KOKUNUN İZİ

By ldream1928

20.8K 2.2K 6.1K

İki beden, iki kalp. Birinin kalbinde ihanetin çürüttüğü damarlar. Ötekisinde ise intikamın küflendirdiği bir... More

1.BÖLÜM~Aşkın Acizliği
2.BÖLÜM~Sevgilim
3.BÖLÜM~Evrenden Mesaj
4.BÖLÜM~Umut
5.BÖLÜM~Gizemli Kız
6.BÖLÜM~Plan
7.BÖLÜM~Taş
8.BÖLÜM~Yolculuk
9.BÖLÜM~Unutmak
10.BÖLÜM~Hırsızlık
11.BÖLÜM~Yalnızlığın içindeki yalnızlık
12.BÖLÜM~Alışveriş
13.BÖLÜM~Sahne
14.BÖLÜM~Enkaz
15.BÖLÜM~İz
16.BÖLÜM~Hayatı Sıfırlamak
17.BÖLÜM~Yanlış Anlaşılma
18.BÖLÜM~Yeniden Başlamak
19.BÖLÜM~Planın İlk Adımları
20.BÖLÜM~Yeni İş
21.BÖLÜM~ Elinin İzi
22.BÖLÜM~Hediye
23.BÖLÜM~Kötü Bir Şey
24.BÖLÜM~Kaza
25.BÖLÜM~İlk Defa
26.BÖLÜM~Davetsiz Misafir
27.BÖLÜM~ Özlemek
28.BÖLÜM~Geçmiş
29.BÖLÜM~Rüya
30.BÖLÜM~Yağmur
31.BÖLÜM~Canavar
32.BÖLÜM~Kabus
33.BÖLÜM~ Aldattım
34.BÖLÜM~Buzdan Şato
35.BÖLÜM~ Ölümü Dilemek
36.BÖLÜM~ Günahkar
37.BÖLÜM~ Yüzleşme
38.BÖLÜM~Buzun Sıcaklığı
39.BÖLÜM~Hayata
40.BÖLÜM~Duruşma
41.BÖLÜM~Hastane
42.BÖLÜM~ Mekan
43.BÖLÜM~ Düğüm
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM~Telefon
46.BÖLÜM~Papatya
47.BÖLÜM~İstek
48.BÖLÜM~Yakınlık
49-Bölüm~Gece
50.BÖLÜM~Aşkın Şimşeği
51.BÖLÜM~Deniz
53.BÖLÜM~Güzel Kadın
54.BÖLÜM~Aşk Sarhoşu
55.BÖLÜM~Mezar
56.BÖLÜM~Gidiyor musun?
57.BÖLÜM~Evet
58.BÖLÜM~Telefon
59.BÖLÜM~Zamanın İhaneti
60.BÖLÜM~Benim İklimim
Final
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Özel Bölüm-3
!!!
Yeni Kitap Duyurusu

52.BÖLÜM~Konuşma

165 17 94
By ldream1928

"Senin gibi evladım yok bundan sonra. Yazıklar olsun sana. Çık şirketimden!"

Tüm kalpler eşit doğardı, fakat onlara nasıl davranıldığına bağlı olarak yalnızca birkaçı hayatta kalabilirdi.

Güçlü görüntüsü, hiçbir şey onu yıkamazmış gibi bir imajı vardı. Fakat gözlerindeki yıkılmışlığı bir tek ben farkedebilmiştim. Bir insan tarafından sevilmemek belki çok koymazdı insana ama bir baba tarafından sevilmemek, desteklenmemek çok koyuyordu. Bunu defalarca yaşamış bir kalbim vardı. Belki de kalplerimiz bu yüzden birbirine benziyordu.

Bora ağır ağır başını tamam anlamında salladıktan sonra yüzünü kapıya dönerek dışarıya çıkmak için adımlamaya başladı fakat ilk adımında benimle göz göze gelmiş ve ikinci adımını atamamıştı. Hiç kimseyi umursamadı onca kalabalığın arasında yalnızca benim gözlerime kenetledi gözlerini. İnsanlara bağırmak onların burada ne aradıklarını sormak ve daha sonra onları kovmak istiyordum fakat gözlerim bir âmâ gibi mıhlanmıştı gözlerine, kopamıyordum.

Koşturarak geldiğimden dolayı görmediğim Kaan ve Eren yanıma yaklaştıklarında bile koparamadım gözlerimi gözlerinden. Bana asırlar gibi gelen fakat aslında yalnızca bir kaç saniye süren bakışmamızın ardından sıktığı çenesiyle sinirden gerilen dudaklarıyla bir kere bile kırpmadığı gözleriyle bana doğru yürümeye başladı. Herkesin gözü üzerimizdeydi fısıltılar beynimin içini ele geçirirken tam yanımdan geçerken bakışlarını benden kopardı. Ruhum eskiden alışık olduğu yalnızlığı geri tadarken o zamanlar bu kadar canımı yakmayan yalnızlık şimdi niye bu kadar canımı yakıyor diye düşündüm. Üşüdüm...

Fakat ben yanımdan geçip gideceğini düşünürken bileğime dolanan ellerle bedenim o kasvetli yalnızlıktan sıyrılmış bir yaz güneşinin altında ısınırcasına huzur bulmuştu. Bileğimden canımı acıtmayacak fakat gerçektende sıkı bir şekilde tutuyor benide peşinden sürüklüyordu. Ona telefonda söylediklerimden sonra bile beni orada, onca insanın içinde bırakmamış yine çekip çıkarmıştı. Üzerinde siyah bir tişört vardı, anlaşılan o da bugün çalışmaya gelmemişti. Gergin omuzlarına bakarak beni arkasından sürüklemesine izin verdim. Yine asansörü kullanmadan merdivenlerden hızlı bir şekilde inmiş ve şirketten çıkmıştık.

Fakat yine bedenimi ele geçiren soğukluk bileğimden ayrılan eli yüzündendi. Çok sinirliydi burnundan soluyordu. Bakışları tekrar bana döndüğünde artık kendini tutamayacağını anlamıştım fakat bu kadar yüksek sesle bağıracağını asla düşünmüyordum.
"Ne işin var senin burada!? Dün geceden sonra niye geliyorsun ki buraya!?"
"Ben..."
"Olmaz diyen sen değil miydin? Şimdi niye yapıyorsun bunu bana? Seni gördükçe senden uzak kalabileceğimi mi düşünüyorsun sahiden? Madem istemiyorsun, bari bırak senden vazgeçmeye çalışayım." Son sözcükleri fisıltı gibi dudaklarından döküleüğünde kalbimin üstünde bir acı hissettim. 'Vazgeçmeye çalışayım.'
Vazgeçebilir miydi? Peki ya ben neden vazgeçemesin istiyordum. Bu yaptığım çok büyük bencillikti.

Gözlerime baktı, saçlarıma, yüzümün tüm ayrıntılarına...Daha sonra arkasını dönerek benden uzaklaşmaya başladı. Arabasının kapısını açtı. Bindi ve arabayı çalıştırdı. Bir daha bana bakmadan tekerleklerın acıyla inlemesine neden olacak kadar hızlı bir şekilde ayrıldı yanımdan. Omuzlarım düştü, gözlerim yaşardı ve boğazıma bir yumru oturdu. Canı yanıyordu ve ben onun yanında bile olamamıştım.

Omuzuma atılan bir kolla irkilerek yanımdaki bedene döndüm. Eren bir abi edasıyla şefkatle gülümsemiş bana bakıyordu.
"Sakinleşir birazdan. Hadi gel biz seni evine bırakalım."
Hiçbir şey diyemeden başımı ağır bir şekilde tamam anlamında salladım. Yapacak bir şeyim yoktu, beni yanında istemediği açıkça belli oluyordu.

Kaan ve Eren beni eve bıraktıklarında bir ruhtan farklı olduğum söylenemezdi. Eve girdim, bir şeyler söyledim, oturma odasına girdim ve koltuğa uzanarak televizyonda oynayan diziye anlamsız bakışlar atmaya başladım. Fakat daha sonra kanalı çevirdiğimde gördüğüm magazin haberi ağzımın iki karış açılmasını sağladı. Ünlü iş adamının oğlunun yarattığı skandal...
Her şey magazine sızdırılmıştı.
Tüm haber sitelerinde o kavganın görüntüleri, altında da şiddete başvuran bir avukat temalı yazılar yazıyordu. İçimde tarif edemediğim bir öfke vardı. Erhan Bey'in Bora'yı dinlemediğine bir kere bile onu anlamaya çalışmadan bağırmaya başladığına emindim. Her ne olursa olsun bir açıklaması olabileceğini düşünmemişti.

Nasıldı? İyi miydi? Hâlâ sinirli miydi? Dudaklarımı dişleyerek kararsızlıkla telefonumu elime aldım ve Ereni arayarak telefonu kulağıma yasladım. Telefon iki üç kere çalmış ardından açılmıştı.

"Selam." Gereksiz enerjik sesim daha şimdiden her şeyi fazlasıyla belli etmişti.
Vallahi geri zekalı. Ben dayanamıyorum burada.
Sensin gerizekalı.
Sonson gorozokolo. Sen önce deli gibi iç sesinle konuşmamayı öğren.

"Yanında değilim güzellik yalnız kalmak isteyecektir. Telefonlarımızı açmıyor." Sessizlik bedenimi ele geçirirken Eren'den de haber alamamanın verdiği üzüntüyle omuzlarımı çökertip saçlarımı karıştırdım.

"Anladım... tamam o zaman... teşekkürler görüşürüz."

"Görüşürüz üzme kendini."

Telefonu kapattığımda kızların tuhaf bakışlarını üstümde hissedebiliyordum. Ben Yiğitle sevgiliyken ona ulaşamadığım zamanlarda böyle telaş yapmaz bir işi  vardır diye düşünürdüm bu duygular bana çok yabancıydı.
"Bora çok olgun biri Masal endişelenmeyi keser misin? İyidir eminim." Kumal sakince konuştuğunda sıkıntıyla bir nefes çektim ciğerlerime.
"Sadece merak ediyorum. Babasıyla zaten arası iyi değildi. Bir de bu iş yüzünden berbat hale geldi."

"Anlamıyorum ki pamuk gibi adam Bora, huysuz amca niye böyle yapıyor." Açelya ellerini yanaklarının iki yanına yaslayarak bana bakarak konuştuğunda bilmem dercesine omuz silktim.

"Birde sen arasan... Belki açar." Kumsal'ın önerisi bana da mantıklı gelmişti fakat emin olamıyordum. Dediklerinde bir nebze haklıydı ona onu istemediğimi bu ilişkiyi istemediğimi söyleyerek zaten iyice kırmıştım tekrar ona yakın davranıp duygularıyla oynamak istemiyordum fakat bu benim elimde olan bir şey değildi. Deli gibi merak ediyor, nasıl hissettiğini öğrenmek, yanında olmak, ona iyi gelmek istiyordum. İstiyordum fakat beni tutan bir şey vardı ve bu şey beni aşırı derecede bunaltmıştı. Hızlıca ayağa kalktığımda kızların şaşkın ve 'ne yapıyor bu?' bakışlarını umursamadan portmantoya ilerleyerek ceketimi aldım.

"Kızım nereye?" İkiside arkamdan beni takip ederken "Hava alacağım." diyerek ceketimi giydim. Biraz yürüsem iyi gelecekti.

"Ben de Angelina Jolie."
Açelya kendi ceketine uzanırken Kumsal da kendi kot ceketini aldığında spor ayakkabılarımı giyerek evden çıktım. Eğer şimdi çıkmasaydım kesimlikle Borayı arardım ve bu bir hata olurdu. Gerçi en büyük hata bizdik ya...

Bomboş sokakta gecenin karanlığı yavaş yavaş çökmeye başlamıştı. Kimse yoktu sessizlik vardı fakat eksik bir şeyler o sessizliğin huzurlu olmasını engelliyordu.

"Biz şimdi ne yapağız sensiz? Sen gidersen biz de üzüleceğiz, sadece Bora değil ki. Ben bebeklik arkadaşımı hiç görmeden nasıl duracağım." Açelya sıkıntıyla konuştuğunda koluna girmiş başımı başına yaslamıştım. Diğer koluma  girmesi içinde Kumsala uzattığımda üçümüz kenetlenmiş bomboş yolda yürümeye başlamıştık.

"Yeni bir başlangıç yapmak için buna ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Bu şehir, bu ev, bu yol, o şirket...
Nereye bakarsam geçmişi görüyorum sanki, yaşadıklarımı. Hem her gün görüntülü konuşacağız sizden ayrı kalamam ki ben."

"Hımm kalamıyorsun belli. Buldun tabii abini oh gelsin New York'lar gitsin dertler." Kumsal şaka yapar gibi konuştuğunda sitemle 'öyle değil' der gibi bakmıştım, aldığım yanıtsa 'biliyorum kardeşim' gülümsemesiydi.
Biraz daha boş boş sokaklarda dolaştıktan sonra tekrar eve geri dönmeye karar vermiş ve geldiğimiz yolu geri yürümeye başlamıştık.

"Siz Erenle niye kavga etmiştiniz?" Aniden aklıma gelen soru Açelya'nın donup kalmasına neden olurken genzini temizlemiş, gözlerini kaçırarak ileriye bakmaya başlamıştı.

"Biz...şu paketleri eve bıraktıktan sonra tam apartmandan çıkıyorduk ki şey oldu..."
"Ney oldu?" Kumsal merakla konuştuğunda Açelya oflamıştı.
"Berke'yle karşılaştık."
"Oha!"
"Ne!"

Kumsalla ikimizin bakışları aynı anda şok içerisinde Açelya'ya döndüğünde Açelya elleriyle gözlerini kapatmıştı.
Berke Açelya'nın eski sevgilisiydi ve kesinlikle hayatımda ondan daha cıvık ve laubali insan tanımamıştım.

"Sonra işte saçma saçma konuştu. Biliyorsunuz onu, sevgilin var mı, özledim falan dedi. Ben ağzının payını verirdim ama araya Eren girdi..."

"Ve senin en sinir olduğun şeyi yaptı." Diyerek tamamladım onu. Başını evet anlamında salladığında Kumsal kendi kendine mırıldanmıştı.
"Eren yaşıyor olduğuna şükretmeli."

"Ben kendimi koruyabilirdim onun orada araya girmesine gerek yoktu. Çok sinir oldum bende. Sonra işte kavga ettik biz, ordan büyüdü olay. En son sinirden ağlıyordum. Yemin ederim ben psikoloğum ama ayarlarımla bu kadar oynayan bir insan hayatımda tanımamıştım."

Kıkırtımı tutamayarak güldükten sonra gözlerimi Açelya'dan alarak evimizin önüne çevirdim ve gördüğüm şey gülüşümün yüzümde donmasına ardından yavaş yavaş silinmesine neden olmuştu.

"Bunun ne işi var burada?" Kumsal"ın yanımda gerilen sesini duymuş fakat tepki verememiştim.

"Sıçarım ağzına bunun. Yol geçen hanı mı lan burası?" Açelya'nın sinirli seside kulağıma ulaştığında adımlarım Ceyda'ya gittikçe yaklaşıyordu. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, ayakta zor suruyor gibiydi. Saçları gelişi güzel bir at kuyruğu yapılmıştı. Sonunda onun tam önünde durduğumda gözlerindeki nefret tüm çehresine yayılmıştı. Ne olduğunu anlayamadan kalkan eli bana tokat atacakken onu durdurmaya bile fırsatım olmadan bir el tarafından o kol tutulmuştu.
"Yavaş. O biraz sıkar." Kumsal'ın öfkeli sesi kulaklarımı doldurduğunda Ceyda hırsla kolunu Kumsalın elinden kurtarmıştı.

"Bırak! Siz...siz ne kadar iğrenç insanlarmışsınız! Bu kadar da düşeceğinizi düşünmemiştim. Kapılara fotoğraf bırakmak falan... Sen kendini ne sanıyorsun ya?"

Bir adım daha atarak dibime girdiğinde bu sefer benim bedenimi büyük bir öfke dalgası sarmıştı. Fakat bunu belli etmeyerek alayla gülümsedim.

"İğrenç mi? Biz mi? Hadi ama komik olma. Burada bir iğrençlik varsa o da sensin."

"Asla. Asla mutlu olmayacaksınız. O yalandan koruduğun namusun varya... Bora senden hevesini aldığında seni de terk edecek."

Kanım kaynamaya başlamış kalbim öfkeyle hızlanmıştı. Dişlerimi sımsıkı birbirine kenetledim, tırnaklarım avuç içime gömülmüştü.

"Bora sen mi ki uçkurusunun peşinde olacak.
'Birinden sıkılıp onu bırakmak' çok tanıdık geldi doğrusu."

Kaşlarımı yukarı kaldırarak meydan okur bir şekilde ona baktığımda sinirden kıpkırmızı kesilen yüzü keyfimi yerine getirmişti.

"Daha fazla evimin önünü kirletme. Buyur yol şu tarafta." Elimle geçmesi için yan tarafımı gösterdiğimde burnundan soluyordu.

"Bora'yla asla mutlu olamayacaksınız. O beni seviyor, hep sevdi. Sizin bir geleceğiniz yok. Sen yalnızca kafasını karıştıran bir kızsın unutma bunu."

Daha sonra ise omzuma çarparak yanımdan geçip gitti. Fakat kalbimin bir parçası sanki yanarak küllere dönüşmüştü. Böyle olmadığını biliyordum. Bora bu kadar alçak bir insan değildi fakat Ceyda'nın söylediklerinin haklı olan bir tarafı vardı. Bir geleceğimiz yoktu...

Eve girdiğimizde Açelya hâlâ sinirle söyleniyor Kumsal burnundan soluyordu, fakat ben büyük bir ruhsuzluk içerisindeydim. Boşlukta sallanan bir salıncak gibi.

Odama girerek kapımı kapattım ve yatağıma uzandım. Babasının söylediklerinden sonra çok üzülmüş müydü?

"Onu düşünmeyi bırak. Onu düşünmeyi bırak. Onu düşünmeyi bırak..."
Kendi fısıltılarımı bölen telefon sesi yerimden sıçramama neden olurken kalbim manasız bir heycanla hızlanmıştı. Çünkü arayan kişi ellerimin dizlerimin titremesine neden olan kişiydi. Arayan kişi benim kalp krizi nedenimdi.

Bora arıyor...

Elim tereddütle telefona gitmiş ardından zorlukla aramayı yanıtlayarak telefonu kulağıma yaslamıştım. Hiçbir ses gelmiyordu, yalnızca içine çektiği derin nefesin sesini işitmiştim.

"Kokunu soluyamıyorum bari sesini duyayım..."
Kelimeler ağzından zorlukla çıkmıştı.

"İyi misin?" Benim dudaklarımdan çıkanlarda zor dökülmüştü dilimden.
Burnundan nefes vererek güldüğünü işittim.

"Bok gibiyim. Seninle konuşmayacağım. Hayır seninle konuşursam olmaz..... ama sen konuş. Sen konuşursan olur değil mi? Ben susarım seni dinlerim."

Sarhoş muydu o? Bu kadar dilinin dolanmasının başka bir anlamı olamazdı.

"Sen...içki mi içtin?"
"Pas. Pas geçiyorum başka soru lütfen."

Derin bir nefes aldım ve yorgunlukla gözlerimi yumdum.

"Tek taraflı, kendi kendime mi konuşacağım ben böyle?"

"Hı hım."

Dilimle dudaklarımı ıslattıktan sonra ne söylemem gerektiğini düşündüm.

"Sana ne anlatmam gerektiğini bilmiyorum. Sadece iyi olduğunu bilmek istiyorum. İyi ol."

"Sen yokken mi? İmkansızı istiyorsun güzelim."

"Babana çok öfkeliyim. Ya insan bir kere dinler varsa yoksa bağırmak zaten. İleride bir gün çocuğum olursa onu dinlemeden anlamadan asla ona bağırmayacağım..."

"Güzel bir anne olacaksın...eminim." Bunu öyle bir söylemişti ki sanki kalbinden bir parça kopmuştu. Bunu öyle bir söylemişti ki sanki 'keşke olmasan' demişti. Bende tekrar başka birine güvenecek güç yoktu, bu düşünce belki de yalnızca bir hayal olarak kalacaktı.

"İçmesen artık. Yeter zaten sarhoş olmuşsun."

"Daha geçmedi. Geçince içmeyeceğim."

"Ne geçmedi?"

"Kalbim...kalbim acıyor. O geçince...içmem."

Şimdi tam şu an zırlayarak yerimde tepinmek, içim çıkana kadar ağlamak istiyordum. Şu son günler artık dolan bardağı taşırmak için konulan birkaç damla gibiydi. Bir damlayı daha taşıyamazdım.

"Peki...sen yine de çok içme olur mu?"

"Kapatma telefonu yanına koy."

"Neden ki?"

"Masal lütfen hadi uyu sen."

Elimle yüzümü sıvazlayıp derin bir nefesi ciğerlerime doldurduktan sonra yatakta yatar hale gelip tam dibime telefonu koymuştum. Böylelikle nefes seslerini dinleyebilecektim. Başka hiçbir şey söylemedik. Nefeslerimiz anlaştı sanki. Uykuya dalmadan önce son duyduğum şey onun fısıltısı olmuştu.

"Gittiğinde...beni unutur musun acaba? Unutma Masal kalbim acır. Hissederim."

Ne unutmasından bahsediyordu? Bir kaza geçirsem ve hafızamı kaybetsem bile onun yeri asla silinmezdi. Hafizam silse kalbim silmezdi. Çünkü kalbimi bu denli güzel attıran birini unutmak mümkün olamazdı.

*

“Annecim şunları da koyalım valize unutturma da.”

Annem sonunda o otelden ayrılabilmiş ve eve geri dönmüştü. Aslında bugün abimin acilen New York’a dönmesi gerektiği için annem eve gelmek zorunda kalmıştı. Onu hava alanından bile geçirememiştik. Yeğenim hastalanmıştı ve abimde fazlasıyla evham yaparak sabahın beşinde bulduğu ilk uçakla eşinin ve çocuğunun yanına dönmüştü. O çok güzel bir babaydı.

“Esmoş teyze gitmeyin ya. Bak biz sizsiz n'aparız burada?”

Açelya annemin boynuna sarıldığında gülümseyerek onları izleyen Kumsal da her ne kadar güçlü durmaya çalışsada üzüldüğünü anlayabiliyordum.

“Kuzum gelirsiniz arada sizde. Hem bizde temelli gitmiyoruz ki ben yapamam yabancı yerde. Ne dediklerini de anlamıyorum zaten.”

Annem kendi kendine söylendiğinde odanın içinde gülüş seslerimiz yayılmıştı. Annem her ne kadar istemiyormuş gibi görünsede yeni bir başlangıcın ona da iyi geleceğinin farkındaydı.

Bora...
Dün gece nefes seslerini dinlerken uyuyakalmıştım. Nasıl olduğunu bilmiyordum fakat benimle konuşmak istemediğini biliyordum. Yine benim istediğimi yapıyor kendisini benden uzak tutuyordu fakat benim asıl istediğimin bu olmaması benim açımdan işleri iyice çıkmaza sokmuştu.

“Hadi hadi üzmeyin kendinizi gelin çilekli pasta yapalım birlikte.”
Annem mutfağa doğru ilerlerken bizde onu takip ederek mutfağa girmiştik. Pastanın kremasını çırparken konuştum.

"Ben dışarı çıkacağım Periyle buluşmam gerekiyor."

"Sahii bu diyet işini nasıl yürüteceksiniz?" Kumsal merakla sorduğunda genişçe gülümsemiştim.

"Peri hedeflediğimiz kiloyu verdi. O yüzden artık yalnızca kilosunu koruması gerekiyor bu işi de uzaktan görüntülü konuşarak halledebileceğimizi düşünüyorum. Bugün bu meseleyi konuşacağım onunla, daha haberi yok gideceğimden."

"İlk hastanı başarıyla atlattın Masal Hanım aferin sana." Annem yanağımdan öptüğünde burnumu kırıştırarak gülümsemiştim. Övülmek veya zaten görevim olan bir şeyi yaptığım için tebrik edilmek çokta hoşuma gitmiyordu. Perinin yüzündeki gülümseme tüm bunlardan daha önemliydi.

Annemle birlikte hazırladığımız pastanın ardından hepimiz kocaman bir dilim yemiş ardından kendimizi yürüyemeyecek kadar tıka basa doldurduğumuz için her birimiz bir koltuğa adeta un çuvalı gibi devrilmiştik. Bir saate hazırlanıp çıkmam gerekiyordu ama bir diyetisyen olarak tam da şu an yemek yemekten ayağa bile kalkamıyordum...

Siyah taytım ve üstüne giydiğim bol gri renkteki tişörtümle Avm den içeriye girdim. Periyle burada buluşacaktık. Aslında o bir kafede buluşmayı teklif etse de ona burada buluşmak istediğimi söylemiştim. Yerine getirmem gereken bir söz vardı...
Karşıdan onu gördüğümde yaşına yakışan çok tatlı bir mini etek ve siyah bir crop giymiş olduğunu gördüm. Artık kıyafetlerinde daha özgür seçimler yapıyordu ve yüzünde onu ilk gördüğümdeki gibi solgun bir ifadenin aksine kızarık yanaklarıyla canlı bir suratı vardı. Kollarımı boynuna sararak ona sıkıca sarıldım ve genişçe gülümsedim.

"Biraz kilo almalısın bak kemiklerini sayacağım yakında." dedi.

"Tabii tabii sen git kendi kemiklerini say belin incecik kaldı."

"İşte mükemmel ve harika özelliklerimden yalnızca biri."

"Aaa özgüvene bak. Bu özgüven hedef kilona ulaşmamızla mı ilgili acaba?"

"Hiçte bile ben her halimle güzeldim yalnızca böyleyken birazcık daha özgüvenim yerine geldi."

Burnunu sıkarak gülümsemesini sağladıktan sonra koluna girmiş ve onu sürüklemeye başlamıştım.
"Hadi gel."
"Aaa nereye? Dur kız bak düşeceğim."

Periyi AVM'nin tuvaletlerine soktuğumda tam karşısına geçip ellerini tutmuştum.

"Ne olursa olsun kendini seveceğine dair bana söz verir misin? Sen kiloluyken de Periydin şimdide Perisin hiçbir şey değişmedi. Yine eski kilona dönsen bile kendine bir daha o zararları vermeyeceğine dair söz verir misin?"

Kaşları merakla çatıldığında bir şeyler soracağını anlamıştım.

"Tabii ki de söz veririm de... sen neden böyle konuşuyorsun ki durduk yere."

"Anlatacağım ama önce..." Elimdeki poşeti ona uzatarak tebessüm ettim.

"İlk hastama küçük bir hediye. Bana güvendiğin için teşekkür ederim."

Bakışları poşete değdikten sonra dudağını üzgünce dışarıya doğru bükmüş ardından dolan gözleriyle bakışlarını gözlerime sabitlemişti.

"Ağlarım ama...."
"Ağlama ağlama. Hadi al aç."

Peri elimdeki poşeti alıp içerisindeki elbiseyi çıkardığında gözlerinden geçen şaşkınlık benimde ne tepki vereceğine dair merakımı arttırmıştı. Bu elbise onunla ilk kez buraya geldiğimizde çok beğendiği fakat kiloları yüzünden giymediği bir elbiseydi. O avm'den ayrıldıktan sonra geriye dönmüş ve elbisenin küçük bedenini almıştım. Onun başaracağını biliyordum...

"Bu....o elbise."
"Hı hı. Bugünü bu elbiseyle geçirmeye ne dersin?"
Dolu gözlerinden bir damla yaş akan Peri kollarını boynuma doladıktan sonra burnunu çekmiş ve çatallı sesiyle konuşmuştu.

"İyi ki karşıma çıktın Masal abla. Teşekkür ederim...her  şey için."

"Ben teşekkür ederim asıl... hadi ağlama bak bende ağlayacağım. Git giy şu elbiseyi." Hızlıca başını tamam anlamında salladıktan sonra gidip elbiseyi giymişti. Adından bile daha güzeldi...

*

"Sen...yani şimdi...gidecek misin?"
Periyle bir kafeye oturduktan sonra ona olan olayları genel bir şekilde özetlemiş ve gitmem gerektiğini söylemiştim. Başımı evet anlamında salladım.

"Ama ben... beni boşver, Bora abi mahvolur."
Bu gerçek yine yüzüme vurulmuştu. Zaten ileride daha fazla mahvolmasın diye gidiyordum şimdi yeterince canım yanıyorken bir de herkesten bunu duymak canımın acısına acı katıyordu.

"O mahvolmasın diye gidiyorum." Kafasını itiraz edercesine iki yana salladıktan sonra üzgünce suratını astı.

"Nefret ediyorum böyle durumlardan. İki ucu boklu değnek resmen."

O değnek sadece uçlarıyla kalmamış tamamen boka batmıştı.

"Onu üzecek bir olay olmuş ve sen yanında olamamışsın ya...acaba o olayı ondan gizli halledebilir misin? Yani bana çok genel anlattın hiçbir şey anlamadım ama....bari gitmeden onun için bir şey yapabilirsin."

Bu...
Bu niye benim aklıma gelmemişti?
Bora'nın canını yakan herkese karşı öfke vardı içimde. Peki ya ben niye bu öfkeyi içimde tutup kendimi mahvediyordum ki?

Bu Bora'nın hoşuna gitmez.

Onun iyiliği için olan bir şeyse hoşuna gidip gitmemesini umursamıyorum iç ses.

Namık Kemalin bir sözü vardır bilir misin?

Terbiyesiz...

"Peki bu yapacağım şey Borayı sinirlendirecek bir şeyse?" Omuz silkti.

"Sen söylemezsen Bora abinin haberi olmaz."

Düşündüm çok düşündüm hatta bir ara düşüncelerimde boğuldum. Akşam oldu ben yine düşündüm. Son zamanlarda en çok yaptığım eylem buydu ve ben artık kendimi zihinsel açıdan yorgun hissediyordum.

Bora için...babasıyla konuşabilir miydim?
Bunu yapabilir miydim?
Yapmalı mıydım?
Nasıl bir tepkiyle karşılaşırdım?

Yalnızca içimde bitmek bilmeyen bir öfke vardı. Bize zarar veren herkesten hesap sormak istiyordum bizi imkansız hale getiren kim varsa ateşimle yakıp onları kül etmek istiyordum. Bu hislerim bedenime, ruhuma ve benliğime yabancıydı.
Benden aykırı olarak hareket ediyor tüm vücudumu ele geçiriyordu. Onu düşündüğümde bile hızlanan kalbimde başlıyordu ilk ruhum bir boşlukta sallanıyordu. Ben Yiğitle ne yaşamıştım bilmiyordum fakat artık onun aşk olmadığına emindim. Aşk buydu...
Yatağımda yatarken elimde ikimizin doğum gününde çekildiği fotoğrafı tutarak onun yüzünü sevmekti aşk.
Yanımda değilken bile gözlerimi kapattığımda onu tam karşımda görmekti aşk..
Aşk onun kokusunu başka bedenlerde, rüzgarlarda bazense bir denizde arayıp bulamamaktı.
Aşk yakardı fazlası acı verirdi...
Ve ben şimdi canı acımasın diye kaçıyordum.
Hayatımda ilk defa kendi canımı korumak için değil bir başkası içini kaçıyordum.

Konuşacaktım...
Kalbimi deli gibi çarptıran adamın biraz mutluluğu için ondan kilometrelerce uzak kalacaktım. En azından gitmeden ona bu iyiliği borçluydum. Belki ben giderdim ama babasını ona kazandırabilirdim.

Birgün beni unuttuğunda mutlu olmasını diledim. Beni unutması canımı yaksa da diledim. O mutlu olmayı hakediyordu...

*

Derin bir nefes...bir nefes daha.

Oraya girdikten sonra geri dönüşü olmayacağını biliyordum. Nefesimin kesileceğini biliyordum. Ben bir babayla yüzleşecektim.. bu babanın kendi babam olmasını isterdim. Ona sormak isterdim, beni niye sevmedin? Bu kadar mı değerliydi kendi isteklerin? Bizi umursamayacak kadar mı dalmıştın kendi dünyana? Benim niye saçlarımı okşamadan, buz gibi bir odada yalnız bıraktın baba? Ben korktum...çok korktum.
Fakat şimdi karanlıktan korkmama nedenim sensin. Babasız büyüyen kızlar güçlü olur derlerdi. Ben güçlüydüm. Duyuyor musun beni baba? Ben senin sayende güçlüyüm.

Şirketten içeriye adımımı attığım anda buraya ilk geldiğim gün aklıma geldi. Burada bile ne çok anımız vardı  Borayla. Yüzlerce gülümseme, yüzlerce hıçkırık, sevinç, öfke, kavga... Onunla kavga etmeyi bile özleyecektim...

"Ay bu kıza çok üzülüyorum ya. Aldatılmış onca insanın gözü önünde bir de eski sevgilisinden evlilik teklifi aldı. Ben olsam bende utanırdım..."

Yürürken bu gibi sözlerin daha nicesi kulaklarıma ulaşıyor fakat ben duymamış gibi yaparak yanlarından hızlıca geçiyordum. Kimsenin acımasına da iyi niyetine de ihtiyacım yoktu. Siyah sivri burunlu topuklularımın çıkardığı 'tak tak' sesleriyle birlikte başımı dik tutarak merdivenleri tırmandım. Ben başımı eğecek bir şey yapmamıstım utanmıyordum. Erhan  Bey'in odasının önüne geldiğimde omuzlarımı dikleştirdim ve kimsenin beni ezmesine imkan vermeyeceğim maskemi yüzüme yerleştirdim çünkü içeride hoş şeyler duymayacağımın bilincindeydim.

"Gel."
Kapıyı aralayarak içeriye girdiğimde yüzünü bir dosyanın içine gömmüş adam başını kaldırmadan sadece gözlerini dosyadan ayırarak bana bakmıştı. Heyecanımı gizlemek adına çok çabalıyordum yavaş adımlarla içeriye girdim ve kapıyı kapattım.

"Merhaba efendim." Adamın kaşları yukarı doğru havalanırken irislerini bir şaşkınlık ele geçirmişti.
"Senin ne işin var burada?"

Tamam. Böyle bir karşılama beklemiyordum...

Adımlarım tam masasının önünde durduğunda derin bir nefes aldım.

"Eminim neler olduğunu öğrenmek istiyorsunuzdur. Bende size bunları anlatmak için geldim."

"Şirketimizi nasıl bir rezilliğin içine sürüklediğinizi mi anlatacaksın küçük hanım?"

Kaşlarım havalandı.

"Şirketinizi nasıl bir rezilliğin içine sürüklediğimi anlatacağım. Her şey benim suçumdu. Aslında burada suçlu sizin gördüğünüzün aksine biz değildik. Fakat siz yine her zamanki gibi oğlunuza güvenmemeyi seçtiniz. Söylesenize ona karşı olan bu öfkenizin nedeni ne? Bir baba neden oğluna bu denli nefretle yaklaşıp hırslarıyla onun hayatını mahvediyor?" 

Karşısına geçip oturdum ve bakışlarımı tam gözlerinin içine dikip yanıt beklemeye  başladım. Bakışlarımdaki öfkeyi sezmiş gibi afallamış suratıyla bana bakakaldı.

"Benimle böyle konuşmaya nasıl cürret ettiğini öğrenebilir miyim!? Oğlumun sevgilisi olmadığını dahası başka biriyle evleneceğini düşünürsek bundan sonra size taviz gösterilmeyecek Masal hanım."

Gülümseyerek başımı evet anlamında salladım.

"Bana taviz göstermenizi gerekecek bir durum olduğunu düşünmüyorum efendim zira artık şirketinizde çalışmıyorum. Ben size olanları  anlatayım sizde beni dinleyin. Tabii merak ediyorsanız?"

Erhan Bey sandalyesinde geriye doğru yaslanmış ardından kollarını kavuşturarak bana bakmaya devam etmişti. "Buyrun Masal hanım sizi dinliyorum." Derin bir nefes alarak anlatmaya başladım. Daha fazla yalan hiçbir şeyi yoluna sokmayacaktı fakat gerçekliği biraz değiştirebilirdim.

"Ben Bora'yla aldatıldığım gün tanıştım efendim."
Adamın gözlerinden bir şaşkınlık ifadesi geçerken devam ettim.
"O gün...benim için çok kötü bir gündü ve Bora bana destek oldu. Oğlunuz....çok iyi biri."

"Davet günü olanlara gelebilir miyiz bir an önce. Yapmam gereken işlerim var."

"Gerçekten bu kadar kalpsiz misiniz!" Yüzümü buruşturarak iğrenir gibi konuştuğumda adam kaşlarını çatmıştı. Susamadım devam ettim.

"Beni aldatan kişi davette bana evlenme teklifi eden adamdı. Borayla başladığımız konuşmada bir aldatılmadan bahsetmiştik hatırlıyor musunuz? İşte Bora beni o olaydan kurtaran, hayata geri döndüren o adamdı. Siz ne düşünürseniz düşünün, emin olun düşünceleriniz umrumda bile değil, biz birbirimizi seviyoruz. Bora'nın hiçbir suçu yoktu o yalnızca sevdiği kadını kurtarmaya çalıştı."

"O beni tüm çalışanlarıma rezil etti! Herkes Erhan Bey'in oğlu böyle bir insan mıydı diyor. Rezil etti bizi. Ben onu böyle yetiştirmemiştim." Kaşlarımı çatarak başımı iki yana salladım.
"Siz onu nasıl yetiştirdiniz efendim? Önüne dosyalar yığarak, bir kez bile halini hatrını sormadan, hayatını yalnızca çalışmakla geçirmesini sağlayarak mı? Söyler misiniz en son oğlunuzun halini hatrını ne zaman sordunuz?"

Adam şaşkın ve bir o kadar da sinirli gözlerle beni izlerken ağzını aralamış fakat bir cevap veremeden geri kapatmıştı. Devam ettim.

"En son ne zaman başını okşadınız? Peki ya oğlunuza onu sevdiğinizi söylediniz mi hiç? Koşulsuz şartsız bir kere güvendiniz mi? Hata yaptığında kızmak ceza vermek yerine onun yanında oldunuz mu?"

Adam dudaklarını aralıyor fakat bir cevap veremiyordu. Çünkü verecek bir cevabı yoktu

"Siz ona babalık yaptığınıza emin misiniz?"

"Sen benim babalığımı sorgulayacak cürreti kendinde nasıl bulursun!?"

"Yanlış anlamayın efendim ben anne veya baba değilim. Henüz değilim ama çocuğumun sizin gibi bir babaya sahip olmasını asla istemezdim. Bunca zaman kimse bunu size söylememiş fakat birinin size bunları söylemesi gerekiyordu. Baba olmak sadece sıfatla bitmiyor. Bora'nın, sizin ona verdiğiniz fırsatlardan dolayı size minnettar olduğunu anlayabiliyorum. Fakat o sizi paranız, şirketiniz için değil, babası olduğunuz için seviyor. Sizin ondan aldığınız soyad ya da maddi imkanlar onun umrunda bile değil. İyi ki Bora size benzememiş, iyi ki onu eğitememişsiniz..."

Ayağa kalktım ve kalbimin bir çocuk kalbi gibi atmasını, ellerimin stresten buz gibi olmasını önemsemeden soğuk ve öfkeli maskemle karşımdaki adama baktım.

"Saygımı aştığımı düşünmüyorum ama her ne olursa olsun siz benim sevdiğim adamın babasısınız eğer saygısızlık yaptıysam affedin lütfen. İyi günler."

Arkamı döndüm ve dik tuttuğum omuzlarımla birlikte o kapıyı açtım...

Tüm özgüvenim, yüzümdeki maske adeta taştan yaptığım bir kulenin devrilmesi gibi yok oldu. İçim ısındı, sıcacık oldu. Ama içimde yeşeren en büyük şeyin adı ise korkuydu.

Bora anlamamazlıkla bana bakıyor ve neden burada olduğumu çözmeye çalışıyordu. Benimse aklımda tek bir soru vardı.

Ona ne diyecektim?

                                 ☆

Aynadaki görüntüm eve gitme vaktimin geldiğini söylüyor.

Ama daha bitirmedim...
Çünkü benim yanımda değilsin.

Şu an saat sabahın üçü ve fikrini değiştirmeye uğraşıyorum.

Neden beni sadece kafan güzelken arıyorsun?

Doğru seçimler yapmakta yetersizim ve kötü fikirlere sahibim.

Şu an saat sabahın üçü ve fikrini değiştirmeye çalışıyorum.

Selam, neden beni sadece kafan güzelken arıyorsun.

Selaaaam nasılsınız? N'apıyorsunuuz?
Nasıl buldunuz bölümü?

Sizce Masal gerçekten de gidecek mi?

Bir sonraki bölümü yazdım ve o bölümün sonu çok tatlı oldu bakalım siz beğenecek misiniz?
Onu ne zaman atarım bilmiyorum.
En yakın zamanda atmaya çalışacağım.

Oylar verildii değil miii? Emeğimi görmezden gelmeyin lütfen.
Hepinizi kocaman öpüyorum.
Hoşça kalınn♡

Continue Reading

You'll Also Like

4.7K 1.3K 26
"Benim tek suçum seni sevmekti ya ,sadece sevmek ama sen ne yaptın benim sana olan sevgimi kullandın eski sevgilini kıskandırmak için benimle oynadın...
3.4K 1.1K 78
♥️'ler bir atınca harfler önemini yitirir!.. Yolların değil, yılların ayırdığı bir aşk hikayesi !.. Hayatta hiç bir karşılaşma tesadüf değildir. Karş...
1.3K 103 4
"bu koku...bu ten... O kadar bekledim ki sana kavuşmayı."dedi elleri yanaklarımda öylece duruyordu.Benim kırılmamdan korkar gibiydi,zaten o hep böyl...
200K 10K 49
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...