KOKUNUN İZİ

By ldream1928

19.8K 2.1K 6.1K

İki beden, iki kalp. Birinin kalbinde ihanetin çürüttüğü damarlar. Ötekisinde ise intikamın küflendirdiği bir... More

1.BÖLÜM~Aşkın Acizliği
2.BÖLÜM~Sevgilim
3.BÖLÜM~Evrenden Mesaj
4.BÖLÜM~Umut
5.BÖLÜM~Gizemli Kız
6.BÖLÜM~Plan
7.BÖLÜM~Taş
8.BÖLÜM~Yolculuk
9.BÖLÜM~Unutmak
10.BÖLÜM~Hırsızlık
11.BÖLÜM~Yalnızlığın içindeki yalnızlık
12.BÖLÜM~Alışveriş
13.BÖLÜM~Sahne
14.BÖLÜM~Enkaz
15.BÖLÜM~İz
16.BÖLÜM~Hayatı Sıfırlamak
17.BÖLÜM~Yanlış Anlaşılma
18.BÖLÜM~Yeniden Başlamak
19.BÖLÜM~Planın İlk Adımları
20.BÖLÜM~Yeni İş
21.BÖLÜM~ Elinin İzi
22.BÖLÜM~Hediye
23.BÖLÜM~Kötü Bir Şey
24.BÖLÜM~Kaza
25.BÖLÜM~İlk Defa
26.BÖLÜM~Davetsiz Misafir
27.BÖLÜM~ Özlemek
28.BÖLÜM~Geçmiş
29.BÖLÜM~Rüya
30.BÖLÜM~Yağmur
31.BÖLÜM~Canavar
32.BÖLÜM~Kabus
33.BÖLÜM~ Aldattım
34.BÖLÜM~Buzdan Şato
35.BÖLÜM~ Ölümü Dilemek
36.BÖLÜM~ Günahkar
37.BÖLÜM~ Yüzleşme
39.BÖLÜM~Hayata
40.BÖLÜM~Duruşma
41.BÖLÜM~Hastane
42.BÖLÜM~ Mekan
43.BÖLÜM~ Düğüm
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM~Telefon
46.BÖLÜM~Papatya
47.BÖLÜM~İstek
48.BÖLÜM~Yakınlık
49-Bölüm~Gece
50.BÖLÜM~Aşkın Şimşeği
51.BÖLÜM~Deniz
52.BÖLÜM~Konuşma
53.BÖLÜM~Güzel Kadın
54.BÖLÜM~Aşk Sarhoşu
55.BÖLÜM~Mezar
56.BÖLÜM~Gidiyor musun?
57.BÖLÜM~Evet
58.BÖLÜM~Telefon
59.BÖLÜM~Zamanın İhaneti
60.BÖLÜM~Benim İklimim
Final
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Özel Bölüm-3
!!!
Yeni Kitap Duyurusu

38.BÖLÜM~Buzun Sıcaklığı

214 23 115
By ldream1928

Keyifli okumalar diliyorumm♡

"Senin burada ne işin var?"

Karşımdaki görüntüye anlamamazlıkla bakıyordum. Yiğit Bora'nın evini nasıl bulmuştu? Benim burda olduğumu nereden biliyordu?

"Seni görmeye geldim."

Elindeki gül buketini bana uzatırken kırmızı güllere baktım. Bana uzattı gülümseyerek. "En sevdiklerinden."
Benim en sevdiğim çiçek gül değildi...
Umrumda değildi.

Gül buketini elinden alıp yan taraftaki ayakkabılığın üstüne bıraktığımda Bora'nın keskin ve sinirli sesini duymuştum.

"Ne işin var evimde?"
"Hastaneden çıktığınızı bana haber vermedin. Bende evine geldim n'apıcaksın?"

Bora'nın yanımda gerildiğini hissederkem bakışlarımı Yiğite döndürdüm. Elimle içeriyi gösterdiğimde gülümseyerek içeri girmişti. Beni görmeden gitmeyeceğini biliyordum. Neler oluyordu? Dümdüz bakışlarım onun yüzünü hedef aldığında.

"Yemin ederim neler dönüyor haberim yok. Kovmamak için zor duruyorum."

Ellerini havaya kaldırarak teslim oluyormuşçasına kendini savunduğunda gözlerimi devirip yanından geçtim ve içeriye girdim. O da en az benim kadar sinirli ve öfkeli görünüyordu hatta benden bile fazla öfkeli. Onun özel alanına girilmesi ve özellikle bu kişinin Yiğit olması onu epey rahatsız etmiş görünüyordu burnundan soluyarak içeriye girdiğinde sinirle konuşmuştu.

"Evimi nerden buldun bir fikrim yok ama benim evime benden habersiz gelme cüretini gösteriyorsan buna sadece Masal için izin veriyorum o seni istemediği tek bir an burada kalamazsın duydun mu?"

"Kavga çıkartmaya gelmedim Masalı görmeye ve onu almaya geldim."

Bora alaylı bir şekilde gülüp Yiğit'in tam karşısına oturdu ve arkasına yaslanıp bir elini koltuğun arkasına dirseğiyle yasladı.

"Komikmiş."

Bende bir L koltuğun kısa tarafına oturduğumda bakışlarımı ikisine dikmiş onları izliyordum. Sözde beni görmeye gelen Yiğit sanırım Borayı benden fazla özlemişti.

"Benim evimde senin evindekinden daha rahat edeceği kesin. Sen patronusun ben sevgilisi unuttun mu? Hangi vasıfla senin yanında kalacak? Buna izin vermem, o da zaten kalmak istemez."

Bana fikrimin sorulduğunu hatırlamıyordum...

"Hadi ya. Bunu Masala sordun mu? Bu arada sevgilinden o diye bahsetmen hoş değil bu yaştan sonra sana nezaket kurallarını da öğretmeliyiz tüh. Çalışanlarımızı işe alırken nezaket kurallarınıda sorgulayalım bundan sonra."

"Kesin. Yeter artık sizin kavgalarınızı çekemem bir de. Yiğit geldin, gördün, iyiyim sen evine gidebilirsin."

İkisininde şaşkın bakışları benim yüzüme dönerken ayağa kalkmıştım.

"Yalnız kalmak istiyorum kelimesinin anlamını biliyor musunuz bilmiyorum ama yalnız kalmak, tek olmak istiyorum. Yiğit senin ev arkadaşın var ve sen beni yalnız bırakmazsın bu yüzden seninle gelmeyeceğim. Bora sen biraz daha saygılısın, en azından kendimi odaya kapattığımda içeriye girmiyorsun. Ben odadayım eğer oraya gelirseniz kapıyı kilitlerim ve bir daha o odadan çıkmam. Anlaşılmayan bir şey? Umarım yoktur çünkü bir daha yüzümü bile göremezsiniz."

İkisinide arkamda bırakıp bir odaya girdiğimde sıkıntılı bir nefes vermiştim. Bıkmıştım. Benim üzerimden, benim hakkımda kavga ederlerken bile beni görmüyorlardı şimdi istedikleri kadar birbirlerini yiyebilirlerdi. Yaklaşık yarım saat karşımdaki duvarı izleyerek vakit geçirmiştim.

"O kadarda saygılı değilim bence. Yemek yemek zorundasın."

Kapının önünden gelen sesi duyduğumda kapalı gözlerimi araladım.

"Bana annemmiş gibi davranmaktan vazgeç. Bir gün aç kalsam ölmem."

"Ama ben ölürüm. Benim için ye bari."

"Hayatımı birileri için geçirdim, bu kadarı yetmez mi?"

Yorgun sesime büyük bir sessizlik karıştığında derin bir nefes alıp ayaklandım. Kapıyı açtığımda hemen kapının dibinde sırtını yere yaslamış bir bacağını dümdüz uzatmış diğer bacağınıda dizinden kırarak kendine çekmiş Bora'yı gördüm.

"N'apıyorsun yerde?"

"Seni bekliyorum."

Bakışları aşağıdan yüzüme çevrildiğinde kaşlarım havalanmıştı. Kafamı iki yana sallayıp ona sırtımı döndüm ve oturma odasına ilerledim. Yiğit gitmişti ve oturma odasındaki sehpanın üzerinde bir kasede çorba vardı. Koltuğa oturup kaseyi kendime çektim ve içmeye başladım. Cidden ne kadar acıktığımı farketmemiştim bile. Kasedeki son kaşıkları içerken kapının pervazına yaslanmış beni izleyen Borayı görmüştüm. Çorbayı bitirdiğimde derin bir nefes alarak gözlerimi kapatmış ve bir kaç damla suyu yudumlamaya çalışmıştım ama gözlerim kapandığı gibi yüzümün önüne gelen görüntüler, o yakınlığı...o gözleri.... midem bulanıyordu.

Anında gözlerimi açıp elimdeki suyun dökülmesini umursamadan sertçe masanın üstüne koyarak elimle ağzımı kapatmıştım. Nefesi...tenimdeydi hissedebiliyordum, sıcak iğrenç kokulu nefesi... elleri... dudakları...

Hızlıca ayağa kalktığımda son anda tuvalete yetişebilmiş ve az önce ne yediysem kusmaya başlamıştım. Ben...ben çok kirliydim, pislenmiştim. Yediğim her şeyi çıkarttığımda lavaboda elimi yüzümü yıkamış hatta yüzümdeki nefesin arınması için yüzümü sertçe kazımıştım. Geçmiyordu. Küçük adımlarla içeriye girdiğimde Bora'nın kollarını dizlerine yasladığını yüzünüde ellerine gömdüğünü görmüştüm. O da ne yapacağını bilemiyordu. Benim adım seslerimi duyunca bakışları bana çevrilmişti, iyiyim demek adına küçük bir tebessümle ona baktığımda ayağa kalkmış ve benim için getirdiği yeni suyu bana uzatmıştı.

"Bir iki yudum iç, limonlu bu su iyi gelir."

Başımı tamam anlamında sallayıp elindeki sudan bir kaç yudum aldığımda kendimi koltuğa bırakmıştım. O da yanıma oturduğunda televizyonda her ne var ise kesinlikle ilgimi çekmemesine rağmen izlemeye başladım.
Dizlerimi kendime çekerek ayaklarımı koltuğun üstüne koydum ve kollarımla bacaklarımı sardım. Bundan sonraki hayatımda sanki hicbir amacım kalmamıştı yaşamamın bir anlamı yok gibiydi, niye böyleydi?

Kafamı geriye yaslayarak tavana bakmaya başladım. Nereye kadar böyle gidecekti, bu acı bir gün bitecek miydi?

"Bana bir şarkı açar mısın?"

Birkaç saniye sonra şarkının melodisi tüm odayı doldurduğunda müziğin ruhumu dinlendirmesini beklemeye başladım.

Hiç huzur yok sebebi ne?
Akıl ermez düzenine
Bir şarkının etkisiyle yandım.

"Gözlerimi kapatamıyorum, onu görüyorum. Hep mi böyle olacak?"

Tavandan ayırmadığım bakışlarla sorduğum soru gözlerinin bana dönmesine neden olmuştu.

Hiç huzur yok, düzenim de.
Bi' çözüm yok üzerimde.
Bir şarkının etkisiyle yandım.

Korkakça yanıma yaklaşıp elini başıma götürdü ve omzuna yatırdı.

"Kapat gözlerini."

"I ıh istemiyorum."

"Lütfen onu görmeyeceksin söz veriyorum."

Eli usulca saçlarımı okşarken göz kapaklarımı gözlerimin üzerine örttüm. Birine yaslanmaya çok ihtiyacım vardı ama şimdi birine yaslanırsam bir daha tek başıma ayakta kalabilir miydim? Bilmiyordum...

Yardım et sorular artık sondu.
O günlerim yok birden bire.
Birden bire.

"İstediğin hayatı yaşamıyorsun değil mi? O zaman neden kendi hayatını yaratmıyorsun?"

Gözlerim kapalıydı onu düşünmemeliydim. Düşünmemeliydim. Ama düşünüyordum.

"Bora..." Nefes alamıyordum.

"Çocuk ol Masal. Ama o çocuğun nasıl olmasını istiyorsan öyle bir hayatı olsun. Nasıl büyümek isterdin? Kafanda nasıl canlanıyor mutlu bir çocuk?"

"Ö- özgür. Nefes alabiliyor, gülüyor, koşuyor, çimenlerde gülerek uçurtmasını uçuruyor.... Teni temiz, morluk yok."

"Peki o çocuk büyüyünce ne olmak istiyor?"

"Mutlu."

"O çocuğu ne mutlu eder peki?"

Derin bir nefes alıp yutkundum. Babam benim hiç saçlarımı okşamamıştı mesela. Çok fazla sevilmemiştim çocukken. Kendi kendine büyümeye çalışan bir çocuktum. Annemin yıkılan bir hayatı vardı ve bu hayatta bir de benim saçlarımı okşamaya zaman ayırması gerekmiyordu o mutlu olsun yeterdi.

Saçlarımı okşamayı bırakmış, başını benim başıma yaslamıştı, ben ona yaslanmıştım o da bana. Yıkılmıyorduk fakat bir gün yıkılacaktık ve birimiz o enkazda en altta kalarak kurtulamayacaktı.

"Saçlarının okşanması."

Sorusuna belki dakikalar sonra cevap veriyordum ama yüzümde bir tebessüm vardı. Çünkü gözlerimin önündeki ben mutluydu. Bora bana mutlu bir hayal bahşetmişti.

İki koluda bana sarıldığında beni bu sefer göğsüne yaslamış rüzgar gibi rahatlatan kokusunun üstüme sinmesine izin vermişti. Belkide bana sarılmamalıydı, kirlenirdi.

Elleri saçlarımı bulduğunda onları okşamaya başlamış o küçük kızı güldürmüştü. Korkmam, titremem gerekiyordu belki fakat ben evimde gibi hissederek daha çok ona sokulmak istemiştim. Dudaklarımdan benden bağımsız bir hıçkırık koptuğunda boğazımın düğümlendiğini hissettim gözlerimden yaş akmıyordu ama hıçkırmadan da duramıyordum sanki bağırmaya içimdeki tüm nefreti kusmaya ihtiyacım vardı. Bora bir eliyle saçlarımı bir eliyle sırtımı okşarken beni sımsıkı sarmış ve hıçkırıklarımın bitmesini beklemişti. En sonunda o kadar yorgun düşmüştüm ki nefeslerimi düzene koymaya çalışırken kımıldayamaz hâle gelmiştim. O da beni bırakmamıştı zaten. Bıraksa düşerdim...

Kafamı omzundan kaldırmadan konuşmuştum.

"O adamın....yani ba- babamın, hayatımı mahveden o adamın en büyük cezayı almasını istiyorum."

"Sabah onun yanına gittin değil mi? Niye yapıyorsun ki bunu kendine? "

"Korkarak yaşayamam bu hayatı, korktuğum ne varsa üstüne gideceğim bundan sonra. Bora ben kendimi tanıyamıyorum artık, duygularım sanki tek tek canım acıtıla acıtıla alındı bedenimden. Gram acıma duygusu kalmadı içimde. Hakanı dava edeceğim. Büyük ihtimalle bir takım elbise giyer, içkiliydim, kendimde değildim der hiçbir ceza almadan kurtulur. Ama adalet sağlanmayacak diye ben kendi adalatimden vazgeçmeyeceğim. Elimden ne gelirse yapacağım ki diğer kadınlarda benim yaşadığımı yaşamasın."

"N'olur onuna adını alma ağzına bir daha." Dedi acı dolu bir yüzle. Daha sonra devam etti.

"Çok güçlüsün. Çok güçlüsün ama canın bu kadar yandığı için güçlüsün. Keşke güçlü olmak zorunda kalmak yerine mutlu olmak zorunda bıraksaydı bu hayat seni."

"Güçlü olmasak yaşayamayacağız çünkü. Güçlü olmak, güçlü olmaya çalışmak... yorucu."

"Benim yanımda güçlü olmana gerek yok. Yorulursan benim yanımda dinlenebilirsin."

Buruk bir tebessümle ve dolu gözlerimle başımı omzundan hafifçe kaldırarak ona baktım. Onun bakışlarıda bana döndüğünde birkaç saniye afallamış arından yutkunmuştu. Aşılamamsı gereken sınır aşılmış, kişisel alanlarımız birbirine karışmıştı. Nefesini yüzümde hissederken onun nefesinin izlerini yüzümden temizlesin istedim. Onun okyanus mavisi gözlerine bakarken o kahverengi gözler aklımdan silinsin istedim. Bakışları dudaklarıma düştüğünda o adamın dudaklarının izini silsin istedim. Benim hayatımdaki kötü izleri o silerdi, Yiğit'in izlerinide silmişti. Ama Hakan'ın izlerini silerken o da kirlenir miydi?
Gözleri tekrar gözlerime kenetlendiğinde zorlukla gözlerini yummuş derin bir nefes alarak kafasını hafifçe sol omzuna yatırmıştı. Benden uzaklaştığında afallamıştım sanki az önce bizi birbirimize iten her ne ise kopmuştu, hipnoz, çekim her ne ise kendime gelmeliydim. Saçma bir an yaşamıştık.

Çalan kapı aramızdaki sessizliği bozduğunda Bora hızlıca yerinden kalkmış sanki bir kaçış bulmuşçasına hızlı bir şekilde kapıya yürümüştü. Ellerim terlemişti, avuç içlerimi pantolonuma sürttükten sonra içeriye giren kişinin sesini duymuştum.

"Ay Masal kızım nerde? Ne demek hasta!"

Yasemin teyze telaşla içeriye girdiğinde şaşkın bakışlarım Borayı bulmuştu o ise yalnızca dudaklarını oynatarak 'özür dilerim' demişti.

"Anne ne işin var burada?"

"Ne demek ne işin var? Oğlumun evine de izin isteyerek mi geleceğim? Hem telefonda neden işe gitmediğini sorduğumda Masal burada, biraz rahatsız, onun yanındayım demedin mi sen bana? Bende gelip bir kızımı göreyim dedim."

Hafifçe tebessüm ederek Yasemin Teyzeye baktığımda Boraya dönüp iyi bok yedin demek istiyordum.

"Hoşgeldiniz." Dedim nazikçe kadın gülümseyerek elini alnıma koymuş tahminimce ateşimin olup olmadığına bakmıştı.

"Hoşbuldum kızım. Ay senin ateşinde yok ki n'oldu üşüttün mü?"

Üşüttüm Yasemin Teyze, kafadan.

"Oğlum kıza çorba yaptın mı?"

"Yaptım anne sana sordum ya tarifini."

"Aferin aferin de, dur ben bir adaçayı da kaynatayım."

Kadın telaşla mutfağa yönlediğinde bende ayaklanmıştım.

"Zahmet etmeyin ben iyiyim gerçekten gerek yok."

"Otur bakayım sen oraya. Hatta uzan oğlum git kıza battaniye getir sıcak iyi gelir. Dinlensin biraz."

Ne olduğunu anlayamadan kendimi koltukta uzanmış elimde adaçayı ağzımda ateş ölçerle bulmuştum.

"Anne git artık hem Masalı hem beni boğdun ölmüyor kimse."

"Aaa terbiyesize bak annesini kovuyor."

"Teşekkür ederim gerçekten iyiyim ben, yormasaydınız kendinizi."

"Olur mu öyle şey kızım. Neyse ben gideyim artık sende yat dinlen biraz oğlum kıza iyi bak kafanı kırarım."

"Tamam annecim, hadi annecim, güle güle annecim."

Bora Yasemin Teyzeyi uğurladığında sıkıntıyla battaniyeyi üstümden atmıştım. Adaçayını masaya bıraktığımda Bora içeri girmişti.

"Masal özür dilerim benim normalde işe gitmediğim günler çok nadirdir o yüzden annem sorunca söyleyecek bir şey bulamadım."

Anlamsızca sürekli birbirimizden kaçırdığımız gözlerimizi Bora'nın gozlerine kenetledim.

"Sorun değil, gerçekten."

"Cidden uyuman gerek artık serumuda istemedin bayılacaksın yemekte yiyemiyorsun böyle olmaz Masal. İstersen benim odamda yatabilirsin ya da burada farketmez."

Bir şeylere zorunda olmaktan nefret ediyordum.

"Burada uyuyabilirim."

"Tamam ben odamdayım bir sorun olursa çağırabilirsin beni tamam mı?"

Kafamı tamam anlamında salladığımda arkasını dönüp odadan çıkmıştı.
Gözlerimi sımsıkı yumarak o güzel hayalimi devam ettirmeye çalıştım kafamda. Bedenim yorgunluğa kendini teslim ederken huzursuz karanlık beni kendisine çekmişti.

"Masal! Masal uyan güzelim."

Sıçrayarak gözlerimi araladığımda hızlıca yerimde doğrulmuştum. Tüm vücudum terlemişti ellerimle yanaklarımdaki ıslaklığı sildiğimde ne ara ağladığımı bilmiyordum. Uyumak artık iyi bir şey değildi. Artık uyuyunca geçmiyordu.

Bakışlarım Borayı bulduğunda onunda endişeli gözleri beni bulmuştu. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Hava kararmıştı...annem ona ne diyecektim?

"Ben eve gideyim artık. Annem beni işte sanıyordu saat geç olmuş merak etmesin."

Koltuktan kalkıp lavaboya ilerlediğimde arkamdan sesini duymuştum.

"Ben bırakayım seni."

Birlikte evden çıktığımızda serin hava bütün bedenimi uyuşturmuştu benim montumu kızlar hastaneden getirmişlerdi o yüzden çok fazla üşümüyordum fakat üşüsem daha iyi olurdum gibi hissediyordum. Ya da ne düşündüğümü bile bilmiyordum.

Bora beni eve bıraktığında ona kısaca veda etmiş ve arabadan inmiştim. Gün boyu kimsenin telefonlarını açmamış telefonu elime almayı bile istememiştim. Eve girdiğimde kızlar hemen dibimde bitmişti kimseye laf anlatacak konuşacak gücüm yoktu.

Anneme bir şey çaktırmamak için mutlu gibi yapmıştım çokta zor olmamıştı gerçi. Güçlü gibi yaparak güçlü olmak zorunda kalmıştım. Şimdide mutlu gibi yapmak zorundaydım. Yemem yedikten sonra yediklerimi kusmamak adına bir bardak limonlu su içmiştim. İyi olmak zorundaydım. Odaya girdiğimde bir süre yalnız kalsamda kızlar teker teker içeriye damlamışlardı.

"Birtanem geçecek biliyorsun değil mi? Biz senin yanındayız. Gerçekten yanındayız, kovsanda sövsende, unutma bunu tamam mı?"

Açelya sakince konuştuğunda kafamı tamam anlamında sallamıştım. Kimsenin yanımda olmasına ihtiyacım yoktu ama onu kırmamak için belkide ihtiyacım olduğu için kollarımı boynuna dolamıştım.

"Döverim ikinizide hani ben?" Kumsalda bize sarıldığınde yüzümde bir gülümseme peydah olmuştu. Her ne olursa olsun iyiki varlardı.

Tüm gece neredeyse uyumamıştık. Bir ara uykuya dalmıştım ve onlarda benim başımda beklemişti, fakat onlarda bile yine terler içinde uyanmıştım. Kızlar hâlâ uyumadığı için onları zorla sabaha karşı odalarına göndermiş bende uyumadan yatakta yatmaya başlamıştım. Kapı açıldığınde gözlerimi sımsıkı yummuş gelen kişinin uyanık olduğumu görmemesini istemiştim.

"Masal. Kızım uyan işe gideceksin hadi kahvaltı hazır."

Gözlerimi şaşkınlıkla araladığımda annemin bu saatte neden uyanık olduğunu düşünüyordum.

"Anne sen niye uyandın? Ben alarm kurmuştum."

"Deli kızlar sizi. Siz beni salak mı sanıyorsunuz tüm gece uyumadınız annecim. Bir derdin var biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Yiğit, baban hepsi üst üste geldi. Ben.... özür dilerim annem elimden bir şey gelmiyor acını hafifletmek için affet beni."

"Anne ne diyorsun sen saçmalama. Ne affetmesi, ben iyiyim..."
Bana inanmayan gözlerle bakınca devam etmek zorunda kalmıştım.
"Tamam iyi değilim ama atlatamayacağim şeyler değil anne. Biz birlikte neler yaşadık neler atlattık ama senin hayatın...senin yaşayamadığın hayat ne olacak?"

Yatakta doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım ve annemin elini tuttum. Gözleri yorgundu.

"Sen neler yaşadın anne? Nasıl öyle bir adamla evlendin sen? Onca şeye rağmen nasıl durabildin o evde? O adam sana oğlunu kaybettirdi anne."

Annemin gözleri doldu ama o dudaklarındaki gülümseme silinmedi.

"Sen hiç baban hakkında konuşmak istemezdin eskiden, şimdi ne oldu?"

"Bilmem merak ettim sadece. Onu değil, senin yaşadıklarını."

"Biz... görücü usuluyle evlendirildik. Ben 17 yaşımdaydım daha, babansa 26 nazik bir adamdı eskiden, zengindi de. Ama sonra babası onu evlatlıktan reddetti. Bir kavga çıkmıştı, mal mülk kavgası o da babasına hakaret etmişti babasıda onu evlatlıktan reddetmişti. Tabii babasından gelen para kesilince kendisi çalışmak zorunda kalmıştı. İlk başlarda çok iyi bir adamdı beni seviyor gibi yapardı ama bu sevgisinin nedeni ailemden para sömürdüğü içinmiş."

Derin bir nefes aldığında kaşlarım şaşkınlıkla havalanmıştı.

"Ben günden güne ona daha fazla aşık olmurken o beni kandırıyormuş. Abin büyüdükçe borcumuz daha da artmıştı birde sen doğunca iyice batmıştık. Sonra bir gün bir tokatla başladı devamıda geldi....Abini işe gönderiyor eli iş tutsun diyordu ama onun eli iş tutmasına rağmen işe gitmiyordu. Varsa yoksa içkiydi onun için. Ben boşanmak istedim bir gün....beni dövdü abin araya girmeye çalışınca onu da...."

Gözlerinden yaşlar boşalırken benimde gözyaşlarım çoktan yanaklarıma ulaşmıştı.

"Kaçamadım o evden. Ama sonra seni de dövmeye başlayınca... dayanamadım Masal."

Hıçkırarak ağlayan annemi kendime çekip sımsıkı sarıldım. Hayat kesinlikle acımasızdı. Bazılarına mükemmel bir hayat bahşederken bazılarının hayatı katlanılmayacak derecede kötü oluyordu.

"Hadi çok güzel bir kahvaltı yapalım seninle. Sonra ben işe gideyim ve işten çıktığımdaysa bugün birlikte dışarda yemek yiyelim tamam mı?"

"Tamam annecim hadi kalk bakalım elini yüzünü yıka, sonra giyin ben çayı koyayım."

"Tamam annem."

Annem odadan çıktıktan sonra dolabımın başına geçmiştim. Herhangi bir eşofman takımını üstüme geçirdiğimde giyinmek ve kıyafet seçmek için bile uğraşmak istememiştim.

Giyindiğim sırada telefonuma düşen bildirimle yatağımın üstündeki telefonumu elime aldım.

Bora: İşe gitmeyi umarım düşünmüyorsundur. Düşünüyorsanda vazgeç çünkü babam sana izin vermiş ve banada çünkü annem sana benim baktığımı babama söylemiş. Dinlenirsin hem bugün.

Ne demek işe gitmiyorum? Ben boşunamı hazırlanmıştım? Anneme ne diyecektim?
Pekte hazırlanmadın zaten Masal....

Siz: Evden çıkmam gerek anneme ne diyeceğim?

Bora: Annene anlatmalısın.

Siz: Komikmiş. Onun başında zaten biyolojik açıdan benim oluşumumda katkı sağlayan adamın açtığı bir dert var birde ben onu üzmeyeceğim.

Bora: Her şeyle tek başına uğraşmak zorunda değilsin.

Siz: Her şeyle tek başıma uğraşabilirim ama.

Bora: Keçi inadı var sende iki dakikada deli ediyorsun beni. Bana gel kahvaltı yaparız.

Siz: Ok.

Telefonu kapatıp cebime koydum ve odadan çıktım. Mutfağa girdiğimde annemin kızarmış ekmekleri masaya koyduğunu gördüm beni gördüğünde birkaç saniye beni süzmüş ardından "Hazırlanmamışsın." demişti. Bende kendi üstümü süzdüğümde gayette hazır olduğumu düşünüyordum.

"Regl oldum hazırlanacak halim yok oldu işte bunlar."

Yalancılıkta cidden bir numara olma yolunda ilerliyorsun.

"İyi peki madem gel otur."

Bora? Kahvaltı?
Az burada, az orada yerim ne var?
Ayı mısın acaba?
Sensin ayı.
Ben zaten senim ben sensem sen bana ayı diyorsan sende ayısındır.
Ya sabır.

Birkaç parça bir şeyler atıştırmış ardından geç kaldım bahanesiyle evden kaçmıştım. Taksi, otobüs veya içinde insan olan hiçbir araca binmek istemediğim için yürümeye karar vermiştim. Tabii Istanbul gibi büyük bir yerde yürüyerek bir yerden bir yere gitmek aşırı dercede zordu. Ama umrumda olmamıştı kendimi havanın serinliğine bırakmış kulaklığımı takmış ve sakinlikte yürümüştüm. Bora'nın evine geldiğimde nefes nefese kalmıştım ve yorulmuştum ama iyi gelmişti.

"Hiç gelmeseydin öldüm açlıktan."

"Beklemeseydin beni, ben mi dedim sana bekle beni diye."

İfadesiz yüzümle yanından geçip içeriye girdiğimde kendimi yorgunlukla koltuğa atmıştım. Evde yediğim ne varsa hepsinin eridiğine emindim.

"Gel mutfağa geçelim."

"Dur iki dakika dinleneyim."

Kafamı geriye atıp gözlerimi yumduğumda biraz dinlendikten sonra ayağa kalkmıştım. Borada benimle birlikte mutfağa ilerlediğinde mutfaktaki harika kahvaltıyı gördüğümde kaşlarım şaskınlıkla havalanmıştı.

"Şirketi bırakıp ev hanımı olmayı düşündün mü hiç?"

"Ha ha ha ne kadar komik. Ne alakası var, güzel kahvaltı hazırlıyorum diye ev hanımı olduk."

Gülerek sofraya oturduğumda gözlerimi kahvaltılıklarda gezdirdim. Sofra çok güzeldi fakat benim canım hiçbir şey yemek istemiyordu, midem bulanıyordu. Birkaç bir şeyden yediğimde Bora'nın bakışları bana çevrilmişti.

"Zorlama kendini. Az ye ama midende kalsın."

Omuz silktiğimde neden böyle bir hareket yaptığımı bilmiyordum.

"Dava günü belirlenmiş on iki gün sonra, perşembe günü."

O kadar yakın mı? Ne yapacaktım? Ne diyecektim?

"Bir gün adliyeye gidip ifade vermen gerekiyor.

Kafamı tamam anlamında sallayıp bakışlarımı tabağıma çevirdim.

"Tanıdığım bir avukat arkadaşım var o herifi dava etmende sana yardımcı olur."

"Teşekkürler." Mahcup bakışlarım yüzünü bulduğunda yüzünde bir tebessüm görmüştüm.

"Teşekkür etmene gerek yok buzlar kraliçesi."

"Elsa mı Anna mı?"

Küçük bir kahkaha attığında masmavi bakışları tekrar gözlerime kenetlenmişti.

"İkiside değilsin. Sen daha farklısın. Hem soğuksun hemde sıcak. Soğuğun yakıyor. Bazen çok soğuk buz gibi bir insan oluyorsun. Sevdiklerini ise soğukluğunla yakıp ısıtıyorsun iki farklı kişi gibisin. Buzun fazlası yakar, sende öylesin. Sevmediklerini yakıyorsun ama sevdiklerini o buzun yakıcılığını kendinle paylaşarak ısıtıyorsun. Sanki içinde yaşayamadığın çocukluğunun kalbi var."

Bana diyor Masal. Az kenara çekil.

Beni bu kadar iyi analiz etmesi...
Adeta dut yemiş bülbüle dönmüştüm. Sanki aylardır aradığım gerçek karşımdaydı. Boraya kendimi bu kadar yakın hissetmemin nedeni onun beni anlamasıydı, ilk günden beri. O beni görüyor çoğu zaman aklımı okuyormuşçasına haraketlerini ona göre ayarlıyordu. Beni bu kadar iyi anlaması belkide korkutucuydu ama ben mutlu olmuştum. Bu hayatta birinin beni anlaması güzel şeydi.

Mesela o da benim gibi şarkıların dilinden anlayabiliyordu. Bana göre üç dakikaya bir ömür, bir hayat, bir acı sığdırırdı şarkılar. Belkide bu yüzden sürekli birbirimizden şarkı açmamızı istiyorduk. Birbirimize hissettiklerimizi hediye ediyorduk.

Çalan telefonum düşüncelerimi bölerken yerimde sıçramıştım. Yiğit arıyordu.

"Efendim?"

"Masal sen ne yaptın!?"

"Ne yapmışım?"

"Sayende bütün arkadaşlarım benden nefret ediyor."

Yüzümdeki gülümseme büyürken Bora'nın sorgulayan bakışlarını yüzümde hissediyordum.

"Ne yapmışım ki ben? Neyden bahsediyorsun?"

"Arkadaşlarım öğrenmiş her şeyi..."

"Ne cidden mi? Nerden duymuşlar?"

"Bilmiyorum Allah kahretsin. Sen söylemiş olabilir misin birine?"

"Yiğit farkındaysan biz barıştık niye böyle bir şey yapayım?"

"Off! Neyse güzelim kapatıyorum hoşçakal."

"Bay bay."

Nasıl olduğumu bile sormamıştı.

"Ne diyor yine o pezev- şey Yiğit değil mi arayan?"

"Evet o."

"Ne dedi?"

"Ne yapacaksın?"

Bora omuz silkip bakışlarını kaçırmıştı "Merak."

"Tüm arkadaşlarına Yiğit'in beni aldattığını söyledim."

Bora'nın gözleri şaşkınlıkla irileşirken yemeği boğazında kalmış olacak ki öksürmeye başlamıştı.

"Ne yaptın!?"

"Aslında tek bir arkadaşına söyledim ama onun diğerlerine yayacağını biliyordum."

Biraz kendine geldikten sonra sakinlikle konuşmuştu."İyi yapmışsın..
Abine haber verecek misin? Bu davayla alakalı? Biz konuştuk ama dava gününü ona söylemedim sen söylemek ister misin?"

"Olur." Telefonumu elime alıp abime mesaj attım. Onu niye böyle kaydetmiştim bilmiyordum fakat yıllar sonra rehberimde abim diye birinin kayıtlı olduğunu gördüğümde tuhaf hissediyordum. Dava gününü ona söylediğimde telefonumu cebime sıkıştırmış ve Bora'nın kahvaltıyı toplamasına yardım etmiştim.

"Abini affedemiyorsun değil mi?"

"Bilmiyorum. Ne hissettiğimi bilmiyorum onu affettim mi onu da bilmiyorum. Ama sanırım artık ona kızamıyorum kendi hayatını kurtarmak zorundaydı."

"Onu affedip affetmemek senin kararın ama zor bir hayat geçirmiş Masal ona kızmamalısın."

Anlayışla kafamı salladığımda gelen bildirim sesiyle cebimden telefonumu çıkartmıştım. Gördüğüm mesajla yerimde kalakalmıştım.

Abim: Sonunda ufaklık. Yıllardır o adamdan sizi korumaya çalışıyordum ne kadar başarılı oldum bilmiyorum ama elimden geleni yaptım. Ve ufaklığım sonunda karşılaşacağız. Dava günü orada olacağım.

Ayayayyaayy geliyor abimizzz.

Seeeeeelaaammmmmm nasılsınız ben hiçbir şey yolunda olmamasına rağmen umursamaz bir şekilde mutlu ve enerjik hissediyorum.

Herkesin hayatında kötü bir şeyler oluyordur muhakkak fakat hayat emin olun böyle şeylere üzülmeye değmez zaman çok hızlı geçiyor ve ben bu zamanı üzülerek geçirmek istemiyorum sizde gömün tüm üzüntülerinizi ve yok sayın onları. Kendinize zaman ayırın sizden değerli kimse yok, olamazda...

Şimdi siz bu kız yine ne saçmalıyor demeden ben kaçıyorum jshshskakdkskd
Dikkat edin kendinize.

O zamaan umarım bölümü beğenmişsinizdir hoşça kalın canlarım ♡♡

Continue Reading

You'll Also Like

Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

109K 8.9K 16
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
15.3M 615K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

122K 5.6K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
11.5M 184K 17
17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜM VE ÖZEL BÖLÜMLER YAYIMDADIR. Gecenin k...