KIZIL TAHTLAR 1: Salgın (GxG)

By RQMorrigan

26.7K 3.8K 2.2K

🏳️🌈Wattys 2022 Fantastik Kazananı (20.11.2022)🏅 🏳️🌈 Wattys 2022 Yarı Finalisti 🏆 🔥 Wattpad Fantasy TR... More

ᚺᚢᚷᛁᚾᚾ•ᛟᚷ•ᛗᚢᚾᛁᚾᚾ
Giriş
Bölüm 1: İsyan (Kısım I)
İsyan (Kısım II)
İsyan (Kısım III)
Bölüm 2: İlk Yükseliş (Kısım I)
İlk Yükseliş (Kısım II)
Bölüm 3: Dünya (Kısım I)
Dünya (Kısım II)
Dünya (Kısım III)
Dünya (Kısım IV)
Bölüm 4: M.S. 1346-1350 Yunanistan
M.S. 1346-1350 Yunanistan (Kısım II)
M.S. 1346-1350 Yunanistan (Kısım III)
M.S. 1346-1350 Yunanistan (Kısım IV)
Bölüm 5: Türkiye
Bölüm 6: Akılda Kalan Bir İsim
Bölüm 7: Tanıdık Yüz (Kısım I)
Tanıdık Yüz (Kısım II)
Bölüm 8: Kıyamete İlk Adım (Kısım I)
Kıyamete İlk Adım (Kısım II)
Kıyamete İlk Adım (Kısım III)
Bölüm 9: Son Anda Alınan Karar (Kısım I)
Son Anda Alınan Karar (Kısım II)
Bölüm 10: Ay'ın Etrafındaki Kızıllık (Kısım I)
Ay'ın Etrafındaki Kızıllık (Kısım II)
Ay'ın Etrafındaki Kızıllık (Kısım III)
Bölüm 11: Biraz Cehennem Biraz Cennet (Kısım I)
Biraz Cehennem Biraz Cennet (Kısım II)
Biraz Cehennem Biraz Cennet (Kısım III)
Biraz Cehennem Biraz Cennet (Kısım IV)
Biraz Cehennem Biraz Cennet (Kısım V)
Biraz Cehennem Biraz Cennet (Kısım VI)
Bölüm 12: Davetsiz Misafir (Kısım I)
Davetsiz Misafir (Kısım II)
Davetsiz Misafir (Kısım III)
Davetsiz Misafir (Kısım IV)
Davetsiz Misafir (Kısım V)
Davetsiz Misafir (Kısım VI)
Davetsiz Misafir (Kısım VII)
Bölüm 13: İlk Sürgün (Kısım I)
İlk Sürgün (Kısım II)
İlk Sürgün (Kısım III)
İlk Sürgün (Kısım V)
İlk Sürgün (Kısım VI)
İlk sürgün (Kısım VII)
Bölüm 14: Önlenebilir Kader (Kısım I)
Önlenebilir Kader (Kısım II)
Önlenebilir Kader (Kısım III)
Önlenebilir Kader (Kısım IV)
Önlenebilir Kader (Kısım V)
Önlenebilir Kader (Kısım VI)
Önlenebilir Kader (Kısım VII FİNAL)

İlk Sürgün (Kısım IV)

234 59 24
By RQMorrigan

Casey ve Diana'nın etrafı gövdelerine sarmaşıklar dolanmış Söğüt, Ladin, Sedir ve bir sürü farklı türde ağaçlarla kaplıydı. Bastıkları zeminde eğrelti otları, Çimen, Kırkkilit otu ve Lila, eflatun renklerinde çiçek açmış ısırganlar ve bir sürü başka otlar uzanıyordu. Ağaçların güneş görmeyen tarafları yeşil, sarı yosunlarla kaplanmıştı. Güneşin bir diğer gölgede bıraktığı kuytularda ve zeminin alçalıp çukurlaştığı yerlerde otların örtü görevi gördüğü ufak karanlıklarda yetişen çeşitli mantarların kokularını alabiliyorlardı. Olympos'ta bozulmayan tek yer bu ormandı. Bel hizalarına kadar uzanan yeşil otlar binlerce çiçeğin kokusuyla karışan rüzgârın etkisinde ahenkle salınıyordu. Ters giden tek şey, siyah bir sisle kaplanmış güneşti. 

          "Dur biraz... şu lanet... şey," Diye Casey'ye seslendi Diana, dirseğini geniş salkımlı dalları olan kalın gövdeli söğüt ağacına yaslarken. Ayakkabılarının topukları sürekli nemli toprağa gömülüyor, topuk boşluğuna ağaçlardan dökülen odunsu tohumlar ve taşlar doluyordu. "Medusa'nın saçları adına. Lanet olsun!" diye mırıldandı. Olympos'ta can sıkıcı bir durumla karşılaşan herkesin sıkça kullandığı bir lanetleme cümlesiydi bu. 

             Casey arkasını döndü ve soğuk bakışlarla Diana'yı süzüp göz devirdi. "Sızlanmayı kes ve çıkart şunları."

             "Sızlanmıyorum, sadece," diye sızlandı Diana. Biriken topraktan kurtulmak için ağaç gövdesine vurduğu son tekme ile ayakkabısının topuğu kırıldı. "Ah, Lanet olsun!" Fısıltılar halinde yükselen lanetlerine bi de küfürler karıştı. 

              Casey dişlerini sıkınca çene yanları seğirdi. 

              Diana, son okuduğu küfürlü lanetten sonra ayakkabılarını çıkarttı ve rast gele ormanın içine fırlattı. 

             "Siz Olymposlular," diye konuşmaya başladı Casey soğuk ses tonuyla. "Gerçekten tuhaf ve anlaşılmaz varlıklarsınız. Başta yapmanız gerekeni uzattıkça uzatıyor, boşuna zaman kaybı yaratıyorsunuz." 

             "Sen de tüm Olympos'u ikiye katlayacak kadar tuhafsın," diye karşılık verdi Diana anında. Hemen ardından, Casey'nin tek kaşı kalmış yüzüne bakıp kolunu otların arasında belli belirsiz görünen yola doğru uzattı "Bu taraftan." Casey'nin önünden geçerken gözlerini kısıp yüzüne imalı bir bakış attı. "Bence neden tuhafsın, merak ediyor musun?" Sessizliğine dayanamamıştı. 

            Casey omuz silkti.

         "Ben de öyle tahmin etmiştim." 

         "Çok fazla konuşuyorsun." diye tersledi Casey, bıkkınlık tınısı taşıyan sert ses tonuyla. 

         "Tıpkı senin söylenecek, azarlayacak bir şeyler bulduğunda yaptığın gibi, Uyuyan Kasabı."

           Casey, ikinci derin nefesini aldı ve sabır diledi. "Kasap olsaydım mezbaha da olurdum; gel gör ki kendini orman defilesinde sanan bir tanrıçayla, hâlâ var olduğunu iddia ettiği bir haritanın peşindeyim."

          Bu kez susan Diana oldu.  

Sarayın arka tarafını ormandan ayıran düzlüğe ulaştıklarında harabeye dönmüş yapıyı gördüler. Casey yükselen cılız dumanların yaydığı yanık kokusu eşliğinde etrafı gözlemlerken, Diana'nın gözleri yaşlarla doldu. Zeus'un sarayı herkesin gözünde Olympos'un fil dişi kulesiydi. Harabeye dönen sadece Zeus'un sarayı değildi: Tepenin altında en güzel manzaralardan bir diğerine sahip Diana'nın sarayı da yıkımdan payını almıştı. Diana gördüğü manzara karşısında girdiği şoktan çabucak çıkmayı yeğledi ve intikam yeminleri etmeye başladı sessiz mırıltılarla. Birkaç metre daha ilerlediler ve bir diğer korkunç manzara ilişti gözlerine. 

        "A-athena..." diye kekeledi Diana. 

          Casey sessizliğini korumaya devam etti. Gördüklerinden etkilenmiş sayılmazdı. Başıyla sarayı işaret etti ve yürümeye devam etti. 

          Diana, sinirden titreyen sesiyle konuşmaya başladı. "Biraz olsun saygın yok mu senin? Orada fare leşi gibi asılı olan bir Olympos Tanrıçası. Birkaç saniye izin ver, hiç değilse acımın şokunu atayım!"

          "Kulaklarını aç ve beni iyi dinle," diye konuşmaya başladı Casey arkasını dönüp. "Son kez söylüyorum: Ben ne Olymposluyum nede hayranınız. Acı çekip ağıt yakmak istiyorsan burada kal ve ne yapacaksan yap. Gerekirse," kolunu saraya doğru uzattı, "orayı tekrar yerle bir eder, lanet haritayı tek başıma bulurum. Her şeyden önemlisi, sevdiğim kadının hayatı söz konusu. Ve benim zırlamana harcayacak vaktim yok."

            Diana, dişlerini sıksa da sustu ve yürümeye devam etti. Söz konusu Olympos olmasa Casey'nin dürüstlüğünü şüphesiz taktir ederdi. Yalan duygularla rol yapacak bir karakteri yoktu ve Diana bunun farkındaydı. Düzlükten yükselen eğrelti ve kibrit otları arasından geçip patikadan indiler ve sarayın arka bahçe duvarına ulaştılar. Casey vücudunu yere yakınlaştırıp güçlü bir sıçrayışla duvarı aştı ve arka tarafına ulaştı. Köze dönmüş oturma banklarının, içindeki suyun rengi siyahlaşmış süs havuzlarının ve bir kısmı yanmış, sarmaşıklarla kaplı kamelyaların arasından sarayın kapısına doğru ilerledi. Diana'da birkaç adım arkasındaydı.  İçeri girmeden önce kapının ötesini dinledi. İçerisi iblis ve başka ırklarla doluydu; özellikle salondan arta kalan alt kattaki kısımda tam bir curcuna var gibiydi. Çömeldi ve kapıyı araladı, Diana'da çömelince içeri girdiler. 

           Casey, bej rengi mermerden oluşan sarayı köşeden köşeye saran asma kat koridorunda gezinen iki iblisin arkasından, korkuluklara yaslanıp sessizce ilerledi. Mesafesi fazla uzak sayılmasa da lanetinden etkilenmediklerini kalp atışlarını dinleyerek fark etti. Yüzü düşünceyle buruştu; fakat odağını çabucak toparladı ve ilerlemeye devam etti. İblislere yaklaştıkça bozulan enerji frekanslarını gördü, düzensizleşen kalp atışlarını duydu. İçi az da olsa rahatladı, hâlâ laneti tam anlamıyla olmasa da etkiliydi. Arkasında duran Diana'ya soldaki iblisi işaret etti ve belinden iki hançer çıkarttı. Hançerlerden birini Diana'ya uzatırken diğer eliyle de baş parmağını kaldırıp boğaz kesme hareketi yaptı. Diana başını sallayıp elinde ki hançeri alınca adımları hızlandı. 

              Sağda olan iblise iyice yaklaşıp eli ile ağzını kapattı ve bağırmasını engelledi. İblisin bedenini yere doğru çekerken diğer iblis olan biteni fark etti. Cassey kollarında çırpınan iblisin boğazına elindeki hançeri dibine kadar sapladı ve hızla çekti. Diana'da aynısını yapınca iki iblis cesedi yan yana uzandı. Aşağıya inen dört kat boyunca kendilerine yakın olan iblisleri sessizce etkisiz hale getirdiler. 

             Hazine odasının olduğu kata ulaştıklarında kapının önünde bekleyen altı muhafızı geçmek için duvar dibinde durup plan yapmaya başladılar. Altı muhafız, Fraude'nin dönüştürmesiyle bir tür mutasyon geçirmişti; göz kenarlarından uzanan siyah damarlar tüm vücutlarına yayılmış, ten renkleri oldukça beyaz bir hal almıştı. Altından yapılmış büyülü zırhları ve miğferleri kurumuş kan lekeleriyle doluydu. Muhtemelen çoğu iz kendi kanlarından kaynaklıydı. 

             Casey, muhafızlardan dördünü aldı ve planlarını uygulamak için harekete geçtiler. Çömelerek yavaş adımlarla ilerlerken Diana'da hemen arkasındaydı. Belinden iki hançer daha çekti ve değişimli nöbet tutan muhafızların turlarını tamamlamasını bekledi. Duvarın sonuna kadar ilerleyip adım seslerini saydı, oda girişindeki üç muhafızın kalp atışlarını dinledi. Mutasyona uğrayanlar lanetinden eskisi kadar etkilenmiyordu, artık emin olmuştu. Birkaç adımlık mesafeden muhafızların kalp atışlarının düzensizleşmesi gerekirdi normal şartlarda. Üç muhafızdan oluşan grup kapı ağzına ulaşınca, orada bekleyen diğer üç muhafız hareketlendi ve koridora yöneldi. Casey uzaklaşan adım seslerini dinleyip mesafe iyice açılınca açığa çıktı. Göz göze geldiği muhafız duvara dayadığı mızrağını kavrayamadan, sol kolunu uzattı ve Nyx'e zihin bağıyla çıkması emri verdi. Yılan, kolundaki dövmeden ayrılıp ok gibi muhafıza sıçrarken, parmakları arasında tuttuğu iki hançeri fırlattı. Diğer iki muhafız boyunlarına giren hançerlerle çırpındı, Nyx vahşice saldırmaya devam etti. Gövdesini muhafızın boynuna dolamış, sivri dişlerini başına rast gele saplayıp zehrini boşaltmıştı. Son muhafız da acı bir sonla yüz yüze gelip yere yığılınca, zırhından çıkan şıngırtılar diğerlerininki gibi hızla sustu. Uzun koridorun sonunda duran muhafızlar olan bitenden habersiz gibiydi. 

           Casey koridorun içine doğru açılan duvara dayalı kapıları kapattı. Yerde yatan muhafızların boğazlarından hançerlerini çekip aldı. Cansız bedenlerden akan siyah kan yerde gölcük oluşturdu ve botlarının tabanlarına kadar ulaştı. Nyx'in zehriyle felç ettiği ve ısırmaya devam ettiği muhafızsa hala canlıydı; sokulduğu yerlerden ikişer damla kan sızarken, miğferinin açık olan kısımlarından görünen teni şişliklerle doluydu. Yalvarır gözlerle bakarken hırıltılı soluklar alan muhafızı umursamadı Casey. Ucundan siyah kan damlayan hançerin sapını sıkıca kavramış yürürken, ayaklarının dibinde çırpınan muhafızın sağ gözüne fırlattı ve hançer kabzasına kadar göz çukurundan girdi. Kabza kenarları muhafızın elmacık ve kaş kemiğini dahi çatırdatarak kırdı. Casey tekrar eğilip hançeri çekti ve Nyx'e doğru kolunu uzattı. 

          Diana, yerde yatan muhafıza bakarken yutkundu ve titreyen derin bir nefes aldı. Yerde yatan üç muhafız Olympos'luydu. Fraude'nin zorladığı değişim yüzünden ölmüşlerdi şimdi. Başını iki yana salladı ve düşüncelerinden sıyrılmaya çabaladı. Koridorda hızla ilerleyen Casey'ye yetişti ve onun yaptığı gibi süs amacıyla koyulmuş, duvara gömme kemerli oluklardan birine sakladı.  Oluğun içindeki meşalede yanan ateşin sıcaklığını sol kolunun arkasında ve sırtında hissedebiliyordu.  Muhafızların zırhları attıkları her adımda ufak tefek çınlamalar çıkartırken sabırla bekledi ve karşı olukta gizlenen Casey'nin gözlerinden gözlerini ayırmadı. Casey başıyla işaret verince aynı anda oluklardan çıkıp muhafızlara saldırdılar. Kalan son muhafızlar da etkisiz hâle gelince hazine odasının kapısına doğru ilerlediler. 

           Casey, siyah kana bulanmış hançerlerini pantolonunun bacak yanına sürterek temizledi ve bel kılıfına yerleştirdi. Kollarını göğsünde birleştirdi, kapıda ki tuhaf enerjili mührü çözmeye çalışan Diana'yı izlemeye başladı. 

           Diana birkaç başarısız büyüden sonra sinirle ufak tefek lanetler mırıldandı. Göğsü ve omuzları aldığı derin nefesle kabardı. En sonunda ellerini bel yanlarına koydu ve boş boş baktı kapıya. 

            Casey sabırsızlığını belli eden hareketle yeri tekmeledi. "Nedir sorun? Yine birkaç güne daha mı ihtiyacın var?"

            Diana tepki vermedi, öylece mühür üzerindeki desenlere bakmaya devam etti. 

         "Çekil kenarı." dedi Cassey, Diana'nın omuzunu itelerken. Kapının önüne geçti ve sol yumruğunu sıkıp kolunu kaldırdı, var gücüyle kapıya doğru bir yumruk salladı. Mühür dalgalanıp metalik bir yankılanma çıkartsa da açılmadı; Casey'nin ayakları yerden kesildi ve kapıyla aynı anda birbirlerine yumruk atmışlar gibi geriye doğru uçtu. Diana'nın şaşkın bakışları altında koridorun sonuna kadar havada ilerledi. Geriye doğru birkaç takla atıp yüz üstü sürüklendikten sonra ancak durabildi. Kollarını tırtıklı taş zeminde sürüyerek doğrulttu ve avuç içlerini yere dayadı, başını -sersemlikten dolayı birkaç kez salladıktan sonra- kaldırıp kapıya baktı. Dizlerinin üzerinde doğrulup gözünün önüne düşen birkaç parça perçemi üfleyip ayağa kalktı. Bu kez iki yumruğunu sıkmış, attığı her adım yeri titriyordu. Ritimli adımlarla kapıya yaklaşırken Diana'nın bıkkınlıkla nefes alıp göz devirmesini umursamadı.

           Kapıya ulaşınca içinden yumruklamak gelse de hatasını yenilmedi; durdu ve kapıyı boydan boya kaplayan saydam siyah perdeyi ve üzerinde ki sembolleri inceledi. Semboller ne Rúne (Rün)'ceydi ne de bildiği başka bir dildendi. Karmaşık çizgilerin kıvrımlarla yön alıp birbirlerini tamamladıkları tuhaf şekillerle doluydu sisin üstü.

             Avuç içlerini mühür enerjisine dayayınca parmak aralarından kollarına kadar oluşan titreşimleri hissetti. Zeminden güç alıp yavaşça arttırdığı baskıyla kollarını itelemeye çalıştı. Vücudu öne doğru eğildi, postal tabanlarının değdiği zeminden çatırtılar yükseldi. Yüzü neredeyse siyah perdeye yapışmış olsa da bir milim dahi oynamadı tuhaf enerji. Son kez tüm gücüyle kollarını bastırdı; yarım parmak eldivenleri dikiş yerlerinden yırtıldı ve postalları ayak bileklerine kadar zemine gömüldü. Ezilen, patlayan postalları çukurdan çıkarttı ve gözleri kapıdayken birkaç adım geri atıp uzaklaştı. Pes etmek doğasında olmasa da neredeyse tüm gücünü tüketmişti. Aklına son anda gelen fikirle gözleri kısıldı. Tekrar kapıya yaklaştı ve eldivenini çıkartıp yere fırlattı. Sol kolunu kaldırdı, saf enerjisini kalbinden eline çekti. Parmak aralarından çıkan ateş mühre değince yanma cızırtıları duyuldu. Diana'nın kaşları şaşkınlıkla kalkarken, Casey mührü yakmaya devam ediyordu. Sonunda mühür zayıfladı, siyah sisin içinde ateş rengi parıltılarla beliren damarlar genişledi ve semboller yanan kağıtlar gibi birer birer tutuştu. Ortama yayılan yanık sülfür kokusu bütün koridoru sardı ve mühür cam gibi çatırdayarak gözden kayboldu. 

             Casey, emin olmak için ateşi kesmedi. Kapının demir kolu kırmızılaşana kadar bekledi, saf enerjisini kalbine çekip kapı kolunu kavradı ve açtı. Aralıktan sızan sarı parıltılar sıradan bir uyuyanı kör etmeye yetecek düzeye sahipti. Casey'nin dahi gözleri kısıldı, göz bebekleri küçüldü. Kapıyı ardına kadar dayadı ve etrafa göz gezdirdi; kilden yapılmış devasa boyutlardaki on sekiz küp, dikdörtgen genişlikte karşı karşıya yerleştirilmiş, ortada kalan boşlukta parıldayan altın pulları tepeler oluşturmuştu. Altınların arasında zümrüt, elmas ve uyuyan boyutunda bilinmeyen sayısız değerli taş parıldıyordu. 

              Duvarlardan sarkan kırmızı flamaların ortasına altın yaldızlarla tanrıça ve tanrı sembolleri işlenmişti. Flamaların üzerindeki sembollerden birkaçını ilk bakışta tanıdı Casey. Odanın sol arka köşesinde duran paravanın arkasında bir şeyler olduğunu fark etti. Eşikten öteye bir adım atmadan önce durdu ve odaklandı; değerli nesnelerle dolu odalara Olymposluların kurduğu tuzakları çok iyi biliyordu. 

             Eşiğin iki kare uzağındaki alanın üstü parlak taşlar ve altınlarla kamufle edilse de kulakları hava akımını algıladı. Sivri uçlu nesnelere sürtünerek süzülen hava, burnuna tahta ve oksitli metal kokusunu da taşıdı. Zihninde sivri mızrak görüntüleri oluştu. Mekanizma eşiğin önündeki taşa bağlıydı, buraya bilinçsizce adım atan kim olursa olsun kuşkusuz sivri mızrakların arasında delik deşik olurdu. Mekanizmayı etkisiz hale getirmek için daha da odaklandı, eşiğin önündeki taşın bağlı olduğu noktayı bulmaya çalıştı. Diana arkasından ilerleyip kolunu kapı girişini çevreleyen taşların birine uzatırken Casey'de aynı anda uzandı ve taşa hafif bir baskı uyguladı. Taş tok sesler çıkartarak gömüldü, çark sesi duyuldu ve mızraklar deliklerden bir miktar altını etrafa saçarak yükseldi. Altınlar, değdikleri yerlerde şıngırdadı ve tepeciklerden az miktar altın dökülüp duruldu. Eşiğin önünde duran taş ortadan ikiye ayrıldı ve daha kalın, sivri mızraklar dışarı fırladı. İki saniye sonra mızraklar tekrar yerlerine girdi, eşiğin önündeki taşın yerini boşluktan sürtünme sesleriyle çıkan yeni bir taş aldı. Tüm bunlar iki saniye gibi kısa bir sürede oldu ve bitti. 

          "Etkileyici." dedi Diana, tatminkâr ses tonuyla ve odaya ilk adımını attı. Kolunu kaldırıp odanın sol arka köşesini işaret etti. "Harita orada. Adımlarımı takip et." 

           Casey'nin buna ihtiyacı yoktu. Hava akımının olmadığı taşlar çoktan beyninde yer etmişti. Etrafa göz gezdirerek Diana'nın arkasından ilerledi yine de. Kulpları altından, gösterişli işlemeleri olan beyaz boyanmış tahtadan yapılmış sandığın önüne gelince durdular. Diana sandıktan çıkarttığı parşömen benzeri yıpranmış kâğıdı dikkatle açarken Casey'nin de gözleri ellerindeydi.

             Diana ansızın konuşmaya başladı. "Zamanının çoğunu uyuyanların arasında geçirmene rağmen," başıyla arkayı, altın pullarından oluşan tepecikleri işaret etti, "böylesine devasa bir hazine pekte heyecanlandırmamış gibi seni."  

             Casey omuz silkti. "Hem de hiç," gözleri altın yığınlarında gezindi. "Sizin niye ihtiyaç duyduğunuzu da anlamış değilim." 

        "Burada gördüklerinin çoğu hediye ve inananlarımızın yeni yaşamlarında refah bir yaşantı için bize sundukları." 

        "İnananlarınıza neden mezara altınla gömülmeyi zorunlu kıldınız, bunu da alamadığım bir diğer konu."

           Diana tam cevaplamak için kıvrılan dudaklarını aralamıştı ki, tavandan gelen sarsıntıyı hissettiler. Neler olduğunu anlamaya çalışırken sarsıntı çoğaldı ve tavandan kırıntılar dökülmeye başladı. Sarsıntı daha da çoğaldı, altınlar titredi ve şıngırtılar arttı. 

          Casey dengesini toparlayıp Diana'nın kolunu yakaladı ve çöken tavan parçasının altından son anda çekmeyi başardı. Kolunu iyice çekti, çıkış kapısına doğru iteledi ve "Koş!" diye bağırdı.  

Bölümü beğendiyseniz oy verip yorum yaparak ve kurguyu önererek destek olabilirsiniz. RQs Discord sunucusu davet linki ve Spotify/YouTube linkleri profil biomda mevcut. Herkese iyi okumalar dilerim.

Continue Reading

You'll Also Like

31.4K 2.6K 29
duy beni, ağlıyorum haykırıyorum yalvarıyorum yanıyorum sana sesleniyorum duymuyor musun yoksa umursamıyor musun
1.5M 105K 200
Başlangıç Tarihi: 05.06.2018 Yarı Texting -,- Arkadaşlar sevişme çok (belki hiç) yok bu hikayede... Anonim: Ben bir ayyaşım
Sekiz çizer ayaklarım 
Ö...
57.9K 8.9K 89
Gözlerinde ölüm vardı... Ben yaşamak istedim. Homofobikseniz veya bu tür hikâyelerden hoşlanmıyorsanız, okumaya devam etmeyin lütfen... Başlangıç tar...
38.6K 2.3K 29
Lauren' ın taptığı tek kadın annesi Clara idi. Babası Michael ise istediği her şeye parasıyla sahip olan bir adamdı. Fakat bir gün Michael' ın Clara'...