TUTSAK

By Estellaes

1M 31.9K 17.9K

"Benden seni özgür bırakıp gitmeni isteyeceksin ama bu mümkün değil" "Neden? Polise ihbar etmeyeceğim benden... More

1-✴Siyah Gökyüzü✴
2-✴KARANLIK SOKAK✴
3-✴TUTSAK✴
4-✴HAYAL✴
5-✴Mavi ve Gri✴
6-✴MAVİ GÖKYÜZÜ✴
7- ✴HUZUR✴
8-✴ACI✴
9-✴KORKU✴
10-✴OYUN✴
11-✴SOĞUK✴
12-✴KURTAR BENİ✴
13-✴İYİ GÜN✴
14-✴KALP KIRIKLIĞI✴
16-✴KAPALI KAPI✴
17-✴ÖLÜM✴
18-✴RÜYA✴
19-✴Yeni Ev✴
20-✴KISKANÇLIK✴
21-✴ÖPÜCÜK✴
22-✴YENİ ARKADAŞ✴
23-✴AŞK✴
24-✴Beklenmedik Soru✴
25-✴Seni Seviyorum✴
26-✴KİLİTLİ KAPI✴
27✴AVCI✴
28-✴GURUR✴
29-✴ÖZLEM✴
30-✴BİR UMUT✴
31-✴OKUL ÖZLEMİ✴
32-✴BASKIN✴
33-✴Okul Alışverişi✴
34-✴ENDİŞE✴
35-✴OKUL✴
36-✴ŞÜPHE✴
37-✴Kulak Misafiri✴
38-✴GEÇMİŞ✴
39-✴İHANET✴
40-✴HATA✴
41-✴YOKLUK✴
42-✴UYANIŞ✴
43-✴Efsun'lu Gece✴
44-✴SÜRPRİZ TEKLİF✴
45-✴KARAR✴
46-✴YÜZLEŞME✴
47-✴Mutlu bir gün✴
48-✴DÖVMECİ✴
49-✴Yeni Başlangıç✴
50-✴Final✴
51-Özel Bölüm Part-1 🦋Kaybetmek🦋
52-Özel Bölüm Part- 2 🦋-Özgürlük-🦋
53-Özel Bölüm Part-3🦋Masumiyet🦋
54-Özel Bölüm Part-4 🦋Solan Çiçek🦋
55-Özel Bölüm Part-5 🦋 Belirliliğin belirsizliği 🦋
💮Yeni kitap duyurusu💮

15-✴TANIŞMA✴

25.6K 769 424
By Estellaes

İnsan yorula yorula yürür,
kırıla kırıla büyür.
________________💦

Gözlerime yansıyan ışık daha fazla uyumama izin vermemişti. Yataktan doğrulup oturdum. Ellerim gözlerimi uyanmak için hafifçe ovalarken esniyordum. Ellerimi gözlerimden çekip ayağa kalkmadan önce ayağımın son durumuna baktım.

Şişlik hafif sönmüş, morartısı hala aynı duruyordu. Masanın üzerindeki merhemi elime alıp kapağını açtım. Parmaklarıma bir kaç damla akıtıp ayak bileğime canımı yakmayacak şekilde hafif baskılarla sürdüm.

Merhemin kapağını kapatıp çekmeceyi açıp içine koymuştum. Yavaşça, yataktan destek alarak, ayağıma ağırlığımı vermemeye çalışarak ayağı kalktım. Bileğim biraz sızlıyor ama rahatsız etmiyordu. Yürümeyi deneyip bir kaç adımla ileriye yürüdüm. Fazla acımıyor, biraz aksak yürüsemde sorun değildi. Bütün gün yatakta uzanıp sıkıntıdan patlamaya niyetli değildim.

Ayağımdaki hafif sızılarla giysi dolabıma ilerledim. Dolabımdan boğazlı, gri badi kazak ve siyah dizlerimin üzerinde biten eteğimi alarak dolabımın kapağını kapattım. Yatağa ilerleyip giyeceklerimi yatağın üzerine bıraktım. Üzerimdeki geceliği çıkarıp yatağa bıraktım.

Dolaptan çıkardığım giysilerimden önce badi kazağımı giyip etek giyerken, ayağıma zarar vermemek adına, yatağıma oturup, eteğimi burkuk bileğime dikkat ederek giydim. Ardından ayağa kalkarak giysi dolabıma gidip ayakkabı bölümünden beyaz sporlarımı giyerek, makyaj masama aksak ayağımla yürümüştüm.

Göz altlarım uyku düzensizliğimden hafif şişmişti. Ten rengime uygun kapatıcıyı sürdüm. Solgun yüzümün biraz canlı durması için dudaklarıma hafiften kırmızı rujumu sürüp Tuğçe'ye kahvaltı hazırlamakta yardım etmek için odamdan çıkmıştım ki karşı odadan çıkan Ali'yle gözgöze gelmiştik.

"Günaydın efendim."

"Ayağın nasıl oldu Efsun?"

"İyi efendim, izininizle gidip kahvaltı hazırlayacağım." sözlerimin ardından yanından ayrılıyordum ki Ali kolumdan tutarak, beni kendisine döndürmüştü.

"Efsun böyle davranmayı kes!"

"Efendim ben size nasıl davranıyorumki? Siz benim patronumsunuz."

"Beni sinirlendiriyorsun Efsun!"

"Efendim hiçbir şey yapmadım ki. Bırakır mısınız? Kolumu acıyor."

Ali tuttuğu kolumu bırakıp bir hışımla sinirli bakışları arasında yanımdan geçip aşağı inmeye koyulmuştu.

Derin bir nefes alıp verdim. Sakin olup kendime gelmem gerekiyordu. Ali'nin Tuğçe'ye olan yakınlığı beni üzmüştü. Ama çalışıp işimi yapmak zorundayım.
Bir o kadarda Ali'den uzak...

Merdivenlere ilerleyip aşağı indim. Mutfağa ilerlerken Ali'nin bahçede Yavuz'la konuşuyor olduğunu gördüm. Kaşları çatık, sinirli olduğu belliydi. Bakışlarımı oradan çekip mutfağa girdim.

"Tamam efendim. Bugün bir şekilde dışarı çıkartacağım onu. O iş bende."

Mutfağa girdiğimde Tuğçe'yi telefonla konuşuyorken gördüm. Beni gördüğü an telefonda konuştuğu kimse üzerine kapattı.

"Sen kapımı dinliyorsun!?"

"Hayır, şimdi geldim ben."

"Kahvaltıyı hazırla. Ben geleceğim birazdan!"

Yanımdan sinirle ilerleyip omzunu bana vurarak mutfaktan çıkmıştı. Dengemi kaybedip kapı pervazına tutundum.

"Sabah sabah bağıracak enerjiyi nerden buluyor? Anlamıyorum."

Mutfak tezgahına ilerleyerek kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. Sebzeleri doğramış, bir yandan da patatesleri yakmamak adına gözlerim arada sırada kızaran patateslere dönüp tekrar diğer kahvaltılıkları çıkarıyordum. Birçok şeyi hazırlayıp masanın altındaki tepsiyi çıkarıp tezgaha koydum. Hazırladığım tabakları tepsiye koymuş, patatesleride son anda yakmadan çıkarıp tabağa koymuştum.

Tezgahtaki tepsiyi yavaşça alıp mutfak kapısına ilerleyip çıktım. Masaya ilerlerken elimdeki tepsiye, bir el dokundu. Dikkatle taşıdığım tepsiden, bakışlarımı ayırarak başımı kaldırdım.

"Ver bana Efsun. Ben taşırım."

Yavuz elimdeki tepsiyi cevap vermeme izin vermeden elimden alarak, masaya taşımıştı bile. Yanına ilerleyip tepsideki tabakları masaya beraber dizmeye koyulduk.

"Teşekkür ederim Yavuz."

"Sıkıntı değil, başka var mı?"

"Hayır, bir kaç tabak kaldı. Onları ben getiririm. Sen oturabilirsin."

"Tamam." Yavuz dediğime uyarak hemen masaya oturmuş, kahvaltılıklardan bir kaç şey ağzına atmıştı. Ben bu haline gülümseyip yönümü mutfağa çevirdim.
Ali'yi karşımda çatık kaşlarıyla yüzüme bakarken buldum. Şaşırdığımı belli etmek istemezcesine masanın üzerindeki tepsiyi elime alıp mutfağa ilerlemiştim. Ali'nin bakışları mutfağa gidene kadar bir kez olsun başka yöne kaymamıştı.

Neden bu kadar agresif davranıyordu ki? İşimi yaparken bile öfkeli bakışlarına maruz kalıyordum.

Mutfağa girip tezgahta kalan tabakları alıp çıkacakken Tuğçe gelmişti.

"Ver bana ben götürürüm." İtiraz etmedim benimde işime gelirdi. Ali'nin öfkeli bakışları benim stresli olmama neden oluyordu. Tuğçe'nin götürmesi daha iyiydi.

"Tamam, ben de bize sofrayı hazırlarım."

Tuğçe başını aşağı yukarı sallayıp onaylayarak tepsiyi elimden almış, mutfaktan çıkmıştı. Bende bizim için hazırladığım kahvaltılıkları alıp masaya dizerek, ne gerekiyorsa her şeyi yapmış masaya oturmuştum. Tuğçe elinde tepsiyle mutfağa girip tepsiyi tezgaha bıraktı.

Masaya gelip otururken;

"Efsun bugün dışarı çıkalım mı?"

Ne diyor bu ya? Çok değil bir kaç gün önce bana yapmadığı şey kalmamış, gelmiş dışarı çıkalım diyordu.

"Benimle dalga mı geçiyorsun sen!?"

"Hayır! Sadece yaptıklarımdan dolayı pişmanım. O yüzden çıkalım diyorum."

Kim? sen mi pişman oldun? Hah!

"Gelmiyorum Tuğçe." Umursamayarak kahvaltımı yapmaya başladım.

"Bak, ben hata mı telafi etmeye çalışıyorum ama sen karşı geliyorsun."

"Hatanı değil Tuğçe, hatalarını!"

"Tamam gel işte. çıkalım. Niye bu kadar abartıyorsun ki?"

"Abartmıyorum. Sadece samimiyetine inanmıyorum."

"İnanmayabilirsin ama hatamı düzeltmemde bana şans verebilirsin Efsun!"

Güldüm... sinirden gülüyordum. Bana yapmadığını bırakmayan kız, gelmiş karşımda neler saçmalıyordu.

"Sana şans falan vermiyorum. Gelmiyorum çok istiyorsan yalnız git!"

"Anladık gelmiyorsun!" Tuğçe aniden masadan kalkıp mutfaktan çıkıp beni yalnız bırakmıştı.

Kanmayacaktım. İkiyüzlünün tekiydi. Her an ne yapacağı belli olmazdı. Kendimi korumayı öğrenmeliydim. Artık susup pısırık bir kedi gibi öylece bir köşeye geçip bana her istediklerini yapamazlardı. Güçlü olacağım. Kararlıyım.

Kahvaltımı edip toplamış, makinaya koymuştum. İçerideki masayı toplamak için elime tepsiyi alıp mutfaktan çıkmıştım. Salonda ne Ali'den ne de Yavuz'dan bir iz vardı. Elimdeki tepsiyi masaya bırakıp tabakları mutfağa götürmüştüm.

Her zamanki gibi masayı toplamış, makinaya koyup çalıştırmıştım. Tezgahı ve etrafı toparladıktan sonra ayaklarıma daha fazla ağırlık vermemek adına odama gidip uzanmak istedim. Mutfaktan çıkıp merdivene ilerliyordum ki Ali aşağı iniyordu.

O sırada Tuğçe'de odasından çıkmıştı.

"Efendim bir şey rica edebilir miyim?

Ali'nin bakışları benden ayrılıp Tuğçe'yi odağına almıştı.

"Evet?"

"Bugün dışarı çıkabilir miyim?"

"Neden?"

"Günlerdir evdeyim. Efendim bazı ihtiyaçlarım var. O Yüzden bir süreliğine çıkmak istiyorum."

"Tamam çıkabilirsin. Serhat götürsün seni."

Ali yanımdan geçip dış kapıya ilerlediğinde Tuğçe'nin sesiyle tekrar durup arkasını dönmüştü.

"Efsun da gelebilir mi? Onunda belki alması gerekenler vardır."

Delici bakışlarım Tuğçe'yi buldu.
Aklı sıra böyle yaparak beni kendisiyle dışarı çıkaracaktı. Evet almam gereken şeyler vardı. Ama bugün Tuğçe'nin isteğini yerine getirmemek adına kabul etmeyecektim. Ali Tuğçe'nin sözlerinden sonra maviliklerini bana dikti.

"Efsun gitmek istiyor musun?"

"Hayır, efendim. Gitmek istemiyorum."

"Seninde alacağın bir şeyler yok mu? Günlerdir buradasın, çıkıp havada alırsın."

Kulağa çok hoş geliyordu. Ama lafımın arkasında durmak zorundaydım.

"Hayır, efendim. Başka zaman giderim. Hem benim ayağım burkuk, rahatça yürüyemem."

Burkuk ayağımı bahane ederek kurtulmayı denedim.

"Haklısın ama Efsun başka zaman Tuğçe olmadan izin vereceğimi sanmıyorum. Hem ayağının durumu iyi gibi, gidebilirsin."

Gözlerim Tuğçe'yi bulduğunda sinsi bakışları ve alaylı sırıtışını bana dikmişti.

Bu bakış, eğer bugün onunla dışarı çıkmazsam ihtiyacım olduğunda gelmeyeceğinin bakışıydı.

"Peki efendim ama önce biraz odamda dinlenebilir miyim? Ayağım acıyor da"

"Çok mu kötü? Alp'i çağırayım mı?"

"Hayır Ali Bey. Çok kötü değil, dinlenirsem ağrısı dinecektir."

"Tamam, o zaman Tuğçe sizi Serhat götürsün. Ayrıca Efsun'u fazla yorma, ona dikkat et."

"Tabi efendim?. Gözüm gibi bakarım ona. Siz hiç merak etmeyin."

Ali bir baş eğmesiyle dış kapıya ilerleyerek, çıkmadan önce bana bakmış ve çıkıp gitmişti.

"Ne kadar dinleneceksin Efsun?"

"Bilemiyorum, ayağımın acısına bağlı."

"Sadece yarım saat bekleyebilirim Efsun çünkü işim var."

Umursamaz bir şekilde "Tamam." deyip trabzana tutunup yukarı çıkıyordum.

"Yardım edeyim mi?"

"İstemez!"

Tuğçe bir şey demeyip mutfağa ilerlerken bende yavaşça yukarı çıktım. Odama girip kapıyı kapatıp kapıya yaslandım. Az bir süre öylece dikilip gözlerimi kapadım. Ardından yaslandığım kapıdan ileri çekilip yatağıma yürüyerek, örtünün altına girmeden yatak başlığına yaslanıp oturdum. Usulca burkuk ayağımı kaldırıp yatağın üzerine koydum.

Gözlerimi dinlenmek adına kapadım.

Kırgınım. Hem hayatıma hem de kendime. Beni sevdiğini düşünüp kendimi üzüyorum. Bu doğru değil. Sevmiyor işte, sevmiyor...

Onu ilk gördüğüm an da korksamda aslında her şey o zaman başlamıştı. Sadece ben kendime kabullendiremedim. Ona farklı hisler besleyemezdim. O benim sadece patronumdu. Ona göre davranmalıydım ama ben yakınlığından, davranışlarından kendime bir pay çıkarmış oldum olmasına da hayat benden o parçayıda hakketmediğimi düşünerek, alıp yüzüme vurmuştu. Bir kez daha hayal kırıklığına uğramıştım.

Bir süre öylece gözlerimi dinlendirip kendimi defalarca sorgulayarak dinledim. Aniden kapı açılınca gözlerim açılarak kapıya çevrildi.

"Hadi Efsun, yeter bu kadar. Gitmeliyiz."

Tuğçe'nin dediğini yapıp daha fazla dinlenmekten vazgeçip yataktan ayağımı zorlamadan kalktım. Adımlarımı dolaba ilerletip kapağını açtım. İçinden siyah askılı çantamı çıkarıp sağ omuzuma takarken dolabı kapadım.

Tuğçe'ye dönüp dikkat etmediğim üzerini, gözden geçirdim. Beyaz tişört, altına da mini mavi etek giymiş, gözleri bende takılı kalmış, öylece izliyordu. Benim hazırlandığımı farkedip kapıya ilerlemişti. Bende beklemeden peşinden odadan çıkıp merdivenlerden indim. Tuğçe durmayarak dış kapıya ilerleyip açmıştı.

Dışarı çıktığımızda bahçe kapısının yanında, adının Serhat olduğunu bildiğim adam, bizim dışarı çıktığımızı farkederek hemen ileride duran siyah arabaya ilerleyip ön kapıyı açmıştı. Tuğçe önümdeyken ilerleyip ön koltuğa binince serhat açık tutup beklediği kapıyı kapatarak, benim için arka taraftaki kapıyı açmıştı. Gözleri üzerimi süzüp gözlerimde durmuştu.

Yanıma yaklaşıp arabaya bineceğim sırada beni sözleriyle durdurdu.

"Efsun hanım, bu kartı Ali Bey alışverişte kullanmanız için size vermemi istedi. Buyrun."

Serhat'ın elinde yeni farkettiğim siyah kartı görünce önce bir afallamış, elinden kartı almamıştım. Benim bir kaç aylığına yetebilecek kadar param vardı. Onun parasına hem ihtiyacım yok, hem de bunu kabul edemezdim.

"Ben bunu kabul edemem. Lütfen, patronunuza geri verin."

"Ali Bey, itiraz ederseniz diye size bunu maaşınız olarak görmenizide istemişti. Ayrıca eğer kartı almazsanız beni zor durumda bırakacaksınız. Lütfen alın."

Serhat'ın almam için adeta yalvaran bakışları altında elindeki kartı almak zorunda kalmıştım. Benim yüzümden kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Sonra kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Yüzüme naif bir gülümseme ekleyip açtığı arabaya binmiştim.

Serhat ardımdan kapıyı kapatıp ön taraftan hafif tempoyla koşmuş, arabaya binmişti. Ben arabanın içerisinde gözlerimi dolandırırken serhat arabayı çalıştırarak yola koyulmuştuk.

Arabanın konforlu koltukları sayesinde rahatça geriye yaslandım. Arabanın içi dışının aksine krem renginde, hemen yan tarafımda siyah kutuya benzer bir bölme vardı. Merak edip açmak istedim ama açmamın doğru olmadığını düşünüp dokunmaktan vazgeçip gözlerimi siyah camdan dışarı göz gezdirdim.

Hala orman yolunda ilerliyor, bir türlü şehir içine girememiştik. Yol boyunca uzun ağaç ve çayırlardan başka bir şey görememiş, kolumu arabanın camın alt kısmına yaslamış, bomboş gözlerle öylece izliyordum. Bir süre daha orman yolunda ilerledikten sonra binalar ve arabalar tepeden görünmeye başladı.

Araba şehir içine girdiğinde gündüz vakti olduğu için caddeler, insanlarla hınca hınç doluydu. Günlerdir bu kalabalığı görmemiş olmaktan biraz garipsesemde insan yüzleri gördükçe kendime gelmiştim.

Araba büyük, gündüz olmasına rağmen ışıltılarla parıldayan alışveriş merkezinin açık otopark kısmına park edilip durdurulmuştu. Tuğçe arabadan inince bende ardından arabadan inip yanına ilerledim.

"Serhat sen bizimle gelecek misin?"

"Evet, geleceğim."

"Peki." Tuğçe bozulmuş bir tavırla umursamayıp arkasını dönerek alışveriş merkezinin giriş kısmına ilerlemişti. Bende usulca peşinden ilerlediğimde Serhat'ta arkamızdan ilerliyordu. Tuğçe'ye yetişip onunla aynı hızla yürüyordum. İçeri girdiğimizde gündüz olmasına rağmen biraz kalabalık olsada sorun etmedim. Uzun zamandır sessizliğe alıştığımdan bu kalabalık sorun teşkil etmiyordu.

"Efsun gel bu mağazaya girelim." Başıyla ilerideki mağazayı göstererek kolumdan tutup beni kendine çekip ilerlemişti.

Ne yaparsan yap Tuğçe. Bu samimiyetine inanmıyorum, inamayacağımda.

Tuğçe'nin gösteripte beni çekiştirerek ilerlettiği mağazaya girmiştik. Büyük mağazanın her tarafı çeşit çeşit kıyafetlerle doluydu. Tuğçe kolumu bırakmayıp benide peşinden sürüklüyor, onun heycanla kıyafetleri gösterişine ayak uydurmakta zorlanıyordum.

"Efsun bak bu tişört çok hoş.
Alalım mı sana? Ne dersin?"

Tuğçe elinde kırmızı, parıltılı taşlarla kaplı, bir tişörtü kendi üzerine yaslayarak gösteriyordu.

"Ben bu kadar parıltılı giysileri sevmiyorum. İstersen sen al."

Ali'nin parıldayan mavilikleri hariç.

"Nasıl sevmezsin ya? Baksana bu sana çok yakışır."

"İstemiyorum Tuğçe, Zorlama!"

Tuğçe'nin yanından ayrılıp tek başıma etrafta rahatça dolaşıyordum. Askılardaki giysilere göz atıyor, kendime uygun bir şeyler arıyordum. İleride askılıkta mini etekli, omuzları açık, boynu saran bir elbise görüp ona ilerledim. Elbiseyi askılıktan çıkarıp elimde tuttuğumda uzaktan göremediğim, boynunda kısa, yukarı doğru çıkan bir zinciride vardı.

Elbisenin fiyatına bakıp alabileceğim uygunlukta olduğunu görünce koluma koyup günlük bir şeyler aramak için tekrar etrafta göz gezdirdim. Tuğçe'yi ileride elleri giyselerle dolu olan Serhatla beraber almak istediği bir şey varmış, gibi etrafta göz gezdirirken gördüm.

Tekrar arkamı dönüp gözüme kestirdiğim bazı giysileri ilerleyip koluma yerleştirirken Tuğçe'nin yanına ilerledim.

Tuğçe beni görünce kolumdaki giysilere, ardından bana bakmıştı.

"Alacakların bu kadar mı?" Şaşırmış yüz ifadesiyle bana baktığında fazla kıyafet mi aldım diye gözlerim kolumdaki kıyafetlere çevrilip tekrar Tuğçe'ye dönmüştü.

"Evet, fazla mı olmuş?"

Tuğçe hafiften bir kahkaha atmış, ardından tekrar konuşmuştu.

"Hayır, istersen bu dükkandaki her şeyi alabilirsin. Az değil mi tatlım onlar?"

Gözleriyle kolumdaki giysileri işaret edip ezici bakışlarını bana dikmişti.

"Hayır, ben senin gibi değilim. Sadece ihtiyacım kadarını alıyorum."

Yanından geçip giysilerimin parasını ödemek için mağazanın orta giriş kısmında duran kasiyere ilerledim.
Tuğçe'nin sinirden yanındaki Serhat'a bir şeyler gevelediğini duyarken kasiyer kısmına gelip sıraya girmiştim.

Bir kaç dakika önümdeki insanları bekledikten hemen sonra benim sıram gelmiş, kasiyere aldıklarımı uzatmıştım. Arkamdaki Tuğçe yanıma ilerleyip iyice yanıma sokulmuştu.

"Kartı ver bana Efsun. Ben öderim."

İtiraz etmeyip çantama koyduğum, siyah kartı çıkarıp Tuğçe'ye uzattım.

"Sen gidip çıkış kısmında bekle. Ödeyip geleceğiz."

Başımı aşağı yukarı sallayıp onaylarak yanından ayrılıp çıkış kısmına ilerlerken telefonum çalındı. Çantamın içinden uzun zamandır elime almadığım telefonu çıkarıp arayana baktım.

Bar da beraber çalıştığım Alper'di.

"Efendim."

"Sonunda Efsun. Günlerdir neredesin sen? Neden telefonlarını açmıyorsun?"

"Sakin ol Alper."

"Nasıl sakin olabilirim? Ne kadar çok endişelendiğimi biliyor musun sen!?"

"İyiyim Alper, gerçekten çok iyiyim."

"Neredesin o zaman, neden işe gelmiyorsun?"

"İşi bıraktım ben, artık gelmeyeceğim."

"Nasıl gelmeyeceksin? Nasıl geçineceksin sen? Bu iş senin tek dayanağındı! Bana doğruyu söyle. Noldu?"

Söyleyemem... söyleyemezdim...

"Sorun yok Alper. Ben sadece... sadece yeni bir iş buldum. O yüzden artık Bar da çalışmıyorum."

"Ne işi bu? Nasıl bulabildin ki sen! Hani o kadar aramana rağmen bulamamıştın."

"Buldum Alper, buldum. Bir evde getir götür işleri yapıyorum. Üzgünüm, kafam o kadar karmakarışıktı ki sana haber vermek aklıma bile gelmedi."

"Günlerdir boşuna mı endişelendim ben? Bir gün izin alarak gel buraya Efsun."

Gelemezdim işte gelemezdim...

"Gelmeye çalışacağım Alper ama gerçekten şu an belli değil."

"Efsun geleceksin. Sen gittikten sonra çok şey oldu. Bunları sana anlatmalıyım ve seni canlı bir şekilde karşımda görmeyene kadar içim rahat etmeyecek!"

"Tamam Alper en kısa zamanda gelmeye çalışacağım, şimdi kapatmalıyım."

"Tamam Efsun, kendine dikkat et! Bir şeye ihtiyacın olursa araman yeterli."

"Her şey için teşekkür ederim. Alper iyi ki varsın."

"Sende Efsun sende..."

Aramayı sonlandırdığımda gözlerim kilitli ekranım da yazılan sayılarla donakaldım.

580 Arama 725 mesaj

Hemen telefon kilidimi girip kim olduğuna bakmak için önce arama kısmına oradanda mesaj kutuma girmiştim.

Hepsi Alperdendi.

Onu gerçekten telaşlandırmış olmalıydım. Mesaj kutum sürekli nerede, nasıl gibi olduğumla ilgili soru yığınlarıyla doluydu. Bir daha böyle sorumsuz davranmamayı aklımın bir köşesine kaydettim.

"Efsun!" Tuğçe'nin sesiyle arkamı dönmüştüm.

"Hadi gel, markete gidelim. Oradanda dinlenip bir şeyler yemek adına üst kata çıkarız hadi."

Başımı sallayıp yürürken telefonumu çantama koyup önüme dönmüştüm. Tuğçe ve Serhat'la az ilerideki büyük markete ilerleyip girmiştik. Tuğçe beni umursamayarak başka yöne ilerleyince peşinden gitmek yerine sağ tarafa ilerledim. Arkamı dönüp Serhat'a baktığımda öylece durmuş, hangi yöne gideceğine karar vermeye çalışıyor gibiydi.

"Serhat." daldığı düşüncelerinden sıyrılıp bana baktı.

"Tuğçe'yle git sen, ben fazla bir şey almayacağım"

"Ama..."

"Merak etme kaçmayacağım. Zaten kaçsam bile arkamızdan gelen korumalar dışarıda etrafı gözlüyorlardır. Gidebilirsin."

Serhat bir baş eğmesiyle hemen Tuğçe'nin gittiği tarafa koşar adımlarla yürümüştü. Bende arkamı dönüp büyük rafların arasında yürüyor, alacağım şeyleri bulmaya çalışıyordum. Bir kaç kez farklı raflar arasına girip bir kaç çikolata alıp yoluma devam etmiştim.

Bir kaç atıştırmalık daha alıp yolda yürürken kenarda üst üste duran boş mavi sepetlerden birini alıp elimdeki malzemeleri içerisine koymuştum. Ardından yürümeye devam etmiş, ilerideki kişisel bayan reyonunu görüp oraya ilerledim.

Raflardan bir kaç tane ped alıp yan tarafta duran kişisel bakım malzemelerine adımlayıp gördüğüm dudak nemlendiricilerinden bir tane alıp elimdekileri sepete koyup ödeme için geldiğim yönü tekrar yürüdüm. Kasiyer bölümünü gördüğümde hemen oraya adımlamıştım.

Yürürken bakışlarım sol tarafıma kayınca Tuğçe ve serhat'ın elinde market sepetiyle bana doğru ilerlemiş, elimdeki sepeti alarak önüme geçmişti.

"Kart bende. Ödemeyi ben yaparım."

"Tamam." diyerek sıradan çıkıp çıkış kapısında durdum. Kollarımı birbirine bağlayarak yönümü kasiyerde ödemeyi yapan Tuğçe'ye döndürmüştüm. Ardından Tuğçe aldıklarımızın ücretlerini Ali'nin verdiği kartla öderken arkasında elleri poşetlerle dolu olan Serhat'la yanıma gelmişti.

"Hadi Efsun. Yukarı kata çıkalım. Acıktım ben."

"Tamam." diyerek ilerlemiştik ki Serhat bizi durdurmuştu.

"Tuğçe, Ben bunları arabaya götürüyorum. Sizde yukarı çıkın ben birazdan geleceğim."

"Tamam Serhat. Acele etmene gerek yok. zaten yemek yiyeceğiz. Aşağıda da bekleyebilirsin."

"Lüzumu yok. Ben bunları bırakıp geliyorum." Serhat arkasını dönüp aşağı inen merdivenlere ilerlemişti.

"Gidelim Efsun."

Tuğçe hızla kolumdan tutup ileriye, yukarı çıkan yürüyen merdivenlere, çekiştirip binmemizi sağlamıştı. Yukarı çıktığımızda buradaki insanların çoğu masalarda oturmuş, sipariş ettikleri yemekleri yiyorlardı. Tuğçe beni boş bir masaya doğru ilerletip durmuştu.

"Efsun sen otur. Ben lavaboya gidip geleceğim."

"Tamam." deyip getirdiği masadan 2 kişilik sandalyelerden birini çekip oturdum. Tuğçe'nin lavaboya doğru gidişini seyretmiş, ardından gözlerim etraftaki insanları tarıyordu. Kimi beni görüp yüzüme baksada ardından tekrar sohbetlerine devam ediyorlardı. Bir an da oturduğum masanın karşı tarafında duran sandalyenin geriye doğru çekilmesiyle irkildim. bakışlarım sandalyeyi çekip oturan, bir ayağını diğer bacağının üzerine atıp, bir kolunu sandalyeden aşağı sarkıtarak geriye yaslanan adama çevrildi.

Karşımda korkutucu masmavi gözleri, hafiften uzamış kirli sakallı, siyah saçlı, sert, bitme yüz ifadesinde bulunan bir adam oturuyordu.

"Pardon, burada ben oturuyorum."

"Evet bende sana eşlik etmek istedim. Yalnız oturmana gönlüm el vermedi."

Sinsi bir şekilde sırıtıp giydiği kırmızı deri ceketi vücudunu öyle bir sarmıştı ki patlayacak gibiydi.

"Lütfen kalkar mısın? Arkadaşım gelecek. Yalnız değilim."

"Benim arkadaşım yok. Bu yüzden sizinle oturacağım."

"Sen kendini ne zannediyorsun ya? Kalksana!"

"Bana bağırma aksi takdirde hiç iyi şeyler olmayacak!"

"Saçmalamayı kes! Sen kimsin ki, bana ne yapabilirsin? Kalk masamdan!"

"Kim olduğumu öğrenmeyi gerçekten istiyor musun?"

"Evet! Kalk masamdan Allahın cezası!"

"Ben Baran Havas!.."


Ben Estella

Oy verenlerin parmakları dert görmesin❣

Bir sonraki bölüm için altaki yıldıza basmayı unutmayın. Takip ve yorum yaparak bana destek olabilirsiniz. Sağlıcakla kalın💎

Instagram: _esstellaa_

Efsun kılaç🌟

Ali Altınsoy⭐


Yavuz Altınsoy⭐

Tuğçe Sezer🌟

Baran Havas⭐

Koruma Serhat⭐

Continue Reading

You'll Also Like

NEFRET +18 By kylíe

Teen Fiction

3.9M 98.2K 35
"Adım Yazgı Karadağ." Adını tane tane, vurgulayarak söyledi. "Ölüm seni korkutmuyorsa..." Dedi üzerimdeki vücuduyla daha çok ezerek. "Günlerce inleti...
6.9M 403K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
1.9M 69.8K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
723 96 12
Kurgu bana aittir alınamaz ❗ Kitap kan,dehşet ve korku içermektedir. Rahatsız olanlar okumasın ❗