DÖNÜŞ

By ayskrkss

34.5K 1.3K 490

"Biz büyüdük Rüzgar. Değiştik. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz." "Biz senelere meydan okuduk Eylül. 3 sen... More

Dönüş
1-Anne♣️
2-Geri Dönüş♣️
3-Efe♣️
4-Telefon♣️
5-Alışveriş♣️
6-Lunapark♣️
7-Sevgili♣️
8-Şenlik♣️
9-Emir♣️
10-İlk Öpücük♣️
11-Buluşma♣️
12-Mutluluk♣️
13-Dönüm Noktası♣️
14-Yeniden♣️
15-Biz♣️
16-Şişe Çevirmece♣️
17-İhanet♣️
18-Futbol Maçı♣️
19-Eğlence♣️
20-İzmir♣️
21-Anne-Kız♣️
22-Sedef♣️
23-Abi♣️
DUYURU-1
25-Tekne Turu♣️
26-Kandırılmak♣️
27- Çocuk♣️
28- Pınar♣️
29-Bela♣️
30-Doğrular♣️
31-Aptal Aşık♣️
32-Kist♣️
33-Yer ve Duvar♣️
34-Kokteyl♣️
35-Kız Kardeş♣️
36-Doğum Günü♣️
37-Doruk♣️
38-Eğlence♣️
39-Nişan♣️
40-İntikam♣️
41-Sarhoş♣️
42-Kavga♣️
43-Parti♣️
44-Sarhoş ♣️
45-Düğün♣️
46-Umut♣️
47-Kaçırma♣️
48-Acı♣️
49-Çöküntü♣️
50-Savaş♣️
51-Hisler♣️
♣️Final♣️
TEŞEKKÜR!
❤️Özel Bölüm❤️

24-Hastalık♣️

584 27 5
By ayskrkss

Multimedya-Meriç Şahin

Bölüm Şarkısı-İlyas Yalçıntaş/Sadem

24.Bölüm

Üzerimde bir soğukluk hissetmem ve çığlık atmam aynı anda gerçekleşti.

"Siktir Meriç!" Sanırım bu çıkan seste abimden geliyordu. Ve gelen kahkaha sesleri. Meriç Abim ve Rüzgar. Sabah sabah hiç üşenmeyip kalkıp bizi ıslattılar hemde buz gibi suyla.

"Ya manyak mısınız sabahın köründe!" diyerek cırladım. Yakınımdaki abimin kulaklarını tıkadığını fark ettim ama onu takmadım. 

"Ah Eylül kulağımın içine sıçtın resmen. Hem ne sabahın körü saat 12 oldu. Öküz gibi uyudunuz be." Meriç Abimin saati söylemesiyle şaşkınlıkla saate baktım. Oha gerçekten 12 olmuştu.

"Ne hayvan gibi kaldırıyorsun gerçi insan olsan insan gibi kaldırırdın ama!" 

"He Aras he." Onların çocukça söylenmelerini dinlemeyip yataktan kalktım.

"Hadi abini geçtim sen nasıl yapabildin bunu." dedim Rüzgara yapma sinirle. Ellerimi üşüdüğüm için vücuduma sarmıştım. 

"Sevgilim savaşta ve aşkta her yol mübahtır." Tek kaşımı kaldırarak Rüzgara baktım. Tam cevap vereceğim sırada sözümü hapşırığım kesmişti.

"Pişşşu." Hepsi aynı anda bana dönüp 

"Çok yaşa." Dediler. 

"Aferin piç! Eylül hasta olsun ona sen bakacaksın." Abim sinirle konuşmuştu. Ne kadar yaz mevsiminde olsak da içeride klimalar çalıştığı için serindi ve ben soğuk suyu üzerime yeyince sanırım hemen soğuğu kapmıştım. Abimin sözlerinden sonra Meriç Abi ve Rüzgarın gözlerinde pişmanlık ifadesi oluşmuştu. 

"Tamam ya ben iyi. Hapşuğğ." Evet sanırım gidiciydim!

"Çok iyisin abicim evet git sıcak duş al gel." Abimin beni yönlendirmesiyle onlara üzgün bakış atıp odama geçtim. Çünkü şu anda arkamdan abimin onları nasıl haşlayacağını iyi biliyordum. Yanıma giysilerimi alıp kendimi sıcak suyun altına attım. Onlara ne kadar belli etmeye çalışmasam da gerçekten üşümüştüm ve kendimi kırgın hissetmeye başlamıştım. Duştan sonra altıma uzun taytımı ve uzun sweatimi giydim. Bu sıcak havaya karşı üşümem hala geçmemişti. Saçlarımı kuruladıktan sonra aşağıya indim. Herkes masada oturmuş beni bekliyordu. Elif Teyze benim geldiğimi fark edip hemen yanıma geldi. 

"Kızım ateşin çıkmış senin geç otur hemen çorbanı iç." Elif Teyzenin bu kadar telaşlanmasıyla aklıma annem geldi. Ben hasta olduğum zaman her zaman telaşlanır ve bütün koca karı ilaçlarından içirirdi. 

"Eylül ne oldu?" Abimin yanıma gelip çok az akan gözyaşlarımı silmesiyle ağladığımı yeni fark ettim. Gözyaşlarımı hemen durdurup gülümsedim. 

"Yok bir şey sanırım ateşten dolayı." diyerek güldüm. Daha fazla üstelemeyip yerine geçti. Meriç Abime baktığım zaman gerçekten çok pişman duruyordu. Rüzgar da yanıma gelip elimi öptü. 

"Çok özür dilerim sevgilim bu kadar çabuk hasta olacağını unutmuşum." diyerek üzgün bir şekilde konuştu. İkisinin yüzüne bakıp gülümsedim. 

"Tamam üzülmeyin boş verin hasta olacağım varmış." Meriç Abimin yüzü rahatlamış gibi duruyordu. Yanıma gelip o da yanağımdan öptü. 

"Çok özür dilerim güzelim." diyerek yerine geçti. "Hadi kızım iç çorbanı." Elif Teyze çorbamı önüme koyup yerime geçti. Kendimi zorlayarak içmeye çalıştım.

"Ne o kızım Antartika da mı yaşıyoruz." Kahvaltıdan sonra salona geçmiş oturuyorduk. Tabi ben açılan koltukta yatıyordum. Meriç Abimin dalgasına göz devirip battaniyeme sarılmaya devam ettim. 

"Kız senin yüzünden o halde farkındaysan." Abimle Meriç Abimde karşılıklı göz devirdiler. Ne kadar sürekli kavga ediyor gibi görünseler de aralarındaki bağ kardeş bağı gibiydi. 

"Canım iyi misin?" Rüzgarın yanıma gelmesiyle ona zorla gülümsedim. Yorgunluk bastırmıştı çok fazla. 

"Evet sevgilim iyiyim." 

"Eylül hadi meyve ye kızım." Sedefin meyveleri getirmesiyle gözler ona döndü. Abim ve Meriç Abimin gözleri hemen öfkeyle dolmuştu ama Sedef umursuyor gibi görünmüyordu gayet rahattı. Meyve tabağını masanın üzerine bırakıp abimlerin karşısındaki koltuğa oturdu ve bacak bacak üzerine attı. Bir insan bu kadar yüzsüz olabilirdi. Meriç Abime dudaklarımı oynatarak 

"Sakin Ol." dedim. Her an saldıracakmış gibi görünüyordu. Benim ricamla kendisini biraz salıp bana göz kırptı. Üzerimden bir ağırlığın kalkması ve soğuk hava dalgasının üzerime çarpmasıyla yerimden doğruldum. 

"Ateşin var kızım üzerini örtmemeliyiz." Elif Teyzeme acınacak bakışlarımdan attım çünkü şu anda çok fazla üşüyordum. 

"Ama çok üşüyorum lütfen." dedim zorlukla çıkan sesimle. Kollarımı da birbirine sarmıştım. 

"Hayır güzelim eğer örtünürsen daha kötü olursun." Kimin söylediğine bakmadan gözlerimi kapattım ve cenin pozisyonunu alarak kendimi beni bitiren uykunun içine attım.

-Aras'tan-

Eylül! Canımdan bir parça. Ailem. Kardeşim. 3 yılın sonunda ona kavuşmayı beklerken acilen İstanbul'dan çağırmışlardı. Neymiş acil bir iş varmış. Meriç de hiç beklemeden direk Rüzgara anlatmış gelemeyeceğimizi falan. O gece Eylül'ün çok fazla ağlayıp bizim yanımıza gelmek istediğine yemin edebilirim. Kardeşimi tanıyorum sonuçta. Ama ben kesinlikle öyle bir şeye izin vermezdim. İşi falan her şeyi boş verip sabah ilk uçakla İzmir'e geldik. Meriç de her zamanki gibi beni yalnız bırakmamıştı. Ne kadar komik gıcık birisi gibi olsa da harbi delikanlı birisiydi ona canımı bile emanet ederdim. Eylülü ilk gördüğüm zaman şaşırmıştım. Kardeşim fazla olgunlaşmış ve daha da güzelleşmişti. Tabi bu Rüzgar ve benim için fazla büyük bir sorundu sonuçta. Rüzgar'a da bakınca hala kardeşimle beraber olduğunu gördüm. Eylül giderken ayrıldıklarını biliyordum ama demek ki tekrar barışmışlardı. Zaten eski aşıktı onlar. Aşkı tadan insanlardı benim gibi. Bende onlar gibi lisede tatmıştım aşkı. Canımdan çok sevdiğim sevgilim Pınar vardı tabi beni dallamanın tekiyle gidip terk edene kadar. Ondan sonra vazgeçtim aşktan.Bize göre de değildi zaten anlamıştım.Artık kızlar sadece eğlenceden ibaretti bizim için. Pınar'ın tekrar geri döndüğünü duymuştuk ama pek umurumda olduğu söylenemezdi. Ona karşı saf nefretten başka hiçbir şey hissetmiyordum. Onu o kadar senenin ardından tekrar gördüğüm zaman öncelikle çarpılmış gibi oldum. Ne kadar erkek adam olsak da ilk aşktı sonuçta. Tabi sonunda ne kadar kazık yesek de. Hemen üzerindeki o çarpılmışlık hissini attım ve eski Arasa geri döndüm. Aşkı boş veren Aras. Onu hiç tanımıyormuş gibi davrandım ve hayatıma aynı şekilde devam ettim.
Gece yatağa yattığım zaman Eylül'ün yanıma geleceğini biliyordum ve geldi de. Sabah kalkışımız şerefsiz Meriç yüzünden ne kadar berbat olsa da uykumuz gayet güzeldi. Piç herif üstümüze 1 kova soğuk su boşaltmıştı. Tabi Eylül'ün ne kadar çabuk hasta olduğunu hatırlamadan. O suyun sonucunda da kardeşim şu anda ateşler içinde yatıyordu ve elimizden bir şey gelmiyordu. Saat 15.00 civarlarında uyumuştu ve hala uyanmamıştı. Biz akşam yemeğini falan yedik onun yanında oturuyorduk. O kaltak Sedef de hiçbir şey yaşanmamış gibi hiç utanmadan yanımızda oturuyordu.Kız olmasa ben yapacağımı biliyordum da.

"Abi! Yukarı gelsene." Rüzgar ve Meriç yukarı çıktılar. Rüzgar'ın ses tonundan sinirli olduğunu çıkarmıştım ama pek takmadım aslında. Şu anda önemli olan Eylüldü.

"Elif Teyze böyle uyuması normal mi?" Diyerek sordum. Açıkçası biraz endişelenmeye başlamıştım. Doktoru aramıştık. Söylediği ilaçları içirdik ve tahminine göre sabaha daha iyi olacaktı.

"Evet oğlum merak etme şu anda yatarak vücudundaki yorgunluğu atıyor." Onu onaylayacak gülümsedim. O da her zaman yanımızda olmuştu ve bize yardım etmişti. Merdivenlerden gelen ayak sesleriyle kafamı çevirdim ve mor gözlerle aşağıya inen Meriç ve Rüzgarı gördüm. Benim tepki vermeme gerek kalmadan Elif Teyze çığlığını bastı.

"Ne oldu size?" diyerek sordu telaşla. Birbirlerini dövdükleri belliydi. Meriç her zamanki gibi sırıtırken, Rüzgarın yüzündeki sinir hala duruyordu.

"Yok bir şey anne çocuğunu biraz aşk çarptı da." Meriç'in gülerek söylediği cümle karşısında kaşlarımı çattım. Sanırım kavga nedenlerini anlamıştım.

"Evet kardeşim gözlerinden de okunduğu gibi doğru tahmin. Kardeşim, kardeşini hasta ettiğim için beni dövmeye kalktı. Bende eğlence olsun diye ona karşılık verdim." Meriç'in söylediği karşısında Elif Teyze koşarak buz almaya gitti. Bende Rüzgara dönüp omuzlarından sıktım. 

"Eline sağlık koçum." dedim gülerek. Rüzgar kesinlikle kardeşim için olabilecek en iyi insanlardan birisiydi ve onu sevip, ona güvenirdim. 

"Ne demek abi." diyerek Eylül'ün yanına gidip ateşine baktı. 

"Şunu gözlerinize tutunda kız uyandığında korkmasın." İkisi de Elif Teyzenin uzattığı buzları gözlerine tuttular. Eylüle baktığımda ateşinin daha fazla arttığını fark ettim ve sanki yavaştan sayıklamaya başlamıştı.

"Bırakma beni anne!" 

"Gitme anne!" 

"Lütfen anne gitme yalnız kalırım." 

"Zeynep de bıraktı anne sen bırakma beni de yanında götür." 

"Anne!" 

"Çok yalnızım anne!"

Duyduğum şeyler karşısında olduğum yerden hareket edemedim. Kardeşim hala acısını atamamıştı ama bize belli etmemek için mutlu gibi görünüyordu. Şu anda da ateşler içinde hayallerinde sayıklıyordu. Kardeşim orada mahvolurken bende hiçbir şey yapamaz halde burada mahvoluyordum. Meriç'in, Eylülü kucağına alıp banyoya götürdüğünü fark ettim. Bende kendimi toparlayıp peşlerinden gittim. Eylülün haykırışları durmuş şu anda anlaşılmaz şeyler sayıklıyordu. Meriç kucağında Eylülle beraber küvete soğuk suyun altına girdi. Eylül de soğuk suyun etkisiyle gözlerini açmıştı ama hareket edecek hali yok gibiydi. Sayıklamaları durmuş sadece 

"Çok üşüyorum." diyerek Meriç'e sarılıyordu. 

"Tamam güzelim geçti şimdi iyi olacaksın." Minnetle Meriç'e baktım. Şu anda benim yapamadığım şeyi yapıyordu. Kendi kardeşi gibi Eylülle ilgileniyordu. Meriç, Eylül'ü duştan çıkarıp havluya sardı. Daha sonra biz Elif Teyzeyi Eylülün yanında bırakıp dışarıya çıktık. Kendimi bahçeye attım. Sadece Eylülün söyledikleri yüzünden kendimi bitkin gibi hissediyordum. Meriç'in gelip yanıma oturmasıyla, 

"Sağol kardeşim." diyerek ona baktım. 

"Sıkma canını Aras. Sadece ateşi olduğu için böyle. Birkaç saate iyi olacaktır." Meriç'in sözüne karşı gülümsedim. Ona inanıyordum. Artık iyi olacaktık. Önümüzde bizi bekleyen güzel günler olacaktı.

"Eylülün üzerini değiştirip yatağına yatırdım. Ateşi düştü artık daha iyi." Yanımıza gelen Elif Teyzenin gidip boynuna sarıldım. Ben Aras Dikmen, şu sıralar kardeşim dışındakilere de duygusal davranmaya başlamıştım. Ama geçici bir durumdu elbet. 

"Çok teşekkürler Elif Teyze." O da kollarını bana sardı. 

"Ne demek oğlum. Eylül benim kızım gibi nasıl olsa." Elif Teyzeye minnetle bakıp yerime geçtim ama içimde bir burukluk oluşmuştu. Bize oğlum ve kızım demesi.

"Hadi saat geç oldu sizde yatın artık. Eylül'ü de merak etmeyin uyanmaz hem ben arada kontrol ederim." Elif Teyze haklıydı saat geç olmuştu ama ben Eylülü yalnız bırakamazdım onunla yatacaktım. 

"Ben Eylülün yanında kalıyorum Elif Teyze siz yatın." 

"Saçmalama Aras. Ben onun yanında kalıyorum. Hemen yatağa çabuk yoksa sizi odalarınıza kilitlerim. Sen de Rüzgar. Hiç bana masum bakışları atma hemen odana." Elif Teyze ile verdiğimiz savaşta hepimiz mağlup olmuştuk ve o kazanmıştı. Ne Rüzgar ne ben ikna edebilmiştik. Zaten Rüzgar ne kadar ikna etmeye kalksa da kardeşimle yatmasına izin vermezdim o kadar da değildi yani. Bugün Eylülle ilgilendiğimiz için yorucu bir gündü gerçekten. Kafamı yastığa koyar koymaz uyuyakaldım.

-Eylül'den-

Sabah vücudumdaki yorgunluğa aldırmadan gözlerimi açtım. Sanırım saatlerdir uyuyordum ve saat sabahın yedisiydi. Dün aklıma gelince ister istemez yüzümü buruşturdum. Gerçekten kötü bir hastalık zamanımdı ama pek bir şey hatırladığımda söylenemezdi. Tek bildiğim çok üşüyüp, ateşler içinde yatmamdı. Üzerimdeki kokuya bakılırsa beni ilaca yatırmışlardı. Hemen kalkıp duşa girdim. Duştan çıkınca kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim. Sanki hiç hastalık geçirmemiş gibi hissediyordum. Herkesin beni iyi görmesini istediğim için üzerimi değiştirdim. Dünkü uzun giysilerden sonra şortumu ve tişörtümü giydim. Saçlarıma bandanamı takıp aşağıya indim. Tahmin ettiğim gibi daha kimse uyanmamıştı. Hepsine teşekkür amaçlı olarak kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Patatesleri soyup kızarmaları için ocağa bıraktım. Daha sonra krep hamuru hazırlayıp, onları da teker teker pişirmeye başladım. Krepleri döndürmeyi Rüzgar öğretmişti. Ne kadar zorlansam da en sonunda öğrenmiştim. Ama kesinlikle bu konuda Rüzgarın eline su dökemezdim. Krepler bir yandan pişerken çayı da demlenmesi için koydum. İsteyenler için portakal suyu sıkmaya karar verdim. Tam portakalları keserken arkamda Sedefi görmemle korkudan parmağımı kestim. Hiç ses çıkarmadan arkama kadar gelmişti ve dolayısıyla korkmuştum. Parmağımı hemen suyun altına tutup acısının geçmesini bekledim. Gerçekten fazla acı veriyordu ama Sedefe belli etmeyecektim. Onu hala arkamda görünce ne var anlamında gözlerinin içine baktım.

"Oyun oynamayı, kendini acındırmayı bırak sinsi yılan." diyerek masaya oturdu. Emindim ki sabah sabah moralimi bozmayı isterdi ama bunu elde etmesine izin vermeyecektim. Hiç cevap vermeyecektim ki aklıma Meriç Abimin sözleri geldi ve hiç düşünmeden, 

"He Sedef he." diyerek parmağıma yara bandını sardım. Benim bozulmadığımı aksine tepki verdiğimi görünce kendisi morardı. Bende keyifle işimi yapmaya devam ettim. O da hiçbir şey yapmadan öylece masada oturup elmasını yemeye başladı. Sanki o yokmuş gibi işime devam ettim. Tahminlerime göre birazdan Elif Teyze ve ardından abimler gelirdi. Çoğu şeyi bitmişti. Kahvaltılıkları da dışarıya çıkarmaya başladım. Planlarımın arasında masayı bahçeye hazırlamak vardı. Gerekli eşyaları alıp bahçeye geçtim. Masanın üzerine tabak bardak gibi gerekli eşyaları hazırladım. Daha sonra hazırladıklarımı dışarıya götürmeye başladım. Patates kızartmasını tabağa yerleştiriyordum. 

"Eylül sen ayakta ne yapıyorsun?" Arkamdan gelen sesle korkuyla sıçradım. Sanırım bugün herkes beni korkutmayı amaçlıyordu. 

"Kahvaltı hazırladım." diyerek gülümsedim. 

"Ah kızım neden yordun kendini daha yeni iyileştin!" Giderek yanaklarından öptüm. 

"Dün o kadar iyi bakmışsınız ki şu anda sapasağlamım." diyerek gülümsedim. Elif Teyze gülerken masada oturan Sedefi gördü. 

"Eylül'e neden yardım etmiyorsun Sedef oturmuşsun orada kızı izliyorsun." diyerek onu azarladı. Benden içimdeki şirret Eylüle beşlik çaktım. Tabi Sedef hiçbir şey diyemeden öylece kalakaldı. 

"Yok Elif Teyzecim her şey hazır zaten hadi sen bahçeye geç bende herkesi uyandırıp geliyorum." diyerek Elif Teyzemi bahçeye sürükledim. Bende koşar adımlarla yukarıya çıktım. Öncelikle Rüzgarın odasına girdim. Yatağında çok güzel bir şekilde uyuyordu. Onu izlemeyi bırakıp yüzüne öpücükler kondurmaya başladım. Önce keyif mırıltısı çıkarıp sonra uyumasına devam etti. 

"Aşkım uyan hadi." diyerek tekrar öptüm onu. Tam tekrar yanağından öpecektim ki yüzünü çevirmesiyle öpücüğüm tam dudağına denk geldi. 

"Imm işte bu en güzeliydi." diyerek gözlerini açtı. 

"Pislik." diyerek gülmeye başladım bende. 

"İyisin bakıyorum." diyerek bana sataştı. 

"Evet o kadar iyiyim ki bahçede bir enkaz sizi bekliyor hazırlanıp bahçeye gel." diyerek odasından çıktım. Hemen karşısındaki Meriç Abimin odasına girdim. Hemen aklıma gelen fikirle üzerine oturup, 

"Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir İleri!" diyerek bağırdım. Meriç Abi ben sözümü bitirir bitirmez yataktan kalkarak odanın içinde koşmaya başladı. 

"Emret Komutanım." diyerek koşuyordu. Tabi ben olacakları bildiğim için sıkıca ona tutunmuştum. Kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başlayınca Meriç Abim durup etrafına bakındı. Tamamen uyanınca beni anlayıp direk aşağıya attı bana bakmaya başladı. 

"Aşk olsun güzelim ya zayıf yönlerimi kullanmaya utanmıyor musun?" Meriç Abimin böyle bir huyu vardı ve bunu sadece biz biliyorduk. Uykusunda Atatürk'ün sözlerini duyunca hemen ayağa kalkıp koşmaya başlıyordu. Nedeninin bilmiyorduk ama bazen art niyet olarak kullanıyorduk işte. 

"Ödeşmiş olduk abicik hadi kalk artık hazırlan bahçeye gel." diyerek yanağından öpüp odasından çıktım. Arkamdan söylediğini duyabiliyordum. Gülerek abimin odasına gidip kapıyı açtım. Yatağa uzanmış telefonuyla oynuyordu. 

"Günaydın." diye bağırarak yanına atladım. 

"Oha Eylül sadece anırmadığın kalmıştı." diyerek bana laf attı. Sadece gözlerimi devirerek ona tepkimi gösterdim. 

"İyileşmişsin bakıyorum." diyerek daha şefkatli sesiyle konuştu. Ne kadar şefkatli olmaya çalışsa da aynı benim odun abimdi işte. 

"He ya uyandım." diyerek Meriç Abimden çaldığım şeyi söyledim tekrar. 

"Anasını satayım ya şu çocukla konuşmanı yasaklıcam o olacak." diyerek söylenmeye başladı. 

"He abi he." diyerek odasından kaçarcasına çıktım. Tam çıktığım zaman Meriç Abiyle çarpıştık. 

"Oha ne oluyor lan." diyerek kolunu ovuşturdu. 

"He ya'sını siktiğimin Meriç'i konuşmayacaksın lan onunla." Abimin sesini duymamızla Meriç Abimle beraber hızlı adımlarla aşağıya indik. Sonuçta abimin siniri dehşet bir şeydi.

"Ne yaptım lan ben yine." diyerek Meriç Abi bana döndü. Gülerek ona yaptıklarımı anlattım. O da gülerek beni dinledikten sonra 

"Helal güzelim artık aynı safhadayız." diyerek ellerimizi çaktık. "Ben su içip geliyorum." diyerek Meriç Abim mutfağa gitti. Bende bahçeye çıkıp şaheserime göz attım. Gerçekten mükemmel görünüyordu.

"Siktir! Kahvaltıya bak lan." Meriç Abim yine terbiyesizlik ve açlığını konuşturup masadaki yerine oturdu. Rüzgar da şaşkınlıkla bana bakıyordu. Sonuçta bir krepi bile döndüremeyen bir kızdım önceden.

"Oha Eylül sen böyle yemek hazırlamayı nerede öğrendin?" Omuzlarımı silkip umursamaz şekilde cevap verdim. 

"Amerika'dayken kafa dağıtmak için güzel bir uğraştı. Yemek kursuna falan gittim." diyerek geçiştirdim. Melis'in zorlamasıyla gitmiştim ama kafa dağıtmak için falan gayet iyi bir yoldu.

"Vuhhu artık o güzel yemeklerinden yeriz." diyerek bana sırıtan Meriç Abime dönüp 

"İnş canım inş." diyerek göz kırptım.

"Öhöhhöh." Öksürük krizine giren Rüzgara baktım. Elinde reçel kaşığı vardı ve öksürmeye başlamıştı. Suratında da iğrenç bir ifade vardı. Hemen önündeki portakal suyundan içti. Bende şaşkınlıkla onu izliyordum ne olmuştu ki?

"Domatese atacağın tuzu reçele mi attın Eylül?" Sorduğu soru karşısında afalladım. Hayır adım gibi emindim kesinlikle öyle bir şey yapmamıştım çünkü domatesleri masaya götürdükten sonra reçelleri çıkarmıştım. Tam ne olduğunu düşünürken aklıma Sedef afiştesi geldi. Ben dışarıya tabakları yerleştirirken o mutfakta yalnız kalmıştı ve eminim ki benim rezil olmam için öyle yapmıştı. Ama bilmiyordu ki artık eski insanların iyiliğini düşünen Eylül olmadığımı. Yaptığını yanına bırakmamak için, ezici ve sahte gülümsememle Sedefe dönüp onu kendi kazdığı çukura kendi düşecek darbemi yaptım.

"Kusura bakmayın ya reçelleri Sedef hazırlamıştı!"

♣️♣️♣️

 Destek verenlere çok teşekkürlerr :)

İyi ki Varsınız.


Continue Reading

You'll Also Like

6.4M 280K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
736K 45.9K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
186K 6.2K 39
Mardin miydi onları buluşturan yoksa kader mi? Yerden aldığım taşı hava da sallayıp"Sana bunu ödeteceğim Pis Adam!"dedim bağırarak. Beni takmayıp ara...
15.1K 827 21
Berfin, çok sevdiği ağabeyi için bir fedakârlık yapmak zorunda kalır. Ya töreye kurban edilecektir ya da ağabeyi ölecektir. Üstelik töre yüzünden evl...