ÇOK GEÇ "DEĞİL"

By begonvil_begonya

9.4K 264 157

Tolstoy der ki ; "tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bi... More

Şehire Gelen Yabancı
Bir Beyaz Mendildir "KADER"
İnce Bir Çizgi
"Kaybolup Gitmeni İstemiyorum"
AİDİYET DUYGUSU
Karakter Tanıtımı
"Başlıyoruz"
Bana Olduğun Gibi...
Sadece Onu Düşünmek
Kendim Olmam İçin Eksik Olan Tek Şey
Ben Hiç Tutsak Olmadım...
Anlamazsan Aşık Olursun
Zaaflar, Zayıflıklarımız Değildir
Bu Savaşın Kaybedeni...
Aşk
"BİZ" Olmak
"Bittim" Dediğim Yer...
"İyi Değilim" Diyebildiğin Biri
Tutunacak Dal
Ayın On Dördü Gibi...
Bana Bilmem Ne Oldu?
Gel Barışalım Artık
Güçlü Sevgilim
Kız İsteme Paniği
Memleket Oldu
Beklenmeyen Sürpriz
Bugün Günlerden İstanbul
Ben İlk Defa Benden Geçtim
Seni Sevmek...
İlan-ı Savaş
Kaçınılmaz Özlem

Hissettiğim Sevgi İçin

176 5 0
By begonvil_begonya

Bir kare kutu ne kadar korkutabilir? Ya da ne kadar öfkelendirebilir bir insanı?  Ölüm kadar olsa gerek ki  kutuya bakan iki çift gözün içindeki korku ve öfkenin başka bir açıklaması olamaz.

Kutunun içinde iki kurşun, bir resim, ve bol miktarda kırmızı kuru gül yaprağı vardı. Kurşunlar gül yapraklarının üzerine özenle yerleştirilmiş resim ise kurşunların altına sabitlenmiş halde duruyordu. En iğrenç detay ise kurşunların üzerindeki kırmızı sıvıydı.
Melike'nin almaya çekindiği resmi eline alan Uğur, önce resmin ön yüzündeki Melikeye ait olan dağda çekilmiş fotoğrafı inceleyip daha sonra arkasındaki notu okumaya başladı. Okudukça sinirlendi, sinirlendikçe nefes alışları sıklaştı.
"Nasıl elini kolunu sallayarak buraya kadar gelip bu şekilde tehtid eder? Nasıl?"

Uğur'un masaya fırlattığı fotoğrafı eline alan Melike önce kendi görüntüsüne bir süre baktı. Arkasındaki yazıyı sesli okumaya başladığında Uğur yüzünü sinirle kapattığı ellerinin arasından çıkarıp onu izlemeye başladı.

"En beğendiğim fotoğrafın ile kutlamak istedim. Bu fotoğraftaki kıza iyi bak. Bu kızın elindeki silaha iyi bak. Korkak olmasaydı ve silahtaki mermiyi ateşleyebilseydi uzun bir yaşamı olacaktı. Korkaklar ve hainler tek bir şeyi hak ederler.. KAÇSALAR BİLE!"

Melike bir süre daha notu okuyup, ön yüzü çevirdi. Kendi kendine konuşuyor gibi olsa da Uğur'a anlatıyordu.
"Bu fotoğraf dağa çıkmak için kaçtığım zamandan. Siz beni almaya gelmeden bir kaç saat önce çekildi.  Tutuşturdular elime silahı, çektiler fotoğrafımı. Babama göndereceklermiş sonra. Öyle demişlerdi. Ben de çok gururluyum diyorum ki içimden 'Görsün bakalım Halil Derbent, istersem her şeyi yapabileceğimi.' Marifet sandım elimdeki silahı. Sonra silahı kullanmamı istediler. Korktum. İlk defa dağa çıkma fikri o zaman korkuttu. Pişman değildim ama ilk defa kafamdan 'acaba mı?' sorusu geçti. 'Acaba bana göre bir yer değil mi?' dedim. Ya da çok mu erken karar verdim. Bunları düşündüm ama pişman olmadım. Biliyorsun zaten sonrasını. Ateş edemedim ben o gün. Değil bir insana, boşluğa bile ateş edemedim. Elimdeki silah sadece bu fotoğraftaki kadar yemin ederim."

"Biliyorum Melike. Biliyorum. O yüzden zaten bu kini, bu öfkesi o şerefsizin. Onun istediği insan olmadın diye."

"Tehtit açık değil mi? Madem o insan olmadın, yaşamanın da bir anlamı yok demiş. Kutudaki o iki kurşun da benim sıkmadıklarım için bana biçilen ceza. Sadece kendi istediğim hayatı yaşamak istiyorum diye. İnsan öldürmek istemiyorum diye beni öldüreceklerini söylüyorlar."

Uğur yaklaşıp ellerini kızın yüzüne sardı.
"Sen dışarı çıkma. Ben şu dışarıdaki adamlara bir sorayım, nasıl iç kapıya kadar biri girmişte, kimse görmemiş?"
Sadece başını sallamakla yetinen Melike, bakışlarını bahçeye çevirip neyi kontrol ettiğini bilmeden etrafı izliyordu.
.
Bir süre sonra yeniden açılan kapıdan Uğur girdi.
"Kimse hiç bir şey görmemiş. Adam gelip seni alıp götürse ruhları duymayacak. Aşağıda çay, çorba muhabbet yapıyorlar."

Biraz önce panik yapan Melike değilmiş gibi gülümsedi. Uğur Melike'nin güldüğünü görünce bakışlarını ona çevirdi.

"Ne oldu? Niye gülüyorsun?"
"Dışarıdaki adamları nöbetçi askerlerin sandın heralde."
"Ne alakası var? İşlerini doğru düzgün yapsınlar. Babanla konuşacağım sayılarının fazla olması bir şeyi değiştirmiyor. Uyarsın işlerini dikkatli yapsınlar."
"Tamam otur hadi. Boş ver."
"Melike ben gitsem sorun olur mu canım?"
Melike korkuyla sordu.
"Nereye?"
"Tugaya gideceğim. Hem Bakır nasıl çıkmış bir soracağım. Hem de başka ne yapabilirim ona bakacağım."
"Tamam. Yarın görüşür müyüz peki?"
"Yarın iznim bitiyor canım. Bir hafta çıkamam gibi duruyor."
"Görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz."
Melike yolcu etmek için kapıya kadar gelirken Uğur ayakkabılarını ve ince ceketini giyiyordu. Kapı eşiğine geldiğinde çıkmadan Melike'nin yüzüne doğru eğilip dudaklarını alnına yasladı.
"Dikkat et kendine."
"Tamam."
Uğur bahçeden çıkarken adamlara da dikkatli olmaları gerektiğini belirten cümleleri sıralayıp arabasına bindi.
.
.
Tugay kapısından girerken adımlarını önce Bakır'ın getirdiği bölüme çevirdi. Oradan aldığı gereksiz prosedür bilgilerle kendisininde bağlı olduğu kata gelince Haluk Binbaşı ile görüştü. Ondan da aldığı klasik sorgu detaylarından sonra Hüsamettin Albay'ın müsait olup olmadığını sordu. Bir süre sonra onun odasına girdiğinde, asıl sorunu konuşacağı yerdeydi. Her zamanki selamlaşmadan sonra hazır ol duruşunda beklemeye başladı.
"Rahat Uğur. Ne oldu? İzinde değil miydin sen?"
"Doğrudur komutanım izindeyim. Ben şu Bakır konusunda bilgi alacaktım. Nasıl oldu da bu kadar rahat salındı? Adam açık açık bir teröriste insan kaçırmasında yardım etmiş. Arabasını vermiş."
"Uğur sana bu konuyu şahsileştirme dedim değil mi? Bahsettiğin durum ilk defa başımıza gelmiyor. Bakır o gün arabası için kayıp ihbarı vermiş. Yani arabanın onda olmadığını belirtmiş. Ayrıca kaçırılan kişi tam olarak arabada kimin olduğunu görmemiş. Bakır'a benzeyen bir adam. Sadece bu bilgilerle ne yapabiliriz?"
"Komutanım adam dün olan düğüne geldi göz dağı vermek için. Sadece o da değil. Biraz önce Halil Bey'in evindeydim. Eve bir kutu geldi. Tamamen tehdit mesajları ile dolu bir kutu. Bakır'ın ağzından yazılmış bir not var."
"Kimin bıraktığını gördün mü?"
"Hayır komutanım."
"Gören var mı?"
"Hayır komutanım."
"Bakır olduğuna dair somut delil var mı?"
"Hayır komutanım."
"Başka bir şey sormama gerek var mı?"
"Ama komutanım.."

Uğur'un sözünü hiddetle kesti.
"Aması yok Uğur. Yine söylüyorum. Bu konuyu şahsileştirme. Sen zararlı çıkarsın."
"Ne zamana kadar göz yumacağız peki komutanım? Sadece bu olay değil. Adamın bağlantılarını biliyoruz. Yardım ettiğini biliyoruz. Ülkeye ajan sokuyor, biliyoruz. Biz bu adamın nasıl önünü alacağız?"
"Uğur bu konuşmayı yapmadık sayıyorum. Şimdi çık ve izinli bir asker gibi davran. Bunlar senin görev tanımında olan şeyler değil. Anlaşıldı mı?"
Derin bir nefes verip cevap verdi.
"Anlaşıldı komutanım."

Tugaydan sinirle çıkan Uğur. Derin derin nefesler alarak sert adımlarla arabasına ilerliyordu. İçinden de söylenmeyi ihmal etmiyordu. "Bu insanları daha ne kadar sıkıştırmaları gerekiyor. Daha ne kadar burunlarından getirecekler de biz müdahale edeceğiz."

Arabasına bindiğinde sinirini yatıştırmaya çalışarak karakola ilerliyordu. Sinirin onun işine yaramayacağını biliyordu. Mantıklı düşünmek için sakinleşmesi gerektiğini biliyordu. Arabasını bir marketin önünde durduran Uğur su almak için dışarı çıktı.
Yeniden arabasına geldiğinde ön camın sileceğine tutturulmuş zarfı görmesiyle kaşları çatıldı. Zarfı alıp arabaya bindi.
Zarfın içinden çıkardığı yeni fotoğrafla uzun uzun bakıştı. Melikenin evinde kapının önünde alnını öptüğü resmi görünce kafasında ki son mantıklı düşünen hücrede devre dışı kalmıştı. Telefonundan gelen sesle bakışlarının yönünü değiştirdi. Numarayı görünce açtı ve kulağına koydu.
"Hediyemi beğendin mi teğmenim?"
"Lan senin ecdadını.."
"Dur dur küfür etme hemen. Melikeye verince sana vermezsem bozulursun diye düşündüm. İyi etmişim değil mi?"
"Rahat mı battı lan? Ne bu güven canını da mı sevmiyorsun?"
"Teğmenim yapma Allah aşkına. Sen de ben de bu kadar masumane şakaların bir yaptırımı olmadığını biliyoruz."
"Ne istiyorsun Bakır ne?"
"Bu ses tonun beni mutlu ediyor sadece. Böyle aciz, elinden bir şey gelmeyen halin mutlu ediyor beni. Bir de tabi Melike için, Bakır'ı yarı yolda bırakmanın bazı cezaları. Bu arada Melike okula başlıyormuş. Nasıl sevindim bilemezsin. En yakın zamanda ziyaret edip bu haberi kutlamak istiyorum."

Telefonu Bakır'ın yüzüne kapatan Uğur daha fazla dayanamayacağının, sabrının sınırının çoktan geçtiğini biliyordu.
Araba hızla Bakır'in iş yerinde durunca. Bagajdan çıkardığı demir boruyla ilerledi. Dışarıda çay içen, Seyfi gelen adamın neler yapacağını bakışlarından anlamış hızla içeri girmeye çalışıyordu.
İçer girip cam kapıyı kitleyen Seyfi dışarıda ki iki adamına da teğmen durdurması için emir veriyordu. Önce dolardaki adamları geçen Uğur dış camı elindeki demirle aşağı indirmeye başladı.
Etrafta cam sesleri ve Seyfi'nin bağırış seslerinden kaynaklı yüksek bir gürültü hakimken, dışarıdaki kimse müdahale etmemiş sadece izlemişti. Hızlı adımlarla Seyfi'nin yanına giden Uğur, tek eliyle adamın çenesini sıkıyor bağırıyordu.
"Nerede lan Bakır?"
"Gelmedi bugün."
"Söyle lan. Nerede Bakır?"
"Abi vallahi bilmiyorum. Söylemedi bana bir şey. Hep dışardaydı bugün."
Seyfinin çenesini sertçe bırakıp yaptığı işe yeniden döndü. İş yerinde sağlam masa sandalye, cam bırakmamış ne varsa kırmıştı. Çıkarken de Seyfiye dönüp konuştu.
"Bakır abine de ki; Hediyelerini beğenmemiş. Bir dahakine de kendisi elden versin. Versin ki teşekkür edebileyim. Buralara kadar gelmeyeyim."
.
.
Uğur arabadan inip hiç bir şey olmamış gibi  ilerlerken, askerlerin nöbet listelerini de Oğuzdan isteyip odasına girdi.
Kafasını koltuğunun arkasına atıp uzun uzun düşündü. Hissettiği tek şey rahatlama duygusuydu. Telefonunun yeniden titremesi ile düşüncelerine ara verip ekranına baktı.

"Görev başındaki askeri aramaya utanmıyor musun ablacım?"
"Görev başındaki asker yardım isterken uzun uzun konuşuyordu ama."
"Ne kadar da etik dışı bir davranış."
"Bırak şimdi dalgayı. Ne yaptın? Verdin mi arkadaşına hediyesini?"
"Hı hı."
"Sadece hı hı. Üzerinde konuşmak istemediğine göre kesin öğrenmem gereken bir arkadaş bu. Yanılıyor muyum?"
"Ne zaman yanıldın ki?"
"Kız oralardan mı?"
"Evet."
"Sen böyle tek kelimelik cevaplar verirsen ben hiç bir şey öğrenemem ama."
"Neyi merak ediyorsan sor abla."
"Gerçekten mi?"
"Evet. Biriyle konuşsam iyi olacak sanırım. Kafamı fazla dolu hissediyorum."

Ablası Uğur'un sesinden ve söylediklerinden sonra ciddileşti.
"Uğur! Ablacım biraz izin alıp gelsen mi? Kafanı dağıtırsın. Çok oldu hem görüşmeyeli. Sesin de iyi gelmiyor."
"Merak etme abla. Sorun olduğu için değildi söylediklerim. Sadece yorgunum ve konuşursam iyi gelir diye düşündüm."
"Peki. Adı ne kızım?"
"Melike."
"Melike. Güzelmiş. Ne yapıyor peki? Yani oralı mı yoksa senin gibi asker ya da memur falan mı?"
"Buralı."
"Buraya getirmeyi düşünüyor musun tanıştırmak için?"
"Erken daha. Ama o da isterse eğer düşünüyorum."
"Annemin haberi var mı?"
"Hayır. Daha söyleme fırsatım olmadı. Hem ne bu heyecan?"
"Ne bileyim benimle pek özel hayatını konuşmuyorsun normalde. Şimdi sor anlatacağım diyince garip oldu."
"Sanki çok geniş bir özel hayatım var da. Sana anlatmadım."
"Neyse ne zamandır birliktesiniz?"
"Geldiğimden beri tanışıyoruz ama ilişki adı altında çok yeni."
"Fotoğrafı varsa atsana."
"Allah Allah niye?"
"Öyle at işte. Merak ettim."
"Şansını zorlama bence."
"Tamam zorlamıyorum. Nasıl tanıştınız?"
"Pek hoş bir tanışma değildi."
"En sevdiğim. O kötü adamların eline düşmüştü sen de Rambo gibi tek başına gidip kurtardın değil mi?"
"Bence sen daha az film izlemelisin."
"Anlatsana o zaman."
"Anlatacak bir şey yok. Onun yaşadığı bölgede işim vardı. Ve tanıştık. Ara sıra farklı sebeplerle görüşmeye başlayınca yakınlaştık. Senin hayallerini süsleyecek bir hikaye yok yani."
"Hep böyle ruhsuzdun sen"
"Sana ayrılan süremin sonuna geldim ablacım. Diğer sorularını, çok daha uzak bir tarihte yanıtlarım artık."
"Tamam hadi görüşürüz."
"Görüşürüz."

Uğur telefonu kapatıp, Melikeyi aramak için yeniden kulağına götürdü. Kafasını yeniden arkasına yaslayıp, koltukta genişçe yayıldı.

"Uğur! Bir şey mi oldu?"
"Sadece bir şey olduğunda mı arıyorum?"
"Yok bir kaç saat önce birlikteydik o yüzden. Sen ne yaptın karakolda mısın?"
"Evet. Sesini duymak istedim uyumadan. Hem nasılsın diye merak ettim. Tek başına değilsin umarım."
"İyiyim. Esma abla burada onunla konuşuyorduk bizde. Anlattım olanları kalmak istedi sağ olsun."
"İyi olmuş. En azından yalnız değilsin. Seni aramadı değil mi? "
"Hayır. Bir de şey bugün konuştuk ya haftaya görüşürüz falan diye."
"Evet?"
"Ninem aradı biraz önce. Amcamlardaydılar ya bu hafta. Haftaya da onlar bize kalmaya gelebilirmiş. Öyle olursa evden çıkamayabilirim. Önceden haberin olsun. Belki başka program yaparsın diye söyleyeyim dedim."
"Sorun değil. Hem yapabileceğim maksimum program ya askerlerle maç ya da kahvaltı. Sonra bir ara mutlaka görüşürüz zaten."
"Tamam görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz. Esmaya selam söyle." "Söylerim. Uğur!"
"Efendim!"
"Teşekkür ederim bugün için. Her şey çok güzeldi. İyi ki varsın."
"Sen de iyi ki varsın canım. Ayrıca bugün için ben sana teşekkür ederim her dakikası çok özeldi. Sevmek güzel şey biliyordum zaten. Ama seni sevmek, sen tarafından sevilmek çok farklı güzel bunu bilmiyordum.  O yüzden en çok da hisssettiğim sevgi için teşekkür ederim."

Bir süre sessiz kalan Melike, daha fazla beklemeden konuştu.
"Böyle durumlarda her seferinde çuvallayan ben oluyorum. Sen güzel güzel konuşuyorsun ben hiç bir şey diyemiyorum."
Melike'nin cümlesi ile ikisi de sesli güldüler.

"İşini kolaylaştırayım o zaman."
"Kolaylaştır bakalım."
"Görüşürüz canım."
Cümlesi bittikten sonra Melike'nin son sözlerimi bekleyen Uğur, Melike'nin derin bir nefes alıp verdiğini duydu. Bu uzun esi niye verdiğini düşünürken Melike ani bir kararla son cümlesini kurup kapattı.

"Görüşürüz öptüm."

Uğur aniden kapanan telefonla şaşkınlığa uğradı. Melike'nin söylediği ile kafasında bugün yaşadıkları sahneler düştü. O kadar şey olmuştu ki öpüşmelerini bile doğru düzgün düşünecek zamanı olmamıştı. Aklına gelince genişçe gülümseyen Uğur, gülüşüne anlam veremez gibi kafasını iki yana salladı. Çalan kapıyla gülüşüne ara vermeden gir komutu verdi. İçeri Durali ve Osman ellerinde çayla girdi.
"İyi akşamlar komutanım. Sormadan çay getirdik ama içersiniz değil mi?"
"Sağ olun Osman. Ver içerim tabi."
"Ee nasıl geçti komutanım doğum günü sürprizi?"
Uğur 'sen nereden biliyorsun' der gibi bakınca Osman yeniden açıklama yapma gereği duydu.
"Durali başçavuş söyledi."
O sıraya kadar konuşmayan Durali başçavuş lafa girdi.
"Nasıl geçecek baksana suratına."
"Ne varmış suratımda başçavuşum? Yine neyimi beğendiremedim acaba sana?"
"Ne olacak ha böyle kocaman bir pişmiş kelle sırıtması var. Odaya geldiğimizde beri maşallah ağzın kulaklarında."
"Bu adam benim mutlu olmamdan hoşlanmıyor bence. Tabi ki mutluyum. Sevdiğim insanla evde dolu dolu bir gün geçirdim. Harika anlar yaşadım neden mutlu olmayayım acaba? Ne zaman gülsem, azıcık mutlu olsam ya gelip hesap soruyor ya da bütün mutluluğumu enerjimi sömürecek konuşmalar yapıyor." Uğur gülerek şaka ile cevapladı başçavuşu.

"Senin mutluluğuna ne derdim olacak benim Allah aşkına. Sadece bize gelince mahkeme duvarı, elin kızına gelince çiçek bahçesi olan yüzünü anlamıyorum ben."

"Ne alakası var başçavuşum. Sen Melikeyi mi kıskanıyorsun?"
"He çok kıskanıyorum. Saçma saçma şeyler. Tövbe estağfurullah tövbe."
"Yalnız ne yalan söyleyeyim bana da biraz öyle geldi komutanım."
"Bak Osman da benim gibi düşünüyor."
"İkinizde afkurmayın."

"Bu arada komutanım Esma aradı. Halil Bey kahvaltı falan derse bozuntuya verme dedi. Haberiniz var değil mi?"
"Doğrudur. Ya Melike bugün evde yalnız olacağımızı babasına söylememiş, senle Esmanın da orada olacağını söylemiş. O yüzden."

Duyduklarıyla gözlerini kocaman açan Durali başçavuş bir Osman'a bir Uğur'a bakıp duyduklarını doğru olup olmadığını kontrol ediyordu.

" Sen bugün kızın evinde miydin? "
"Evet."
"Halil Beyler evde yokken?"
"Evet."
"Sen bütün gün kızla birlikte yalnız evdeydiniz?"
"Bu sohbet nereye gidiyor başçavuşum?"
"Sen söyleyeceksin nereye gidiyor. Ya senin canına kastın mı var? Ya kulağına gitse adamın."
"Ya zaten adamın haberi varmış başçavuşum neresini anlamıyorsun. Sadece Esma ve Osman yoktu."

Durali başçavuş başını yana eğip imalı ses tonuyla konuştu. Şüphe dolu ses tonu etrafı germişti.
"Teğmenim? Harika anlar falan...?"

Uğur Durali başçavuşun her zamanki imalalarını anlamış masanın önüne doğru eğilmiş, sinirini belli eden tonda konuşmaya başlamıştı.

"Başçavuşum!! O saçma düşüncelerini kendine sakla. İğrenç iğrenç imalar yapmalar falan hiç hoş değil, haberin olsun. Ben o kadar mı güven vermeyen bir adamım ya?"
"Ya güven değil de gençsiniz şimdi komutanım.."
"Eee ne olmuş gençsek? Bu beni uçkur düşkünü bir adam mı yapıyor başçavuşum?"
"Ya uçkur düşkünlüğü değil. Cahillik eder yaparsınız bir yanlış hoş olmaz. O yüzden."

"Böyle bir durumu yanlış bulmuyorum başçavuşum. Yani insanların birlikte olmak için evli olmak zorunda olduklarını düşünmem. Melikeyle aynı evde yalnız olmamız benim için, senin söyleminle 'hata yapmak' için bir sebep değil. Ben beraber vakit geçirmekten mutlu oluyorum. 'Harika anlar' diye bahsettiğim şeyler senin anladığın şekilde şeyler değil. Beraber müzik dinlemek, kahvaltı yapmak, sohbet etmek, sarılmak... Benim için harika anların tanımı bu. He ama benim için bu böyle diye kimseyi yargılamam. İnsanlar ne yaşayacağına kendileri karar verir. Ama ben pek o tarz bir adam değilim. Hele Melike'nin evine babasından habersiz girip bu tarz bir şey mümkün değil. Bir daha bana bunun imasını bile yapma. Rica ediyorum."

"Tamam teğmenim. Bende bir anda söyledim."
"Amacım kalbini kırmak değil başçavuşum. Beni anlıyorsun değil mi?"
"Yok teğmenim sen de haklısın çirkin oldu."

Uğur yerinden kalkıp Durali başçavuşun omzuna elini vurdu.
"Ben bir mevzileri gezeyim. Ne var ne yok bakayım."
"Ben bakardım komutanım siz izindeydiniz."
"Sorun değil Osman bakarım şimdi iki dakika. Gelirken kendime sıcak süt alacağım, getireyim mi size de?"

İkisinden de olumsuz mırıltılar yükselirken Uğur odadan çıkıp mevzileri olduğu tarafları gezmeye başladı.
Uğur odadan çıkınca ilk konuşmaya Durali başçavuş başladı.

"Adamın iki gram mutluluğu vardı. Onu da kursağında bıraktık iyi mi?"
"Öyle düşünmeyin komutanım."
"Yok Osman yok şakayı kaka yaptım. Abarttım, saçma sapan şeyler söyledim."
"Komutanım bence size değildi sitemi. Esma söyledi. Komşular, köydekiler olup olmadık laflar söylüyormuş Melike ve Uğur teğmenle ilgili. Ne kadar kulak arkası etselerde Esmanın dediğine göre canını sıkıyormuş ikisininde. Ona kafası bozuktu yüksek ihtimal. Birikmişliğiyle konuştu yani."
"Bir ara gönlünü alayım ben yinede. Adama böyle özdüşmanı demiş gibi oldum."
"Siz bilirsiniz komutanım."
.
.
Uğur bir süre mevzileri gezdikten sonra odasına üstünü değiştirip yatmak için geri döndü. İçeri girdiğinde koltukta oturan başçavuşu görünce şaşırdı.

"Hayırdır başçavuşum bu kadar geç saate kalmazsın sen. Bir şey mi oldu?"
"Teğmenim ben seninle konuşmak istedim aslında. İçin rahat etmedi."

Uğur Durali başçavuşun karşısındaki koltuğa oturup öne doğru eğildi.

"Başçavuşum ben özür dilerim. Fazla tepki verdim söylediklerine. Belki kötü bir şey söylemek istemedin ama, söylemlerinde sıkıntı vardı. Ama tepkim anlıktı, seni kırmak hiç isteyeceğim bir şey değil. Biliyorsun değil mi?"
"Dur hele teğmenim ben senden özür dilemeye geldim. Seni tanımıyor gibi konuştum. Ama sen de beni biliyorsun, bu şaka işlerini abartıyorum bazen işte."
"Sıkıntı yok." Bir süre gülümsedikten sonra Uğur yeniden konuştu.
"Süt içer misin?"
"Taktın süte sende, içelim bakalım. Ben getiririm sen üstünü değiştir. Hala geldiğin kıyafetlerlesin."
"Tamam anne."
"Ananız da olduk iyi mi?"
Uğurla Durali başçavuş yine eğlenerek geceyi kapatırken yeni güne gebe olanlardan pek haberdar değildiler.
.
.
Sabahın ilk saatlerinde Uğur'un kapısı çaldı.
"Ne oldu Oğuz?"
"Bakır gelmiş komutanım. Kapıda sizinle konuşmak istiyormuş."
"Tamam geliyorum."

Uğur karakolun dış kapısına doğru hareket ederken askerlerin sabah sporu ile ilgilenen Osman'nın da dikkatini çekti. Uğur'un karakol kapısına gittiğini  gören Durali başçavuşa peşine takıldı.
Aradaki arabalar için konulmuş bariyer dışında yüz yüze olan Uğur ve Bakır karakoldakiler tarafından dikkat çeken bir hal almıştı.
"Ne var Bakır?"
"Teğmen senin suyun hakkındakileri söylediklerimi hatırlıyorsun değil mi?"
"Boş konuşma. Ne söyleyeceksen söyle işim gücüm var."
"Dün tatsız bir ziyarette bulunmuşsun benim dükkana. Çok çirkin şeyler yaşanmış. Çalışanlarımı hırpalamışsın, cam çerçeve indirmişsin. Hiç devletin askerine yakışıyor mu bu?"

Bakır telefonundan güvenlik kamerasının görüntülerini çıkarıp gösterdi.

"Bana bir özür borçlusun sanki he? Tabi sonra karar vereceğim özrünü kabul edip etmeyeceğime. Yoksa bu görüntüler senin hoşuna gitmeyen yerlerde olacak."

"Senden özür dilemek? Sence sonuçlarını göze almadan mı yaptım? Pişmanlık bana şuan en uzak duygu. Bence sen dün o dükkanda olmadığın için fazla şanslısın."

"Sen bilirsin teğmen. Bu adamın emrinde de bir karakol asker var inanılır gibi değil? Askerlerinin de geçen sefer ki yaptığını unutmadım. Komutan böyle olunca onlardan da farklı bir şey beklememek lazım."

"İdarem de, askerlerimin sorumlulukları da seni ilgilendirmez laflarını tartarak konuş."
"Ee belinde silah, omzunda yıldızı olan konuşuyor böyle."
"Çok konuşma Bakır. Dün yapamadıklarımı bugün yaptırma bana."
"Mahkemede görüşürüz teğmenim."

Bakır arabasına binip uzaklaştıktan sonra arkasını dönen Uğur kendine şok ifadesi ile bakan başçavuşla karşılaştı.

"Teğmenim sen ne yaptın?"

Continue Reading

You'll Also Like

3.2M 169K 42
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
238K 20.3K 40
Binbaşı Ömer KURT... Anne ve babası şehit olduktan sonra yetimhane de büyüyen Ömer, vatanım için son kanıma kadar savaşacağım diyerek asker olur. Kal...
Lavin By Elifnur

General Fiction

177K 10.4K 33
İntikam uğruna kaçırılmış Lavin. Dedesi tarafından hayatı cehenneme çevirilen Lavin. Babası ve annesi tarafından sevilmeyen Lavin. Bebek iken diğe...
14.1M 622K 61
GENEL KURGU #1 Babasından başka hiç kimsesi olmayan bir genç kız... 28 Yaşında hapishanede mahkûm bir adam... Ya bir gün olur da genç kızın babası da...