EĞER PEŞİNDEN GELİRSEM

By emregul_

630K 28.3K 66.7K

"Eğer peşinden gelirsem geri dönemeyeceğimi söylemiştin bana," dediğinde sesi titriyordu. "O gün seni dinleme... More

GİRİŞ
1.Bölüm: ORTAK HESAP
2.Bölüm: YANGIN MERDİVENİ
3.Bölüm: YOL ARKADAŞI
4.Bölüm: KAFES KUŞU
5.Bölüm: HARİTA
6.Bölüm: KISKANMAK
7.Bölüm: KARAR
9.Bölüm: TESLİM OLMAK
10. Bölüm: KÂBUS
11.Bölüm: YOLUN SONU
12.Bölüm: GEÇMİŞİN GÖLGESİ, GELECEĞİN ÜZERİNDE
13.Bölüm: İHANETİN ALÇAK SURETİ
14.Bölüm: YENİDEN BAŞLARKEN ÖLMEK
15.Bölüm: VEDA
16.Bölüm: GEÇMİŞTEN GELEN MİSAFİR
17.Bölüm: ATIŞ TALİMİ
18.Bölüm: BENİMLE YENİDEN TANIŞ
19.Bölüm: GEÇMİŞİN KIYAMETİ
20.Bölüm: BİR UMUT
21.Bölüm: YAKINDA DÜZELİRİZ
22.Bölüm: AĞACIN ALTINDA
23.Bölüm: MOTOR YARIŞI
24.Bölüm: YÜZLEŞME

8.Bölüm: YANLIŞ HAMLE

20.1K 1.2K 3.3K
By emregul_

Hikayemize devam etmeden önce yıldızları yakmayı unutmayalım 🌟

Oy ve yorumlarınızın, özellikle paragraf yorumlarının ne kadar motive ettiğini söylemek ve onları bol bol görmek isterim 😌

Keyifli okumalar!

*

Yanlış Hamle

*

Saruhan hakkında kafam çok karışıktı. Davranışları yüzünden onun tam anlamıyla bir zorba olduğunu ve uzak durmam gerektiğini düşünüyordum. Eymen'in anlattıkları, son yaptığı ve özellikle tavsiye verdiği zamanlar da ise yanımda olmasını istediğim bir adama dönüşüyordu.

Onun dengesiz tavırlarıyla kafam allak bullak olurken düşünmemeye çalışarak Saruhan'ın arkasından merdivenleri ağır ağır çıkmaya devam ettim.

Saruhan'ın davranışlarını düşünmeyi bıraktığım an zihnime hücum eden bir diğer konu heyecandan midemin burkulmasına neden olurken gerginliğimi yatıştırabilmek için dudaklarımı ısırmaya başladım. Yarın ilk işime çıkacağımı söylemişti. Hiçbir şey bilmeden onlara nasıl bir yardımım dokunabilirdi ki?

Nasıl ilk işimde başarılı olacaktım?

Başarısız olma korkusu içimi sarmaya başladığında bunu da düşünmemem gerektiğine karar verip Saruhan'a çevirdim bakışlarımı. Geniş omuzlarından sırtına kayan bakışlarım sanki tişörtün ardından sabah ki yara izlerini görebiliyordu. Her biri hafızama kazınmış ve oldukça canımı sıkmıştı. Bir insana, o insan Saruhan olsa bile, bunu yapması; Sultan denen o kadından nefret etmeme neden olmuştu. En çok da çocukları kendi işleri için yetiştiren aşağılık bir kadın olması... Bu akıl alır gibi değildi. Nasıl çocuklardan menfaat sağlama düşüncesine sahip olabiliyorlardı?

Aynı dünyanın içinde, korkunç insanlarla yaşıyorduk ve ben en çok bundan nefret ediyordum. Keşke çocuklar ve masum insanlar, kötü insanlarla aynı yerde olmasaydı.

Tüm bunların ağırlığıyla kalbim sızlarken iç çekerek son basamağı da aştım ve evin önüne geldiğimizde, Saruhan'ın bir adım gerisinde kapının açılmasını bekledim.

Saniyeler içinde duyduğumuz ayak seslerinin ardından kapı açılırken Eymen keyifli bir şekilde "Geldiniz mi?" diye cevap vermemizi gerektirmeyecek bir soru sorarak kapıyı sonuna kadar açtı ve kenara çekildi.

Saruhan doğrudan içeriye girdiğinde Eymen'le birbirimize bakıyorduk. Eymen ne yaptığımızı sorar gibi usulca başını sallayıp göz kırptığı için Saruhan'ın peşinden salona gitmek yerine oyalanıp Eymen'in yanında kalmayı seçtim.

"Nereye gittiniz?" diye fısıldadığında bir adım daha yaklaştım Eymen'e doğru.

"İpek'le birlikte bana araba almaya gitmişler, inanabiliyor musun?" derken mutluluğum sesimden bile pek ala anlaşılabiliyordu.

"Ne?" dedi şaşkınlıkla. "Sen ciddi misin?"

"Evet. Kırmızı Mercedes hem de!" dediğimde çığlık atmamak için zor tuttum kendimi. "Eski arabam, bunun yarısının yarısı bile etmezdi!"

"Allah Allah..." diyerek doğruldu Eymen. "Nasıl almış olabilirler ki?"

"Hiç sormadım, yine kızmasın diye!" dedim usulca başımı sallarken.

"Benden gizli soygun mu yaptı lan bunlar?" dedikten sonra salona doğru yürürken hesap soracakmış gibi hissedip korktum ve koşarak peşinden salona girdim.

Neyse ki düşündüğüm gibi olmamıştı. Eymen sakince her zamanki tekli koltuğuna geçip oturduğunda salonun girişinde tek başıma kalmış oldum.

İpek'in bakışları benden tarafa döndüğünde Saruhan'ın biraz önce söyledikleri geldi aklıma. İpek'in hediyesi...

Minnettar olduğumu belirten samimi bir gülüşle bakışlarına karşılık verirken "Ben... Teşekkür ederim," diye mırıldandım. "Araba için," diye ekledikten sonra bakışlarım Eymen ve Saruhan'a da döndü sırayla. "Hepinize teşekkür ederim."

"Rica ederim," derken olumlu anlamda başını sallayarak güldü. "Bizim için çocuk oyuncağıydı!"

Gülüşüm saniyeler içinde kaybolurken İpek'in son söylediği yüzünden aklıma gelen ihtimalle elimde tuttuğum anahtarı fırlatmamak için zor tuttum.

"Bu... Yoksa?" diye kekelerken sorgulayıcı bakışlarım bir Saruhan'a bir İpek'e dönüp durdu. "Çaldınız mı?" Eymen ve Saruhan defalarca kez keyfi üzere bir şeyler çalmadıklarını söylemesine rağmen şaşkınlığım yüzünden bu soruyu yinelememe engel olamadım.

Saruhan ve İpek birbirlerine baktıklarında, İpek kendine engel olamayarak gülmeye başladı. Elini ağzına kapatarak gülmeye devam ederken "Gelsene, otur şöyle. Her şeyden önce yarın ki işimizi konuşmamız gerek. Aynı zamanda arabanın nereden çıktığını da anlamış olacaksın," dedi sakince.

En az kafamın içi kadar dağınık olan odanın içinde oturabileceğim uygunlukta bir yer buldum ve İpek'in dediğini yaparak kendimi bir köşeye attım.

"Sizi dinliyorum?" Arabanın anahtarlarını sehpanın üzerine bıraktıktan sonra gözlerim İpek'in yüzüne odaklandı.

"Öncelikle yeni araban hayırlı olsun ve aramıza hoş geldin!" Kapıyı ilk açtığımda ondan hoşlanmayacağıma emindim fakat tüm önyargılarımın aksine oldukça ılımlı davranıyor ve son derece samimi davranıyordu. Dışlanacağımı düşündüğüm ekipleri tarafından böylesine kabul görmek işimi fazlasıyla kolaylaştırıyordu ve bu durum ister istemez mutlu olmamı sağlıyordu.

"Teşekkür ederim, yeniden..." diye mırıldandım.

"Eğer herkes hazırsa?" Teker teker yüzümüze bakarak devam etmek için onay aldıktan sonra oturduğu yerde öne doğru kaydı ve konuşmaya başladı.

"Aylardır üzerinde çalıştığım bir iş var. Dışarıdayken Saruhan'a biraz bahsettim fakat akşam sizinle de paylaşacağım için çok fazla detaya inmedim," dedikten sonra kucağındaki dosyayı sehpanın üzerine bıraktı. "Bu iş çok önemli. Bunu tamamlamadan başka bir işle ilgilenebileceğimi hiç sanmıyorum."

Göz ucuyla Saruhan'a baktığımda gergin ifadesiyle İpek'i dinlemeye devam ettiğini gördüm. Kaşları her zamanki gibi çatıktı. Kollarını dizlerine yaslamış ve parmaklarını birbirine kenetlemiş halde İpek'e odaklanmıştı.

"Çok merak ettim, umarım aksiyonlu bir iştir!" dedi Eymen heyecanlı bir şekilde oturduğu yerde kıpırdanırken. "Genelde senin bulduğun işler huzurevi soymaya benziyor İpek, bu yüzden sana güvenemiyorum!"

Eymen'in alaycı ifadesine karşılık göz devirdikten sonra saniyeler içinde ciddi tavrına yeniden büründü ve anlatmaya devam etti.

"Bu sefer ki önemli," dedi Eymen'e bakarak. "Bizim için yapması çok basit ama anlamı çok büyük."

"Sadede gel artık!" Eymen sabırsızca yanaklarını şişirerek başını geriye attığında ona hak vermiştim çünkü nasıl bir iş çıkacağını en az onun kadar merak ediyordum.

İpek herhangi bir şey söylemek yerine biraz önce sehpanın üzerine bıraktığı dosyanın kapağını açtı ve ilk sayfanın en üstünde duran bir fotoğrafı aldığı gibi sehpanın ortasına, bizim ulaşabileceğimiz bir tarafa bıraktı.

"Melisa Doğan!"

Saruhan fotoğrafı eline alıp dikkatlice inceledikten sonra bana uzattı. Birkaç saniyelik bakışlarım Saruhan'ın eli ve gözleri arasında gidip gelse de zaman kaybettirmemek için aceleyle parmaklarının arasında tuttuğu fotoğrafı aldım.

Fotoğrafta gördüğüm tek şey, genç ve güzel bir kızdı. Küt kesim saçları, tatlı gülüşü ve esmer teniyle gerçekten güzel bir yüze sahipti.

Kızın kim olduğunu merak ederek daha fazla oyalanmadan fotoğrafı Eymen'e uzattım ve böylelikle bakışlar benim üzerimden Eymen'e kaymış oldu. O da bizim gibi pek fazla uzatmadan incelemesini tamamladıktan sonra fotoğrafı yeniden sehpanın üzerine doğru attı.

"Kim bu Melisa Doğan?"

Eymen'in böyle durumlarda hiç gecikmeden ve çekinmeden merak ettiği soruları doğruca soruyor olması mutlu ediyordu. Genellikle aynı şeyleri merak ediyorduk fakat yeni olduğum için çoğu zaman susmayı tercih etmek durumunda kalıyordum. Bu yüzden Eymen'in de en az benim kadar meraklı olmasına şükrediyordum.

"Geçen sene intihar eden genç bir üniversite öğrencisi," dedi üzüntüsünü rahatlıkla duyabileceğimiz bir sesle. "Aynı sınıftaydık."

"Neden intihar etti peki?" Bu kez sessiz kalmak yerine olaya dahil olmak için aklımdaki soruyu dile getirmiştim.

"İntihar değil, cinayet!" Sesinde üzüntünün yanı sıra öfke de hakimdi şimdi. "Birçok kadın cinayet haberleri arasında kaynayıp gidenlerden biri Melisa. Ben de ona bunu yapandan intikam almak istiyorum. İşte planımız bu!"

İpek'i tam da böyle bir insan olduğu için sevebilirdim. Güçlü bir kadın olması onu sevmem için yeterli bir sebepti. Ona karşı saygım ve hayranlığım artarken sabırsızlıkla konuşmaya devam etmesini bekledim.

"İş nedir?" diye sordu Saruhan aynı sakinlikle.

"Şöyle ki," dedi dosyadan bir fotoğraf daha çıkarırken. "Hedefimiz bunlar."

Melisa'nin fotoğrafının üstüne doğru attığı iki fotoğrafı Saruhan'dan sonra elime aldığımda bunların; bir genç ve bir yaşlı olmak üzere iki adamın fotoğrafı olduğunu gördüm.

"Adem Yavuz ve oğlu Burak Yavuz," derken İpek'in dişlerini sıktığını gördüm. "Üniversitenin bahar şenliğinden sonra öğrencilerden biri, evinde after parti düzenlemişti. Ben dahil olmak üzere hemen hemen sınıftaki herkes o partiye de katılmıştı çünkü baya popüler birinin düzenlediği bir partiydi. Melisa'yle birlikte katıldığımız partide çok geçmeden birbirimizden ayrı takılmaya başladık. Bilirsiniz böyle ortamlarda kenardaki insanları dikizleyen tip ben olduğum için yine bir köşeye geçip çevredekileri izlemeye başladım."

"Lütfen tahmin ettiğim şey olmasın..." diye mırıldandı Eymen.

"Partinin ilerleyen zamanlarında Melisa'nin Burak'la takılmaya başladığını gördüm. Çocuğun Melisa'ye bakışlarından zaten hoşlanmamıştım fakat dans ederlerken daha çok belli etmişti kendini. Sürekli kızı kendine çekiyor, bastırıyor, ayrılmıyordu. Melisa'de sarhoş tabi, dünya umurunda değil."

"Hayır ya..." dedi Eymen yeniden.

"Sonra bir ara telefonumla ilgilenirken bunlar görünürden kayboldu." Devamını anlatmak istemiyor gibiydi İpek. Sustu ve büyükçe yutkunurken midesi bulanıyormuş gibi yüzünü buruşturdu.

"Sonra?" dedi Saruhan.

"Ne kadar arayıp bakınsam da bir türlü Melisa'yi bulamadım. Ta ki birkaç saat sonra üçüncü kattan aşağı atlayana kadar. İntihar etmiş. Söylesenize bana... Genç bir kız, herkesin eğlendiği ve çok hevesli olduğu bir partide neden intihar eder?"

"Orospu çocuğu..." dedi Eymen dişlerini sıkarak. "Orospu çocuğu!" Öfkeyle koltuğun kenarına sağlam bir yumruk indirdiğinde ağlamamak için gözlerimi yukarıya çevirmiş, tavana bakıyordum.

"İnanamıyorum..." diye mırıldandım titreyen sesimle. "İnsanların bu kadar aşağılık olmasına inanamıyorum!"

"Peki sonra?" Saruhan soğukkanlı bir şekilde planın tamamını dinlemeyi istiyordu. Öfkeli olduğu gergin yüz hatlarından belliydi fakat tepki vermek yerine bir an önce intikamın alınmasını istiyor gibiydi.

"Bir şekilde gizli ifadeyle Burak Yavuz'un gözaltına alınmasını sağladım. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Dünyanın kanunu ya, güçlü güçsüzü dilediği gibi ezme hakkına sahip olduğu için babası; biricik oğlunu parayla temize çıkardı. Bir iki gün sonra elini kolunu sallaya sallaya gezmeye devam etti."

"Şaşmaz!" dedi Eymen araya girerek. "Sıçtığımın dünyasında para deyince akan sular durmazsa olur mu?"

"Bu yüzden, öyle bir plan yaptım ki... İkisini de ölmekten beter edeceğim!"

"Plan nedir?" Saruhan'ın sessizliği, konuştuğu zamanlardan daha tehlikeliydi. İçinde kopan fırtınaların gürültüsünü rahatlıkla duyabiliyor, öfkesini somut bir varlıkmış gibi tenimde hissedebiliyordum. Patlamaya hazır gibi duran gergin ifadesi yüzünden ona bakmaya bile çekiniyordum şimdi.

"Şöyle... Bilmiyorum ne kadar hakimsiniz ama Adem Yavuz, çok ünlü bir mimar. Çoğu işini yurtdışındaki inşaat firmalarıyla yapan ve deli para kazanan biri. Adamımız paraya doymakla kalmayıp her attığı imzada daha fazlasını istediği için bu, elimize harika bir koz olarak geri dönüyor."

İpek, planın en can alıcı yerine geldiğini belirtir gibi başını kaldırıp keyifle sırıtarak bize baktı.

"Geçen yılın şubat ayında öyle bir işbirliğine imza attı ki... Elinde ne var ne yoksa bu işe yatıracak kadar gözü döndü. Çünkü karşılığında alacağı para inanılmaz, dudak uçuklatır türden."

Eymen heyecanlı bir şekilde doğrulurken "Ne kadar?" diye sordu.

"Tam hatırlamıyorum orasını fakat... Milyon dolarlardan bahsediyorum!" dediğinde gözlerim yuvalarından fırlayacaktı neredeyse.

"Ne yapacağız peki?" diye sorduğumda kalbimin heyecanla çarpmaya başladığını hissettim.

"Adem Yavuz, bundan üç sene önce bir anlaşmaya daha imza atarak Acarlar'ın elinden işlerini almıştı. Acarlar'la anlaşacak firmayı zorla kendileriyle çalışmaya ikna edince adamlar batmanın eşiğine geldi. Ki hala toparlayamadılar bile." İpek bu Yavuz ailesinin yaptıklarını anlattıkça daha çok nefret ediyor ve içten içe yok olmalarını diliyordum.

Çoğu konuşmasının ardından yaptığı gibi yine İpek'in sessizliğini fırsat bilip söylendi Eymen. "Yazık ya... Yemin ederim yazık..."

"Bu yüzden ne yapacağız biliyor musunuz? Adem Yavuz'un bu son projesini çalıp Acarlar'a teslim edeceğiz. Yakın zamanda teslim etmesi gereken projesini kaybeden Adem Yavuz, her şeyini kaybedip iflas ederken Acarlar da böyle büyük bir projeyle onların yarattığı enkazdan kurtulmuş olacak."

İpek'in planı o kadar zekice planlanmıştı ki, titizliğine hayranlık duymamak elde değildi. Oturuşumu dikleştirirken gözlerimi bir an bile İpek'ten ayırmamıştım.

"Ayrıca tüm bu iflasın üzerine Melisa Doğan'ın ailesi davanın yeniden görülmesi için dilekçe yazacak ve bu kez kamera kayıtlarının incelenmesini talep edeceğiz. Avukat tutacak gücü bile kalmayan Adem Yavuz'un çöküşünü izlerken, Burak denen aşağılık hak ettiği cezayı alacak!"

"Bu kadar bilgiye hâkim olduğuna göre projeyi nasıl çalacağımızı da düşünmüşsündür?" Saruhan arkasına yaslandıktan sonra ellerini koltuk kenarlarına yasladı. Tek elinin parmakları koltukla gergin bir ritim tutarken İpek bir süre dosyayı karıştırmaya devam etti.

"Adem Yavuz projeyi teslim etmeden önce kafa dinlemek isteyip bir tatile çıktı. Yanlış hatırlamıyorsam Samui Adası'nda... Yani çok uzaklarda. Burak ise evde yalnız kalıyor ve yarın doğum günü. Evinde dev bir parti hazırlığında, çok kalabalık bir ortam olacak."

Anlatmaya devam etmek için izin ister gibi Saruhan'a baktı İpek. Birkaç saniyelik bakışmanın ardından, Saruhan'ın olumlu anlamda başını sallamasıyla konuşmaya devam etti.

"Bizimde katılacağımız bu partide her birimize ayrı bir iş düşüyordu fakat Armin'in gelmesiyle işler değişti ve birkaç dakika önce yeni bir plan oluşturdum."

"Zeki kız... Kafası çalışıyor!" diye destekledi Eymen tatlı bir gülüş eşliğinde.

"Şöyle... Burak'la dört aydır sevgiliyiz."

"Ne?" Kendimi tutamayarak attığım çığlığın ardından İpek susarken bir anlığına tüm gözler üzerime döndü.

"Nasıl yani?" dedi Eymen de vakit kaybetmeden. "Ne sevgilisi?"

"Bu kadar bilgiyi yoldan geçerken öğrenecek değildim. İçlerine sızmam gerekiyordu," dedi geriye yaslanırken. "Ben de sızdım!" Dudakları keyifle kıvrılırken yaptığından gurur duyarmış gibi omuz silkti usulca.

"Devam et." Saruhan'ın dediğini yaparak yeniden öne doğru eğildi ve anlatmaya devam etti.

"Planımız şu... Adem her şeyini çalışma odasında, gözü gibi koruyor. Eve hâkim olan tek kişi ben olduğum için projeyi ele geçirmek bana düşüyor. Normalde plan şuydu, ben Burak'la takılırken Saruhan'la Eymen partide kargaşa çıkaracak ve dikkatleri üzerine çekecekti. Burak doğum günü partisi berbat olmasın diye olaya müdahale ederken, o zaman diliminde çıkıp projeyi çalacaktım fakat bu çok zor ve riskli olacaktı. Sadece birkaç dakika şansım olacaktı. Ki evin büyüklüğünü göz önünde bulundurursak, Adem'in odasına ulaşmam zaten bir dakikamı alacaktır."

"Yeni plan ne?"

"Yeni planımız şöyle... Armin'in aramıza katılmasıyla çok fazla zaman kazanabiliriz. Şöyle, partiye dördümüz de katılacağız fakat orada olmama rağmen Burak'a görünmeyeceğim bile. Armin, Melisa gibi Burak'a yaklaşacak ve onunla takılmaya başlayacak. Partide olmadığım için Burak rahatça seninle takılmak isteyecektir. Daha sonra.... Üzgünüm bunu istediğim için fakat Burak'ı odalardan birine çıkmaya ikna edeceksin-"

Saruhan öfkeyle ayağa kalkarken "Kes, bitti plan!" diye çıkışarak İpek'in söyleyeceklerini tamamlamasına bile fırsat vermedi.

"Bu tek şansımız Saruhan!" İpek'te ayağa kalktığında anne babasını tartışırken arada kalmış küçük çocuklar gibi oturduğumuz yerlere sinip birbirimize baktık Eymen'le.

"Yeni plan bulunur!" Saruhan pencerenin önüne gittiğinde ellerini beline yaslayarak camdan dışarıyı izlemeye koyuldu. Odanın içindeki sessizlik Saruhan'ın soluduğu nefesleri duyabilmemi sağlıyordu. Öfkesini yatıştırmaya çalıştığı belliydi.

"Saruhan?" diye mırıldanarak ayağa kalktım. Birkaç adımla tekli koltuğun yanından geçerken Saruhan'ın hemen çaprazında, yüzünü görebileceğim kadar yakın bir mesafede durdum. "Madem sizinle birlikteyim, üzerime düşeni yapmama izin ver. Birimizin bunu yapması gerekiyor sonuçta."

"Sen yapamazsın!" Hışımla arkasını döndüğünde yeşillerini karartan öfkesi karşısında ürperdim. "Acemisin, başına bela alırsın."

"Beni küçük göremezsin!" diye karşı çıktım. "Yapabileceklerimden haberin bile yok!"

Onu alttan almak yerine bu şekilde üzerine gitmem daha da sinirlendirse de umursayacak değildim. Sonuçta bunu ne Saruhan ne de diğerleri için yapmayacaktım. Yaşama hakkı elinden alınmış bir kadının intikamıydı bu ve kimse böyle bir işte beni geri plana atamazdı.

"Melisa için yapacağım bunu. Bana engel olamazsın Saruhan!" Son sözümü söyledikten sonra arkamı dönüp biraz önceki yerime oturdum.

Saruhan sokağı izlemeye devam etti dakikalarca. Kendi içinde kurduğu mahkemede hakkımda alacağı kararı tartışıyor, sonuca varmaya çalışıyor olmalıydı fakat karar çoktan verilmişti. Ne yapacağımı söylemesine izin verecek değildim.

"Devam edelim!" Bakışlarım İpek'e döndüğünde İpek'in bakışları ise Saruhan'la buluştu. Çok geçmeden Saruhan'a baktığımda ise gözlerini kısmış bir şekilde beni izlediğini gördüm. Her ne kadar bu sinirli hali korkutuyor olsa da hiçbir zaman tükürdüğünü yalayan bir insan olmadığım için sonuna kadar diretmekte kararlıydım.

"Saruhan?"

İpek bir kez daha Saruhan'dan izin isterken bu kez hepimizin bakışları Saruhan'a çevrildi ve yerine dönene kadar ondan ayrılmadı.

Sıkıntılı bir şekilde oflayarak koltuğa oturduktan sonra "Devam et," dedi gerginliğinin yansıdığı bir ses tonuyla.

"Armin'le Burak odaya çıktıktan sonra Saruhan kargaşa çıkaracak ve partideki diğer tüm insanların dikkatini oraya çekecek. Eymen de benimle gelecek ve birlikte Adem'in odasından çizimleri alıp kaçacağız. Daha sonra Armin'de Burak'ın yanından ayrılacak ve partiden tüyeceğiz!"

"Planımızda Armin'in rolü çok büyük ve önemli. Onun sayesinde kazanacağımız zaman, planımızın kusursuz ilerlemesini sağlayacak çünkü."

Saruhan hala ikna olmamış gibi ve her an tatsızlık çıkaracakmış gibi görünüyordu. Bir yandan İpek'i dinlemeye çalışıyor diğer yandan Saruhan'ın sorun çıkarmayacağından emin olmak için göz ucuyla onu yokluyordum.

"Ertesi gün de Acarlar'a çizimleri satacağım." İpek'in aynı zamanda kendi çıkarlarını da gözetmesi akıllıca verilmiş bir karardı.

"Acarlar'la fiyat konuştunuz mu?" diye sordu Eymen. Milyon dolarlık bir projeyi ne kadara satacağını merak etmiştim açıkçası. "Ne kadar verecekler projeye?"

"Ne kadar istersek," dedi omuz silkerek. "Bu bizim isteğimize bağlı."

"Süper!" diyerek heyecanla ayağa kalktı Eymen. "Ne kadar istiyoruz? Beş yüz?"

"Bin mi?" Şaşkınlığıma yenik düşerek verdiğim tepki Eymen'in alaycı bir gülüşle karşılık vermesine neden olurken onunla birlikte gülmeye başladım.

"Yok lira!" dedi gülmeye devam ederken. "Bin tabi, ne olacaktı başka?"

"İyi de... Milyon dolarlık kazançlar elde edilen bir projeyi neden bu kadar ucuza satacaksınız ki?" Ortaya attığım fikir, Eymen'in dakikalarca gözünü kırpmadan yüzüme bakmasına neden oldu. Neden baktığını anlamasam da o gözlerini çevirene kadar ben de ona bakmaktan geri kalmadım.

"Bir dakika... Bir dakika... Bu kız çok zeki!" derken alay ettiğini düşünerek kaşlarımı çattım.

Bir süre açıklama yapması için beklesem de konuşmaya devam etmediği için daha fazla dayanamayarak "Alay mı ediyorsun?" diye sordum merakla.

"Hayır tabi ki! Söylediğinde çok haklısın. Daha yüksek fiyatlar istemeliyiz!" Eymen'in söylediğine başımı olumlu anlamda sallayarak karşılık verdikten sonra önüme döndüm. Saruhan o kadar düşünceli görünüyordu ki muhtemelen bizi dinlemiyordu bile.

"Daha fazlasını talep etmeyi ben de isterdim fakat beş yüz ve civarları ideal rakamlar ne yazık ki. Acarlar'ın sıkıntılı olduklarını söylemiştim ya... Bütçelerinin fazlasını kaldıracağını sanmam." İpek'in açıklamasıyla Eymen üzüldüğünü belli edercesine dudak büzerek yerine oturdu. "Projeyi çaldığımızda Acarlar olmasa yakıp kurtulmamız gerekecekti. Bu yüzden hiçbir kazancı olmama ihtimali olan bir projeden beş yüz bin lira kazanmamız oldukça iyi bir durum." Gülümseyerek bana döndüğünde "Her zaman olumlu tarafından bakarım," diyerek göz kırptı.

"Bunu Armin olmadan halledebiliriz!" dedi Saruhan yeniden ayaklanırken. "Onun gelmesine gerek yok."

"Hayır geleceğim!" diye karşısına dikildiğimde yeşillerinin hedefi olmuştum. Issız bir ormanın tekinsizliği çökerken gözlerine, geri adım atmadan Saruhan'a karşı nasıl duracağımı düşünmeye başlamıştım çoktan. "Saruhan, bana karışamazsın!"

"Anlamıyorsun aptal!"

"Benimle düzgün konuş!" diye bağırdığımda susup arkasını döndü. Sakinleşmek için pencerenin kenarına ellerini dayadıktan sonra başını cama yaslayıp sokağı izlemeye koyuldu yeniden.

"Biliyorum, Armin daha yeni. Aramıza yeni katılan birinin zarar görmesinden endişe ediyorsun fakat hepimiz oradayken kim ona dokunabilir ki?" diyerek ayağa kalktı İpek. "Boşuna endişeleniyorsun Saruhan."

"Kesinlikle!" dedim kollarımı göğsümde birleştirirken. "Hiçbir şey olmayacak."

"Evet abi, merak etme. Hepimiz ordayız, hayırdır lan!" diye sahte bir kabadayılıkla ayağa kalkan Eymen'e baktım gülerek.

Saruhan hışımla arkasını dönüp ters ters yüzüme bakarken "Yapabilirim!" dedim gözlerinin içine bakarak.

Dakikalarca Saruhan'ın sessizliği karşısında merakla ne cevap vereceğini beklerken ikna olmasını ve sorun çıkarmamasını diliyordum. Çok geçmeden olumlu anlamda başını salladığında sevinçle diğerlerine döndüm. Onların da yüzünde benimkiyle benzer ifade görmek keyfimi daha da yerine getirmişti.

Bu işte benimde onlarla birlikte olmam ve ilk işim olması, omuzlarıma ister istemez ağırlık yüklüyorken şimdi bir de Saruhan'ın bu kadar karşı çıkmasının üstüne güçlükle ikna etmenin verdiği ağırlık eklenmişti. Herhangi bir olumsuzluk olur ya da işi elime yüzüme bulaştırırsam Saruhan'ın dilinden kurtulabileceğimi sanmıyordum.

***

"Heyecanlı mısın?" diye sordu Eymen koluma girerken. "Bu gece ilk işin olacak!"

"O kadar heyecanlıyım ki..." dedim dudağımı ısırırken. "Ne yapacağım, nasıl üstesinden geleceğim bilmiyorum. Bir yandan da işi batırmaktan çok korkuyorum!"

"Genel hayatında flörtöz bir insan mıydın?" diye sorduğunda anlamayarak kaşlarımı çattım. "Burak denen puştu ayartacaksın ya güya... Eğer flörtöz bir insansan endişe edilecek bir durum yok. Erkek dediğin iki kırıtmaya tav olacak, aptal varlıklar sonuçta!" derken güldü. "Kendimden biliyorum!"

"Eymen!" derken kahkaha atmamı engelleme gereği duymadan rahatça güldüm. "Sen de olmasan gerginlikten patlardım herhalde. Sabah uyandığımda Saruhan vazgeçtim diyecek diye ödüm koptu biliyor musun?"

"Deme potansiyeli yok değil. Eve döndüğümüzde de diyebilir, hazırlıklı ol her şeye. Saruhan bu..." dedi omuz silkerek.

"Bu kadar gergin olmasını aklım almıyor. Söz konusu ben olduğum için gözünü bile kırpmadan beni öne süreceğini düşünmüştüm," dediğimde Eymen kendinden emin bir tavırla başını keskin hareketlerle iki yana salladı.

"Sen Saruhan'ı çok yanlış tanımışsın kuzucuğum," dedi anaç bir ifadeyle. "Saruhan bizim için kendini, hayatını feda etti diyorum. Artık sen de ekiptensin. Biz onun için ne anlam ifade ediyorsak, eminim sende aynı anlamı ifade ediyorsun."

Eymen'in söyledikleriyle kafam iyice karışırken bunların mümkün olabileceği ihtimali pek de gerçekçi gelmemişti açıkçası. Saruhan'ın gözlerinde görüyordum. Benimle arasında aşılması mümkün olmayan duvarlar vardı.

"Benden nefret ediyor," dedim çekinmeden. Eymen'le düşündüklerimi ve hissettiklerimi rahatça konuşabiliyordum. "Gözlerinden anlaşılıyor bu."

"Saruhan herkesten nefret eder. Sana özel değil," diye karşılık verdiğinde olumsuz anlamda başımı iki yana salladım.

"Hayır, bana özel. Size baktığı gibi bakmıyor bana," dediğimde Eymen kaşlarını kaldırarak söylediklerime karşı çıkmaya çalıştı.

"Yenisin, alışmaya çalışıyordur!" dediğinde Eymen'in söylediği gibi olmasını ümit ettiğim için daha fazla karamsar davranıp içimizi sıkmak istemedim.

"Umarım öyledir," dedim usulca omuz silkerek. "Çünkü her seferinde böyle olsun istemiyorum."

"Alışırsınız, alışırsınız..." derken sırıtmayı ihmal etmedi.

"Özellikle malzemelerini kullandığın, memnun kaldığın bir marka var mı bu arada?" diye sordu Eymen hızlı adımlarla yürümeye devam ederken.

Boyu benimkinden uzun olduğu için koluma girmemiş olsaydı muhtemelen geride kalabilirdim fakat kendisiyle birlikte beni de beraberinde sürüklediği için yan yana yürümeye devam edebiliyorduk.

"Hiç fark etmez," diyerek üstü kapalı bir cevap vermiş oldum. "En yakında, bildiğin hangi kozmetik markası varsa girebiliriz."

"Hem sana şerefsiz bir hırsız olmanın ilk adımını öğreteceğim hem de akşam için yapacağın seksi kız makyajında işine yarayacak ürünler alıp eve döneceğiz!" derken keyifle el çırptı. "Eğlenceye hazır mısın Armiko?"

Kaşlarımı çatarak başımı geriye atarken "Öyle bir marka yok muydu ya?" diye sesli düşündüm.

"Var mıydı?" diye soruyla karşılık verdikten sonra "Aman!" diye bağırdı çok geçmeden. "Markaysa marka... Hem ne demiş Trakya gülü ablalarımız? Kalite... Kalite..." Eymen'in birden şarkısı söylemeye başlaması ve bunu hiç çekinmeden bağıra bağıra yapması komik gelmişti. Elimle ağzımı kapatarak gülerken "Marka... Marka..." diye şarkıyı devam ettirdi Eymen.

"Neyse işimize odaklanalım," diyerek duruşunu dikleştirdikten sonra ciddi bir tavırla yürümeye devam ederken "Eğer geç kalırsak Saruhan ağzımıza sıçabilir. İşin kötüsü sen yenisin diye senin hakkını da benimkine sıçar!" dediğinde iğrenerek yüzümü buruşturdum.

"İğrençti!" dedim başımı iki yana sallarken.

"Aman sende! Alt tarafı bok dedik, sıçmak dedik... Bilmediğin şey sanki," dedi göz devirerek. "Gereksiz kibarlığa gerek yok Armiko!"

"Bir şey diyeceğim," diyerek konuşmak için izin istedim çünkü Eymen'in adını ilk duyduğumdan beri yapmak istediğim ama ayıp olmasın diye içimde tuttuğum iğrenç bir espri vardı.

"Hı, de?" Meraklı bakışları yüzüme döndüğünde gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Hani senin adın Eymen ya..." Kendimi sıktığım için yanaklarım şiştiğinde elimi ağzıma götürdüm yeniden.

"Evet?"

"Amin diye mi yazılıyor?" diye sormamla kahkahayı patlatmam bir oldu.

Eymen yüzünü buruşturarak, kusuyormuş gibi öne doğru dilini çıkarırken gülmem daha da şiddetlendi.

"Hayatımda senden daha boktan espri yapan bir insan evladı daha tanıyacağımı sanmıyorum!" dediğinde gülmekten tek kelime karşılık veremiyordum. "İğrençsin iğrenç!"

"Kabul et!" dedim kesik kesik konuşmaya çalışırken. "Gayet mantıklı bir fikir yürütmüşüm. Sonuçta gayet Amin diye yazılabilirdi!"

"Sus Allah aşkına, bağıracağım şimdi şurada imdat diye!" Eymen'in gülmemek için kendini tuttuğuna fakat aynı zamanda da gülmek için can attığına yemin edebilirdim.

"Of... Çok içim rahatladı ama biliyor musun?" derken kolundan tuttum sıkıca. "Bunu yapmasaydım eğer içimde kalırdı."

"Keşke içinde kalsaydı," dedi tükürür gibi. "Neyse geldik, şimdi çaktırma. Dik dur!"

Sanki bu anı bekliyormuş gibi Eymen dik dur dediği anda duruşumu düzeltip ciddi bir ifadeyle mağazaya giriş yaptım.

"Şimdi bana, doğum günü partisinde it oğlu it ayartan seksi bayan makyajı yapmak için nelere ihtiyacın olduğunu söyle," diye fısıldadı kulağıma eğilerek.

"Allah seni inandırsın, ömrümde hiç doğum gününde it oğlu it ayartmak için seksi bayan makyajı yapmadım!" diye iğnelediğimde birbirimize bakıp kıkırdadık.

"Şş... Güldürme!" İşaret parmağını dudaklarına bastırarak susturduktan sonra reyonlardan birine yaklaşıp önündeki ürünleri dikkatle incelemeye başladı.

"Bakalım burada nelerimiz varmış," Beni susturmak için kullandığı işaret parmağı alt dudağını ritmik hareketlerle dokunurken ürünleri tek tek eline alarak incelemeye devam etti.

"Gözlerine bu renkler iyi gider. Bakayım suratına?" derken renkleri yüzümün yanında tutarak bir bana bir palete baktı. "Tamam iyi gider bunlar, aldık."

Adım adım diğer reyonlara doğru kayarken "Ağzına ruj... Suratına fondöten... Yanağına allık... Göz altı ışıldağı... Çene çıkarıcı kontür... Biraz da fırça..." Tek kelime etmeme gerek kalmadan gereken birçok ürünü kucağında topladıktan sonra "İşte bu kadar!" diyerek bana döndü keyifle.

"Eymen... Bunlar çok pahalı, biliyorsun değil mi?" diye fısıldadım iyice sokularak.

"Biliyorum. Karışma o işe, bana bırak!" Kendinden emin tavrı ve biraz önce söylediği "hırsızlık dersi" aklıma gelince sustum ve koluna girerek yürümeye devam ettim.

İki elinde güçlükle tuttuğu ürünlerle kasaya doğru yürürken "Sakın tek kelime etme, tamam mı?" diye tembihledi.

Olumlu anlamda başımı sallayarak karşılık verdiğimde, kasiyer kız bu hareketimi kendisine yaptığımı ve onu selamladığımı düşünerek kocaman gülümsedi.

"Merhaba, hoş geldiniz!" dedi neşeli bir sesle.

"Merhaba, hoş bulduk hanımefendi," Eymen elindekileri kasaya bıraktıktan sonra konuşmaya devam etti. "Hanımefendi ben bunları geçen hafta kız arkadaşımın doğum günü için almıştım. Ama bilirsiniz biz erkekler zevksiz ve kör olduğumuz için nerede çirkin bir eşya var gider onu seçeriz. Ben de kız arkadaşıma uymayacak ne kadar renk varsa alıp karşısına çıkmışım," dedi üzgün olduğunu belirtmek ister gibi dudak büzerek. "Ama zevksiz olduğum kadar aynı zamanda dünyanın en şanslı adamı olduğum için böylesine anlayışlı bir kızla birlikteyim. Bunları iade edip yerine onun zevkine uygun renklerde ürünleri almak istiyoruz. Mümkün müdür?"

Eymen'in rolünü böylesine iyi oynaması, ayak üstü binlerce yalanı peşi sıra dizmesini dehşete düşmüş bir şekilde dinliyor olmama rağmen yüzümde sahte bir gülümsemeyle kasiyer kıza hiçbir şey belli etmeden üstüme düşen rolü oynamaya devam ettim.

"Tabi ki!" dedi kadın aynı coşkulu tavırla. "Fişinizi alabilir miyim? İade işlemini yapabilmek için..."

"Şey... Ben söylediğim gibi, ürünleri geçen hafta aldığım için fişini attım. Maalesef yanımda fişi yok!" diye açıkladığında kasiyer kız dudaklarını birbirine bastırdı.

"Maalesef, fiş olmadan işlem yapmam mümkün değil," derken ağır ağır başını iki yana salladı.

"Ama.. Gerçekten bunlar kız arkadaşımın istediği ürünler değil, değiştirmeyi çok isteriz. Hiç mi şansımız yok?" yüzünü gerçekten mağdur ve üzgün erkek arkadaş rolüne uygun bir ifadeye büründürmüştü o an.

"Maalesef," dedi kız umutsuz bir vaka gibi.

"Ama daha ambalajları bile üzerinde duruyor, bakın. Hiç açmadı bile!" diye yükseldiğinde kadın Eymen'i dinlemiyordu bile. Ne söylerse söylesin umursamıyor, sadece başını sallamaya odaklanmış gibi görünüyordu.

"Hiç mi şansımız yok ya?" Eymen'in itirazına rağmen kadının yüzünde mimik bile kıpırdamadı.

"Yok maalesef," dedi net bir tavırla. "Üzgünüm."

"Neyse aşkım, gidelim madem ya... Hanımefendi de zor durumda bırakmayalım," diyerek Eymen'in omzuna dokunduğumda üzgün bakışlarla yüzüme baktı.

"Gidelim," diye mırıldandı ve kasaya bıraktığımız ürünleri toplamaya başladı. "En azından bir poşet verebilir misiniz rica etsem? Arabada bıraktık poşeti, elimizde taşımayalım."

"Tabi," dedikten sonra kasanın alt kısmından bir poşet uzattığında Eymen gülümsemeyerek başını salladı ve ürünleri poşete koyduktan sonra yanıma geldiğinde birlikte mağazadan ayrıldık.

"Sana inanmıyorum!" diye çığlık attım gülerken. "Bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi bu!"

"Bu hırsızlığın ilk dersidir Armiko!" dedi göz kırparak. "Daha neler öğreneceksin, neler göreceksin bekle... Bu hiçbir şey!"

"Heyecanla bekliyorum!" dedim neşeyle. Çok geçmeden kafamın içinde dönüp duran fikrimi "Galiba bu hayata şimdiden alıştım. Sonra ayrılamamaktan korkuyorum!" diye dile getirdim çekinmeden.

"Bizim buralar böyledir. Girince çabuk alışıyorsun, ölmezsen!" alaycı bir şekilde burun kıvırdığında kıkırdayarak önüme döndüm.

Günü geldiğinde onlardan ayrılacağımı düşünmek bir anlığına canımı sıksa da erkenden böyle bir düşünceye kapılmamın aptalca olduğunu düşünerek başımı iki yana salladım ve saçma düşüncelerden kurtulup keyifle yürümeye devam ettim.

***

Heyecandan içim içime sığmıyor, diğerlerine belli etmesem de yemek yediğimizden beri gözle görülür bir şekilde ellerim titriyordu. Daha evden çıkmadan bu kadar gergin olduğumu Saruhan görürse son anda bile olsa vazgeçeceğine emindim.

Eymen'in hazırlanmamız için İpek'le bana ayırdığı odaya girdiğimde çok geçmeden İpek de peşimden geldi ve odanın kapısını kapattı.

"Heyecanlı mısın?" diye sorduğunda ona bakmak yerine yatağın üzerine bırakılmış elbiselere bakıyordum. Muhtemelen benim için bırakılmış şeylerdi bunlar.

"Bir şey itiraf edeyim mi?" Arkamı döndüğümde odanın ortasında ellerini göğsünün altında birleştirmiş bir şekilde bana bakan İpek'le göz göze geldik. "Çok gerginim. Heyecandan bayılıp kalacakmış gibi hissediyorum!"

İpek'in sevimli gülüşü odada yankılanırken "Normal!" dedi usulca başını sallayarak. "Sonuçta alelade bir partiye, eğlenmeye gitmiyoruz. Senin de önceki hayatında bir suç makinesi olmadığını varsayarsak... Bunu yapmayı istiyor olman bile olağanüstü bir durum!"

İpek'in soğukkanlılığı ve desteği dünden beri sakinleşmemde o kadar yardımcı oluyordu ki... Zaman geçtikçe onunla daha iyi anlaşacağımızı, belki de iyi birer dost olabileceğimizi düşünmeden edemiyordum. Sanırım İpek gerçekten dost olmak isteyeceğim birisiydi artık. Eymen'den sonra...

Saruhan dışında, onun sayesinde tanıştığım herkes iyi geçinmek bir noktada canımı sıkıyordu aslında. Neden Saruhan'la da iyi geçinmek varken sürekli birbirimize zıt gidiyorduk ki? Bunu istemiyor olmama rağmen bana davranışları bunu gerektiriyordu. Sanırım birbirimizden ayrılana ve kendi yoluma gitmeye karar verene kadar Saruhan'la hiç anlaşamayacaktık. En iyisi bu süreçte Eymen ve İpek'le aramı iyi tutmalı, Saruhan'dan uzak durmalıydım. Diğer türlü sürekli keyfim kaçacak gibi görünüyordu yoksa.

"Bunlar benim için mi?" diye sorduğumda istemsizce İpek'in ne durumda olduğunu merak edip baştan aşağı inceledim. İlk tanıştığım zamanki gibi sade ve şık bir görüntüye sahipti. Yine sıkı bir şekilde topladığı saçları, doğal görüntüsü ile oldukça güzel görünüyordu. Tek fark, bu kez topuklu bir ayakkabı yerine spor ayakkabıyı tercih etmişti. Bununda sebebi, zamanla yarışırken bileğini burkmak istemiyor olsa gerekti.

"Evet. Siz Eymen'le çıktığınız da bende senin için bunları alıp geldim." Yatağın kenarına oturup elbiselerden birini eline aldıktan sonra "Bana kalırsa direkt bunu seçmelisin aslında..." diye fikrini belirtti.

Gerginliğim o kadar yoğundu ki herhangi bir şey seçecek ya da kombinleyecek halde olmadığım için başımı sallayarak onayladım İpek'in önerisini.

İpek'in seçtiği elbiseyi giydikten sonra Eymen'le aldığım malzemelerle, yine İpek'in yardımıyla göz alıcı bir makyaj yaptıktan sonra makyaj aynasının önünden kalktım ve boy aynasının karşısına geçtim.

Siyah, belimin neredeyse tümünü açıkta bırakacak kadar derin dekolteli elbiseyi yan durarak inceledim. Benim için fazlasıyla iddialı olan, hayatımda asla giymeyeceğim kadar büyük cesaret isteyen bu elbisenin içinde o kadar rahatsız hissediyordum ki... Görevim için uygun olduğu için sesimi çıkaramıyor olsam da hala gözüm diğer elbiselerin üzerindeydi.

Saçlarımı omuzlarımdan geriye atarak yüzümü açığa çıkardım. Makyajım gerçekten çok güzel görünüyordu. İpek'in yetenekli dokunuşları sayesinde gerçekten şık bir görüntüye ulaştığım için mutlu olabilirdim. Bu görüntüyü iğrenç bir insanı baştan çıkarmak için kullanmıyor olsaydım eğer...

"Çıkalım mı?" diye sordu İpek hayranlıkla beni süzerken. "Çok güzel oldun!"

"Teşekkür ederim," derken utandığımı hissettim. "Çıkabiliriz, ben hazırım."

İpek gülümseyerek odanın kapısını açtığında çantamı da masadan alarak dikkatlice odanın çıkışına doğru yürümeye başladım.

Koridorda ilerlerken topuklularımın çıkardığı ses Saruhan ve Eymen'in salondan çıkıp koridorun sonunda beni beklemesine neden oldu.

Eymen'in şaşkınlıkla ağzı açık kalırken Saruhan her zamanki tepkisizliğiyle doğrudan yüzüme bakıyor, gözlerini gözlerimden bir an bile ayırmıyordu. Nasıl göründüğümü hiç merak etmiyor muydu?

"Harika olmuş!" dedi Eymen şaşkınlığının rahatlıkla anlaşıldığı bir sesle. "Gözlerime inanamıyorum. Tamam güzel kız, hoş kız dedik de... Cevher çıktı içinden, yuh!"

"Abartmayalım istersen," diye mırıldanırken kendimi o kadar çıplak hissediyordum ki ellerimi bedenime sarıp olduğum yere çökmemek için zor duruyordum.

"Çıkalım," dedi Saruhan dişlerini sıkarak. Başını kapıdan tarafa çevirdiğinde onu inceleme şansı bulmuştum. Her ne kadar gözler benim üzerimde olsa da birileri Saruhan'ın yakışıklılığından bahsetmeliydi.

Düz, siyah bir gömlek giymesine rağmen vücuduna oturan, salaş bir görüntü yakalamasına rağmen son derece şık görünen tarzı... Kot pantolonu ve geriye taradığı koyu kumral saçları... Herkesin hayranlıkla bakacağı yüz... Ve gözleri!

Gömleğinin yarısına kadar açık olan düğmeleri yüzünden verdiği dekoltesine takıldı gözlerim. Vücudu sandığımdan çok daha iyi bir görüntüye sahipti. Sürekli salaş tişörtler, ceketler giydiği için pek anlaşılmıyor olsa da gördüğümü inkâr edemezdim şimdi. Saruhan'a ne kadar sinir olsam bile...

"Hadi çıkalım!" dedi Eymen ve herkesten önce kapıya ulaştı. Teker teker hepimizin çıkmasını bekledikten sonra kapıyı çekip evden ayrıldı ve peşimizden merdivenleri birer ikişer inerek geldi.

Partiye benim arabamla gidecektik ve arabayı Saruhan kullanacaktı. Bir anlığına normal bir arkadaş grubu olduğumuzu, eğlenmeye gittiğimizi hayal ettim ve kalbimin üzerinde birkaç saniyelik bile olsa kelebekler neşeyle kanat çırptı. Ne güzel olurdu. Keşke onlarla başka bir hayatta tanışsaydık. Mutlu ve sakin bir hayatta...

Arabaya biner binmez içinin konforu öyle iyi hissettiriyordu ki kendini; eski arabamı keşke daha önce parçalatıp yerine bunu getirseydi, diye geçirdim içimden.

İpek sanki içimi okumuş gibi arabanın nereden geldiğini anlatmak üzere arka koltuktan başını uzattı.

"Bu arada söylemeyi unuttum. Araba nereden biliyor musun, Armin?" dedi sırıtarak. "Adem, oğlu eğlensin diye oto galeri açıyor. Burak'la da sevgili olduğumuz için bu arabayı çok istediğimi ve hediye etmesini rica ettim," dedikten sonra kendini beğenmiş bir tavırla tırnaklarına üfledi. "Aptal sevgilim... Başına geleceklerden habersiz!"

"Ah, ne olurdu bir çift memem olsaydı!" diye sızlandı Eymen başını iki yana sallayarak.

"Marifet memelerde değil Eymen, burada!" diyerek işaret parmağını şakağına bastıran İpek'e katıldığımı belli eden bakışlarla başımı salladım.

"Haklı!" İpek'e destek çıktığım için Eymen kaşlarını çatarak bana baktığında gülerek önüme döndüm.

Saruhan park yerinden çıkar çıkmaz gaza bastığında onu kızdırmamak için emniyet kemerimi taktım ve geriye yaslandım. Sırtım çıplak olduğu için koltuğun soğukluğu içimi titretse de belli etmemeye gayret ettim.

"Sürekli gözümün önünde olacaksın!" Gözlerini yoldan ayırmadan tembih yağdırmaya başladı Saruhan. "Fazla yakınlaşmak, temas, içmek yok. Kendini kaptırmak yok."

Ne çok seviyordu emir vermeyi, tehdit etmeyi, kaba davranmayı... Saruhan denince bunlar dışında aklıma başka bir şeyin gelmiyor olması ne acıydı. Yeşil gözlerini saymazsak tabi...

"Odaya çıktığında kapıyı kapatma. Kilitlemeye kalkarsa, kurtul." Bir anlığına gözleri benimkilerle buluştuğunda söylediklerini anlayıp anlamadığımı öğrenmek ister gibi bakıyordu. Olumlu anlamda başımı sallamamla önüne dönmesi bir oldu.

"İpek... Elini çabuk tut. Sadece beş dakikan varmış gibi düşün. Armin'i tehlikeye atamayız. Beceremez o."

"Tabi becerebilse dolandırılmazdı, değil mi?" diye tersledim.

"Gereksiz duygusallık kasma bana," diyerek kaşlarını çattıktan sonra dikiz aynasından arka koltuğa baktı. "Eymen, en ufak bir terslikte Armin'in yanına koşacağız."

"Tamamdır!" dedi Eymen öne doğru eğilerek.

"Burak'ın evinin bir sokak gerisinde inelim Eymen'le ben. Siz önceden gidin ve vakit kaybetmeden Armin Burak'ı bulsun," dedikten sonra bileğindeki saate baktı İpek. "Parti yarım saat önce başlamış zaten, yeterince geç kaldık."

"Ne kadar çabuk o kadar iyi... Oyalanmak yok." Saruhan'ın son söylediğine üçümüz de başımızı sallayarak karşılık verdiğimizde Saruhan'da aynı şekilde tepki verdi ve gaza daha çok yüklendi.

Saruhan'ın hızlı şoförlüğü sayesinde yine olması gerektiğinden daha erken ulaşmıştık. İpek ve Eymen indiğinden beri kalbim gürültülü bir şekilde çarpıyordu. Ellerimin titremesine ve midemin bulanmasına engel olamıyordum. Eymen ya da İpek olsa onlara bu durumumdan bahsedip sakinleştirmelerini isteyebilirdim fakat yalnızca Saruhan vardı yanımda ve ona tek kelime dahi edemezdim.

"Sana ilk tanıştığımızda söylediğim şeyleri hatırlıyor musun?" diye sorduğunda partinin gürültüsü kulaklarıma çalınınca Saruhan'ın sesi çınlama gibi duyulmuştu.

Tam idrak edemesem de anladığımı söylercesine başımı salladım.

"Onları aklından çıkarma. Bu gecenin sonunda başarıyla eve dönmeni istiyorum senden," dedi ve arabayı uygun bir şekilde park ettiği için durup bana baktı. "Sana ilk görevini veriyorum kafes kuşu," gözlerinde endişe mi görüyordum yoksa bana mı öyle geliyordu? "Ne olursa olsun bana geri dönmeni istiyorum. Görevini yap ve kafese geri dön."

Konuşursam sesimin titreyeceğini bildiğim için yalnızca başımı sallamakla yetindim.

Emin olmak ister gibi gözleri yüzümü karış karış incelerken daha da gerilmeye başladığım için kapıyı açıp arabadan indim.

Çok geçmeden Saruhan'da arabadan indikten sonra yanıma geldi ve uzaktan kumandasıyla arabayı kilitledi.

Evin girişine geldiğimizde "Burada ayrılmamız gerekiyor," dedi Saruhan. Diğerlerinden sonra Saruhan'da giderse iyice elim ayağım birbirine dolaşacaktı. Gitmese olmaz mıydı?

"Tamam," dedim net çıkmasına çabaladığım bir sesle.

"Oyalanma, Burak denen herifin yanına git direkt!" Gözlerini kısarak gözlerime baktığında "Seni izliyor olacağım," dedi ve herhangi bir karşılık vermemi beklemeden yanımdan ayrıldı.

Derin bir nefes alarak doldurduğum ciğerlerimden korkuyla titreyerek ayrılırken dizlerimin titremesine aldanmadan evin bahçe kapısından içeriye doğru bir adım attım.

Partide birçok kızın olduğunu varsayarsak o kadar kızın arasında Burak'ın dikkatini nasıl çekeceğimi ve benimle takılmasını sağlayacağımı bilmiyordum. Daha önce kimseyle flört bile etmemiş bir insan olarak bu görevin üstesinden nasıl geleceğimi de bilmiyordum. Sırf Saruhan'a sinirlendiğim için ısrarcı davranmamın bedelini ağır bir şekilde ödemekten çok korkuyordum.

Ellerimin arasında tuttuğum çantanın içinde titreyen telefonumla irkilirken vakit kaybetmeden çantamı açtım ve telefonuma ulaştım.

İpek'in adını ekranda görünce içim rahatlamıştı. Sesini duymaya ihtiyacımın olduğunu hissederek telaşlı bir şekilde aramayı onayladım ve telefonu kulağıma götürdüm.

"Armin?"

"Alo? İpek?"

"Girdin mi içeriye?" diye sorduğunda benimkinin aksine son derece sakin çıkan sesi ister istemez hislerimin durulmasını sağlıyordu.

"Evet, bahçedeki kalabalığa doğru yürüyorum şimdi!" Birkaç adımla bahçe yoluna geldikten sonra ağır adımlarla ilerlemeye devam ettim.

"Tamam, süper! Burak, mutfak kapısının önünde. Eline iki içecek alıp yanına git ve tanışmak istediğini söyle. Gerisini ona bırak!"

İpek bundan sonra arkadaşım değil aynı zamanda da kurtarıcı meleğim olarak ilan ediyordum. O olmasa kara kara düşünüp nasıl Burak'la iletişime geçeceğimi bulmaya çalışırdım. Ki bu sürede Saruhan sinirden delirip beni mahvederdi.

"Tamam," dedim sadece. "Gidiyorum."

"Dikkatli ol güzelim," dediğinde gülümsediğini hissettim. "Merak etme, çok kolay halledip gideceğiz buradan."

"Biliyorum, görüşürüz!" dedikten sonra telefonu kulağımdan çektim.

Bir yandan telefonu çantama yerleştirirken diğer yandan kalabalığın içinde, yüzünü ezberleyene kadar fotoğrafına baktığım Burak Yavuz'u arıyordum.

Çok geçmeden uzun boylu biri dikkatimi çektiğinde keyifle sırıttım. Burak Yavuz'u bulmuştum işte.

Birileri tarafından izleniyormuş gibi hissettiğimde kolaçan etmek için sağ tarafa doğru başımı çevirdim. Ellerini cebine yerleştirmiş, insanların arasından Saruhan'ın tüm dikkatiyle beni izlediğini gördüm. Ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın gözlerinin etkisinden kaçamıyordum.

Saruhan zamanla yarıştığımızı hatırlatırcasına belli belirsiz başını salladığında aynı şekilde karşılık verdim. Oyalanmamam gerektiğini hatırlatarak harekete geçtim ve Burak'ın olduğu tarafa doğru yürümeye başladım.

Sol tarafta duran kokteyllerden rastgele ikisini almak için durdum. Etkileyici olabilmesi için saçlarımı geriye atıp, yüzüme yerleştirdiğim sahici bir gülüş eşliğinde içeceklerimizi aldım ve birkaç adım uzağımda olan Burak'a doğru yöneldim.

Daha içecekleri almadan dikkatini çekmeyi başarmış olmalıydım ki, ona doğru yürürken çarpık bir gülüşle beni izlediğini görebiliyordum. Evet, planımız tam da olması gerektiği gibi ilerliyordu. Aptal herifi ağıma düşürmek sandığımdan çok daha kolay olacak gibi görünüyordu.

Yanına ulaşmadan önce gömleğinin yakasını düzeltip duruşunu dikleştiren Burak'ın gözlerinin içine bakarak tam karşısına geçtim.

"Merhaba," dedim sakince gülümsemeye devam ederken.

Uzattığım içeceği elimden alırken gözlerini gözlerimden ayırmadı bile.

"Merhaba," dedi keyifle. "Bu ne güzellik."

Doğrudan iltifat ederek başlaması harika bir şeydi benim için. İlk işim olduğu için ne kadar kolaylaştırırsa o kadar iyiydi.

"Teşekkür ederim," dedikten sonra içeceğimden bir yudum aldım usulca ve aynı zamanda bardağın üstünden gözlerinin içine bakmaya devam etmeyi ihmal etmedim. Etkilenmiş görünüyordu. Çenesindeki sakallarını kaşırken bardağı dudaklarına doğru taşıdı.

"Daha önce tanışmamıştık sanırım," derken elini uzattığında olumlu anlamda başımı sallayarak elini tuttum narin bir şekilde.

"Tanışmadık," diye mırıldandım. "Armin ben."

"Burak!" dedi elimi sıkarak.

Bana dokunduğu an Melisa'ya yaptıkları aklıma geldi ve o an elimdeki bardağı suratında parçalamak istesem de intikamını daha büyük bir şekilde alacağımızı bildiğim için duruşumu bozmadım.

"Memnun oldum," derken elimi çekmek istesem de bırakmayınca sahte bir şekilde kıkırdamak zorunda kaldım.

"Bende!" Elimi tutmaya devam ederken bir adım daha yaklaştı. "Dans edelim mi?"

"Olur," dedim heyecanlanmış gibi yaparak. O içeceğini bırakmadığı için mecburen içeceğimle birlikte kalabalığın arasına karışmak zorunda kalmıştım. Neyse ki yarım doldurulmuş içeceğin dökülme ihtimalinin olmamasına seviniyordum.

On beş dakikadan fazla zamandır pistte dans ediyorduk. Sürekli iltifat ediyor, yanıma sokulmaya çalışıyor ya da beni kendisine doğru çekiyordu. Yaptığı her hareketinde Melisa'yı düşünerek ürpersem de bunun bir görev olduğunu ve sabretmem gerektiğini kendime hatırlatarak sakin kalıyordum.

Birkaç kez Saruhan'la göz göze geldiğimizde yüzünün aldığı hal, Burak'la dans etmekten daha korkunç hissettirmişti çünkü gözleri tamamen Burak'a kenetlenmişti. Her an bir aksilik çıkacak korkusuyla geçirdiğim dakikaların ardından bir sonraki aşamaya geçmemiz gerektiğini düşünerek Burak'a doğru adımladım.

Üzerimize dökülmemesi için bardağımı sol tarafa uzatarak göğsümü Burak'ın göğsüne yasladım ve kulağına doğru eğildim.

"Kalabalık sence de sıkıcı değil mi?" diye fısıldarken özellikle nefesimin tenine dokunduğundan emin oldum.

Geriye çekilerek gözlerimin içine baktığında amaçladığım şeyi yapabilmiş olmanın mutluluğunu hissettim.

Dişlerini göstererek, midemi bulandıracak kadar büyük ve keyifli bir gülüşle elini belime attı. Çıplak sırtımın soğukluğuna dokunan sıcak teni afallamama neden olsa da kısa sürede kendimi topladım ve başımı sola doğru yatırarak kulağıma eğilmesine izin verdim.

"Nereye gideceğimizi biliyorum," diye fısıldarken alkol kokan nefesi burnuma dokundu.

Onaylar gibi başımı sallayarak geriye çekildiğimde elini yeniden sırtıma koydu. Odaya çıkana kadar buna katlanmak zorunda kalmıştım.

Merdivenleri çıkarken gerginliğim her basamakta biraz daha artıyordu. En başından beri dizlerimin titremesi, midemin bulanmasına bir de baş dönmesi eklendiğinde paniklemeye başlasam da üstesinden gelebileceğimi söyleyerek kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

İki kat çıktığımız merdivenlerin ardından koridorun sonundaki odaya kadar bedenimi kendininkine yaslayarak yürümeye devam ettik.

Odaya birkaç adım kala belimde duran eli kalçama kaydığında dişlerimi sıktım. "Lütfen İpek... Acele et, lütfen..." diye geçirdim içimden. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.

Odaya girmek için beklerken kolumdan tutup sırtımı kapıya yasladığında dehşete kapılmıştım. Korkuyla yüzüne bakarken eğilip çıplak omzuma öpücükler kondurmaya başladı.

Titreyen ellerim Burak'ın omuzlarından tutup güçlükle ittiğinde neye uğradığını şaşırdı.

"Ne oluyor?" diye bağırdığında yumruğumu sıkarak tırnaklarımı avuçlarıma geçirdim.

"Şey..." dedim saçlarımla omuzlarımı kapatırken. "Odaya girsek en azından... Burada insanlar görür!" diye yalan söyledim.

Şeytani bir gülüşle başını salladıktan sonra uzanıp kapıyı açtı. Daha içeriye girmeden aşağıda çığlık sesleri duyulduğunda sevinçten ağlamak üzereydim. Bir an kurtulamayacağım düşüncesine kapılmaya başlamışken Saruhan'ın harekete geçtiğini görmek içimi rahatlatmıştı.

"Ne oluyor?" diye sordum oyalamak için.

"Boş ver," dedi yeniden elini belime koyarak. "Gir içeri, ilgilenir bizimkiler."

Daha bir şey söylememe ya da yapmama kalmadan içeriye ittiğinde sırtım kapıya çarparak açılmıştı.

Sendeleyerek geriye doğru yürürken kapıyı kapattı Burak. Sırtı kapıya dönük olduğu için kilitlediğini ses duyana kadar fark etmemiştim bile.

"Kilitleme!" diye bağırdığımda öfkeyle çatıldı kaşlarım. "Açık kalsın!"

"Kimse rahatsız etmesin," dedi ve bir kez daha kilitledi.

"Hayır istemiyorum!" diyerek üzerine yürüdüğümde elini omzuma yerleştirip geriye doğru itti.

Başımın dönmesi yüzünden dengemi sağlayamadığım için yere kapaklanmamla acı içinde çığlık atmam bir oldu.

"Aç kapıyı!" diye bağırdım yerden kalkmaya çalışırken fakat anbean artan mide bulantım ve baş dönmem hareket etmemi dahi kısıtlamaya başlamıştı.

"Kes sesini!" diye bağırdı. "Bir duyan olsa yanlış anlayacak!"

Bağırmaya bile gücümün kalmadığını hissediyordum.

"İstemiyorum..." diye mırıldandım güçlükle. "Aç kapıyı, istemiyorum!"

"Kızım manyak mısın sen?" diyerek sert bir şekilde kolumdan tutup ayağa kaldırdığında canım daha çok acımıştı. "Kendini düzdürmek isteyen sen değil miydin başından beri?"

Ayakta bile duracak gücüm kalmadığı için Burak'ın bedenine yaslanmak zorunda kalmıştım. Saruhan'ın dediğini yapıp hiçbir şekilde alkol almamış olmama rağmen bedenimin kendini bırakıyor olması dehşet vericiydi. Neler olduğunu anlayamıyordum fakat bilincim yavaş yavaş yitiriyordu kendini.

"İstemiyorum..." diye yinelediğimde belki bu söylediğimi Burak duyamamıştı bile.

"Yat şuraya!" Yatağa doğru bıraktığında oturmak istesem de bedenime sahip çıkamadığım için sırt üstü düşmüştüm yatağa.

Bacaklarıma dokunan ellerinin hissettirdiği acı, karşı koyamayacağım kadar fazlaydı. Bedenimin gücü ise hiçbir acıya karşı koyamayacağım kadar az... Bilincim tamamen kaybolurken duyduğum son şey Burak'ın sesi, gördüğüm son şey yüzümün hemen önünde beni öpmeye çalışan yüzüydü.

"Merak etme... İlacın etkisiyle hiçbir şey hatırlamayacaksın!"

*

Bölüm sonu.

Arkadaşlar ben çok sinirliyim!!! Nasıl bu kadar şerefsiz ve oç olursun ya amk Burak'ı. İt oğlu it napıcaz şimdi hemen yb gelsin ya nolur 😩😩😩

Şaka maka hikayeye ben çok bağlandım. Heyecanla kalbim çarpıyor, ne olacak diye merak ediyor ve bu yüzden her gün bölüm yazıyorum. Offff EPG naptın bana, bize :,)

Siz bölümü nasıl buldunuz? mutlaka yazın fikirlerinizi 🥲

Hadi çok uzatmayalım bugün, hemen yorumlarınızı okumak isterim. Yeni bölümde görüşürüüüz 🥲

Bu kadardı... Hadi madem sizi çoooook seven eg, kaçar <3

instagram: _emregul
twitter: emregull

Continue Reading

You'll Also Like

105 61 6
Açıklama yok ama bölümleri beĝnmeyi ve soruları cevaplıyıp yorum yapmayı umutmayın⭐️⭐️⭐️⭐️seviliyorsunuz🦋🦋
207K 5.3K 17
Psikoloji, bilinçaltı, empati, düşünce, doğru yola erişim, arkadaşlık, dostluk, sevgili ve aile ilişkileri, tespitler, tavsiyeler, öneriler, sorgulam...
2.1M 127K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
3.3K 98 5
Çiçek,bu dünyada griliği temsil ettiğine inanıyordu. Hiçlikten ibaret olduğunu...Orada olduğunu bilmesine rağmen görmemek için insanların başını çevi...