KALP KIRICI: FEVT

Від Nemesisheart

3.6K 376 107

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... Більше

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"

14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"

62 7 1
Від Nemesisheart

"Sadece sessizlik."

Vücudumda hissettiğim uyuşma artık katlanılmaz bir hal almıştı. Kaç saattir oturduğum koltuk artık bedenime yapışmış gibiydi en sonunda sendeleyerek arabadan indim. Arkamdan kapıyı çarpmama rağmen Ladin'den hiçbir homurdanma işitmemiştim.

Ladin'le evimden tereddüt dahi etmeden çıkmıştım hem de bir an bile arkama bakmadan. Birkaç dakika sonra yanımda yer edinen bedene göz kenarından bakınırken bir yandan da geldiğimiz evi göz hapsine aldım çünkü çok güzel bir evi vardı. Taştan duvarları evi bir çiftliğe benzetmeme neden olmuştu, tamamen köy havası seziyordum ve kocaman bir bahçeye sahipti. Tam olarak şehirden uzakta sessiz sedasızdı.

"Nasıl buldun?" Yanımdan gelen ince ses tonuna dudak büzerken konuşmaya koyuldum. "Çok güzel, hatta baya sevdim." Beğeni dolu bakışlarımı gün yüzüne çıkardığımda hâlâ omuz hizasından birbirimizle diyalog kuruyorduk. " Evet öyledir, eminim sana da iyi gelecek," dediğinde söylediğini destekleyerek hem baş sallayıp hem de sözlerimle onayladım.

" Umarım," derken ince ve uzun vücudunda tekrar gözlerimi gezdirdim. Üzerindeki elbise ile üşüyüp üşümediğini merak etmiştim hava epey serinlemişti ama ona rağmen rahatsız durmuyordu. Tekrar kendime döndüğümde nedensizce üzerimi düzeltme gereği gördüm.

Üzerimdeki deri ceket neyse ki biraz da olsa üşümemi engelliyordu.

" Girelim mi?" Omzuma dokunan ele dönmeyip yavaşa başımı salladığımda o da hemen önden beni yönlendirdi. Arkasından sakince adımlıyordum. Meraklı gözlerim hâlâ etrafı gözlemeye çalışırken önümdeki bedenden hafif bir gülme sesi yükseldi.

"Beni öldürmeniz için uygun bir yer, çok uğraşmadınız sanırım." Onu şakacı bir tavırla iğnelediğimde haksız olduğumu içten içe biliyordum.

" Özellikle seçtim, emin olabilirsin," deyince tek kaşı imayla havaya kalkmıştı ve hâlâ yüzüme haylazca bakıyordu ona göz devirip kollarımı birbirine kavuşturdum. " Şakacı seni," diyerek tip tip bakmaya devam ettim. Kıkırdayarak zile bastığında ise evin dışından kuvvetli bir ses duyuldu çana benzettiğim sesi ilk başta garipsemeden edemedim. Kaçıncı yüzyıldaydık acaba.

O anda kapıya yaklaşan adım sesleri tahta zeminden dolayı büyük ihtimal duyuluyordu. Gözlerimi ayırmadan kapıya baktığımda kapı yavaşça aralandı. Açılan kapıda görünen bedenle kaşlarım istemsiz bir edayla havaya kalktı çünkü o gece ki adam tam karşımda dikiliyordu.

" Yok artık," diye söylenirken sözlerime kulak asmayan çift gülümseyerek birbirlerine sarıldılar. Yeşil gözlerin sahibi dudaklarını kıvırarak Ladin'den ayrılmıştı. Açıkçası bu yeşil gözlülerin durmadan bana denk gelmesi belki de kötü şansımdandı.

"Alvina...Hâlâ hayattasın," diye şaşırmış numarası yaptığı gözlerinden bile belli oluyordu ima ettiği şeyi direkt anladığımda gözlerimi bilerek baydım.

" Hadi bakalım Alvina'yı biraz rahat ettirelim." Ladin sayesinde konuşma zahmetine girmekten kurtulmuştum. O anda bileğimden tutarak beni içeri çektiğinde soğuk havadan sıyrıldım. İçerisinin sıcak havası yüzüme çarptığında uzun bir soluk aldım.

Salona girerken bileğimi özgür bıraktığında usulca yanımda yer aldı. Bakışlarımı ağırca salonda gezdirmeye başladım. Şömineden gelen çatırtılar yanan odunlardan dolayı huzur gibi geliyordu. Beyaz rengin hâkim olduğu oda rahat ve sadeydi. "Aç mısın? Yol boyunca uyudun bir yerde de duramadık." İlgili sesi yumuşaklığını korurken içeriye bizden sonra giren Barlas'a ayak uydurmak da zorluk çektim.

Beraber yaşadıklarını öğrenmem beni garip etkilemişti. Galiba aralarında özel bir ilişki vardı veya yanılıyor da olabilirdim arkadaş olma olasılıkları da yüksekti. Ses çıkarmadığımı gören Ladin'e hızla dönüp olumsuzca kafamı salladım.

" Hiç gereği yok uzun yolculuklardan dolayı bir şeyler yiyemem zaten," diyerek gereksiz bir açıklamada bulunduğumda o bulmamış olacak ki anlayışla beni onayladı.

"O zaman otursana ayakta kaldın." Beni koltuklara yönlendiren Ladin'e samimi bir gülüş takınıp ağır adımlarla hemen arkasında durduğum koltuğa ilerledim. Benim sessizliğimi rahatsızlık olarak gören Ladin hâlâ bir şeyler sunma çabasındaydı.

" Su filan getirmemi ister misin?" diye konuştuğunu işittiğim anda mahcuplukla onu durdurdum.

" Ladin artık lütfen oturur musun? Kendimi böyle daha rahatsız hissediyorum," dediğimde söylenmelerime dudak kıvırıp onayladı.

" Haklısın, üzgünüm ilk defa birinin sorumluluğunu üstleniyorum."

Beni gülümseten açıklamasına sadece omuz silktim. " İnan bana yeterince benimle uğraşacaksın o yüzden bu kadar hevesli olma," diye onu alaya aldığımda koltukta geriye yaslanmasını memnuniyetle izledim içten bir gülücükle cümlemi onaylamış oldu.

Ellerimi pantolonuma sürterken karşımızdaki tekli koltuğa da Barlas yerleşti. Onu fazla süzmeden gözlerimi çekmeyi daha uygun buldum çünkü yanlış anlaşılacak bir harekette bulunmak istemiyordum.

" Ee, test başarılı gitti mi?" Ladin'e sorulmuş sorusuna karşı büyükçe yutkunmadan edememiştim.

"Kesinlikle." Kısa kesen sözüne Barlas hafifçe dudak kıvırdı hatta beni gözlerine hapsedip konuşmayı bana bakarak sürdürdü. " İyi iş çıkardığını ümit ediyorum," derken yersiz bir imada bulundu ancak takmamaya özen gösterdim. " Emin ol haberim olsaydı daha iyisini başarırdım."

" İddialı," diye çarpık bir gülüş sergilendiğinde Ladin'den ince bir öksürük sesi duyuldu ikimizin gözlerimizi ayırışımız aynı anda gerçekleşmişti. "Aslında bizim yanımda daha iyi olacağına eminim çünkü hırslı ve zeki bir kız, bu onu daha çok öne çıkarıyor." Beni övmesine rağmen sessiz kalıp konuşmasına son vermesini izledim.

" Göreceğiz." Barlas'a bakma zahmetine bile girmedim ne yapmaya çalıştığını şuan düşünmek istemiyordum.

Onu takmadığımı gören Ladin hafifçe tebessüm ettiğinde Barlas sabırsızca yerinden doğruldu.

"Neyse geç oldu bugün başlamıyorsak ben yukarı çıkıyorum," diyerek Ladin'e doğru baktığında Ladin konuşmadan ben söze girdim.

" Aslında bugün başlayabiliriz, en azından öğreteceğiniz bilgilere ihtiyacım olabilir," dediğimde iki çift gözün odağı olmuştum açıkçası ne tepki vereceklerini kestiremiyordum bu onları kızdıracak da olabilirdi.

Hevesimi gereksiz bulan Barlas damarlı ellerini beline yerleştirdi. "Biraz sabırsızsın sanırım?" Sorusuna kaşlarımı çatıp dik dik ayakta dikilen şahısa sertçe baktım.

" Kusura bakma ama senin bekleyecek zamanın olabilir ama ben zamanla yarışıyorum," diye çıkıştığımda kaşlarımı hızla düzelttim. Normale dönen yüzüm en azından artık daha sakin duruyordu.

" Alvina haklı, her an birileri karşısına çıkıyor. En azından öğrenmek istediklerine yardımcı olabiliriz." Fikrime destek çıkan Ladin'in cümlesine derin bir nefes koyuverdim. Ne isteyeceğimi çoktan karar vermiştim o yüzden ilk soracağım sorular çoktan hazırdı.

" Pekala, ne öğrenmek istiyorsun söyle bakalım." Koltuğa tekrar oturan Barlas artık daha ılımlıydı.

" Peşimdeki kişileri merak ediyorum aslında onlarla ilgili ne öğrenirsem işime yarar," diye kısa bir açıklamada bulunmam onu çoktan tatmin etmiş gibiydi, galiba bu konuda haklı olduğumu anlıyordu.

" Doğru bir adım attığını söylemeden geçemeyeceğim." Üstünkörü cevabı beni sessiz bırakmamak için söylenen sözlerdi ama ben yine de sustum. "Ben gidip dosyaları alıp geleceğim," dediğinde salondan hızlı adımlarla uzaklaşmıştı bile, hatta yan tarafta duran merdivenlerden büyük adım sesleri duyuluyordu.

O sıra mideme giren ani kramplara çaresizce yüzümü buruşturdum ve çaktırmadan elimi karnıma götürdüm. Bir süre hiç kımıldamadan Barlas'ın aşağıya inmesini bekledik. Hatta o sırada Ladin'den tek kelime bile çıkmamıştı, dalgın dalgın yere bakışları çok dikkat çekiyordu. Bir süre sonra onu eski haline getiren çok geçmeden Barlas oldu. Salondan girerken Ladin'in yanından geçmişti, anlık omuzuna dokundurduğu eli Ladin'i kendine gelmesine yardımcı oldu.

Geri koltuğa oturduğunda yerimde kıpırdandım. Pantolonum belimi inanılmaz sıkmaya başlamıştı ayrıca uykum da gelmişti gözlerimi kırpıştırıp belli etmemeye çalıştım. Barlas'ın elinde duran iki büyük dosyada bir süre gözlerimi gezdirdiğimde ilgimi çektiğini anladı.

" İstersen ben başlayabilirim," diye teklifte bulunan Ladin gayet samimiydi. Onunla daha açık konuşacağımı hem de daha rahat edeceğimi biliyordu bu tavrı hoşuma gitmedi desem yalan olurdu.

Barlas hiç tereddüt etmeden dosyaları Ladin'e uzattı. Ladin uzun bir soluk alıp ellerinde duran dosyanın ilk kapağını açarken mavi renkte ki dosya diğerinden daha ince görünüyordu ve içinde olan bilgileri deliler gibi merak ediyordum.

" İlk başta söylemeliyim ki aklın karışmasın," diye mırıldandı o andan sonra bütün ilgim ona yönelmişti. Bir süre sonra elini dosyanın kapağına koyup konuşmaya devam etti. " Mavi dosyada düğümden olan kişiler var," dediğinde sözünü kesip lafa atladım.

"Kördüğüm değil miydi o?"

" Hayır, belki duymuşsundur iki tür gen var bunlardan biri düğüm diğeri kördüğüm. Bir ihtimal isimleri sana bir şeyleri çağrıştırıyordur." Sözlerine anlamsızca bakıp ensemi ovaladım.

"Orasını anladım ama neden bu isimleri koydunuz?" Sorularımı açıkçası dikkatlice seçmeye çalışıyordum çünkü atladığım şeyler olsun istemiyordum. " Şimdi sana onları tanıttığımda anlayacaksın," diye beni cevaplarken merakımı söndürmemişti yine de başımı salladım. Bir yandan esnememek için kendimi zor tuttum.

" Bizim de içinde olduğumuz gen, düğüm... İlk başta Alkan Aksel'den başlayalım." İsim kulaklarıma dolduğunda merakla kollarımı dizlerime yasladım. Bakışlarımı fark eden Ladin dudaklarını birbirine bastırdı ama yine de anlatmaya devam etmek ister gibi sorarcasına başını sallamıştı. Ona hafifçe gülümsedim bu da cevap olmuş gibiydi.

" İnsanların nerede olduğunu ve ne hissettiğini biliyor." Tek seferde söylediği cümleye bir süre kafa yormaya çalıştım çünkü muhtemelen bu yüzden her yerde durmadan karşıma çıkıyordu.

Devam etmesini ister gibi elimi havada salladığımda istediğini alan Ladin duraksamadan diğer isim ve gücü söyledi.

"Aysar Saraç, insanların duygularını değiştirebiliyor," dediği anda gözlerimi üst üste kırpıştırdım bunu beklemediğim açık ve netti. Bu kadar özel bir gücü varsa neden hiç kullandığını görmemiştim çünkü bana sinir olduğu anlarda bile abisine başvuruyordu. Oysaki endini savunacak kadar cesur görünüyordu.

Ladin'den gelen öksürük yeni bir isme başlangıçtı. "Baran Saraç, insanları hipnotize edebiliyor." İşte buna şaşırmamıştım o gün kördüğüm diye bağırdığında zaten şüpheleniyordum. Gözlerinin tonu bile onu ele vermeye yetiyordu ama bu konuda aklımı kurcalayan başka şeyler de vardı.

Mesela o gece Bars'ı etkisi altına almış olabilir miydi?

Bunu içten içe merak ediyordum çünkü bir anda farklı ve değişik davranışlarını hâlâ sorgulamadan edemiyordum. Evde anlaştığımız şekilde davranmamışlardı belki de gerçekten öyleydi. Bunun cevabını alabileceğimden emin değildim, hep belirsizlik içinde kalacaktı.

"Gökay-" İsmi duyduğum anda düşüncelerimden sıyrılır sıyrılmaz direkt söze atladım. " Onunda mı gücü var?" Şaşkın çıkan sesimi ilk Barlas sorguladı. "Buna neden şaşırıyorsun ki?" Soruma soruyla karşılık vermesine takılmadan konuştum.

"Çünkü hiç kullanmadı," diye mırıldandığımda direkt kaşlarını çattı. "Neden kullansın ki? Kendini hemen belli etmesi garip olurdu ve-" Sözünü tamamlayamadan bakışlarımı kaçırdığımda anlamasını istemiyordum ama Ladin çoktan araya girmişti.

" Neden sustun?"

Barlas ona cevap vermeden beni işaret ettiğinde katiyen Ladin'e bakmıyordu. "Gücünü kullanmış," derken kendinden emin tavrı sinirimi bozmaya başladığında koltukta geriye gidip sırtımı arkaya yasladım.

" Şaka yapıyorsun?"

" Bu yaptığınla gurur duymalısın." Bir öğüt verir gibi konuştuğunda tepkisiz kalmıştım çünkü bununla gurur duymak yanlış geliyordu. " Bence de...Gökay kolay lokma değildir, ona karşı kullanman gerçekten olağanüstü," diye üstelediğinde tekrar sözünü kestim.

" Kapatabilir miyiz bu konuyu? Çünkü bilerek yapmadım sadece çok sinirlenmiştim o kadar," diyerek ikisini de tersledim.

Bu yüzden ayrıntılara girmeye gerek duymamıştım sonuçta onlara hemen bunu ispatlamayacaktım eğer dokunmadan gücümü kullandığımı öğrenselerdi verecekleri tepkilerden ürküyordum. Herkes de farklı etkiler bıraktığımın farkındaydım bunun üzerine de gitmeyecektim.

" Gökay Kara, aklına gelebilecek herşeyi buza dönüştürebiliyor," diye mırıldandığında sessiz kalmaktan başka bir şey yapamadım sadece gücünü öğrenmenin tadını çıkararak başımı salladım. Ladin'de hiç ara vermeden sakin bir ruh haliyle devam etti. "Barlas Arga... Rüyaları kontrol edebiliyor." Hışımla dönen başım ağrımı yok saymıştı. Barlas o sıra dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini ovuşturuyordu. Birkaç kez dudaklarımı aralamaya çalışsam da başarısız oldum, bunu fırsat bilen Ladin ise araya girdi.

Ya rüyalarımı kontrol ediyorsa sorusu beynime kazınmıştı bile.

Yok canım, bu rüyalar çok önceden beri vardı. O zamanlar ise adımı dahi bildiklerini sanmıyordum.

" Tabii bir bende varım, birkaç dakikalık kalkan yaratabiliyorum." Üstüne çektiği konuyu çok taktığım söylenemezdi çünkü bütün dikkatim Barlas'a kilitlenmişti. Dürüst olmak gerekirse yanlış şeyler düşünmek istemiyordum ancak içimdeki hırçın kız rahat durmuyordu, sanki hissediyordu. Yine de önüme dönmeyi çok geçmeden başardım.

İlla ki bu sorununda zamanı gelecekti. Eğer gerçekten düşündüğüm şeyi yapıyorsa ona ne yapacağımı tahmin dahi edemiyordum.

" Ve son olarak Sessiz, o da insanlara yaşam verebiliyor," deyişi ile anlamadığımı belli etmek amacıyla sorgular biçimde Ladin'e baktığımda o da istediğimi verdi.

"Sessiz bir kız, kollarından kan yerine su akıyor bu da insanlara yaşam veriyor."

" Sadece kollarından mı?"

" Evet, bütün vücudu galiba bunu taşıyamazdı," deyince nedense kıza üzülmüştüm. Bunun yükü ağır olmalıydı sorumluluğunu ben bile hissedebiliyordum. "Neden ismi Sessiz?" diye sorduğumda dudaklarını ağır bir edayla araladı.

" Bilmiyorum ama kimse bu kıza isim verme zahmetine girişmemiş. Büyük bir ihtimal ailesi yok," diyerek sarı saçlarını karıştırdı.

" Evet...Şimdi kördüğüme geçebiliriz," diye bir iç çektiğinde bana sunabileceği en olumlu bakışını sunuyordu ama kuşkulanmıştım. Bu zamana kadar üstümde denedikleri güçler bir elin parmağını geçmezdi, demek ki herşey de güçlerine baş vurmuyorlardı.

" O gece hipnoz edilen kişiler mi?"

"Evet, Baran'ın en çok üzerine titrediği güçler çoğunlukla kördüğümde," diyerek beni daha çok meraklı kıldığında her seferinde verdiği bilgilerle aklım kazan gibi oluyordu.

Ardından kırmızı dosyayı eline alıp açınca bende çok kısa bir an bakışlarımı Barlas'a yönelttim. Kollarını kavuşturmuş yayvan bir şekilde oturuyordu. Bu kadar şeye ilgisiz kalıp sessiz olması bir tuhaftı. Gerçi artık alışmışlardır diye düşünüyordum.

Gerçekten rüyalarımı etkilemiş olabilir miydi?

Ama bu kadar rüyayı neden bana göstersin ki?

" İlk sırada Azra ve Bikem Atay var... Azra insanları bir cümlesi ile Araf'a yollayabiliyor, kardeşi ise ağzından çıkan sisle insanları boğabiliyor," derken bana bakmıştı. Tepkisiz bakışlarımı yakaladığında anlık bir kaşını kaldırdı ama ona rağmen boş gözlerle bakmaya devam ettim.

Zaten bildiğim tek şey o ikisinin gücüydü. O yüzden ne şaşırdım ne de şok oldum bunun bilgisini çoktan aklıma kazımıştım ama Azra'nın söylediği sözleri tam hatırlamıyordum. Birkaç kelimesi hâlâ aklımdaydı ancak tam çıkaramıyordum.

Ladin derin bir nefes verip koltukta bağdaş kurduğunda benden çektiği bakışları tekrar dosyaya indi." Beker Ertekin, onu tanıdığını sanmam ancak gücü seni biraz şok edebilir," dediğinde gözlerimi kaçırmaktan başka bir şey yapamadım çünkü ismini duymak bile beni tedirgin etmeye yetiyordu. Elimi saçlarıma atıp hafiften çekiştirirken onlara belli etmemek için ilgiyle konuştum. "Hayır tanımıyorum."

Beker denilen adamın içten içe çok güçlü olmamasını diliyordum çünkü o günün karşılığını nasıl vereceği muammaydı. Ama yine de ona attığım tekmeden pişman değildim.

Ellerimi birbirine kenetleyip sadece kulaklarımı Ladin'e doğrulttum. "İspanyolca da ölüm kelimesi muerte anlamına gelir." Sözünü kesmeden hafifçe kafamı sallarken o da çok geçmeden sözüne devam etti. Cümlesinin nereye gideceğini gerçekten merak ediyordum.

" Beker işte tam bunu yapıyor, insanları bu kelimeyle zehirliyor," deyince âdeta nutkum tutuldu. " Ölümcül bir zehiri var, onun yanındayken sadece kelimeye dikkat etmelisin. Eğer yanında bu kelimeyi duyarsan zaten anlarsın," diye cümlesini sonlandırdığında küçük dilimi yutacak hale gelmiştim.

Bu sefer gerçekten fena boku yemiştim.

Beker Ertekin, beni artık rahat bırakmazdı.

O sırada Barlas'ın öksürmesiyle Ladin sayfayı çevirdi sözünü kesip soru sormamaya dikkat ediyordum çünkü sorularımı yalnızken sormayı tercih ederdim. "Aleda Taşkın, bu kızı tanırsın açılışta ki turuncu saçlı kız. Hani-"

"Bana zarar veren," diyerek sözünü tamamladım. O kızı asla unutmayacaktım, ona karşı içimde büyük bir öfke kaynıyordu. Tam gücünü tanımlayamıyordum ancak ne olursa olsun o kızın benden çekeceği vardı. Derin bir nefes koy verip gözlerini tam gözlerime sabitledi.

" İnsanların ağızlarını dikiyor."

"Ne!"

Bağırışım salonda yankı yaptığında Barlas hafifçe yerinden zıpladı. Şaşkın bir tavırla dalgın olduğunu belli ediyordu ama ona aldırmadan tıslarcasına Ladin'e doğru konuştum. "Nasıl yapıyor bunu?" Hayret içindeki sesimi duyan Ladin sarı saçlarını sol omzuna topladı.

"Elini açıp kapattığında oluyor."

Tiksinir bir vaziyette suratımı buruştururken Ladin'de hemen konuyu kapatmak ister gibi sayfayı tekrar çevirdi. Dosyaya çok anlık bakıp dudaklarını aceleyle aralamıştı. " Son kişi de Bars Saraç..." der demez sertçe yutkundum. Sanki ismini duyduğumda ağzıma acı bir tat yayıldı.

Ladin haddinden fazla bekleyince sorgu dolu bakışlarımı yüzüne çıkardım ama o sadece koltukta ki ayaklarını yere indirdi. Sanki bunu söyleyecek olması onu da zorlayacak gibiydi, kafamda toparlanan düşüncelerle tekrarlama gereği gördüm.

"Bars?" Ona yardımcı olmak ister gibi ismini andığımda bu benim için bile zordu.

"O insanlara bir şey yapmıyor." Sözlerinin ardından gelecek cümleye şimdiden hazırlıksızdım. Ladin'in çok kısa saniyeler içerisinde yüzüme bakması bunu kanıtlamıştı.

" Onun gücü bizde işe yarıyor." Kısa kestiği cümleleri şimdiden sabrımı sınıyordu.

"Ladin söyleyecek misin artık?" diye ısrar ettiğimde birkaç kez öksürüp biçimli dudaklarını tekrar açtı."Güçlerimizi kendine çekerken bizi de öldürüyor," dediği anda güçlükle yineledim.

"Güçlerimizi bizden alabiliyor ne demek?" diye sorgularken beni sözleriyle onaylamak yerine sadece kafa salladı ancak yine de tatmin olmayıp tekrar sordum.

"Bunu yaparken bizi nasıl öldürebiliyor ki?" diye sorarken yersiz bir öfkeye tutulmuştum.

Bu gücü kullanması bile aslında bir tehditti. Asıl herkesin ondan korkması gerekiyordu, benden değil!

" Alvina, gücümüzü alıp ruhumuzu da beraberinde çekiyor yaptığı şey tam olarak bu." Bir çocuğa anlatırcasına tane tane konuştuğunda dişlerimi sıkıp zorlukla konuştum. "Bitti mi?" Daha fazlasını duymak istemiyordum bir süre bu konuyla ilgili konuşmak dahi istemiyordum hepsi çok ağır gelmişti.

"Bitti, sana sadece peşinde olanları ve tanıdıklarımızı söyledim. Daha fazlası var, hatta birçok çocuk bu durumda." Hüzünlü sesi sayesinde dudaklarımı ısırıp kendime işkence çektirdim aslında bunun için söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

Söylenecek bir şey bırakmamışlardı ki.

Kelimeler.

Cümleler.

Hepsi bitmiş ve tükenmişti...

Ladin hışımla dosyaları kapattığında masaya sertçe çarptı ve bir daha açılmamak üzere kapandığını umut ediyordum.

"Sonunda," diyen Barlas sesli bir nefes koyuverdi başını yasladığı koltukta oldukça rahat gözüküyordu. " Rahatsız olduğunuz halde neden anlatınız ki?" diye sorduğumda ellerimle ceketimin kollarını çekiştirdim. Barlas ise çok hafif bir şekilde omuz silkti. "Herkese rağmen sana karşı bir umudumuz var yoksa kılımı bile kıpırdatmazdım," derken açık sözlülükle konuştu karşılığında ufakça dudak kıvırdım.

"Galiba teşekkür etmem gerekiyor." Hafiften kıvrılan dudağıma çok kısa bir an erkeksi gülüşünü sunduğunda onu tamamen inceleme fırsatım olmuştu. Siyah saçları ve kirli sakalıyla olgun görünüyordu. Esmer bir adamdı ayrıca yeşil gözleri ona ayrı bir renk vermişti. En fazla otuzlarında olmalıydı.

"Neyse ne... Yani demek istediğim bu gücün sende olması bir şans, buna ne kadar kötü baksanda ileride anlayacaksın."

"İleride derken umarım sonumdan bahsetmiyorsundur," diye iğneleme yaparken açıkçası samimiydim ve ona rağmen parlak yeşilleri kaybolmamıştı. "Tabii ki hayır sadece bunları bizim gibileri kurtardığın zaman anlamandan bahsediyorum çünkü eminim o zaman herkes değerini anlayacak." Söylemek istediklerini sakince dinlerken bu bana iyi hissettirdi.

Gerçekten ümitli konuşuyordu ben ise bunun sadece aptal bir umuttan ibaret olduğunu düşünüyordum çünkü hayalini bile kuramadığım bir şeydi. Omuz silktiğimde gözlerimi onun üzerinden ayırdım. Cevap vermememden ne anlam çıkardığını düşünmek istemiyordum sonuçta istediğini düşünmek de özgürdü.

"Kutan'ın bir gücü yok mu?"

"Kutan?"

"Azraların yanında ki,"derken merakla gözlerim ikisinde de dönüp durdu. "Onun gücü yok diye biliyorum,"diyen Ladin düşünceliydi galiba gerçekten bilmiyordu. Bende hiç bozmadan başımı salladım. "Anladım, hiç ismi anılmadı da merak ettim."

"İlgini epey çekiyor galiba,"diye laf atan Barlas'a baktığımda telaşla omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Yok canım, dedim ya sadece merak."

"İyi o zaman."

Ladin,"Artık dinlenme vakti çünkü ben şuan düşüp bayılacak haldeyim," diye söze girdiğinde ortamdaki sessizliği de bölmüş oldu. Biz bu konuları konuşurken onun sessiz kalması dikkatimi epey çekmişti ama yine de tavrıma yansıtmadım.

"Alvina'ya odasını göstersene." Barlas'ın cevabıyla Ladin hızlıca başını salladı. "Seve seve hadi gel bakalım," dediğinde yerimden kıpırdanmadım çünkü şimdiden söylemek zorunda olduğum şeyler vardı ve ne kadar doğruydu bunları itiraf etmem bilmiyorum ama yine de söyleyecektim. Yine riskleri taşımak istemiyordum.

"Benim pek uyku düzenim yerinde değildir, şimdiden uyarmış olayım."

Ladin o anda, " Neden?" diye sorduğunda temkinli davranmaya çalıştım. " Uykumda garip rüyalar görüyorum ve bazen saçma sapan davranabiliyorum," diyerek konuştuğumda karşılık olarak kaşlarını çattı.

"Bunu dert mi ediyorsun cidden?" diye soran Ladin beni takmayıp gözlerini baydı."Alvina bundan sonra hep beraber olacağız, ayrıca bu bize sorun yaratmaz hatta söylemesen daha çok endişelenebilirdik," diye hayıflandı.

Karşılığında bir şey diyemedim, haklıydı. O yüzden beni bileğimden tutup kaldırmasına razı geldiğimde ayakta dikilince bakışlarımı bileğimi tutan eline diktim. Uyarımı alan Ladin hızla elini geri çekerek ellerini havaya kaldırıp geri geri yürüdü. Benden önce odadan çıkınca arkasından kısık bir gülüşle gülmüştüm.

Hemen arkasından geri kalmamak için yürüyecekken anide gür bir erkek sesi adımlarımı kesti. Barlas'a dönmeden önce söyleyeceği şeyi dinlemek için omzumun üzerinden ona baktım.

"İleride başına kötü bir şey geleceğini düşünmüyorum, belki çok fazla yara alacaksın ancak ölmeyeceğinden adım kadar eminim," diye ummadığım anda beklemediğim bir cümle kurunca kalkan kaşlarım şaşkınlığımın belirtisiydi.

Bunu beni iyi hissettirmek amaçlı söylemediğinin farkındaydım çünkü ilk günden beri açıkça tavrını belli eden sadece oydu. Böyle bir şeye ihtiyaç duymayacağını düşünüyordum.

" Kimse yara almadan ölmez zaten."

Ardından seri adımlarımı peşi sıra atıp hemen Ladin'in arkasından gittim. Hangi odaya girdiğini bilmiyordum ancak direkt koridora yönelmiştim. Basamakları tek tek çıkıp odaların olduğu yerlere göz gezdirdiğimde koridorun en sonunda duran kapıya başımı çevirdim. İçeriden sesler geliyordu istediğim kişiyi bulduğumu düşünüp ağır adımlarla odaya girdim. Ladin büyük yatağın başında durmuş elindeki kıyafetleri katlıyordu, beni fark etmeden önce kıyafetleri yatağın üzerine düzenli bir şekilde koymuştu.

"Barlas'la anlaşmana sevindim."

Beni fark etmediğini düşünmem başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İstifimi bozmadan omzumu dolaba yasladım ve Ladin'in üzerine giydiği rahat takıma göz gezdirdim. Mavi tonlardaki bluzu ve altına giydiği kısa şortuyla oldukça rahat gözüküyordu.

" Bence daha çok bana katlanmaya çalışıyormuş gibi görünüyor," diye alaycıl sesimi ona ulaştırdığımda söylediklerime şen bir kahkaha attı."Aslında bir yandan seninle yalnız kalmayı da bekliyordum," diyerek amacımı belli ettim.

Son anda kestiği gülüşü ile anında yatağa iliştiğinde rahat bir pozisyon alınca yatağa vurarak yanına gelmemi istedi bende ağır adımlarla yanına usulca oturdum.

"Anlamıştım zaten...Neyse hadi sor bakalım," der demez söze atladım.

"Gösterdiğin ve tanıttığın herkes çok fazla güçlü, neden benim gibi birinden rahatsız oluyorlar?" diyerek sorumu tamamlarken huzursuzlukla kıpırdandım.

"Rahatsız olmuyorlar sadece senden korkuyorlar," dediğinde net sesi söylediklerini gerçekçi kılıyordu. Böyle söyleyince aklıma geçen gün ki rüyam geldi. O küçük kız da buna benzer şeyler söylemişti ama ben yine de tekrar aklıma takılanı sormak istedim.

"O halde neden o liste de bende yokum?" diye sorduğumda mavi gözleri parıltısını koruyordu sanki bunu soracağımı çoktan tahmin etmiş gibiydi. " Çünkü düğümde olmak için çok güçlüsün, kördüğümde olmak içinse çok iyisin," dediğinde herşey yavaşça kafamda oturmuştu ama onun konuşacağını anlayınca sustum.

" Alvina senin bir yanın düğüme diğer yanınsa kördüğüme bağlı. Sen hem yaşam veriyorsun hem de o yaşamı alıyorsun," diyerek dudaklarını tebessüme zorladığında ben bundan hiç mutlu olmamıştım içten içe bununla övünmek saçma geliyordu.

" Neden düğüm ve kördüğüm?"

Birkaç saniye nefes alıp verdi, ta ki ellerini saçlarıma atıncaya kadar. Eli yavaşça saçlarımda gezindiğinde hareketsizce bekledim. " Bir ipe düğüm attıldığını düşünsene, zorlansa da o düğümü açabilirsin ancak kördüğüm asla çözülemez ve ne kadar uğraşırsan uğraş o öyle kalır," deyişi ile saçlarımdan bir tutamını eline doladı.

" Türleri çözmek zor oluyor, çünkü onlar çoktan geri dönüşü olmayan bir yola girdiler. Bununla yaşamak zorundalar hatta bunun bir tedavisi veya bir ilacı dahi yok," diyerek sustu.

" Çok saçma, diğer insanlar gibi yaşamayı hak ediyorlar." Sitem dolu sesim fısıltı şeklinde çıkmıştı.

" Haklısın, hem de sonuna kadar," derken öyle bir iç çekti ki onlar için üzülmeden edemedim. Belki de normal bir hayat istiyorlardı.

"Bu arada evi öylece bırakıp çıktık, o adam-"

"O adam halledildi merak etme, annene de sadece uyku hapı vermiştik,"dediğinde herşeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüğü belli oluyordu. "Yani iz filan kalmadı değil mi?

"Hayır, herşey yok edildi." Artık rahat bir nefes alıp evi düşünmeyi bırakabilirdim belki de sadece kendime odaklanmalıydım. "Bu arada, annene benziyorsun. Çok güzel bir kadın."

"Öyledir, teşekkür ederim."

"Başka soracağın bir soru var mı?" diye sorarken içten bir şekilde yanağıma dokunduğunda parmaklarına değen kâkülüme ufaktan bir gülücük bahşetmişti.

"Galiba bugünlük bu kadar yeter, bunlar kafamı bu kadar doldurduysa gerisini düşünemiyorum," derken yüzümü hafiften eline yasladım cevabımdan memnun olan Ladin gözlerini kırpıştırdı.

"İstediğin zaman aileni ve arkadaşlarını görmeye gidebiliriz, bu durum şimdiden aklını karıştırmasın. Unutma ki burada bir esir değilsin gönlünce dışarıya çıkabilirsin," dediğinde içten gülüşüme engel olamadım.

Bir esir olmadığım yeteri kadar belliydi.

"Ladin ne kadar teşekkür etsem az, sana minnettarım." Elini havada savuşturarak söylediklerimi hemen reddetti. " Önemi yok, bu arada Barlas'ı da çok kafana takma senden asla rahatsız olmaz hatta senin buraya gelmeni biraz da o istemişti," diyerek yüreğime su serptiğinde bunu duymak iyi hissettirdi.

" O zaman sevgilin tam bir centilmen desene." Dudaklarımdan dökülen kelimelerle ondan beklediğim tepkiyi almıştım bile. Beni geriye iten el sadece hafif bir baskı uygulamasına rağmen kıkırdayarak geriye sendeledim.

"Sakın bunun onun yanında söyleme, hiç sevmez sevgili muhabbetlerini," diye sitem dolu konuştuğunda ise mavi gözlerini irice açmıştı. Hınzır bir sırıtışla ona yaklaşıp fısıldadım. "Belki sadece senden duymayı seviyordur."

"Ağzımdan laf alamazsın," diyerek söylediklerime burun kıvırdığında takmadan bende omuz silktim. " Sen öyle diyorsan," dedim usul bir tavırla böylece inanmadığımı da göstermiş oldum.

Onunla şakalaşmak keyfimi yerine getirmişti. Aniden ayağa kalkınca sanki başka bir şey söyleyeceğimden tırsıyor gibi bir tavrı vardı bunu göz ardı edip keyfimi sürdürdüm ve onu göz odağıma aldım.

"Ben gidiyorum... İyi geceler," deyip yanaklarına sinen kırmızılıkla odadan hızla çıktı.

Arkasından bir süre bakıp kafamı çevirirken uzun zamandır ilk defa nasıl hissettiğimi tarif edemiyordum sanki huzurlu gibiydim.

Birkaç dakika sonra yatağın üzerindeki kıyafetleri alıp odadaki banyoya yöneldim. Ladin'in beni böyle bir odaya yerleştirmesine minnettardım en azından çekinmeden kişisel işlerimi halledebilirdim. O yüzden gönül rahatlığıyla üzerimdekileri çıkardım. Saçlarım haddinden fazla kabarık ve karışık görünüyordu düzeltme gereği duymadan suyun altına girmiştim.

Duş kabininden çıkıp üzerime hızlıca havluyu örttüğüm sırada içeriden duyduğum telefonumun melodisi beni gerçek hayata tamamen döndürdü. Aslında bir ikilemde burada başlıyordu, o telefonu herkese açabileceğimi sanmıyordum çünkü nasıl bir açıklama yapacağımı bile bilmiyordum ki.

O anda sırtımda yerini alan uzun saçlarımın ıslaklığından rahatsız olduğumda saçlarımı sol omzumda toplayıp alnıma yapışan kâkülümü kenara ittim. Oyalanmam bitince de banyodan çıkıp yatağa yönelmiştim. Telefonu tek elime alıp arayan kişinin isminde göz gezdirdim.

Arayan: Abim

Israrla çalan telefonumun sesi beynimin içini işgal ediyordu daha fazla dayanamadan aramayı cevapladım. Kulağımda yerini alan telefondan bir süre ses gelmedi.

"Abi..." Pürüzlü çıkan sesimi düzelmek amaçlı birkaç kere öksürdüm.

"Neredesin?" diye sordu ancak sesi sakin çıkınca kaşlarımı çatmama engel olamadım. "Sana ulaşamadım, bende bir arkadaşımın evine geldim," dediğimde kısa açıklamamı mırıltılarla kesti.

" Anneme neden haber vermedin?"

" Uyuyordu rahatsız etmek istemedim zaten not bırakmıştım," diye yinelediğimde birkaç saniye sadece nefes alışverişlerini duyumsadım. " Sana eve gitmen gerektiğini söylemiştim ve sende hemen arkanı dönüp arkadaşına mı gidiyorsun?" diye sorduğunda kızgınlıkla burnumdan soludum.

"O zaman hastanede yanımda duracaktın, bana arkanı dönüp gittin şimdi de üste çıkmaya çalışma." Sesim sertleştiğinde karşıdan hızlanan nefeslerini işttiğimde beklemediğim atak tekrar abimden geldi.

"Sana eve gitmeni söylemiştim!"

Bağırışıyla yerimden sıçrarken telefonu neredeyse yere düşürüyordum. Abimin bu agresif halleri normal değildi o asla sesini yükseltmezdi, hemde bu kadar saçma bir meseleden. Bir an şaşkınlıktan doğru dürüst cümle dahi kuramadım.

" Alvina yarın eve dönüyorsun, eğer-"

" Eğer ne?" Karşılıklı bağırışım odada tekrar yankı uyandırdığında hayret içinde kaldım. Yine de dolan gözlerimi sıkarak kendime engel olmuştum. İlk defa abimden böyle azar yiyordum. Normalde de atışmalarımız ve küslüklerimiz olurdu ama durumumu bildiği halde bana böyle çıkışmasını beklemiyordum.

Onun yükselen sesi her seferinde tahammül seviyemi daha çok zorluyordu. Bu sefer de aklıma hastanedeki tiksinen bakışları geldi. "Eve filan dönmeyeceğim. Sen bana mantıklı bir açıklamada bulunmadığın sürece ne seninle konuşacağım, ne de o eve gelip sana yüzümü göstereceğim çünkü bana bencilmişim gibi hissettiriyorsun," derken içim acıdı.

"Değil misin?" Karşılığında aldığım cevap gözlerimin dolmasına neden olduğunda dudaklarım büzülürken ıslanan kirpiklerimden göz pınarıma damlayan bir damla yaş yanaklarıma süzüldü.

"Abi... Ne diyorsun sen?" Cevap vermeyeceğini anlayınca başımı refleksle iki yana sallıyordum."Ben... Annemi, babamı ve seni incitecek tek bir harekette bile bulunmadım. Anlamıyorum o geceden beri bana karşı çok katısın, ne yaptım sana?" diye sorarken zalimliğine karşı öfkemi zor zapt ediyordum. Yine dudaklarımı araladığım sırada yüzüme kapatılan telefonla öylece kalakaldım.

Sıklaşan nefeslerimle derin bir iç çektim. Ağlamayacaktım, ağlamamalıydım. Gözlerimden akan her yaşla bir yenilgiyi daha kucakladığımda tepeden tırnağa tir tir titriyordum. Elimdeki telefonla birlikte halsiz bedenimle yere çökerken telefon ellerimden kayıp yerle buluştu. Ellerimi bedenime sarma ihtiyacı hissetmiştim.

O sırada omzumda hissettiğim bir elin varlığıyla dudaklarımı birbirine bastırıp iç çekişlerimi kestim ama hâlâ akan gözyaşlarım beni ele veriyordu.

Yanıma çöker çökmez bedenimi kendine çekip sıkıca sarıldı. Ellerinin varlığı artık üşüdüğümü hissettiriyordu. Başım omzundayken gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. "Geçecek merak etme." Hıçkırıklarımın arasından zorlukla duyabildiğim kelimeleri zar zor işittim. Beni sıkıca saran kollar da aynı Azra'nın kollarındaki kadar rahattım.

Çıplak omuzlarımda gezinen nefesleri saçlarıma sert darbeler vuruyordu. Kısa bir süre sonra ellerimi bedenimden çekip ona karşılık verdiğimde hızla kollarımı onunla buluşturdum. Daha sıkı sarıldığını hissetmiştim.

Şuan kollarını bedenimden çekse her an yere devrilebilirdim.

"Anlayacaklar Alvina, elbet bir gün seni herkes anlayacak," diyerek benim için üzüldüğünü gizlemedi. Kulaklarıma dolan sesine rağmen gözlerimi açmak istemiyordum. O sıra etrafımdan dolanan bir gölgenin varlığıyla kısık bir biçimde gözlerimi açtığımda bulanık görmem yüzünden yüzümü buruşturdum. Gözyaşlarımdan dolayı ıslanan kazağından başımı çekemediğimde kolumda hissettiğim acıyla küçük bir inleme bıraktım.

"Şşt bir şey yok, sadece rahatlaman için," diyen Barlas'ın sesiyle dudaklarımı ısırdım. Birkaç saniye sonra ellerimde hissettiğim uyuşmayla gözlerim ağır ağır kapandı. Bilincimin kenara çekilmesine izin vererek karanlığa hapsoldum.

Bedenimde hissettiğim başka bir elin varlığıyla ağır ağır göz kapaklarımı araladım. Yoğun güneş ışıklarıyla yüzümü buruşturmak zorunda kalmıştım. Bir elimi havaya kaldırıp gözüme siper ederken koluma dokunanın Ladin olduğunu gördüm.

"Günaydın."

"Günaydın," derken uyku mahmurluğuyla boğazımı temizlemek zorunda kalmıştım. Tam kendime geliyorken dün gecenin sahneleri yavaştan zihnime düşmeye başladı. Çekinerek sırtımı yatak başlığına yasladım.

" Nasıl hissediyorsun?" diye sorar sormaz yavaşça gerindim.

" Çok daha iyi, verdiğiniz-"

" Uyku ilacıydı, daha iyi uyuman için aklımıza o geldi. Geceleri uyuyamıyorum demiştin."

" Teşekkür ederim, ayrıca dün gece içinde özür dilerim," dediğimde kaşlarını çatıp yanıma oturdu. "Neden özür diliyorsun? Özür dilenilecek bir şey yapmadın ki," diye söylendiğinde ise mahcupça omuz silktim.

" Tartışmamızı elbet duymuşsunuzdur, sesimin ayarını kontrol etmediğim için gerçekten üzgünüm."

" Saçmalama, " derken konuyu kapatmak ister gibi elini havada sallayıp boş vermemi söyledi. " İlk günden olanlara inanamıyorum," diye homurdandığımda ise hafiften kıkırdadım.

" Hadi gel, aşağı inelim sana papatya çayı yaptım," diyerek övüntüyle göz kırpınca bende karşılığında çarpık bir gülümsemeyle dudaklarımı kıvırdım.

"Aslında şuan kahvaltı daha cezbedici olurdu," der demez koluma bir yumruk yedim. Dudaklarımdan kaçan kıkırtım onun suratını asmasına neden oldu. "Onu da hazırladım tabii ki," diye homurdandı.

O sıra hemen kıkırdamamı durdurup bacaklarımı yataktan sarkıttığımda üzerimdeki kıyafetleri süzerken şaşıp kaldım çünkü üzerimde kayık yaka bir kazak ve düşük bel eşofman vardı. Kaşlarımı kaldırıp surat asmış Ladin'e döndüm. "Bunları sen mi giydirdin?" diye sorduğum anda göz baydı.

" Yok tatlım, Barlas çok ısrar etti bende değiştirmesine izin verdim," deyince bu sefer koluna ben vurdum çünkü hak etmişti resmen benimle alay ediyordu.

" Zaten seni havluyla görmüş bulundu," dediğinde tek kaşımı imalı bir tavırla havaya kaldırırken hemen sırıttım. " Kıskandın mı?" diye sorarken neşem yerindeydi ama benim aksime Ladin kızgın bir ifadeyle bana döndü.

" Tabii ki hayır!"

Beni öyle görmesi gerçekten hoş olmamıştı ama geleceğini hiç tahmin etmemiştim ki.

Ellerimi havaya kaldırıp sustuğumda alınganlıkla arkasını dönüp odadan çıktı. Gittiğinde ise sırıtmam yavaş yavaş yok olmuştu. Bende hemen yerimden kalktım ve üzerimdeki kıyafetlere çeki düzen verip yatağı topladım. Ladin'in yatağın kenarına koyduğu telefonumada göz kenarından bakıp sırtımı döndüm.

Odadan ağır adımlarla çıktığımda merdiven başında Barlas'la karşılaştım. Üzerindeki ceketi çıkarmaya çalışırken bir yandan basamakları tırmanıyordu geçmesine izin verip kenara iliştim. Yanıma ulaştığında yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Ben ne diyeceğini beklerken gözleri birkaç saniye yüzümde turladı.

" Daha iyi görünüyorsun." Onay vermem gerektiğini düşündüren sözlerine usul usul başımı salladım. " Sayenizde, teşekkür ederim." Böylece bir kez daha minnettarlığımı belli ettim.

O da beklemediğim hareketle göz kırpıp, "Ne demek her zaman," dedi. Dürüst olmak gerekirse afallamıştım bu kadar sıcakkanlı yaklaşacağını tahmin etmiyordum.

"Neyse, Ladin seni bekliyor aşağı in bende geliyorum," diyerek konuyu kapatmış oldu. Rahat bir nefes alıp hızlı adımlarla aşağı indim.

Tam etrafa göz gezdirecekken Ladin'in sesini duyumsadım. "Alvina buradayım!" diyerek mutfağı bulmamı kolaylaştırdı. Yanına ulaştığımda açık renk ve küçük bir mutfakla karşılaştım. Masanın üstünü donatmışlardı. Kızarmış ekmek kokusu burnuma dolduğunda hafifçe gülümsedim.

"Keşke daha önce uyandırsaydın yardım ederdim," dediğimde gereksiz bulmuş gibi kollarını kavuşturup tip tip gözlerime baktı. " Çok ayrıntılara takılıyorsun boş versene, hem evin sahibi olarak bırak da yapayım," diye söylenince dudaklarımı birbirine bastırıp sessiz kalmaya karar verdim.

Dün ki halinden sonra ev hanımlığına geçiş yapması beni bir afallattı.

Ardından beni yöneltmesine izin vererek karşısındaki sandalyeye oturdum. O sırada mutfağın penceresinden gelen tıkırtılarla bakışlarımı oraya kenetledim. Küçük bir köpek yavrusu cama patilerini vuruyordu ve çok ıslanmıştı muhtemelen yağmur yağıyordu. " Ladin baksana," diye mırıldandığımda onun bakışlarını da köpeğe çevirdim. Ben hareket etmeden Ladin hızlı adımlarla koşturup köpeğin içeriye girmesine izin vermişti bile.

Köpeği yere bıraktığı gibi hızla silkelendi. "Çok tatlı." Ladin'den gelen sesle birlikte hemen onu mırıltılarla onayladım."Çok severim köpekleri," diyerek dikkatini tamamen üzerime topladım. " Öyle mi? Bende severim, hayvanlarla vakit geçirmek eğlenceli oluyor."

"Köpek mi besliyorsun?" O anda Barlas'ın sesiyle birlikte ikimizde yerimizden sıçradık. Bir elim kalbimde ona döndüğümde kapının kenarında konumlanmış olduğunu gördüm. "Hayır, okulumdan pek vakit ayıramazdım zaten." Çok geçmeden yeşil gözlerini kısıp cevap verdi. "Ne okuyorsun?"

"Türk dili ve edebiyatı." Heyecanlı sesim mutfakta yankılandığında kendime mani olamadan kocaman bir gülüşle karşılık verdim. "Öğretmen olacaksın demek,"diye mırıldandığında hızla kafamı salladım. "Yani, umarım olurum."

"Olursun, azimli bir kıza benziyorsun,"dediğinde hafifçe omuz silkmişti ama ona rağmen gülüşüme karşılık verdi. Eğilip yerdeki köpeğin başını okşarken sıcağın etkisi ile yerde mayışmıştı.

Her ikiside yerine yerleştiğinde bugün için fazlasıyla heyecanlıydım. Herhalde artık yavaş yavaş başlardık." Bugün ne yapacağız?" diye sorumu yönelttiğimde Ladin'de bardağıma papatya çayını dolduruyordu.

" Bugün hava kötü, muhtemelen evde pratik yaparız," diyerek beni cevapladığında dudaklarımı dişledim. "Ne pratiği?" Ladin'in kalkan kaşlarını fark ettiğimde masum olduğunu düşündüğüm bakışlarımla karşılık verdim.

"Şapşal mısın? Gücün için pratik yapacağız işte."

Birkaç saniye kendime izin verip onu onayladığımda o da çok üstüme düşmeyip kahvaltısına başladı. Aklımda yer alan sorularla baş başa kalmıştım.

Bu pratiği kimin üstünde yapacaktım ki?

Beceremezsem yada her şeyi daha kötü hale getirirsem ne olacaktı?

Kafamı düşüncelerden kurtulmak için iki yana sallayıp aptal düşünceleri savuşturdum. Böylece bardağımı elime alabildim ama sıcak çayın elimi yakmasıyla tutuşumu gevşetmiştim.

" Bizimle yaşasın mı?" Ladin'in sorusuyla bakışlarımı tamamen onlara çevirdim. "Zaten bizimle yaşıyor," Barlas'ın cümlesiyle kaşlarımı çatmadan edemedim.

"Alvina'dan bahsetmiyorum, köpekten bahsediyorum," dediğinde Barlas'ın suratında oluşan ifadeye gülmemek için yanak içlerimi ısırıyordum. Göz kenarından baktığımda ise Ladin'in de göz devirdiğini gördüm.

"Fark etmez," diyerek Ladin'i üstünkörü cevapladığında çok kısa bir an Ladin'le göz göze geldik suratını ekşitip dudak büzmüştü.

" Aptal işte ne olacak," diye bana doğru fısıldadığında Barlas anında bize döndü.

" Duyuyorum sizi!" Bir anda etrafı saran gür sesiyle ikimizde bakışlarımızı kaçırmıştık. Hemen ardından bardağı dudaklarıma götürüp uzun bir yudum aldım.

Sessiz bir kahvaltının ardından Barlas'la birlikte salona geçtik aslında Ladin'in zoruyla dönmek zorunda kalmıştık çünkü bizi mutfaktan resmen postalamıştı. "Gel sana bir şey göstereceğim." Barlas'ın bana dönmesiyle geri adım attım ve sorgularcasına yüzüne baktığımda salondan çıkıp bana arkasını döndü.

Vakit kaybetmeden bende onu takip ettiğimde koridorda farklı bir odaya yönelmişti. Duraksamadan adımlarımı arkasından attığımda laboratuvar gibi bir odaya girdik.

Kaşlarımı şaşkınlıkla havaya kaldırınca odayı bir süre uzun uzun inceledim. Her yer ilaçlar yüzünden çok ağır kokuyordu ilk başta Barlas ve Ladin'in böyle bir odaya sahip olması garipsememe neden oldu. O yüzden sorumu sormadan edemedim.

" Burasını ne için kullanıyorsunuz?" Şüpheli halimi fark etmiş gibi yeşil gözlerini anlık gözlerime çevirdi. " Merak etme biz öyle tehlikeli şeylerle ilgilenmeyiz, çoğunlukla tedaviler için kullanırız." Üstü kapalı cevabını yine de deşmekle uğraştım. "Ne tedavisi?" diyerek direttiğimde biçimli dudaklarını tekrar araladı.

" Biliyorsun ki hepimizin farklı ve tehlikeli güçleri var, eğer içimizden biri yaralanıyorsa direkt bize gelir."

"Baran'la bu yüzden mi yakınsınız?"

" Hayır onunla yakın filan değiliz, biz sadece birbirimize yardım ediyoruz. Onun yüzünden biri yaralanıyorsa devreye biz gireriz," dediğinde yavaştan her şey netliğe kavuşmuştu. "Peki bundan onun haberi var mı?" diye sorarken yanına kadar gidip karşısında durdum. Masaya yaslanarak dikkatimi ona yöneltmiştim. " Bu gizli bir sır...Sadece kördüğüm ve düğüm arasında," diyerek beni açıklığa kavuşturdu.

Demek Baran Saraç'a karşıydılar.

" Yani hepinizin arasında bir bağ var," derken aslında meraklıydım.

" Olması gereken bu, çünkü gün gelecek düğüm ve kördüğümü birbirlerine düşürecekler bizde bunun önüne böyle geçiyoruz." Suratı buruk bir tebessümü ardında gizlediğinde elimi enseme atıp orada oyalandım.

"Bak, mesela bu ilaç hâlâ deney aşamasında," diyerek eline bir tüp alıp bana yakınlaştığında sarı sıvıyı inceledim.

" Böyle bir yeteneğinizin olması olağanüstü," derken şakaklarımı ovalıyordum.

" Başka çaremiz yok," dediğinde ise oldukça ciddiydi. Aslında yaralandıklarında birbirlerine yardım ettiklerini bilmek içimi rahatlatmıştı. " Yağız o zaman ne yapıyor, bu olayın neresinde?" Hemen sonra konuyu başka yere çekmeme ses çıkarmadı.

" Yağız'ın derdi aslında Baran'la, doğruyu söylemek gerekirse her ikiside arkasında bir ordu olsun istiyor," dedi.

" Yani Yağız'da mı Baran'la aynı şeyi yapıyor?"

" Maalesef ama Baran'dan daha vicdanlı bir insandır," dediğinde tüpü yerine bırakmasını izledim açıkçası bunu bilmek pek işime yaramazdı ama yine de kafamı salladım. "Barlas!" O anda içeriden yükselen sesle ikimizde konuyu erteledik. Barlas bana başıyla işaret verip, "Sen git geliyorum şimdi," dedi bende onu arkamda bırakıp odadan çıktım. Salona girdiğim anda ise Ladin'in yanına ilerledim.

" Minik köpeğimizin ismini koydum," diye şakıdığında ilgi ve merakla dudaklarımı kıpırdattım.

"Ne koydun?"

"Boris."

"Boris mi ne anlama geliyor ki?" İlgili olmam hoşuna gitmiş olacak ki köpeğini kucağına alıp başını okşadı. " Savaşçı demekmiş," deyince keyfinin yerinde olması karşısında gayet sakin yaklaştım. Sonra bana tekrar dönüp, "Senin isminide araştırmıştım o yüzden hoşuma gitti, yani senden ilham almış olabilirim," deyip haylazca sırıttığında arkamdan gür bir ses yükseldi. "İsmin ne anlama geliyor ki?" Barlas'tan gelen soruya cevap veremeden devreye tekrar Ladin girdi.

"Çok güzel bir anlamı var, savaşçı prenses demekmiş ve bir de büyülü bir varlık anlamına geliyormuş." Yüzlerinde oluşan beğeni dolu bakışlara garipçe bakmadan edemedim.

"Annen mi koydu?" Sonrasında gelen soruya ufakça başımı salladım. "Sana yakışanı seçmiş," dediğinde ise gülümseyip," Teşekkür ederim," dedim.

" O zaman Boris'i bırak da başlayalım," dediğinde anında gerilmeye başlamıştım bile. "Tam olarak ne yapacağız?" diye tedirginlikle sorduğumda ise ikisinin yüzünde de garip bir gülümseme yer aldı. "Beni bayıltacaksın." Kısa bir cevapla beni bilgilendirdiğinde ani şaşkınlığımla gözlerimi büyüttüm.

" Ne!" Barlas'a karşı verdiğim tepkiyle sakinlikle omuz silkti. " Başka türlü seni nasıl güçlendirebiliriz ki, hem senden beni öldürmeni istemiyorum sadece bayıltmanı istiyorum." Heceleyerek beni yatıştırmaya çalışmasıyla olumsuzca kafamı salladım.

" Yapamam yani nasıl yapabilirim ki?"

" Ben yardımcı olacağım...Ayrıca kendini bu kadar kasma." Ladin'den gelen sesle nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım ama söyledikleri şey mantıklı değildi. Ya kontrolü kaybedip onu öldürürsem ne olacaktı?

Resmen delirmişlerdi!

Barlas siyah saç tutamlarını karıştırarak direkt karşıma geçtiğinde Ladin'de heyecanla ellerini çırparak yanıma yanaştı.

" Şimdi, hazır mısın?"

"Hayır!"

" Güzel hadi başlayalım," dediğinde ise ona tip tip bakarken gülmesine sinirle baktım. Benimle dalga geçiyor olmalıydı.

"Alvina şimdi derin bir nefes almanı istiyorum." Komutuyla birkaç saniye sadece ona baktım. Tek kaşını kaldırıp suratını ciddileştiğinde irkilmiştim o yüzden yönümü Barlas'a çevirdim ama o benim aksime gayet sakindi ve göz kırparak sorun olmadığını yansıtmaya çalıştı.

Komutu uygulayarak uzunca bir nefes alıp içimde tutuğum anda geri vermediğimi gören Ladin koluma sertçe baskı uyguladı ve hemen nefesi geri bıraktım.

"Şimdi kafanda oluşan sese odaklanmanı istiyorum," dediğinde dik dik ona baktım.

" Ses mi?"

"Odaklan!" Afallayıp etrafta gözlerimi gezdirdim. Tam tekrar konuşacakken zihnime aniden giren nabız sesini duymamla korkum yüzünden anında nefeslerim düzensizleşti.

Hayır!

Ellerimi şakaklarıma götürüp yüzümü buruştururken dişlerimi sıktım." Güzel... Sakın odağını bozma Alvina. Şimdi yavaş yavaş o sese alışmaya çalış ve seni rahatsız etmemesini sağla," dediğinde bunu yapmanın benim için ne kadar zor olduğunu bilmiyordu. O sıra acıdan buruşan yüzümle kafamı patlatacak dereceye gelmek üzereydi.

"Alvina!"

" Yapamıyorum çok zor." Kesik kesik çıkan sesime ilk başta lanet ettim ama bir anda yavaşlayan sesle ellerimi yumruk yaptım çünkü artık sayılar tam zihnimin içindeydi. Zihnimdeki küçük kız ise o sırada kuvvetle bağırıp çağırıyordu.

Yavaşlatıyorsun! Alvina öldürüyorsun onu.

O halde azaltamıyorsam artırmam mı gerekiyordu?

Bunu Ladin'e soramamak ise canımı sıkıyordu. Şakaklarımdaki basınç her saniye artıp yavaşlıyordu. Aniden gözlerime çekilen perde bulanık görmemi sağladığında kim bilir Barlas'ı ne hale getiriyordum.

Bende daha fazla beklemeden sayıları artırmaya çalışırken gözümün önündeki perde de o kadar hızla geri çekildi ve görüşüm açıldı.

Yere düşmek üzere olan bedene ulaşan Ladin zorlukla Barlas'ı tuttuğunda onu yavaşça yere yatırdı. İlk başta ifadesizce bakındım ancak Ladin'in eli tedirginlikle nabzına ulaştığında gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. Rahatlamış yüz ifadesini gördüğümde dudaklarımı tereddütle kıvırdım.

Bakışı bana döndüğünde içtenlikle gülümsüyordu." Aferin sana." Gözlerindeki gurura karşı ne tepki vereceğimi kestiremedim ama mutluydum garip bir sevinçle dolmuş gibiydim.

Başarmıştım.

Ve ilk defa kendimle birlikte o küçük kızı da gülümsetmiştim.

Bölüm Sonu

Продовжити читання

Вам також сподобається

185K 12.9K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
846K 41.4K 46
"Kimsin sen?" titreyen sadece sesim değildi artık bedenimde aynı şekilde titriyordu. Karşımda ki adam gözlerimin içine bakarken ben korkuyla ona adım...
7.7M 447K 83
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
262K 6.1K 12
Hatırlanmayan bir sene, kimliği belirsiz cesetler, susturulan tanıklar, kaybolan insanlar ve korunmak için iltica edilen çok yanlış bir liman... Çözü...