KOKUNUN İZİ

By ldream1928

20.8K 2.2K 6.1K

İki beden, iki kalp. Birinin kalbinde ihanetin çürüttüğü damarlar. Ötekisinde ise intikamın küflendirdiği bir... More

1.BÖLÜM~Aşkın Acizliği
2.BÖLÜM~Sevgilim
3.BÖLÜM~Evrenden Mesaj
4.BÖLÜM~Umut
5.BÖLÜM~Gizemli Kız
6.BÖLÜM~Plan
7.BÖLÜM~Taş
8.BÖLÜM~Yolculuk
9.BÖLÜM~Unutmak
10.BÖLÜM~Hırsızlık
11.BÖLÜM~Yalnızlığın içindeki yalnızlık
12.BÖLÜM~Alışveriş
13.BÖLÜM~Sahne
14.BÖLÜM~Enkaz
15.BÖLÜM~İz
16.BÖLÜM~Hayatı Sıfırlamak
17.BÖLÜM~Yanlış Anlaşılma
18.BÖLÜM~Yeniden Başlamak
19.BÖLÜM~Planın İlk Adımları
20.BÖLÜM~Yeni İş
21.BÖLÜM~ Elinin İzi
22.BÖLÜM~Hediye
23.BÖLÜM~Kötü Bir Şey
24.BÖLÜM~Kaza
25.BÖLÜM~İlk Defa
26.BÖLÜM~Davetsiz Misafir
27.BÖLÜM~ Özlemek
28.BÖLÜM~Geçmiş
29.BÖLÜM~Rüya
30.BÖLÜM~Yağmur
31.BÖLÜM~Canavar
32.BÖLÜM~Kabus
33.BÖLÜM~ Aldattım
34.BÖLÜM~Buzdan Şato
35.BÖLÜM~ Ölümü Dilemek
36.BÖLÜM~ Günahkar
37.BÖLÜM~ Yüzleşme
38.BÖLÜM~Buzun Sıcaklığı
39.BÖLÜM~Hayata
41.BÖLÜM~Hastane
42.BÖLÜM~ Mekan
43.BÖLÜM~ Düğüm
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM~Telefon
46.BÖLÜM~Papatya
47.BÖLÜM~İstek
48.BÖLÜM~Yakınlık
49-Bölüm~Gece
50.BÖLÜM~Aşkın Şimşeği
51.BÖLÜM~Deniz
52.BÖLÜM~Konuşma
53.BÖLÜM~Güzel Kadın
54.BÖLÜM~Aşk Sarhoşu
55.BÖLÜM~Mezar
56.BÖLÜM~Gidiyor musun?
57.BÖLÜM~Evet
58.BÖLÜM~Telefon
59.BÖLÜM~Zamanın İhaneti
60.BÖLÜM~Benim İklimim
Final
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Özel Bölüm-3
!!!
Yeni Kitap Duyurusu

40.BÖLÜM~Duruşma

226 24 110
By ldream1928

Keyifli okumalar...

Bazı güzel anlar asla silinmeyecek bir anı olarak zihninizde yer edinirdi. O akşam da benim zihnimde en güzel köşesinde yerini almıştı. Hiçbir şeyi düşünmeden yalnızca bir akşam sanki hiç derdimiz yokmuş gibi, sanki mutluymuşuz gibi her şeyi geride bırakarak eğlenmiştik. İçkiden nefret eden ben o gece içmiştim. Sarhoş olmuştum. Çünkü yanımda en yakın arkadaşlarım vardı, yanımda güvendiğim insanlar vardı. İlk defa her şeyi boşvererek, kimseyi düşünmeden doya doya saçmalamıştım. Üstümde yedi gün evvel yaşadığım mutluluğun kırık tebessümü kalmıştı. O anda kalmak isterdim ama zaman durmamıştı bir yedi gün daha ilerlemişti. İş, psikolog, ev. Bu üçlü arasında dönüp durmuştum tek sorun Yiğitle aramda hiçbir şey yokmuş gibi yapmaktaydı. Süreklı yanıma geliyor aşırı derecede gereksiz her ne varsa sırf muhabbet edelim diye o konuyu açıyordu. Ona soğuk davranıyordum ama bu onu on bir hafta evvel yaşadığım şeye yoruyordu ve açıkçası bu da işime geliyordu, yani aramizda bir sorun olmadığını düşünmesi...
Şimdi yedi gündür yapmak istediğim şeyi yapıyordum. Saat sekiz civarı olmalıydı Borayla odalarımızı birleştiren ortak terasta sonunda gece oturabilmiş ve manzarayı seyredebilmiştim. Gece gerçektende burası çok güzeldi. Oturduğum ikili koltukta bacaklarımı koltuğun üstüne alarak kendime çektim ve kollarımla bacaklarımı sardım.

"Masal donacaksın burada. Sana burayı gösterdiğime pişman olmaya başladım."

Bora montumu üstüme serdiğinde bakışlarımı yukarı kaldırarak onunla buluşturmuştum montuna sımsıkı sarılmış elleri montunun cebindeydi. Yanıma oturduğuna o da manzarayı izlemeye başlamıştı.

"Çıkmamız gerek." dedi kısık bir sesle. Evet anlamında kafamı salladım.

"Hadi çıkalım." Kafamı hayır anlamında salladım.

"Konuşmamaya mı karar verdin." Omuz silktim.

"Havaalanına yetişmemiz gerekiyor."
Kafamı evet anlamında tekrar salladım.

"Hadi o za-"
Ayağa kalkacağı zaman kolundan tutup onu geri oturttum. Başım bana ağır geldiğinde onun omzuna düşürmüştüm başımı.

"Bana sevdiğin bir şarkıyı aç." Kısık bir sesle mırıldandığımda derin bir nefes almış ardından başını benim başımın üstüne yaslamıştı. Montunun cebinden telefonunu çıkarttığında bile bakışlarımı manzaradan ayıramamıştım. Güzel bir melodi kulaklarımı doldururken huzurla gözlerimi yummuştum. Ellerim sıcak ve iri elleri arasına alındığında ne kadarda buz kesmiş olduğumu farketmiş biraz daha dertop olarak montumu iyice üstüme çekmiştim.

"Buz gibi olmuşsun inat ediyorsun hâlâ burada oturacağım diye." Boğazımdan huysuz bir mırıltı çıktığında "Tamam susuyorum." demişti.

Dipe batarken.
Sona giderken.
Düştün güzelim aklıma birden.

Soru sorarken.
Merak ederken.
Sanki seni duydum inceden.

"Masal geç kalacağız." Sözcükleri kalkmak istediğini söylerken sesi bu huzurlu andan ayrılmamak için bas bas bağırıyordu.

"O beni yıllarca bekletti, biraz havaalanında beklese sorun olmaz."

Başıma yaslı başını tamam anlamında salladı. Ellerim elinin içinde ısınmıştı ama o hâlâ bırakmıyor sanki bıraktığı an buz kesecekmisim gibi davranıyordu. Ama unuttuğu bir şey vardı. Ben buzlar kraliçesiydim, bunu bana o söylemişti.

Nasıl yapardım
Böyle sensiz
Kimsem de yok
Sessiz sessiz

Hani kolaydı
Yalnız olmak
Yaz sıcağında
Kendime bakmak

"Tuğkan'ı çok seviyorum0. Müzik zevklerimiz benziyor."

"Evet bencede, şarkılar sanki konuşmadan biriyle iletişim kurmanın yolu gibi. Bir şarkı içerisinde senin tüm söyleyemediklerini barındırabiliyor mesela. Büyülü bir şey."

Sümbüllendi yine
Elini tutan ellerim.

"Evet öyle. İnsana acı çektirebiliyor, sevindirebiliyor, o an tüm duygularını değiştirebiliyor mesela."

Daha fazla konuşmak istemediğim için susmuştum. Zaten en uzun sohbetimi genellikle Borayla ve kızlarla yapıyordum onun dışında artık kimseye kendimi açıklamak için dil dökecek kadar değer vermiyordum.

Aşka doymak niye?
Ateş ederken gözlerin.

Şarkı sona erdiğinde derin bir nefes almıştım. "Artık gidebiliriz." Bora başını omzuna yaslı başımın üstünden çekmiş ardından ellerimi bırakmadan ayağa kalkmıştı. Beni de çekerek kaldırdığıktan sonra ellerimi bırakmış koltuğun üstünde kalan montumu bana giydirmişti. Bebektim sanki de haberim yoktu.

Boranın arabasına bindiğimizde asla olmaması gereken heyecanım ortaya çıkmıştı. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemiyordum. Bilmediğim çok şey vardı ve bu bilinmezlik canımı çok sıkıyordu.

"Heyecanlı mısın?" Bora'nın sesini duyduğumda bakışlarımı yoldan çekerek ona dönmüştüm.

"Bilmem ki." Güldüğünde 'ne oldu' dercesine ona bakmaya başladım.

"Kesinlikle heyecanlısın dudağını ısırıyorsun, ve ellerinle oynuyorsun. Sakin ol hiçbir sorun olmayacak."

Derin bir nefes alıp bakışlarımı cama çevirdiğimde gözlerimi sımsıkı kapatıp geçmişi düşünmemeye çalıştım.
Arabayı park ettiğimizde dışarıdaki hafif yağmuru önemsemeden arabadan indim. Ayaklarım sanki geri geri ilerliyordu, yarın yaşayacaklarım yetmiyormuş gibi birde bunu yaşayamak zorundaydım. O gelmesede olurdu. Bu zamana kadar tek başımızaydık bundan sonra da tek başıma halledebilirdim her şeyi, ona ihtiyacım yoktu.

O da senin için gelmiyor zaten, bu davayı o açtı ya hani Masal.

Eminim ki elinden gelen her şeyi yapardı. Zaten bende benim için geldiğini düşünmüyordum. Sadece gelmesi... Ne bileyim, boğazım dügümleniyordu. Bugüne kadar güçlü durmak için verdiğim tüm çabayı kaybetmek üzere  gibi hissediyordum. Ona alışmaktan korkuyordum. Onu affetmekten korkuyordum. Eğer ona alışırsam onun varlığını tekrar hatırlarsam bir daha ondan ayrılamazdım. Derin bir nefes alarak içeriye girdim.

"Uçağı inmiş olmalı."

Bora saatine bakarak konuştuğunda bekleme yerlerine oturmuştum ayakta durmak istemiyordum zira titreyen dizlerim beni her an yere düşürebilirlerdi. Ayaklarıma bakmaya başladım Bora da yanıma geçip oturmuştu.

Spor ayakkabılarımın hemen ucunda bir ayakkabı belirdi.

Siyah çok şık bir ayakkabı.

Siyah bir kumaş pantalon.

Siyah bir kaban.

Bir koku...geçmişin kokusu.

Rutubetli evimizden bir parça.

Yutkunarak bakışlarımı yukarıya kaldırdım. Boğazlı bir kazak...
Bir tebessüm dudaklarında.
Sonra onunla göz göze geldim.

"Selam ufaklık." Sesini duydum sonra. Bir sürü duygu barındıran ama en çokta özlem barındıran bir sesti bu.

Bakışlarını benden çekti ve Boraya çevirdi. Bora yerinden kalkıp ona elini uzattı o da elini sıktı. Yerimden kalkamamıştım, yalnızca onlara bakıyordum.

"Memnun oldum." dedi Bora ondan öncede bir şeyler söylemişlerdi ama ben duymamıştım.

Yutkunarak gözlerimi kapattım boğazımda bir yumru vardı. Ayağa kalktım. Bakışlarımı yüzüne sabitledim.

"Hoş geldin diyemediğim için üzgünüm. Seni bir otele yerleştireceğiz, bizimle gelirsen tabii. İster gel ister gelme seçim senin. Seni kendi evime götürecek kadar sana güvenmiyorum henüz. Geliyor musun başının çaresine bakar mısın?"

Tüm duygulardan sıyrılmış, arınmış sesimle konuştuğumda bakışlarındaki anlayışa rastlamak beni daha da sinirlendirmişti.

"Sizinle geleyim ben." Güzel bir tebessümle konuştuğunda ifadesiz suratımla omuz silkmiş sen bilirsin dercesine dudağımı büzmüştüm. Ona arkamı dönüp havaalanının çıkışına ilerlediğimde yüreğime büyük bir ağırlık çökmüştü. Serin hava tenime çarparken ferahladım ve yağmur damlalarının tenime değmesine izin verdim. Arabanın yanına geldiğimde bakışlarımı arkama çevirmiştim.

Bora ve abim yanyana arabaya doğru yürüyorlardı. Boraya elimle arabayı açmasını işaret ettiğimde elindeki kilide basmıştı. Araba açıldığında ön koltuğa bindim ve kapımı kapatarak arabaya binmelerini bekledim. O elinde bir çantayla arka koltuğa oturduğunda Bora da şöför koltuğuna oturmuştu.

"Önce oturup konuşacağımız bir yere gitsek. Dava hakkında size anlatmam gerekenler var."

Bu şu an istediğim en son şeydi.
Onunla fazladan vakit geçirmek...

Bora'nın bakışları bana döndüğünden bundan rahatsız olacağımı anlamış olması yüzümde bir tebessüme yol açmıştı. Dava için diyor Masal çocukluk yapma.

İç sesimi dinlediğimde kafamı hafifçe tamam anlamında sallamıştım. Belkide o iç sesim abisini özlemişti. Ben değil o.
Taksimde herhangi bir kafeye oturduğumuzda bakışlarımı ondan başka her yerde dolaştırıyordum. Önümdeki sıcak kahveye hiç dokunulmamıştı, boğazımdan bir damla bir şey geçemeyecek haldeydim.

"O adam özel hayatın gizliliği ihlalı ve alenen sizleri öldürmekle suçlama suçundan yargılanacak. Ama o herif.." Sinirle gözlerini yumup tekrar açtığında devam etmişti.
"O adam senin baban olduğundan dolayı işler değişebilir yargılanmadan bile serbest bırakılabilir. Benim elimde beni sizin hayatınızla tehtit ettiği ses kayıtları vardı bunları kanıt olarak sundum ama yetmeyecektir. Masal yarın seninde tanıklık yapıp yaşadıklarını anlatman gerek."

Bakışlarımı sonunda fincanımdan ayırıp gözlerine dikmiştim.

"O adam seninde baban."

Bakışları donuklaştığında anlamlandıramaz bir şekilde bana bakmaya başlamıştı.

"Dedin ya, o adam senin baban olduğundan dolayı işler değişebilir diye. O seninde baban, senin onu dava etmen hakim önünde yalnızca bir aile kavgası olarak görülmeyecek mi?" diye de devam etmiştim.

Kafasını evet anlamında sallayıp bakışlarını gözlerimden kaçırmıştı. Ona dik dik baktığım zamanlarda utanıyordu, bizi terkedip gittiğine utanıyor olmalıydı.

"İfadem sağlam bir ifade, o zamanlar yetimhane müdürümdende ifade vermesini rica ettim. O kadın beni o adamın elinden almıştı. Kanıtlarımız çok ama akrabalık bağlarının işi mahvetmesinden korkuyorum."

Yıllardır yurtdışında yaşayan birine göre çok iyi türkçe konuşuyordu. En azından konuştuğu dili unutmamıştı...

Kafamı ağır ağır tamam anlamında sallayıp kahvemden bir yudum aldım. Bu güçlü gözükmek için yaptığım bir şeydi fakat bir elim masanın altında hâlâ sımsıkı bir şekilde duruyor tırnaklarım avuçlarıma batıyordu.

"Bende ifade verebilirim. O gün yani gözaltına alındığı gün olanları gördüm."

"Olur."

İkisi bir şeyler konuşurlarken konunun sürekli o adamda olması kendimi sıkmamam için işe yaramıyordu. Konu o oldukça kasılıyordum. Dirseğimi masaya yasladım ve yumruk olmayan eliminde avuç içini yanağıma koydum, uykum gelmişti. Canım acıyordu, avuç içlerime tırnaklarım batıyor olmalıydı fakat can acısı diğer acılardan daha iyi geldiği için onu önemsemiyordum.

"Annem nasıl? Buraya nasıl geldi o? İzmirden ayrılmam diye tuttururdu eskiden."

"Eskiyle aynı kalmamış hiçbir şey demek ki. "

Mahcup ve üzüntü dolu bakışlarla yüzüme bakarken ilk gözlerini kaçıran ol olmuştu. Masanın altında yumruk yaptığım elimin üstüne bir el hissettiğimda bakışlarım ellerime düşmüştü. Esmer ince uzun parmaklar parmaklarımı tek tek açtı, avuçiçlerimde kırmızı çizikler vardı o da baş parmağıyla usulca o kırmızılıkların üzerini okşadı elim uyuşmuştu ve gerçekten acıyordu. Bakışlarım ellerimden yan tarafıma döndüğünde bana değilde abime baktığını, hatta onunla konuştuğunu görmüştüm. Elimi büyük eline almıştı ve yine yaralarımı onarıyordu fakat bunu yaparkende kimseye, hatta bana bile belli etmiyordu. Saçma bir şekilde avuç içimin okşanması uykumu getirirken gözlerimi kapattım yorgundum, bu yorgunluk hiç bitmeyecek gibiydi.

"Kalkalım artık geç oldu."

Gözlerimi açtığımda onun bana bir tebessümle baktığını gördüm elimi yanağımdan çekip masadan uzaklaştım ve arkama yaslandım. Etrafıma bakınıp bir garson aradığımda ileriden bana doğru gelen garsona elimi sallamıştım. Adam yanıma geldiğinde "Kağıt kalem varsa alabilir miyim?" demiştim. Adam 'tabii' diyerek yanımdan uzaklaştığında bakışlarımı Boraya çevirdim. Hâlâ tırnaklarımın zarar verdiği avuç içimi onarıyordu fakat bu kez abime değil, elime bakıyordu. Kağıt kalem geldiğinde elimi elinden çekmek istemiştim fakat o izin vermeyerek elimi daha sıkı tuttuğunda diğer elimle yazmak zorunda kalmıştım. Kağıdı yazıp onun önüne iktirdim ve zorlada olsa elimi Bora'nın elinden kurtarıp ayağa kalktım. Çantamı masanın üstünden aldığımda Boraya dönmüştüm.

"Geliyor musun?"
Bora anlamaz bir şekilde yüzüme bakarken kaşlarını çatmış ve bakışlarını abime çevirmişti. Bende kaşlarımı kaldırarak abime döndüğümde anlamaz bir şekilde kağıda bakıyordu.

"Otelin adresi iki sokak ötede zaten. Oda numaran yazıyor, her ne kadar yıllar sonra ülkene o adam için dönmüş olsanda adresi kime sorsan sana söylerler Türk halkı misafirperverdir. Kendin bulabilirsin diye düşünüyorum."

Sonra ifadesiz bakışlarımı Boraya çevirip devam etmiştim.

"Arabanın oradayım gelirsin."

Ve arkamı dönüp oradan çıktım. Kimseye tahammül etmek zorunda değildim. İstemediğim bir şey yapmak zorunda değildim. Başkaları yüzünden kendime zarar vermeyecektim artık. O ortam benim canıma bir zarar veriyorsa ne olursa olsun oradan uzaklaşırdım. Artık en çok kendimi seviyordum.

Serin hava ürpermeme neden olurken arkamdaki adım sesleri iyice bana yaklaşmıştı ben tam arabanın önüne geldiğimdeyse arabanın kilitlerinin açılması o kişinin kim olduğunu anlamamı sağlamıştı. Arkama bakmadan arabaya bindiğimde birkaç saniye sonra yanımdaki kapıda açılmıştı. Çenem soğuktan titriyor olmalıydı Bora ısıtıcıları çalıştırdığında derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum. Hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırmıştı. Yarın duruşma vardı, ben eve gidip odaya kapanmak, uyumak ve bir an önce yarın olmasını izlemek istemiyordum. Bazı günler yarın güzel bir şey olacaksa erkenden yatar ve çabucak yarın olmasını beklerdim. Fakat yarın olacak şeyler için bu gece hiç uyumak istemiyordum. Çabucak yarın olmasını değil, hiç yarın olmamasını istiyordum.

"Başka bir yere gitsek..."
Kısık bir sesle konuştuğumda bakışları bana dönmüştü.

"Eve gitmek istemiyor musun?" Kafamı hayır anlamında salladığımda tekrar yola çevirmişti bakışlarını.

"Olur, özel bir tercihiniz yoksa sizi bir yere götürmek istiyorum hanımefendi izniniz olursa."
Fazla nazik bir derecede konuştuğunda olur dercesine omuz silkmiştim. Tabii bu onu göremediği içinde olur demek zorunda kalmıştım.

Çok dik bir yokuştaydık ve hiç zorlanmadan arabayla bu yokuşu nasıl çıkıyordu bilmiyordum fakat ben gerim gerim gerilmiştim. Her an araba geriye kaymaya başlayıp uçurumdan uçacakmışız gibi hissediyordum ki yan tarafımız kesinlikle bir uçurumdu.

"Hey sakin ol. Buradan çok kez geçtim. Bir sorun yok."

"Ya senin ne işin var böyle tavuk
u- uçmaz kervan geçmez yerlerde."

Araba sallandıkça elimle sımsıkı kapının kolunu kavrıyordum. Kahkhası arabanın içini doldururken gülümseyere bana dönmüştü.

"Önüne bak!"
Bakışları yola, daha doğrusu dağlık taşlarla çevrili yol bile olmayan bir yere çevrildiğinde hâlâ sırıtıyordu.

"Kuş olmasın o?"

"N- ne  kuşu?"

"Ben kuş uçmaz kervan geçmez olarak biliyordum o deyimi ama sen tavuk diyorsan doğrudur."

Bir de dalga geçiyordu!

"Ciddiyim üstüne kusarım."

"Cidden korkuyor musun?"

"Sence!" diye bağırdığımda bakışları tekrar bana çevrilmişti.

"Tamam sakin ol. Özür dilerim ben düşünemedim. Bu yoldan dönüş yok tepeye çıkmamız lazım o yüzden sabretmen gerek yapabilir misin? İstersen arabayı durdurayım biz yürüyerek inelim."

Durumun ciddiyetinin farkında olması beni birazcık mutlu ederken sıktığım kapı kolunu sıkmaya devam ettim.

"Çok çıktık burdan nasıl ineceğiz saçmalama."

"Tamam kapat gözlerini o zaman."

"Gözlerimi falan kapatma-"

"Masal bir kerede olsa beni dinle kapat gözlerini."

Derin bir nefes alıp gözlerimi yumduğumda arabanın dahada hızlandığını hissettim, ölmekten korkmuyordum asıl korktuğum onun ölmesiydi, tabii birde benim arkamdan üzülecek insanlar vardı. Ne diyorsun yine? Sus, sus bir  sen eksiktin zaten.

Arabanın hızı yavaşlarken derin bir nefes almıştım. Araba tamamen durmuştu fakat öyle bir kitlenip kalmıştım ki elimi kapının kolundan çekip gözlerimi açamıyordum.

"Bence değer."
Dedikleriyle gözlerim aralandığında ağzımın şaşkınlıktan açıldığını hissetmiştim. Çok yüksekteydik, tüm şehri ayaklarımızın altına alacak kadar yüksekte. Gecenin karanlığına inat tüm İstanbulun parladığını görebilecek kadar yüksekteydik.

Bora'nın elleri yüzümü bulduğunda başımı kendine doğru çevirmiş yüzüne  bakmamı sağlamıştı. Endişeyle yüzüme bakıyordu. Ne olmuştu ki? Az önce avaz avaz bağıran ebemdi çünkü.

"Bembeyaz olmuşsun. "
Saçlarımı yüzümün önünden çekip arkaya doğru attığında torpidoya uzanmış ve oradan bir su şişesi alarak  kapağını açmış ağzıma dayamıştı.
"İç şunu. Miden bulanıyor mu?"
Şaşkınlıkla ona bakarken elindeki şişeyi alıp ağzımdan çekmiştim.

"Bora şaka mı yapıyorsun!?"
Hayranlıkla gülümseyip manzaraya baktıktan sonra tekrar ona dönmüştüm.

"Burası hayatımda gördüğüm en güzel yer."

"Evet ama bir daha buraya getirmeyeceğim seni."

"Niye!" Büyük bir üzüntüyle konuştuğumda kaşları havalanmıştı.
"Çünkü korktun."
"Ee yani?" diyerek devam ettiğimde ciddi miyim diye suratıma bakmaya devam etmişti.
"Bazı güzel şeyleri görmek için hep öncesinde kötü bir şey olması gerekir. Bu hep böyledir, hayatta da mesela çok kötü bir olay yaşarsın ama sonra o kötü olayı unutturacak daha güzel bir olay yaşarsın veya tam tersi, bu da öyle. Masal gibi bir yer burası."

Bakışları gözlerime mıhlandığında bir tebessüm oluşmuştu dudaklarında, ardından o dudaklardan şu cümleler dökülmüştü.

"Senin gibi."

Bakışlarımı ondan kaçırıp elimi kapıya uzattım.
"Ben manzaraya bakayım."
Gülümseyerek arabadan indiğimde uçurum kenarı gibi olan yere yaklaştım. Çok tehlikeliydi ve bir o kadar da güzel.

"Fazla yaklaşma."
Kafamı tamam anlamında sallayıp rüzgarın saçlarımın arasından geçişini hissetmeye çalıştım. Boğazdan gelen esintinin deniz kokusu vardı, Bora gibi o da öyle kokuyordu. Rahatlatan huzur veren ve sersemleten bir kokuydu deniz kokusu bana göre. Ellerimi hafifçe iki yanıma açıp rüzgarın avuç içlerime dolmasını bekledim. Arkamda onun nefesini hissettiğimde bile bakışlarımı manzaradan çekememiştim.

"Hani bana bir şeyler anlatmıştın hatırlıyor musun?"

"Ne anlatmıştım?"

Cevap gelmemişti ardından derin bir nefes alıp konuşmaya devam etmişti.

"Hani hep susturmuşlar seni....susma artık olur mu? Hep konuş. Bağır dök içini yarın o mahkemede, seni susturduğu her ne varsa dök ortaya bu sefer onu sen sustur Masal, ben orada olacağım, yanında... Bak burada kimse yok bağır şimdi rahatla dök içini, o küçük kıza  seslen mesela."

Kafamı hayır anlamında sallayıp akmak için direnen göz yaşlarımı tutmaya çalıştım. Bu kadar duygusal olmamalıydım, bu güçsüzlüktü.

"Yapamam."

Başımın tam üstüne saçlarıma bir öpücük kondurduğunda donup kalmıştım. Bütün vücudumu bir titreme almıştı fakat bu titreme soğuktan dolayı değildi kalbim hızlanmış bedenim bir anda boşlukta sallanmıştı sanki. Önüme bir kağıt uzatıldığında diğer elinide diğer tarafımdan uzatıp kalemi vermişti.

"Al bunları, sustuğun ne varsa yaz. Kimse duymayacak, görmeyecek. Daha sonra o kağıdın ucunu yakıp buradan uçuracaksın tamam mı?"

Tereddütle elimi kağıtla kaleme uzatıp elinden aldım. Hâlâ titereyen dizlerimle arkamı döndüğümde neredeyse burunlarımız birbirine değecekti. Gözleri şimdi gecenin mavisiydi, koyu lacivert tona bürünmüştü. Gözlerimi ondan ayırıp yanından geçtim ve kağıdı arabanın kaputuna yaslayıp yazmaya başladım.

Bugün çok acıktığım için gizlice dolaptaki yemeği yedim ama babam bunu farketmiş. Bana vurdu sonra da cezalısın deyip odama kilitledi. Bağıramadım...sus dedi.
Bugün mahalleye çıkmak istedim çünkü benim yaşımdaki bütün çocuklar orada oyun oynuyorlardı. Hatta annemden bile izin aldım ama babam izin vermedi ısrar ettim ağladım beni iktirdi.
Bağıramadım...sus dedi.
Bugün abime vurdu, onu çok seviyorum çünkü o bana babamdan gizli şeker alıyor. Onu korumak istedim.
Bağıramadım...sus dedi.
Çocukların bu yaşta okula gittiğini biliyordum, bizim mahalledeki Esra benimle aynı yaşta ilkokul bire başlamış, bende okula gitmek istiyorum dedim. Kız çocuk okumaz dedi Esra kız değil miydi? İstiyorum diye tutturdum. Birde masraflarınla uğraşamam senin dedi.
Bağıramadım...sus dedi.
Abime bağırdı hemde çok kötü, onu hep üzüyor babamı hiç sevmiyorum. Abime bağırıyor diye bu sefer bende bağırdım. Yanağım acıdı, komşular duyacak dedi.
Bir daha bağıramadım...sus dedi.
Ayşe babasıyla oyun oynuyormuş, bende oynamak istedim ama o kötü kokulu ateş koluma düştü, yandı. Canım çok acıdı. Acısına,
Bağıramadım...sus dedi.
Artık susmam baba.
Artık sen susacaksın.
Sen kilitleneceksin kapılı kapıların ardına.
Sen susturulacaksın.
Ben susturacağım.
Korkma küçük kız, hayat zor ama bir şekilde her şey atlayılıyor. Ne yaşarsan yaşa atlatıyorsun veya atlatmak zorunda kalıyorsun.
Çok güçlüsün unutma olur mu?"

Kalemi kağıdın üstünden kaldırıp kağıdımı uçak şekline getirmiştim. Bakışlarım arkama döndüğünde Bora'nında bir kağıt yazdığını ve onu uçak haline getirdiğini görmüştüm. İlerleyerek yamacın iyice sonuna yaklaştım. Yanıma geldiğine hafifçe kolumdan tutup beni geri çekmişti.

Cebinden bir çakmak çıkardı ve o ateşi yaktı. Ateş ikimiz arasına yanarken gülümseyerek gözlerine baktım. Küçük kız sonunda susturulmamanın mutluluğunu yaşıyor belkide özgürlüğüne kavuşuyordu bu akşam. Kağıttan uçaklarımızın ucu alev aldığında ikimizde usulca rüzgara teslim etmiştik acılarımızı. Ben çocukluğumla vedalaşmıştım acaba o ne yazmıştı? Bu uçağın o yalnız küçük çocuğa ulaşmasını istedim ve havada alevi sönüp yanan kağıt parçalarının binbir parçaya bölünmesini küllerininde tüm İstanbula savrulmasinı izledim. İkimizin bakışları birbirini buldu ve dudaklarımızda huzurlu bir gülümseme belirdi.

*
Sabah uyandım.
Bembeyaz bir elbise seçtim dolabımdan...
O mahkemeye beyazlığımla saflığımla katılacaktım. O adamın olduğu yerde onun tüm karanlığına karşı bembeyazlığımla duracaktım karşısında. Hafif su dalgaları olan saçımı yarım at kuyruğu şeklinde toplayıp kalanını salık bıraktım. Makyajımı yaptım, hoş kokulu parfümümden sıktım. Onun karşısında en güçlü hâlimle duracaktım.

Odamdan çıktığımda kızlarında hazırlandıklarını görmüştüm annem ortada yoktu odasında olmalıydı.
Odasının önüne geldiğimle elimle kapıya tıklatıp içeriye girmiştim.

"Annem n'apıyorsun?"

Elinde benim kitapçıdan satın aldığım şiir kitabı vardı. Gözleri dolu doluydu. Gülümseyerek yanına yaklaştım ve kitabı elinden alarak bakışlarının bana çevrilmesini sağladım. Elleri yanaklarım bulup bana gülümsediğinde kollarımı boynuna sarmıştım.

"Her şey bitecek anne. Sonunda mutlu bir hayatımız olacak. Hiçbir şey düşünmeden, sadece kendimizi düşündüğümüz, yaşadığımız tüm sıkıntıları geride bırakarak mutlu olduğumuz bir hayatımız olacak."

"Masal o adam benim hayatımı bitirdi." Annem kollarımda hıçkırdığında gözlerimi sımsıkı yummuştum.
O adam bana, abime neler çektirmişti fakat ikimizde kendimize bir hayat kurmuştuk olan anneme olmuştu. Onun o adamdan sonra bir hayatı olmamıştı, olamamıştı. Toparlanmıştı fakat ruhundaki yaralar hâlâ iyileşiyordu. Benim saçlarımı annem okşamıştı, ya annemin saçlarını kim okşamıştı? Kim yanında olmuştu, teselli etmişti onu? Ben okşadım saçlarını.

"Ben giyineyim hadi çık sen." Annem geriye çekildiğinde kafamı tamam anlamında sallayıp elimde kitapla odadan çıktım. Tekrar odama geri girdiğimde yatağımın üstündeki telefonumu elime almıştım.

Bora: Sizi abin almaya gelecekmiş sorun olur mu? Seni almaya gelebilirim.

Siz: Sorun olmaz. Orada buluşuruz.

Böyle bir günde birde  buna kafayı takamazdım. Telefonu kapatıp yatağıma oturduğumda şiir kitabından herhangi bir sayfa açıp okudum. Bu bir şiir değildi fakat Cemal Süreyyanın söylediği bir sözdü.

Seni "olduğun gibi seven" insan için
İyi gün kötü gün yoktur. Ne zaman yanında olmasi gerekiyorsa, o zaman yanında olur.
-Cemal Süreyya.

Derin bir nefes alıp kitabın kapağını kapattım ve komodinimin üstüne koydum.

Adliyenin önüne geldiğimizde herkeste bir suskunluk vardı. Burası nice suçluların cezalandığı nice suçlularınsa insanlara daha fazla zarar vermesi için serbest bırakıldığı bir yerdi. Suçluların suçsuz kaldığı, suçsuzlarında suçlandığı bir yerdi. Bugün adaletin gerçekten yerini bulmasını diledim, zira çok zordu.
Adliyenin önünde bekleyen Borayı gördüğümde ağır adımlarla adliyeye ilerledim diğerleride beni takip ediyorlardı. Sabah o bizi almaya gelmişti, yıllar sonra ailemden kaybettiğim biri geri dönmüştü ve hatta bu sabah bizi almaya bile gelmişti, tuhaf hissettiriyordu.

"Aa bu bizim komşu değil mi? Onun ne işi var burada?" Annem şaşkınlıkla konuştuğunda gülmemek için dudağımı dişlemiştim.

"Hani o adamın bize geldiği gün o da yanımdaydı ya anne, tanıklık edecek."

Annem kaşlarını çatıp bana baktığında gözlerim güzel yüzünü bulmuştu.
"Sahi niye gelmişti o, o gün?

Evet ne diyecektim?

Hiçbir şey diyemeden Bora'nın yanına ulaşmış olmak rahat bir nefes almamı sağlamıştı.

"Hoşgeldiniz." Bora abimle tokalaştıktan sonra tek tek diğerleriylede selamlaşmıştı.

"Oğlum sende yorulmuşsun buraya kadar." Annem mahcup bir sesle konuştuğunda Bora içten bir tebessümle anneme bakmıştı.

"Ne demek efendim, siz iyisiniz değil mi?"

"İyiyim iyiyim sağol."

Sabah annemle abimin yıllar sonra birbirlerini görüşleri geldi aklıma. Annemin oğlum deyişi, abiminse dolu dolu gözleri aklımdan çıkmıyordu. Bir sarılmaları vardı ki özlem duyan ruhları sonunda birbirlerine kavuşmuşlardı. Ben daha ona sarılmamıştım, sarılmayacaktım da.

"Geçelim artık içeriye birazdan başlar duruşma."
Ellerim buz kesmişti, kalbim çok hızlı atıyordu bu gerginlik biraz sonra bir hakimin karşısında çocukluğumu anlatacağım için olmalıydı. Yazılı ifade vermiştik fakat sözlüde vermem gerekiyordu sanırım.

Duruşmanın yapılacağı salonun önüne geldiğimizde herkesten biraz uzaktaki bekleme koltuklarına oturdum. Kafamı toplamam gerekiyordu, fakat yanıma oturan beden bunu yapmamı engelleyecekti.

"İyi misin?" Kafamı evet anlamında salladığımda gecenin rengi olan gözler inanmaz bir şekilde bana bakmıştı.

"Gerginim sadece."
"Çok normal...sana beyazın yakıştığını söylemişmiydim? Bence hep beyaz giymelisin."

Mümkün ihtimal kafamı dağıtmak için söylediği sözler gülümsememi sağlamıştı. Onunda dudaklarında bir gülümseme belirirken adımızın seslenmesiyle gergin bakışlarım salona döndü.

"Her nasıl iyi hissedeceksen kendini öyle davran, ne olursa olsun o salonda, biz oradan çıktığımızda her şeyi geride bırakacağız tamam mı? Serbest de kalsa hapse de atılsa önemli değil, sen özgürsün ve her şekilde mutlu olacaksın söz veriyorum."

"Teşekkür ederim, hep yanımda olduğun için."

"Çok teşekkür ediyorsun." diyerek mahcubiyetle konuştuğunda büyük bir minnetle gözlerine baktım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatmıştım, tekrar açtığımda çok güçlüydüm. Yerimden kalktım ve o salona ilerledim peşimden o da geliyordu. Herkes yerlerine yerleştiğinde onu gördüm. Bitmişti, hayatı bitmişti öyle yorgun öyle çaresizdi ki bundan sonrasını dışarıda geçirse bile yalnızlık onun en büyük cezası olacaktı. İçimde bir üzüntü aradım, bulamadım. O adam benim babam değildi ki niye üzülecektim?"

Hakim davayı başlattığında tüm soğukkanlılığımı korumaya çalışıyordum. Sağ tarafımda Bora sol tarafımda annem, annemin yanında Açelya ile Kumsal oturuyordu. Abimse şikayetçi olan kişi olduğu için ayrı bir yerde oturuyordu.

Herkes konuştu, tek tek geçmişimi dinledim. Tek tek geçmişini dinledim abimin, acı çektim. Burnumun direği sızladı abisini seven o küçük kız duvar köşesinde ağlamaya başlamıştı. O an ağlamamak için Bora'nın elini sımsıkı tuttuğumu hatırlıyorum. Annemse yanı başımda ağlamaya başlamıştı bile...

Sıra bana geldi...
Tüm soğukkanlılığımla, tüm gücümle ayağa kalktım. Buradan çıktığımda bambaşka bir insan olacaktım çünkü öldürmeyen acı güçlendirirdi. Anlat dedi geçmişini, o küçük kızı anlat dedi. Sus değil, konuş dedi. Belki bu sefer o küçük kız için adalet yerini bulurdu.

Bu sefer susmadım, konuştum.
Teker, teker. Yaşadığım her şeyi anlattım. Beni odaya kitleyişi, beni aç bırakışı, tokatları ve belkide koluma bastırdığı sigaraları...
Ne biliyorsam, ne hatırlıyorsam anlattım.

Ama diyemedim ki, 'bunların hiçbiri önemli değil ben babasız, baba sevgisi olmadan büyüdüm hakim hanım en çokta o yaktı canımı.'

Yerime geri oturdum. Hiçbir zaman babam olamayan adam bana tiksinerek bakıyordu gözleriyle susmalıydın diyordu. Bense gözlerimle artık sen susacaksın diyordum.

Karar verildi. Herkes ayağa kalktı hakimin dudaklarından dökülen sözcükler kulaklarımda çınladı. Kargaşa oldu, bir şeyler söylendi fakat benim duyduğum tek şey bu cümle oldu...

"4 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştır."
                                  ☆


                   (Masalın abisi beey ;))

Selam nasılsınız, sınavlar ertelenmiş hepimizin iyi olduğunu düşünüyorum jgsvshjjahd

Bu bölümü yazarken çok arada kaldım çünkü bu tarz suçlarda ne kadar ceza verildiğini bilmiyordum, takdir edersiniz ki bir avukat hakim değilim. O yüzden tahmini bir ceza, olandan daha fazla ceza vermiş olabilirim. Ama ilk defa tam olarak olmasa da en azından kitaplarda adaletin yerini bulmasını istedim. Bu ceza az bile fakat gerçekçi olması adına böyle bir süre vermeyi düşündüm.

Umarım beğenmişsinizdir bölümü sizce neler olacak Masal bu cezayı uygun görecek mi acılarının karşılığı olarak?

Bu arada okuyan kişi sayısı fazla olmasına rağmen oy sayısı çok az bu beni üzer...
Motivasyonunu oy ve yorumlardan alan ben ağlıyor.

Ben burada bölüm yayımlamadığım zamanlarda da bölüm yazıyorum ve şu an sizlere öbür bölümler hakkında spoi vermemek için zor duruyorum emin olun benim bile beklediğimden çok farklı şeyler çıkıyor ortaya...
Şok geçirebilirsiniz kshshsjjak

O zaman hoşça kalın bir sonraki bölümde görüşürüzz.

Continue Reading

You'll Also Like

379K 25.6K 23
Berfan ve Bahoz'un hikayesine hoş geldiniz! Hikaye 1990'lar da geçmektedir ve yetişkin içerik sahneler bulunmaktadır.
339 55 13
Sevdiğin gözünün önünde eriyip giderken bir şey yapamamakmış çaresizlik... Haziran 2023->#123-psikoloji Ağustos 2023->#79-veda
107K 9.4K 21
Ailesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.
60.2K 3.6K 16
"Hüzn-ü Baran ne demek? Öyle kaydetmişsin beni." Elimdeki telefonu bırakıp ona döndüm. Telefonunu kaybettiği için onu çaldırmamı istemesi bayağı uzu...