bir pırlanta alır demiştim ama cimri üsteğmen minicik bir şey almış."

Duha yüzüğüme beğeniyle baktı. "Zarif olduğundan küçük. Bence Berceste'ye çok yakışmış." ardından bana samimiyetle, "Sen bunlara bakma," dedi.

Gizem, "Siz zariflikten ne anlarsınız," deyip Tuğrul ve Göktürk'e yüzünü buruşturdu. "Bence de harika görünüyor canım," diye ekledi bana dönerek.

"Ben çok sevdim," dedim omuzlarımı silkip. Küçük ya da büyük olması bir şey ifade etmiyordu benim için. Ona yüklediğim değer Akif'in almış olmasındandı. Benim için onun hediyesi oluşu önemliydi.

Akif Karan kolunu Tuğrul'un omzuna attı. "Büyük taşlı olan gelmedi," dediğinde başımı hızla kaldırıp gözlerimi şaşkınlıkla irileştirdim.

Göktürk benden önce davranıp sordu. "İki tane mi aldın? Helal abime!"

Akif Karan gayet normal bir tavırla, "Evet," diye onayladı. "Hangisini beğeneceğini bilemediğimden iki ayrı yerden sipariş vermiştim. Bu önce geldi,"

"Oha," dedi Tuğrul kısık bir sesle. "Herife bak para sıçıyor,"

"Akif bir tanesi yeterdi," dedim. Hâlâ şaşkınlığımı atabilmiş değildim.

Tuğrul, "Kız takmayacak olduğunu bana ver. Bozdurup sizin düğünde sana altın olarak takarım." dedi alayla.

Akif Karan, kolunu büküp Tuğrul'un kafasını sıkıştırdı. "Siktir oradan. Şerefsize bak. Benimle aynı parayı almıyor sanki,"

"Kusura bakma ama iki tane tektaş alacak kadar zengin değilim. Oğlum sen bu gidişle batarsın, demedi deme,"

Göktürk sırıtarak konuştu. "Katılıyorum kardeşim. Abimin şimdiden borç batağında yüzdüğünü görüyor gibiyim,"

Akif Karan, Tuğrul'un omzundaki kolunu çekip elini belime yerleştirdi sahiplenircesine. "Ulan aldıysam Berceste'ye aldım. Derdi size mi düştü?" dedi asabice.

Defne oturduğu rahat minderli sandalyeden kalkmış eli belirgin göbeğinde yanımıza gelirken, "Engin tecrübelerimi paylaştığım yüzüğü ben de göreyim, elini kaldır bakayım Berceste," deyince utandım. Herkes duymuştu söylediğini. "Utanma kız, biz bizeyiz," diye üstleyince elimi hafifçe kaldırdım ama yanaklarım bakışları üzerimizde olan aile üyelerinden ötürü kızarmıştı. "Görüyor musun Argun, nasıl güzel zevki var karının," diyerek kendini övmüştü.

Argun ağabeyim karısının beni utandırmak için bolca çaba harcamasıyla, "Tamam yavrum, Berceste'yi utandırma daha," deyip bana göz kırptı. "Yakışmış abicim,"

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve belli belirsiz bir sesle, "Sağ ol abi," dedim.

Anneanneyle göz göze geldiğimizde tebessüm ettim. "Kızım az sohbet edelim," deyince hemen başımla onay verdim.

Zuhal annemle ikisinin ortasına geçip oturduğumda bedenimi anneanneden tarafa meyillendirdim. Yabani gibi durmamak için konuşmayı başlatan taraf ben oldum. "Nasılsın anneanne? Yolculuk iyi geçmiştir umarım,"

Kucağımda duran elimi pamuk kadar yumuşak olan elleriyle tuttu. "İyiyim kızım Allah'a şükür. Yolculuk da eh işte, malum yaşlılık." deyip gülümsedi. "Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim," dedim gözlerine bakarak.

"Bizim oğlan iyi bakıyor mu sana?"

Akif Karan bu sırada sandalye çekerek anneannesinin diğer tarafındaki boşluğa oturmuştu. "Bakmaz olur muyum hiç," Kolunu yanında küçücük kalan kadının omzuna atarak yanağını üst üste iki kez öptü.

Anneanne, "Dur oğlum," dedi başımdan kayan tülbenti düzeltirken. Akif Karan yaramaz bir oğlan çocuğu gibi bir kez daha öptü. "Çocuğum dur demekten anlamaz mısın sen?" dedi hafif sitemle.

Akif Karan sevimli bir surat ifadesiyle çenesini anneannesinin omzuna yasladı. "Hiç anlamam, bebeğim,"

Anneanne gözlerini kısıp Akif'in omzundan sarkan koluna hafifçe vurdu. "Edepsiz seni,"

"Ama sen benim bebeğimsin," diyerek sırıtan Akif'i gülümseyerek izliyordum.

"Höst ulan," dedi İbrahim dede. Argun ağabeyimin kolunun altına sıkıştırdığı tavlanın ardından sandalyesini bizden tarafa çevirmişti. Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdım. "Karıma benden başkası bebeğim diyemez,"

Göktürk ve Tuğrul kahkahayı basarken biz de dayanamayıp gülmeye başladık.

Anneanne, "Bir değil ki çocuk," diye hayıflandı. "Sus sen de İbrahim. Çoluğun çocuğun önünde konuşturma beni,"

İbrahim dedenin yüzündeki sinirli ifadeyi silinip yerini keyifli bir gülümseme aldı. "Utanma hatun,"

Tuğrul, "Gençliğin Akif kadar hızlıymış, dedem," deyip bizi de güldürdü.

"Akif benim hızımın yanında ne ki," deyip karısına göz kırpan İbrahim dedeye ağzım açık bakakaldım.

Anneanne, "Azgın herif," dedi ağzının içinden homurdanarak.

"Bundan sonra idolümsün dedem," diyen elbette Tuğrul'du.

"Aferin çocuğum," diyerek sitemle konuşan anneanneydi. "Tam adamını seçtin,"

Dede, "Aşk olsun zevcem," desede anneanne ondan tarafa bakmadı.

Zuhal annem, "Hep böyle didişir dururlar," diyerek güldü.

"Çok tatlı bir ilişkileri var," dedi Gizem sırıtarak.

Duha da ona katıldığını belli ederek, "Bence de," deyip ekledi. "Akif abi ve Berceste'nin geleceğini görüyor gibiyim,"

Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Böyle güzel ve tatlı bir ilişkimiz olacaksa neden olmasın ki,"

Gizem yanağımdan makas aldı. "Aman da aman benim aşk kuşuma bakın siz,"

"Ben acıktım. Çıksak mı?" Defne'nin sorusuyla anlamazca Gizem'e döndüm.

"İbrahim dede ailecek bir restoranda yemek yiyelim dedi,"

Argun ağabeyim karısının yanına ilerleyip "Çıkalım yavrum," dedi.

Herkes yavaştan ayaklanırken Akif Karan anneannesinin koluna girdi. Ben arkalarından onları takip ederken eve girmiştik. Herkes hazırlanınca arabalara dağıldık. Anneanne ve İbrahim dede bizimle gelecekti. Ön kapıyı açarak Akif'in yardımıyla evden çıkan anneanneyi yüzümden asla silemediğim tebessümle izledim.

Açık duran ön kapıya bakıp "Sen otursaydın kızım," dedi. "Olur mu öyle şey. Siz oturun lütfen." dedim ve elinden tutup dikkatlice oturmasına yardımcı oldum.

İbrahim dede arkaya geçtiğinde ben de yanına oturdum. Akif Karan arabayı çalıştırıp yola çıktığımızda, dede "Neşet'imin bir türküsünü aç oğlum, Kürşat'ımı yâd edelim." dediğinde Akif Karan'la dikiz aynasından göz göze geldik.

Sonrasında biz sustuk radyodan yükselen türkü konuştu.

Ah, yalan dünyada, yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada*

Türkü bittiğinde İbrahim dede iç çekti. "Kürşat'la ne zaman birlikte yola çıksak radyoda mutlaka bir Neşet türküsü çalardı kızım," yüzümü sol taraftaki bedenine doğru çevirdiğinde gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Akif Karan da çok seviyor türkülerini. Ben de onun sayesinde sevdim," aynadan baktığımda Akif Karan pür dikkat yola bakıyordu. Gözlerinden babasına olan hasreti okunuyordu, askerimin.

"Akif'e ben kefilim kızım. Birlikte güzel bir hayat yolculuğuna çıkacaksınız. Zuhal'imin ve Kürşat'ımın yetiştirdiği merhametli bir adam o. Evliliğiniz boyunca birbirinize sevginiz ve saygınız hiç eksik olmasın."

Anneanne, eşinin sözlerini şu nasihatleriyle tamamladı. "Gün boyunca aranızda ne geçerse geçsin, gece yatağa girdiğinizde birbirinize sırt çevirmeyin. Ölümden başka çaresi bulunmayan dert yok."

Akif Karan aynadan gözlerime baktığımda kirpiklerimi kapayıp açtım. Ondan başka kimsem kalmamıştı. Günün sonunda kollarında huzur bulacaktım.

Sevgimiz her şeyin üstesinden gelirdi.

Birlikte büyük bir restoranda yemek yemiştik. Yemeğin ardından Argun abi "Biz eve geçelim, siz takılın gençler," demiş ve gitmişlerdi. Biz de Tuğrul, Gizem, Duha ve Göktürk'le birlikte sahil boyunca yürüyorduk.

Akif Karan belimdeki parmaklarıyla gömleğin açıkta bıraktığı tenimi usulca okşuyordu. Elimi damarlı kolunun üzerine koyup yanağımı göğsüne bastırdım. Beyaz gömleğin altından belli olan kaslı gövdesine bakıp iç çektim. Kulağıma doğru, "Müsait olmayan ortamlarda bana halleniyorsun," deyince gözlerimi irileştirdim. Bu hâlime bakıp kaşlarını kaldırdı. "Haksız mıyım?"

Göğsünü dürttüm işaret parmağımla. "Akif!"

Parmağımı tutup ucunu öptüğünde hemen kalbim sıcacık oluverdi. "Şimdi seninle baş başa olmak vardı," deyip sol tarafındakilere bakış attı. "Ben de rahatça seni severdim."

Kirpiklerimin altından ona bir bakış attım. "Böyle de sevebilirsin. Ama edepsizleşmeden,"

Son söylediklerimle dudakları kıvrıldı. "Sen benim özelimsin. Herkesin gözünün gördüğü yerde istediğim gibi sevemem. Bakan olur, gidip dövmem gerekir. Uzun işler," deyip alt dudağını yaladı. "Ayrıca edepsizleşmeden sevince tadı çıkmıyor."

Yanaklarım kan hücreleriyle kaplanırken sessiz kalmayı tercih ettim.

"Dondurma alalım mı şuradan?" diyen Gizem yürüdüğümüz istikametteki büfeyi işaret ediyordu.

Tuğrul sinsice sırıtıp "Hesaplar taze damattan o zaman," dedi.

Göktürk, "Boş mezar bulsan içine gireceksin," deyip burnundan güler gibi nefes verdi. Duha gözlerini irileştirip "Ayıp ama," diyerek uyardı nişanlısını. Göktürk, "Bu ayıbı bilmez güzelim," deyip Duha'nın saçlarına nayif bir öpücük kondurdu.

"Sen öde o zaman. Sen de taze kayınsın,"

Gizem ve Duha seslice gülerken ben yüzümü Akif Karan'ın göğsüne bastırmış atışmalarını izliyordum.

Akif Karan bıkkınca cüzdanını çıkarıp Tuğrul'a verdi. "Git ne alıyorsan al, ağzın dursun,"

Tuğrul elindeki cüzdanı kırılacak bir şeymiş gibi tutarken, "Oha gelsin Magnumlar," diyerek gözlerini heyacanla büyüttü. Bir şeyler yemek onun için bambaşka bir duyguydu. Özellikle beleşe gelenler.

Göktürk, "Vizyonsuz lan bu çocuk," dedi gülerek.

"Magnum diyorum kanka. Hani yakında böbreğimizi satışa çıkarıp alacağımız zengin dondurması,"

Gizem, "Tuğrul artık dondurmamızı alabilir miyiz?" deyip sevgilisinin elindeki cüzdanı alıp Akif Karan'a uzattı. "Dondurmalarımızı biricik nişanlım ısmarlayacak,"

Tuğrul büyük bir şokla, "Ne?" diye bağırdı.

Akif Karan cüzdanını alıp arka cebine koydu. "Kız arkadaşın diyor, bana hiç öyle bakma,"

Tuğrul, Gizem'in uyarı dolu bakışlarının etkisiyle yüz seksen derece dönüp "Lan sizden para mı esirgeyeceğim? Akif bebeğim evleniyor, dondurmalar tabii ki benden," deyip büfeye doğru ilerledi.

"Bebeğim diyen ağzına," diye homurdanan sevgilimin göğsüne çenemi bastırıp "Şşt," diye susturdum.

"Ne şşt?" dedi agresifçe.

"Küfür etme!"

Elini başımın arkasına koyup yüzümü sert göğsüne bastırdı. "Bu herifle yan yanayken zor, aranıyor malum."

Büfenin önüne geldiğimizde açıkta satılan dondurmalardan sevdiklerimizden külaha koydurduk. Pek sağlıklı değildi ama en lezzetlisiydi.

Ayaklarımızı denize doğru uzatmış, kumsalda oturuyorduk. Akif Karan beni kollarının arasına almış, yüzü saçlarımın arasına gömülü bir biçimde duruyordu.

"Dondurma sevilmez mi oğlum?" dedi Tuğrul.

Akif Karan dondurma sevmediği için istememişti.

Göktürk, "Maraş dışında yemez," dedi.

Tuğrul dondurmasından kocaman bir ısırık aldı. "Ağzının tadını biliyor," sesindeki imayı sezmemek imkânsızdı.

Akif Karan nefesini sertçe verip yüzü saçlarıma yaslı olduğundan boğuk sesiyle konuştu. "Biraz daha konuşursan konuşacak bir ağzın kalmayacak,"

Tuğrul, "Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey," deyip güldü. Ardından Gizem'in dondurmasına uzandı. "Doymadım Gizoş. Azıcık kıtlatayım mı ucundan?"

Gizem dondurmasını ondan kaçırıp "Hayır," diye çıkıştı. "Git yenisini al,"

"Param bitti lan,"

"Az daha abart," diyen Göktürk'e dik dik baktı.

"Biz neden buradayız?" Akif Karan'ın kulağıma çarpan ılık nefesiyle neredeyde elimdeki dondurma bacaklarıma düşecekti. Bacaklarının arasında oturuyordum. Yavaşça başımı ona doğru çevirdim. "Sıkıldın mı?"

"Seni sevesim geldi. Bu gereksizlerin saçma muhabbetlerinden tahminen ne zaman ayrılırız,"

"Ayıp Akif," dedim kısıkça.

"Hop," dedi Tuğrul kaba bir sesle. "Aile var burada,"

Gizem ve Duha aynı anda, "Tuğrul!" diye bağırınca omuz silkti.

"Gözümüzün önünde fingirdeşiyorlar,"

Akif Karan sakince boynunu kütletti. Tok kemik sesiyle "Siktir, o ses ne lan öyle!" dedi Tuğrul.

Göktürk sırıtarak konuştu. "Ecel marşın kardo,"

"Oldu o zaman bize müsaade," diyerek ayağa kalkan Tuğrul'un sevimli korkak ifadesine gülüştük.

"Yarın gelinlik bakacağız, eve gitsek iyi olacak," dedim oturduğum yerden kalkıp elimi Akif'e uzatırken.

Akif Karan elimi tutsada benim çekmeme fırsat vermeden kendisi ayağa kalkmıştı. Göktürk'e hitaben, "Şu gevezeyi sizin arabaya al." dedi Tuğrul'u işaret ederek.

Gizem, Duha'nın koluna girip bana el salladı. "Biz de bu gece otele geçiyoruz."

Anneanne ve dede evde bizimle kalacağı için Gizem ve Tuğrul da Göktürk ve Duha gibi otele geçmişti.

"İyi geceler," dedim ben de el sallayarak.

Duha, "İyi geceler," dedi sevimli bir sesle.

Arabalara bindiğimizde onlar bizden ters istikamete doğru yola çıkarken Akif Karan motoru çalıştırdı. "Başımı şişirdi Tuğrul, anasını satayım," dedi arabayı park ettiğimiz yerden usta bir manevrayla çıkarıp ana yola sürerken.

Onun her zaman yaptığı yapıp bu kez ben boştaki elini tuttum ve kucağıma çektim.

Kemikli ve uzun parmaklarını incelerken, tuğralı yüzüğünü çıkarmış olduğunu fark ettim. "Yüzüğün nerede?"

"Alyansımızı takacağım için çıkardım," deyip çarpık gülümsemesiyle bana göz kırptı.

Verdiği cevapla kalakalırken art arda yutkunma ihtiyacı hissettim.

"Herkes çok mutlu," dedi arabanın hızı normal seyrindeyken. Camları açarak serin havanın içeriye dolmasını sağlamıştı. "Bu mutluluğun sebebi sensin," diye ekledi.

"Bana tüm bu mutluluğu getiren de sen," Koltukta ona doğru kayarak başımı pazusuna yasladım. "Hiç bozulmasın mutluluğumuz." diye fısıldadım akıp giden yolu seyrederken.

Uykunun derinliklerine sızan zihnim bedenimin yumuşak bir zeminle buluşmasıyla berraklaşırken, kapalı göz kapaklarımı araladım. Üzerime doğru eğilmiş olan Akif Karan boynumun ve bacaklarımın altındaki kollarını çekiyordu. Gözlerimi kısıkça araladığımı görünce hareketleri durağanlaştı. "Uyu güzelim," dedi kısık ses tonuyla.

Puslu gözlerle bulunduğumuz yeri incelerken, "Eve mi geldik?" dedim uykulu çıkan sesimle.

"Hmm," dedi genizden gelen erkeksi ses tonuyla.

Alnıma değen sıcak dudaklarla birkaç saniye gözlerim kapandı. Kalbimi sevgiyle doldurup taşıran bir öpücük bahşettiği tenimden yavaşça uzaklaştığında kirpiklerim usulca aralandı.

"Sen nerede uyuyacaksın?" dedim uzandığım tek kişilik yatağa bakıp yeniden ona dönerken.

Pınar teyze ve Zuhal annem birlikte uyuyacaktı, bu yüzden Gizem'le kaldığım odaya onlar geçmişti. Tuğrul ve Akif'in kaldığında da dede ve nine kalıyordu.

"Salonda," dedi doğrulup yataktan bir adım uzaklaşırken. Alt dudağımı ağzımın içine yuvarladım ve hiç düşünmeden aklımdakini söyledim.

"Burada benimle kal,"

Boynunu ovuşuran eli duraksayıp bana sorgulayıcı bir bakış attı.

Kaşlarımı kaldırdım. "Olmaz mı?"

Dudakları kıvrıldı. "Olmaz mı olur da, senden böyle bir teklif beklemediğimden şaşırdım,"

Nefesimi gülerek üfledim. "Seni yatağa atacakmışım gibi bakma,"

Sırıtıp üzerime eğildi. "Atsana,"

Ellerimi göğsüne koyduğumda sert kasları avuçlarıma yaslandı. "Üff," dedim isteksizce. "Söylediğime pişman etme,"

Hırlar gibi bir ses çıkarıp dişlerini yanağıma sürttüğünde küçük bir çığlıkla boynuna sarıldım. "Korktum, aniden şöyle şeyler yapma,"

Yanağıma sert bir öpücük bırakıp dizini bacaklarımın arasına yasladı. Başını geriye doğru çektiğinde gözlerine baktım. Lâcivertleri bir ışık gibi parlıyordu. "Üç gün sonra yapacaklarım için garanti veremem,"

Yanağımın içini ısırdım. "Utandırmasan olmuyor değil mi?"

Dilini damağına vurdu. "Gözlerini kısıp bana sinirle bakman ve azarlaman lâzım."

Gözlerimi devirdim. "Kalk üstümden,"

Yüzünü boynuma sokup art arda öptü. Doğrulduğunda nefeslendim.

"Üzerimi giyineyim," diyerek yataktan kalkmaya hazırlanırken Akif Karan'ın üzerindeki tişörtü tek hamlede çıkardığını gördüğümde sertçe yutkundum. O hareket fazla mı çekiciydi ne?

Çantadan gecelik şortu ve ip askılı üstünü aldım. Banyoya geçip hızlıca giyindim ve dişlerimi fırçaladım.

Odaya döndüğümde Akif Karan yatağa uzanmıştı. Üst bedeni çıplak altında ise yeni giydiği belli olan siyah şortu vardı. "Uykun açıldı iyice, koş yatağa," dedi bana dönerek. Kapıyı kapatıp kilitledim. Uygunsuz bir hâlde basılmak istemiyordum hiç kimseye.

Yatağa yaklaştığımda umutsuzca Akif Karan'ın kapladığı alana baktım. "Sığarız zannetmiştim,"

Yan dönerek beni kollarının arasına çektiğinde itiraz etmeden hemen uzandım. "Klimayı açtım, yine de terlerim dersen salona geçerim,"

Başımın altındaki pazusuna yanağımı bastırdım. "Gitme, birlikte uyuyalım." dedim kolumu çıplak beline dolayarak.

Belimi çepeçevre saran kolu sıklaştı. "İstemiyorsan gitmem, benim güzel bebeğim,"

"Hı-hım," deyip gözlerimi kapattım. "Bugün güzel bir gündü," dedim uyku bastırırken.

Omuz başımda dudaklarının ıslak baskısını hissettim. "Yanındayken her günüm güzel," diye fısıldadı.

"Gecemiz iyi olsun, sevgilim."

"Olsun, güzel eşim."

"Hayta torunum çiçek gelinimin odasında uyumuş!"

Anneannenin yüksek sesiyle uykumdan korkarak uyanmıştım.

Gözlerimi hızla araladığımda tepemizde dikilen, elleri belinde bir Sultan nine beklemiyordum!

"Kalk çabuk Akif! Bir de cıbıl cıbıl ahtapot gibi sarılmış kızcağızıma, dedesi kılıklı!"

Tuğrul'un yokluğunu aratmayan Sultan nine sen de hoş geldin ailemize!

Eveeet, aylar sonra yeniden bir araya gelmiş olmanın sevincini yaşıyorum. İnanılmaz heyecanlıyım.

İki tane tektaş yüzük alan koca yürekli Akif Karan'a ne demek istersiniz?

İbrahim dede ve Sultan nineyi sevdiniz mi?

Kadro çok kalabalık bu yüzden herkese eşit diyalog şansı tanıyamadım ama gelecek bölüm Bozkurt ailesine daha çok yer vereceğimden şüpheniz olmasın.

Olaysız sakin bir bölümdü. Gelecek bölümler daha renkli ve hareketli olacak.

Bölüm hakkında düşünceleriniz neler?

Akif Karan ve Berceste'yi özlemiş misiniz?

Continue Reading

You'll Also Like

130K 9.4K 41
Gerçek Osmanlıyla bir alakası yoktur. iyi okumalar.
LALO By Kara Gül

General Fiction

352K 24.5K 27
☘️Günçiçek▪️Fırat☘️ Gözlerinden akan yaşlarla, otuzlarında olan kadını karşısına dikildi "Sen ne arıyorsun burda? Anlamıyor musun ben ne kırkındaki...
686K 39.5K 34
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
1.3M 100K 27
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...