Lord, don't move that, [Yizha...

بواسطة Nneoll

18.8K 2.1K 4.7K

"Atalarımın kanıyla yıkanmış kılıcım üzerine yemin ederim ki, lordumu her şeyden koruyacağım." ___ ~Victoria... المزيد

1| Cesur bir yürek, bir de ateşli silah
2| Siz beni kurtardınız, her anlamda.
3| Galler arşidükünün sembolü.
4| Biz, farklı bir yüzyılda yaşamalıydık.
6| Koca bir kış, tek bir öpücük.
7| Nasıl da acımasız.
8| Neden bu kadar çok canımı yakıyor?
9| Gönlümü put sanıp kıran da kim?
10| Elini tuttu ve seninle dans etti.
11| Dene, cesaretin varsa.
12| Ben Kont Xiao Zhan.
13| Ben bir hayal kurdum ve orada, özlemek yoktu.
14|Öfke ve çaresizlik.
15| Geç gelen mektup.
16| Duyulan çocuk sesi ve tek bir an.
17| Bir damla kan, binbir endişe.
18| İkinci kez ölmeye yemin etmek.
19| Asla bitmeyen veda, durgun yaz ve ahengin bozulduğu nokta.
20 | Peri masalından sürgüne giden yol.
21 | İnsanın kendi kıyameti.
22| Bir kelepçenin özgürlüğüne mahkum olmak.
23| Londra.
24 | Ölüler mektup yazamazlar.
25| Ölüme ağlayan deliler, acıdan titreyen mezarlar.
26|Ellerime bak, ne görüyorsun?
27| Aklımdan çıkmıyor, kalbimi bir an olsun terk etmiyorsun.
28| Her şeyden bir adım öncesi.

5| Sadece lorduma, benim lorduma.

774 110 190
بواسطة Nneoll

"Yaralanma olayınız ne zaman olmuştu Lord Wang."

Yibo kendisine yöneltilen alakasız ve cevabı bilinen sorulardan bunalmıştı. Marki'nin öldürülen kardeşi yüzünden burada, bu polis merkezindeydi. Saatler olmuştu. Babası ve birkaç tanıdık soylu ile gereksiz bir bekleyişin içindelerdi.

"Bunu neden soruyorsunuz memur?"

Ters bir sesle konuşmasını kendisine yakıştırmamış olsa da sahiden bunaldığını hissediyordu. Üzgündü, Marki'nin hasta olan kardeşini bir kez görmüştü, fakat tanımadığı birinin bile bir cinayete kurban gitmesini istemezdi. Üstelik Marki'yi görememiş olsa da söylenenler, adamın çökmüş bir halde olduğu yönündeydi. Bu vaziyet kendisini endişelendirmişti.

"Biliyorsunuz, son vakitlerde soylulara düzenlenen saldırılar arttı. Bu durumda size neden bu soruyu sormamalıyım?"

Yibo kendisine ukala bir tavırda soru yönelten polis memuruna kaşlarını kaldırarak baktı. "Madem bu kadar görev bilincine sahipsiniz, o zaman söyleyin." Ayağa kalkarak masanın öbür tarafında oturan memura doğru yaklaştı. Öfkelenmişti ve uzun süredir böyle büyük bir öfkeyi hissettiğini hatırlamıyordu. "Neden yılın en büyük etkinliğinde, Lord Xiao Zhan'a düzenlenen saldırı hakkında hiçbir şey yapmıyorsunuz?"

Biraz evvel cesurca konuşan polis memuru duyduğu isimden sonra susup kalmış ve yüzüne garip bir korkunun bölgesi düşmüştü. Yibo yüksek perdeden çıkan sesine önce şaşırdı sonra onu duyanlara baktı teker teker. Herkesin yüzünde aynı ifadeyi gördü. Öfkesi onu yakarken oradaki işini yarım bırakarak dışarıya çıkmak istedi.

Kafası karışmıştı. Birileri olayların açığa çıkmasına engel oluyordu, çok belliydi. Fakat bunu yapan kişinin kim olduğu tam bir muammaydı. Marki olamazdı, Galler arşidükü çok güçlü bir soylu olsa da Londra polis merkezine müdahale edemezdi.

Kraliçe miydi?

Kraliçe neden kuzey İngilterenin gözbebeği olan adamın karşısında dururdu ki? Mantıklı değildi. Üstelik Kont Xiao onlarca fabrikayı ve ekonomik faaliyeti başarıyla idare ediyordu. Onu gördüğü ilk seferde gösteriş meraklısı, işine hileyi katan bir soylu olduğunu düşünen Yibo, artık anlamıştı. Lord Xiao Zhan dürüst ve çalışkan bir adamdı.

Peki ya bu, nefret sebebi olabilir miydi?

Onlarca soru arasında nefesi kesilir gibi oldu. Alnında biriken ter damlalarını hissedebiliyor, gözlerinin odaklandığı nokta sürekli değişiyor ve neresi olduğu önemli değil, bir yere oturmak istiyordu.

Böylesine kötü hissettiği sırada tüm karmaşanın ortasında kulaklarının işittiği ses ile zihnindeki tüm sorular kenara çekildi, rahatlar gibi oldu.

"Lordum."

Oradaki kimse, Yibo'da dahil Xiao Zhan'ı görmeyi beklemiyordu. Herkes sırayla Kont'a selam verirken, onun gözleri sadece omzunu kavradığı adamın yüzündeydi. Aşağı yukarı bir gün olmuştu onu görmeyeli. Kont özlediğini fark ediyordu ve o an, polis merkezi gibi alakasız bir yerde aşkın kudreti karşısında sadece boyun eğebiliyordu.

"Sakinleşin, babanız dışarıda. İsterseniz yanına gidin. Duyduğuma göre Marki polis merkezinden ayrılıyormuş, onu görmek isteyebilirsiniz."

Zhan'ın söylediği şey Yibo'nun ilgi alanına dahil değildi. Zihnine hala bir sis tabakası karışıyordu. Birden bire, aniden kendisini kötü hissettiği sırada onu görmek çok fazla etkilenmesine sebep olmuştu.

"Nasıl?"

Kont onun afallamış, kontrolünü kaybetmek üzere olan haline bakarken, etrafındaki insanları ve neden orada olduğunu hesaba kattığından gülümseme isteğine engel oldu. "Buradaki işim bittiğinde bir otele yerleşeceğim. Adresini Zhoucheng verecek size, orada buluşun benimle."

Baron bu sessiz söylenen sözlerden sonra durdu. İtiraz etse de ne şekilde yapacağını bilmiyordu. Bu yüzden biraz önce kalktığı sandalyeye oturan ve ileriye bakan adamı izledi bir süre. Kendisi henüz buradaki işini bitirmemişti ve bunu ona hatırlatan polis memuruna çevirdi yüzünü. Ancak kendisi konuşamamış, onun yerine Kont araya girmişti. Sesinde farklı bir tını, kimsenin itiraz edemeyeceği bir otorite vardı.

"Lord Wang Yibo'nun buradaki işleri bitti."

Baron bir an üşüdüğünü ve ürperdiğini hissetti. Bu sese alışık değildi, alışık olduğu sesin tınısı yumuşak, aksanı kontrolsüz ve çok daha güzeldi.

Alışık olduğu ses..

Odadan çıktığında ve görevlilerin geçip gittiği geniş koridorda donup kaldığında bunu düşünüyordu. Kont Xiao'ya alışmış olduğu gerçeği onda korkunç bir etki bırakmıştı. Bu etkiyle reddettiği her şey, birazda olsa kabule yaklaşmıştı içinde.

Ancak o kadar kolay değildi.

Neden o adama alışmıştı ve niçin sesindeki değişime bile duyarlı hale gelmişti? O an bulunduğu karmaşa arasından çekip çıkartamazdı cevabı, ki zaten onun öylece donup kaldığını fark eden yardımcısı Fanxing seslenerek dikkatini kendi üzerine çekmişti.

"Baron?"

Yibo irkilerek kendisine geldi ve Fanxing devam etti. "Babanız işlerini bitirdi, dışarıda sizi bekliyor."

Başını salladı ve yürümeye başladı. Binadan çıkıp, yolun kenarında bekleyen babasına doğru yaklaştığında kendisini oldukça yorgun hissettiğini fark etti. Ancak yüzünde tek bir mimik oynamamıştı.

"Baba, Marki nerede ?"

Yorgunluktan yüzünün rengi solan ve artık olduğu yaşta gözüren adam, düşünceli bir halde "Gitti. Biraz evvel ayrıldı buradan."Diye yanıtladı oğlunu. "Birkaç gün toparlanacak ve ardından kardeşinin cenaze törenine katılacak."

Yibo başını salladı. Marki'yi hiç görememişti. Ne düşündüğünü ve ne hissettiğini bilmeyi isterdi, ama belki de böylesi daha iyi olmuştu. Psikolojik olarak isim koyamadığı bir şekilde zorlanıyordu zaten. Bu yüzden de gözlerini kapatıp, Margate sahilinde bir yeri düşlüyordu. Orası huzurluydu.

"Birkaç sonraki cenaze törenine senin katılmanı istiyorum oğlum, benim geri dönüp olayın yarattığı kötü etki ile ilgilenmem gerekiyor."

Yibo başını salladı. Fakat cenaze törenini düşünemiyordu, aklında o an başka bir şey vardı. "Baba, Kont Xiao hakkında ne düşünüyorsun?"

Lord Darren bu isim karşısında düşünceli bir ifadeyle oğluna baktı. Kont Xiao ile daha önce tanışmıştı, bugün de konuşmuştu. Nereden bakarsa baksın, böyle bir cinayeti planlayacak ve yapacak bir insan değildi. Üstelik oğluna oldukça iyi davranmış bir adama kötü duygular beslemesi mümkün değildi. Bu yüzden kendisinden cevap bekleyen Yibo'ya dürüstçe cevap verdi.

"Onun yaptığını düşünmüyorum, Marki ile konuştukları sırada oradaydım, bence Marki de öyle düşünmüyor. Zamanla onun suçsuzluğunu kanıtlanacaktır."

Yibo rahatlayarak nefesini dışarıya bıraktı. Babasından bunu duymak onu rahatlatmıştı. Kont'un aklında yer eden figürünün değişmesini istemiyordu. Uğrunda canını hiçe saydığı bir adamın kötü bir insan olması ona ağır gelirdi.

Gözlerini kapatıp dönmekte olan başına götürdü elini. Gece rahatsız geçirdiği yolculuk, cinayet olayı ve kendi içinde halledemediği meseleler başını döndürmüştü. Hala tamamen kazanamadığı sağlığını düşünmeliydi, ama yapamıyordu. Onun yorgun halini gören babası telaşla Fanxing'e işaret verdi.

"Onu dinlenebileceği bir otele götür. Ben de artık yola çıkayım."

Yibo kendisine yaklaşan Fanxing'in elinden ceketini alarak geriye çekildi. "Fanxing sen babamla eve dön, ben kendim hallederim buradaki işleri."

Kendisini tereddütle izleyen babasına ve ardından yanındaki genç adama baktı. "Ben hallederim."

İkna olmuş babasına veda ederken uzakta kendisine bakan Zhoucheng'i görmüştü. Otelin adresini kendisine vermek için beklediğini biliyordu. Nihayet yalnız kaldığında ise Zhoucheng yanına gelerek eline adres yazılı bir kağıt bıraktı.

"Biraz uzak, fakat güvenli bir yer."Derken gözleri etrafını süzüyordu. Önündeki adama bakmaya başladığında sordu. "Sizinle gelmemi ister misiniz Baron?"

Yibo adresi okuduktan sonra kendisine bakan gence cevap verdi. "Kendim giderim, Kont'un size daha çok ihtiyacı olabilir."

Bu sözlerden sonra birbirlerine selam verdiler ve Baron yavaşça yürümeye başladı. Londra sokaklarına aşina değildi, bu yüzden otele ulaşması vaktini almış, yorgunluğuna yorgunluk eklemişti.

Hala çok düşünüyordu. Tüm düşünceleri düzensiz bir bütünün parçasıydı. Bir başlangıç noktası yoktu, hiçbiri bir sonuca ulaşmıyordu. Sadece karmaşa yaratıyor ve o karmaşadan da tek bir isim yükseliyordu.

Xiao Zhan.

İtiraz edemezdi, etkileniyordu. Buna polis merkezinde sesini duyduğu an karar vermişti. Bu onu korkutuyor, dehşete düşürüyor ve ne yapacağını bilemediği bir noktaya getiriyordu. Bu yüzden içinden kendisini telkin etmeye çalışıyordu. Sorun yok diyordu, ben zaten onu gördüğüm ilk an etkileyici bir adam olduğunu kabul etmiştim diye devam ederek kendisini rahatlatmayı deniyordu.

Nihayet oteli bulduğunda ve kendisine verilen odaya girdiğinde yorgun bir halde yatağa uzandı. Hem duygularını, hem de olması gerektiğine inandığı gerçekleri sorgularken uykuya dalması uzun sürmemişti.

Uyumak en iyisiydi, çünkü Kont Xiao'nun hayali o anda her yerdeydi. Öptüğü bileklerinde, nazik elleriyle kavradığı belindeydi. Ateşini kontrol etmek için dokunduğu alnında, hep uzun uzun, korkmadan baktığı gözlerinde ve yumuşak bir tınıyla söylenmiş güzel sözleriyle kulaklarındaydı.

Rüyalarını bile onunla örmüştü Yibo. Anlamıştı, uzak kalmakla geçmeyecekti. Çünkü, günlerdir Kont'u tüm hislerinin geçeceğine inandırmaya çalışırken, şimdi bir günlük ayrılığın ardından kendisini ondan bir türlü kurtaramamıştı.
_________

Kont yavaşça araladığı kapıdan içeriye süzülürken heyecan ve özlemle sarsılıyor, Baron ise yabancı gelen otel yatağında rahatsız bir uyku uyuyordu.

Komodinin üzerinde yanmakta olan zayıf lamba yatakta uyuyan bedenin yüzüne, öylesine güzel gölgeler düşürmüştü ki Xiao Zhan nefesini tuttu. Yavaşça yaklaştığı yatağın ucuna oturduğunda uyuyan Yibo'yu uyandırmamak için nefes almaya korkar gibiydi.

Biraz daha izlemek istiyordu.

Çünkü o an, Wang Yibo bir sürü şey oluyor ve onlarca anlama denk geliyordu. Güzeldi, etkileyiciydi, tüm kainatın sahip olamadığı bir çekimle onu izleyen adamı kendisine çekiyordu. Uykusunda ara ara titreyen kirpikleri birer hançerdi, yaralıyordu. Xiao Zhan emindi. Hiçbir alev, kalbini kasıp kavuran yangınları, sevdiği adamın yavaş ve düzenli solukları kadar harlayamazdı.

Wang Yibo hep utanmış ve çekinmişti. Onun baskın duyguları bunlardı. Hiç merak etmiş miydi bilinmez Xiao Zhan'ın da pençesine düştüğü bazı hisler vardı. İlk görüşte kocaman bir aşkın kollarına düşmüş olduğu için şaşırıyordu. Korkuyordu, o aşkın kolları tarafından ölesiye sarsılırken hiçbir zaman kendi kollarıyla ona uzanamamaktan. İstemezdi, olmaması için her şeyi yapacaktı.

Dakikalar geçti.

Ve bu dakikaların ardından rahatsız uykusunu uyuyan Yibo korkunç bir rüya görerek gözlerini birden loş karanlığa açtı.Nefes nefeseydi ve kendisi gibi donup kalan Zhan'ın yüzüne bakakalmıştı. Neden orada olduğu sorguladı şaşkınlıkla, bir cevap bulamadı.

"Zhoucheng'den öğrendim oda numaranızı."

Yibo öylece dururken, Zhan sanki onun aklını açık bir kitap gibi okuyordu. Bu yüzden tamda o an merak ettiği şeye cevap vermişti. "Doğru tahmin ediyorsunuz, sizi takip etti."

"Neden?"

Kont gülümsedi ve bu zamana kadar söylediği sözlerden inşa ettiği dağı daha yükseklere taşıdı. "Çünkü içinde olduğumuz vaziyette tek dolaşmak tehlikeli olabilir. "

Baron geriye çekildi ve bedenini toparladı. Susup kalmıştı, ona fazla geliyordu bu sözler.

"Sizi zorladığımı biliyorum lordum."Diye konuştu Xiao Zhan."Lakin tek amacım beni ve duygularımı hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde anlamanız."

Yibo birden, "Anlamıyorum."dedi. Öfkeli değildi fakat, sesi öyle çıkmıştı." Anlayamıyorum. Durduk yere, benim gibi sıradan bir insana böyle duygular besliyor olmanız beni hayrete düşürüyor."

"Sıradan değil."

Birkaç saniye sadece gözleriyle konuştular. Nefes sesleri dışında hiçbir ses duyulmadı kocaman odada.

"Öylesine önemsiz bir şeyden bahseder gibi bahsedemezsiniz kendinizden. Buna müsaade edemem Baron."

Yibo aklında, aralarında geçen konuşmanın olası sözlerini sıralıyordu her zaman. Ancak Zhan her seferinde onun çizdiği sınırı aşıyor, daha ileride bir noktaya taşıyordu ikisini de.

"Sizi ilk gördüğümde sanki oradaki tüm sesler sustu, bir tek sizi duydum. Tüm ışıklar söndü ve kocaman karanlığı bir tek sizin ışığınız aydınlattı. Gözlerim sizinle ilk buluştuğunda ben, geri dönülemez bir yola girdim."

Zorlukla yutkunan ve korkarak kendisine bakan adamın elini tuttu. Birkaç gün önce öptüğü bileğini okşadı. İçi gidiyordu, ona baktığı vakitlerde kocaman bir dalga onu alıyor ve hoyrat denizden geriye getirmiyordu. Yinede çok güzeldi. Sevdiği insanın her şeyi en güzeliydi.

"Lütfen, lordum lütfen beni anlamaya çalışın. Karşılık vermeniz yıllarınızı alsa dahi bekleyebilirim. Fakat bu inançsızlığınız beni mahvediyor. Sizin benden çekinip, duygularıma itimat etmediğiniz her an, korkunç bir azap çekiyorum."

O an, kalbinde hissettiği derin sızıyla ve büyük suçlulukla yüzleşmek Yibo için çok zordu. Bahsi geçen duygular sadece bunlar da değildi. Bilmiyordu, onu içten içe hırpalayıp duran başka şeyler vardı. Söylemekten korkuyordu. Bu yüzden bileğini okşamakta olan eli tuttu ve içten bir şekilde konuştu.

"Size çektirdiğim tüm sıkıntılar için üzgünüm. Ben, sadece kabul etmekte zorluk çekiyorum. Çünkü çok yabancı geliyor, asıl niyetim sizi üzmek değil inanın bana."

Bu sözlerin hemen ardından Kont'un gözlerine inen hüzün perdesi dalgalandı ve o gözlere Baron'un daha önce hiçbir yerde görmediği ışıklar dokundu. Bu yüzden, o ışıkların hatrına kendisini zorlayarak devam etti.

"Sizin, beni gönlünüzde çok ayrı bir yere koyduğunuzu biliyorum. Ne yapacağımı bilemediğimden ve biraz da çekindiğimden kaba davranmış olabilirim."

Konuştukça sıkıntılanıyor, utanıyor ve oturduğu yerde başı dönüyordu. Onun bu halini yakından gören Zhan ne demek istediğini iyi anlıyordu.. Günlerdir yaşamadığı büyük bir mutluluk yaşarken gülümsemişti.

"Wang Yibo, Wang Yibo."

Ona daha çok yaklaşıp bakışlarını titreyen adamın yüzündeki her noktaya değdirdi. En son dudaklarında durdu. Sarı ışık yüzüne çarpıyor ve kirpikleri de dahil her bir noktası, üzerinde saatlerce konuşulabilecek birer sanat eserine dönüşüyordu. Yibo, önündeki manzaraya bakıyordu. Kalbinin sesi kulaklarında yankılanırken yutkunamamıştı bile.

"Binlerce sayfalık aşk şiirleri okusan bile beni bu kadar mutlu edemezdin. Kalbimi rahatlatıp tüm huzursuzluğumu aldın götürdün. "

Resmi olmayan bu konuşma Yibo'yu rahatsız etmemişti ama utandırmıştı. Onu fazla zorlamamak için sustu Xiao Zhan. Sustu ve onu izledi. Dakikalar boyu onu tek bir saniye izlemeyi bırakmadı. Zaman zaman Yibo başını kaldırıyor, ona bakıyor ve yeniden bakışlarını aşağıya indiriyordu. Elleri hala gevşekçe yanyana duruyor ve birbirine dokunuyordu.

Sonunda Yibo yorgunluk ve uyguyla esnediğinde Zhan ayağa kalktı. " Artık sizi rahat bırakmalıyım. Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı lordum?"

Yibo bir süre sessiz kaldı ve odadan ayrılmak için ayaklanan adamın gitmesinden korkup aniden bileğini tuttu. İkisi de bu temasa şaşırmıştı, fakat Yibo kendisini zorlayarak konuşma konusunda kararlıydı. Rahatça uyumak ve en azından bu düşünceyi terk etmek istiyordu.

"Ben aslında Marki'nin kardeşinin ölümü hakkında konuşmak istiyordum."

Zhan durdu. Bileğini kavrayan parmaklara bakarken yüzünün düştüğü çok fazla anlaşılıyordu. Kendisini öldürmek isteyen kişi ya da kişiler dışında uğraştığı daha başka işlerin olması onu yorgun bırakıyor, uykularını ondan alıyordu. Çünkü Yibo'nun yeniden zarar görmesinden korkuyordu.

"Ben yapmadım. "Diye cevap verdi. " Kimse inanmasa ve suçlu bulunsam dahi siz bana inanın. Ben yapmadım."

Yibo tuttuğu bileği serbest bıraktı. İnanıyordu ama içindeki sıkıntı hiç geçmiyordu. Bunun için gerçekler açığa çıkmalıydı. Çok fazla soru işareti vardı.

"Diğer meseleler ile birlikte çok fazla karmaşa yaratıyor. Bir an önce son bulmasını istiyorum. "Dediğinde Zhan az önce kalktığı yere yeniden oturup kararlılıkla konuştu.

"Her şeyi halledeceğim. Sonsuza dek sırların ardına gizlenemezler. Tek bir korkum var, o da sizin zarar görmeniz. "

Yibo'nun kaşları gerildi ve gözlerini kıstı. Karşısında duran adamın saf endişeyle çalkalanan ifadesine baktı. Sadece onu değil kendisini de önemsemesini istiyordu. Bunu dile getirebilmeyi arzuladığı sırada, Kont yeniden onu çabucak anladı ve onun yerine konuştu.

"Bana bir şey olmayacak. Beni kolayca öldüremezler. Her türlü yolu deneyebilirler, fakat başarılı olmaları için tek bir seçenekleri var."

Xiao Zhan karşısında meraklanan adama yaklaştı ve kulağına doğru fısıldadı. "Sadece lorduma, benim lorduma zarar verdiklerinde beni öldürmüş olurlar. Bu yüzden ilk olarak kendinize dikkat etmenizi istiyorum."

Geriye çekilirken yine aynı sesle rica etti. "Lütfen zarar görmeyin."

Bütün bu sözler ikisini de sınırların çok ötesine, apayrı bir dünyaya sürüklemişti. Onları o dünyadan çekip çıkaran şey ise kapının kuvvetli bir el tarafından çalınması oldu.

Zhan birkaç saniyede kapıya ulaşıp gelen kişinin Zhoucheng olduğunu anladıktan sonra kapıyı açtı. İçeriye giren Zhoucheng ikisine de baktı, sonra biraz soluklandı. Uzun süre koşmuş gibi bir hali vardı.

"Şehrin girişindeki adamlarımızdan haber geldi. Birisi geliyor, kalabalık bir grup olduğu için büyük bir soylu olduğunu söyleniyor. Kuvvetle muhtemel bu otele gelecek çünkü aşağıda büyük bir hazırlık yapılıyor."

Zhan aceleyle devam etmesini istedi. Bir yandan da zihninde tanıyor olduğu soyluları düşünüyordu. Oluşturduğu hayali listesinin dışında kalan kişinin ismi Zhoucheng'in ağzından çıktığında odadaki herkes gerginlik içinde donup kaldı.

"Gelen kişinin Galler Arşidükü olduğunu söylüyorlar."

○○○○○○○○

Selamlar. Şuraya birkaç kıyafet örneği bırakmak istiyorum.

Bunu tarzı zaman zaman Xiao Zhan tercih ediyor. Etkinliğin olduğu gecede buna benzer bir şey giymişti.

Şunlar ise daha genel tarzda kıyafetler. Şapka da o dönemde fazlaca kullanılıyor. Yibo ise daha sade kıyafetler tercih ediyor ve şapka kullanmayı sevmiyor.

Son olarak buna benzer pelerinler giydiklerini söylemek istiyorum. Teşekkürler.

○○○○○○

Kaç gündür şu bölüme uğraşıyorum. Cidden bir türlü yazamadım.

Umarım beğenmişsinizdir.

Tekrar görüşene dek güzel bakın kendinize. Sizi seviyorum.

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

88.1K 10.4K 48
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
17.2K 2.5K 17
O hep "kırılmadım sorun yok" diyordu, fakat ruhu yavaş yavaş ölüyordu. Texting&düzyazı
44.6K 7K 30
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
140K 12.7K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...