there is a superhero in our s...

Per zdtrbl

19.6K 3.6K 3.7K

onun en büyük ikinci hatası, insanlar için kendini tehlikeye atsa dahi asla bir "süper" kahraman olamayacağın... Més

giriş⁰
bölüm bir¹
bölüm iki²
bölüm üç³
bölüm dört⁴
bölüm beş⁵
bölüm altı⁶
bölüm yedi⁷
bölüm sekiz⁸
bölüm dokuz⁹
bölüm on¹⁰
bölüm on bir¹¹
bölüm on iki¹²
bölüm on üç¹³
bölüm on dört¹⁴
bölüm on beş¹⁵
bölüm on altı¹⁶
bölüm on yedi¹⁷
bölüm on sekiz¹⁸
bölüm on dokuz¹⁹
bölüm yirmi²⁰
bölüm yirmi bir²¹
bölüm yirmi iki²²
bölüm yirmi üç²³
bölüm yirmi beş²⁵
bölüm yirmi altı²⁶
bölüm yirmi yedi²⁷
bölüm yirmi sekiz²⁸

bölüm yirmi dört²⁴

542 121 73
Per zdtrbl


Aceleci olmayan adımlarım oturma odasına yöneldiğinde bakışlarım dikkatle etrafı arşınlamaya başlamıştı. Aynı anda ilerlemeye devam etmek istesem de yapamıyordum çünkü odanın geldiği son hâl, görmezden gelinemeyecek kadar dağınıktı.

En son geldiğim zamandan eski hâlini anımsayabildiğim ahşap kitaplıktaki film CD'lerinin birçoğu rastgele köşelere dağılmıştı, aynısı ünitenin rafları için de geçerliydi. Çeşitli ödüllerin bulunduğu köşede heykel ödüllerin bir kısmı yan düşmüş, bir kısmı da zemini boylamıştı ancak kırık yok gibiydi. Madalyalar hâlâ asılı durduğu yerdeydi.

Dudaklarımı aralamak isteyip yapamadığımda hemen yan tarafımda kalan duvarda, bej boyanın üzerinde dikkat çeken siyah çizgiyi fark ettim. Bir çeşit zedelenmeye benziyordu ki kafamı yavaşça indirdiğimde hemen duvar dibine düşmüş fotoğraf çerçevesi dikkatimi çekti. İşte, şimdi sebebi açıktı.

Yutkundum yavaşça. Jeno eve ne zaman gelmişti ya da gelir gelmez mi odayı bu hâle sokmuştu, emin değildim ancak yeterince öfkesini kusmuş gözüküyordu.

Şu andaki hâline gelene dek odada neler yaşandığı aklımda istemsizce canlandığında iç geçirdim, belki de bu yüzden sesi kısılmıştı; eline geçen her şeyi öfkeyle dağıtırken devamlı reddetmişti kendisine giydirilen ithamları.

"Bir şeyler yedin mi?"

Hemen arka çaprazımda varlığını hissettiğimde gözlerimi ona çevirdim, odanın giriş kapısına yasladığı bedeninin gözleri zaten bana dönüktü. İki yanında duran ellerinden tekini kaldırıp gergince ensesini kaşıdığında dudaklarını ıslattı, burada olmamdan çok bu dağınıklığı gördüğümden hoşnut değildi belki de.

"Yemeklerim çok güzel değildir ama elimden geldiğince iyi yapmaya çalışacağım."

Ona, gerçekten yanında durmak istediğimi hissettirmek ister gibi devam ettiğimde gözleri benden ayrıldı ve dağınıklıkta gezindi bir süre.

"Önce şunları... toparlayayım..."

Kelimeler kesik kesik dudaklarından ayrıldığında konuşmak için bile zar zor güç buluyormuş gibi hissettim ve buna şahit olmak içimin daha çok yanmasına sebep oldu.

Tek başıma halledebileceğimi söylemek istesem de direkt olarak siyah kırlentleri toplamaya yöneldiğinde ona engel olmadım ve daha yakın durduğum çerçevenin yanına çömeldim.

Elimi çerçeveye uzattığımda köşesinden tuttum yavaşça, ardından görebileceğim şekilde çevirirken üzerinden düşen minik cam parçaları arasından tahmin edilmesi zor olmayacak o fotoğrafla karşılaştım.

Sahilde, kumların üzerindeki beş çocuğu.

Gözlerim usulca yüzlerde gezinirken ne kadar mutlu olduklarını düşündüm, şimdi ise ne kadar dağınık gözüktüklerini. Mezarlıkta, kafede... Geriye kalan bir kişi neredeydi veya hangisi Min Sung'tu?

Çerçevenin kırıldığı merkez noktanın Jeno'nun yüzü olduğunu fark edince sıkıntıyla iç geçirdim, etrafı ise çatlaklar hâlinde ince kırıklarla devam ediyordu. Ürkütücü gözüktü.

Derin bir nefes doldurdum ciğerlerime, ardından Jeno'nun tepkisinin ne olacağını bilmesem dahi çerçevenin içerisinden fotoğrafı çıkardım ve yerden doğruldum. Tek bir yerine zarar gelmeyen fotoğraftan gözlerimi çektiğim sırada yere baktığımda kırıkların temizlenmesi gerektiğini düşünmüştüm ki bileğime dolanan el ile sıçrayıverdim.

Ne zaman yanıma geldiğini anlamamışken yakınımdaki yüzüne döndüm, o da bana bakıyordu ilk, ardından yere doğru yönletti bakışlarını.

"Elini kesebilirsin, ben temizlerim."

Durgunca tonladığında kafamı yavaşça sallayarak onayladım. Ona karşı gelip daha fazla sinirini bozmak istemiyordum çünkü bugün buraya onu daha çok yıpratmak için gelmemiştim.

"Sen de dikkat et."

Kolayca oluşturabilmeme rağmen karşılık bulamayacağını bildiğim bir tebessümle söylediğimde elimdeki fotoğrafı görmesine rağmen ses çıkarmadığını fark ettim.

Arkamı dönerek kaldırdığı ancak rastgele dizdiği ödüllere yaklaştım ve anımsadığım sıraya göre başladım düzenlemeye. O gün burada olan, duvar dibindeki hariç, hiçbir çerçeveyi görememiş olsam da ses etmedim ve elimdeki fotoğrafı ödüllerden tekine yaslayarak oraya bıraktım.

Bu fotoğrafı, her ne kadar gözünün önünden yok etmek ister gibi duvara çarpmış olsa dahi uzun zamandır ödülleri kadar değerli gördüğü bu köşede ayakta tuttuğunu biliyordum.

Jeno için önemliydi, ancak arkadaşlarının ona bu kadar değer verdiğini hiç zannetmiyordum.

İç geçirerek film CD'lerine yöneldim. Arkamdan geçip giden ve faraş getirdiğini görebildiğim Jeno'dan gözlerimi ayırdığımda CD'leri toplamaya başladım bu sefer. Birkaç tanesi o kadar sert düşmüş olmalıydı ki plastik kapakları yer yer kırılmış hatta açılmıştı bile, onları güzelce kapattıktan sonra hepsini bir araya getirmeye odaklandım.

"Ben hallederdim."

Koltuğun altına kadar gitmiş CD'yi yerinden aldığımda istemsizce aklıma doluşan an ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Jaemin'in evinde buluşmaya gittiğimiz gün de aynı şekilde sürekli "halledebileceğini" söyleyip durmuştu ve ondan daha çok tutan inadım yüzünden birkaç bardağın kırılmasına sebep olmuştum.

"Her şeyi tek başına halledemeyebilirsin."

İmayla söyledim ancak sebebi bu dağınıklık için inat etmesi değildi, biliyordum, içten içe biliyordum ki birçok derdini kendi başına halledebileceğini zannediyor ve asla yardım istemiyordu. Yardım istemeyi geçtim, tek bir kelime bile dile getirmekten elinden geldiğince kaçınıyordu.

"Deneyeceğim," ,diye bir mırıltı işittim ondan, gözlerim elimde tuttuğum filmin renkli afişinden ayrılıp ona döndü. Tıpkı benim gibi çömeldiği sırada bakışlarını bana çevirdiğinde ise göz göze geldik, tek cümlesi anında aramızdaki atmosferin değişmesine sebep olmuştu.

"Tek başıma halletmeyi deneyeceğim
çünkü başka seçeneğim yok."

Bana göre vardı. Başka seçeneği vardı, hatta başka çözümleri bile ancak o kafasına bir şey koymuştu ve o şeye ters görünen her şeyi reddetmeye hazırdı.

Küçük gözlerini incelemeyi keserek önüme döndüğümde parmaklarım arasındaki filmi sıktım istemsizce, boğazımı düğümlemesi can sıkıcıydı.

"Ama ben sana yardım etmek istiyorum."

Yere düşmüş başka bir film CD'sini elime aldığımda işime kaldığım yerden devam ettim çünkü onun o kaybolmuş gözlerine bakacak olursam susamayacak ve aklımdaki her cümleyi dile getirişimde ikimizin de canının yanmasına sebep olacaktım.

"Yifei."

Sesi duraksamama sebep olduğunda saçlarımda bir dokunuş hissetmemle gözlerimi ona çevirdim, parmakları tutamlarımda gezinmeye başlamışken dudaklarının aralandığını gördüm.

"Farkında bile olmadan bana yardımcı
olduğun o kadar çok an var ki,"

Koyu gözleri ağır ağır kapanıp açılırken kurduğu cümle yüzünden kalbimde anormal bir kıpırtı hissettiğimde devam etti.

"bu endişelenmen gereken bir konu değil."

Neden böyle söylediğini anlayamamıştım. Açıkçası, herhangi bir şekilde yardım ettiğimi hatırlamıyordum, onu neyin incittiğini bile bilmiyordum ki yardım edeyim; ancak Jeno aksini iddia ediyordu.

Farkında olmadan neler yapmıştım da o her şeyin farkında olmuştu?

"Ben..." Ona yetiştirebileceğim bir cevabım yokmuş gibi sessizliği bozdum.

"Çöp poşeti getireyim."

Toparladıklarımızın arkada bıraktığı kırık parçaları, belirsizliklerden kaçabilmek adına bir bahane olarak kullandığımda Jeno bunu anlamış gibi beni onayladı.

"Mutfakta, lavabonun altındaki çekmecede."

Cevabına karşılık ben de onu onayladığımda yerden doğruldum yavaşça. Kafamdaki can sıkıcı doluluğa rağmen seri adımlarım mutfağa ilerlerken içeriye girdiğim gibi Jeno'nun tarif ettiği yere, lavaboya yaklaştım.

Büyük çekmeceyi açtığımda çöp torbasının bulunduğu ambalajı fark ettim ve içinden bir tane çıkarmaya çalışırken akşama hazırlanan gökyüzünün hâlâ az biraz aydınlıkta bıraktığı sokak gözüme ilişti. Kalabalık bir sokakta değildik ancak diğer evlerin ışıkları görünür hâldeydi.

Torbayı çıkarıp açabildiğim sırada aniden duraksadım, sadece ufacık bir anlığına dikkatimi çeken şeye gözlerimi yönlettiğimde kaldırımdaki ağacın orada duran bedeni fark etmek zor olmadı.

Jeno'nun evinin bitişinde görünen bir erkek bedeni, sokak lambasının biraz gerisindeki ağacın altında dikiliyordu. Yüzünü görebileceğim şekilde dönüktü ancak mesafeden ve üstüne düşen karanlıktan dolayı tanımam imkansızdı. Uzundu ayrıca. Koyu renkler giyiniyordu ve saçları da aynı koyuluktaydı.

Gözlerimi hafifçe kıstığımda Jeno'nun evini izliyor olduğunu anladım, göğüs kafesimi baskılayan tuhaf hissiyatla birlikte kaşlarım çatılırken torbayı tezgaha bıraktım.

Bu sefer kim gelmişti? Jeno'nun peşini bırakmamaya ant içmiş o çocuklardan biri miydi, yoksa başka nedenlerle gelen biri mi?

Önemsizdi. Çünkü hızla mutfaktan ayrılıp hızlı adımlarımla çıkış kapısına yürürken bile o her kimse bunu öğreneceğimi söylüyordum kendime.

Jeno'nun sesini duysam da durmadım ve evden çıktığım gibi iliklerime kadar işleyen soğuğa karşı adımlar atmaya devam ettim. Gördüğüm ağacın oraya geldiğimde ise az önceki bedenin orada olmadığını görmek nefes alış verişlerimi hızlandırdı bir kez daha.

Kaybolmuştu.

İleride ve arkamda kalan yolu gözlerimle arşınladığımda ise kimse yoktu. Sessiz bir sokak vardı sadece, siyahlar içindeki bedenden hiçbir iz yoktu. Bu durum, bir an için gördüğümün hayalî olduğunu düşündürtse de Jeno'nun etrafında gezinip duran o çocuklar yüzünden bunun sadece bir ihtimal olarak kalacağını biliyordum.

"Yifei!"

Henüz yeni yanıma gelmiş Jeno'ya döndü bakışlarım, yüzümdeki ifadenin nasıl olduğunu bilmiyordum ancak Jeno benimle göz göze geldiği an afallamışa benziyordu.

"Sorun ne?"

Yanıma gelerek elleriyle kollarımı tuttuğunda gözleri aralandı ve ilgiyle yüzümde gezinmeye başladı ancak ağzımı açtığımda pek düşünmedim.

"Biri evini izliyor Jeno." Az önceki ağacı işaret ettim yutkunurken. "Şu ağaçta bekliyor ve evi izliyordu."

Sesime yansıyan şey gerçek bir korkuydu. Başına bir şey gelecek diye, ona zarar gelecek diye aklımdan asla çıkmayan düşüncelerin bütünleşmiş bir korkusuydu ancak Jeno'nun tepkisi o kadar sakindi ki, benim aksime tüm bunlardan daha büyük bir korkusu var gibiydi.

Daha büyük bir korkusu vardı ve bu onu irite etmiyordu.

"Hava soğuk Yifei, içeriye girelim."

Kollarımdaki ellerini indirdiğinde sağ elimi kavradı ve ben onun tepkisine şaşırmakla zaman kaybederken onun tek yaptığı beni kendisiyle birlikte eve doğru yürütmek oldu.

[Benim korkumun başıma bir şey getirme ihtimali yok çünkü bu bir ihtimal değil, Yifei.
Gerçekten başıma bir şey gelecek ve o zaman
anlayacaksın: Tek başıma halledemediğimi.]

seLAMLAR
ÇOK ÖZLEDİM🥲

nasılsınız bakalımm
umarım bölümü beğenmişsinizdir
ve bol bol yorum yaparsınız💌🙆‍♀️🙆‍♀️

çOK HEYECANLIYIM
TERS KÖŞELERE HAZIR OLUN
bu yazar çok şeytanlık yapacak çünkü
🥰🥰🥰🥰🥰🥰🥰🥰

kendinize iyi bakın
jelibonlarım
(jelibon emojisi bulamadığım
için ağlamıyorum tabii ki)

oylar için pamuk eller yıldız tuşuna🫂

oy sınırı: +51🍭

Continua llegint

You'll Also Like

696K 22.1K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
2.5M 167K 87
#2 +18 şiddet içerir Karanlık hüküm sürer ruhunu kaybetmiş bedenlerde. Bakanlar onları güçlü sanırlar. Hasta bedenlerdir onlar. Ruhları kayıptır. A...
3.9K 217 15
Takıntılı bir katil onun peşindeyken peki o ne yapacaktı? "Bir iki üç kurtulması güç" "Dört beş altı oyun sona çattı "
96.7K 6.9K 57
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!