"Valla anlamadım.", dedim yanına gidip bende yere çökerek oturdum. Kaan ile dün alıp kurdukları Treni sürüyorlardı.
"Annem aradı civarda ki aşiret büyüklerinin ziyarete geleceğini söyledi. Bir nevi gün gibi bir şeymiş bu zaman kadar Nizo annem gitmiş sıra anneme dönmüş işte annemde nerede ağırlasak diyor iki yüze yakın kadın gelecekmiş. Bende Hanımağam olarak orda olama gerekmiş. Bende çiftlikte ağırlayalım dedim hem geniş hem ferah hem rahat. adın kadına takılmalık bir mekan. Zaten o kadar kadını da ana orada rahat bir şekilde ağırlarız.", dedim Kara gözlerini kısarak bana bakmaya devam etti. Anlat sen der gibi yüzüyle anlatmaya devam bir yandan da Kaan'ın tren ile yaşadığı mutluluğu izledim.
"İşte sonra Ela abla aradı, annem ona da gel demiş büyük gelin olarak. Zaten Nazende ve Burçin burada. Anlamadığım kızları niye çağırdığı, hadi şey diye düşünsem kızlar fazla kalabalığa çıkmadı, Rezzan desen liseyi İstanbul'da okudu, sonra üniversite derken şimdi kız kaç senedir cerrahlık yapıyor işi yoğun bu yüzden kafa dağıtsın mı diye gel dedi desem. Pınar'da Ankara üniversitesinden mezun olmuş mimarlık işine başladı, ikisi içinde iyi olur kafalarını dağıtırlar. Tek bir Asi'ye izin verdim, kızın finalleri yaklaştığı zamanda ne işi var iki yüz kadının içinde gerek yok bence.", dedim Kara güldü.
"Asi'ye izin vermenin altında aldığın rüşvetler yatıyor olabilri mi Harirem ,Hani merakımdan soruyorum?", dedi kafamı hayır anlamında salladım.
"Aşk olsun yapar mı senin Hariren öyle şeyler? ", dedim ciddi takınmaya çalıştığım suear ifadem ile zor tutum kendim.
"Yok yapmaz ya. Belki Asi resim sanat atölyen için ilgi çekici teklifte bulunduysa..", dedi sessizce kaşlarımı bükerek kafamı salladım.
"O fırçalar ve boyalar çok güzeldi ama ne yapayım .", dedim Kara güldü halime. Beni iyi tanıyordu bende onu. Karı koca olmanın sonuçlarıydı bu. Aklına gelen şeyle söylendi.
"Ben anladım, Annemin ne yapmaya çalıştığını.", dedi Kara bakışlarımı ona çevirip sordum.
"Ne?", dedim beni kendine doğru çekerek omuzuna yasladı.
"Bu civar illerden gelen ağaların karıları. Hepsinin de bekar çocukları var. Bir nevi bizim kızlara görücü geliyor.", dedi güldüm. Rezzan ve evlilik yana yana gelecek şey değildi.
"Ama kızlar kabul etmez ki.", dedim Kara kafasın salladı.
"Gül'de yaptığım hatayı bundan sonra hiçbirinde yapmayacağım. Ne zaman derlerse biz bu kişi ile evleneceğiz üstümüze düşeni yaparız.", dedi onunla gurur duydum.
"Aslan kocam.", dedim
"Peki o zaman bu kadınlar niye geliyor, bizim kızlar evliliği düşünmüyor falan desek olmaz değil mi?", dedim düşününce altında olmadık şeyler çıkarta bilirlerdi.
"Yani bu işler birde nasip işi belki bakarsın Rezzan yada Pınar okeyde diye bilir. Önemli olan saygı ve terbiye çerçevesi içinde olması. Kadınlar gelirler niyetlerin söylerler, kızlar karar verirler. İster evet derler müstakbel eş adayları ile oturup konuşurlar yada daha düşünmediklerini söylerler.", dedi kafamı sallayarak söylediği sözleri onayladım.
"Hayırlısı olsun bakalım.", dedim yüzünden belliydi bir şeyler daha bildiği merakla sordum.
"Sen bir şeyler biliyor gibisin, sanki kocacığım ama neyse.", dedim. Kaan bize arkası dönükken dudağımdan öpüp çekildi.
"Yani Rezzan için Urfada' Zilan aşiretinin ağası Fırat. Pınar içinde Diyarbakırdan Ferhad Aşiretinin ağası olan Şirvan ağa bizim kızlara talip olmak istediklerine dair bir kaç adam ile haber salmışlardı. Ben cevap yollamadım. Baksana benden cevap alamayınca Büyükhanımağamıza haber salmışlar.", dedi omuzlarımı kaldırıp indirdim.
"Peki bu Fırat ağa ile Şirvan ağa nasıl insanlar? Olurda nasipse kızlar tama falan derse.", dedim bir an kendi kızıma görücü geliyor gibi hissetmiştim. Gül'ün yaşadıklarını hatırladığım zaman Rezzan ve Pınar'ı saklamak istiyordum.
"İyi insanlardır, ama niyetleri evlilik olduğundan söz sahibi ben değilim. Fırat ve Şirvan ile yaptığımız işler var hatta benim bu yurt dışına saldığım insanlar tek Mardin'den değil. Onlarda ortan töreden kurtarabildiklerini bana salıyorlar. Yürekleri iyi adamlar ama kardeşlerim anlaşamazlarsa üzülürlerse yüreklerinin iyi olmalarının bir anlamı yok bende. Gül ve Kartal'a yaptığım yanlıştan sonra artık bu evlilik meselelerine karışmıyorum. Seven sevdiğinin kolundan tutup evlensin.", dedi bakışlarımı ondan çekerek Kaan Kara'ya baktım.
"Sana hep güvendim. Bir şeyi yapıyorsan vardır bir bildiğin dedim. Gül konusunda haklı çıktığımı düşünüyorum. Peki o zaman Mirza ve Balkız için dediğin beşik kertmesi olayını ne yapacaksın.", diyerek bir açıklama yapmasını ya da aklında ki şeyi artık benimle paylaşmasını istiyorum. Balkız'ı gördüğüm zaman onun için bir şeyler yaparak bu beşik kertmesi olayını kapatmak istiyordum.
"Kimseye söylemek yok bak. Ela abla ve Burçin'e özellikle.", dedi kafası aşağı yukarı hızlıca salladım. Sözlerine devam etti.
"O beşik kertme olayını ben aldım, ben istemezsem öyle bir şey olmaz ki zaten çocuklar büyüdüğü zaman böyle bir şey istemeyeceğim. Bırak zamanında beni nasıl senin yokluğun ile korkuttularsa onlarda aynı korku ile yaşasınlar. Cihangir bunu hak etti, Burçin'e hala mesafeliyim. Hem ben unuttum bile olayı her seferinde sen hatırlatıyorsun. Harirem bırak unutayım, ben unuttuğum için Cihangir yada Bora bunu bana asla hatırlatmazlar.", dedi kocamın bu sözlerine ağzım açık dinledim. Kara Ağayı karşısına alan valla yanmıştır.
"Yazık değil mi insanlara, bence bunu onlarla da paylaş. Burçin konusunda suçlu olan bendim bir kere. Cihangir abi de seni sırf sinirlendirdi diye böyle yapma.", dedim sanki eski Beyaz'ın karakterini unutmuş gibi ona akıl veriyordum.
"Neyi söyleyeyim harirem yav. Söylediğinden bir şey anlamıyorum.", dedi içim eridi, Kara asla kardeşlerinin karşısına geçip demezdi. Şuan söylediği cümlede bile aslında beşik kertme olayını unuttuğunu anlatmaya çalışıyordu. İçim rahatlamıştı, zamanı geldiği zaman Burçin ve Ela ablanın bu haberi aldığında alacakları yüz ifadesini düşündüm. İkisinin de mutluluktan havaya uçacağı kesindi. Kara ana güvenip bu sırrı verdiyse bende ona verdiğim güveni yıkmazdım. Zaten evlilik olmayacaksa sonunda artık sabredecektim.
"Acaba biz oğlan nasıl biriyle evlenecek.. Gelinimiz nasıl biri olacak?.. Oğlumu üzerse ben ona kızarım bak şimdiden söyleyeyim. Nizo anne gibi olamam ben. Benim oğlumda karısını üzemez bak gelinimi de ezdirmem ha. Ama içimden bir his diyor ki oğlumuz çok güzel bir evlilik yapacak.", dedim geleceğe dair hayaller kurmak güzeldi. Ruha iyi geliyordu.
"Senin Dede olduğunu düşünemiyorum.. Çok komik dede olursun sen.", dedim Kaan Kara yanımıza gelip çıkardığı trenleri babasına uzattı takması için Kara eline aldığı trenleri takarken yüzünde bir gülümseme belirdi. Dediklerimi o da hayal etmişti. Koluna vurarak gülüştük. Geleceğe dair aynı hayaller gemisine binmek bambaşkaydı.
"Sen yanımda olduktan sonra onda şüphe yok.", dedi göğüs kafesimin altında ki kalbim tekledi. Sevmek güzeldi, sevilmek ondan daha güzel. 'Bir' olabilmek en en en güzeliydi.
Kaan bana dönerek kalbimi inciten soruyu sordu.
"Anne Babamın bir sürü kardeşi var, peki ya senin kardeşin yok mu?", dedi yüzümdeki gülüş yavaşça silindi. Gözlerimi Kaan Kara'dan çekerek salonda gezdirdim. Boğazımın içinde beliren yumruyu yutmaya çalıştım ama görüş açımın puslanması ile hızlıca ayağa kalktım.
"Eee hadiyin ben çok acıktım.", diyerek arkamı döndü önden önden salondan çıktım. Titreyen ellerim ile etrafa bakındım.
Benimde abim vardı ama.. Ölmüştü.. Hasta olduğum dönem ülkemize tepelleş olan virüs onları da koparım almıştı benden.. Cenaze töreni yasak olduğu için Kara halletmiş o dönem defin işlemlerini.. İstanbul kabristanın da yatan iki parçam vardı benim. En azından Kara'nın bana anlattığı kadarıyla hastalığım sürecimde annem gelip yanımda kalmış. Abimde destek olmuşlar bana. En azından onları tek böyle hatırlamak istiyordum. Başka bir anıyı hatırlamayı reddediyordum. Babam desen oda geçirdiği kalp krizi sonucu İstanbul'a gittikleri gün vefat etmişti. Mardinliydim, anam babam buralıydı. Ama gideceğim ne yer üstünde bir kapıları nede yer altında bir mezarları yoktu..
Yar gelir seni senden edermiş, gideceğim tek ailen o olurmuş.
Avuçlarımın arasına giren sıcak kocaman eller ile burnumu çekerek Kara'ya baktım.
"Hadi biz canavar gibi açız. Doyur bizi hanımağam.", dedi aklımdaki tüm dert, sıkıntı bana gülen gözlerle bana iki kişi anında sildi. Kocam ve oğlum uğurlarına öleceğim tek iki insandı onlar.
Kara ve oğlumla geçirdiğim güzel gecenin sabahında ev halkı çoktan harekete geçmişti. Hacer ablaya bakarak bilmem kaçıncı kez tekrar soruşumtu.
"Hacer abla yarın için kadınlar hazır değil mi? Bak iki yüz kadın gelecek. Ağır bir ağırlama yapmak şart. Koskoca Kara ağanın karsı ağırlayacak onları.", dedim Hacer abla elindekileri bırakıp bana döndü.
"Sıkıntı yok kızım, her şeyi ayarladık. Kadınları akşam alıp çiftlik evine geçerim akşamda başlarız hazırlıklara, sen korkma hanımağam senin yüzünü kara getirmeyiz.", dedi mutlu olarak mutfaktan çıktım. Kolumda ki altın kollu saate baktım. Ela abla birazdan burada olurdu.
Konaktaki sessizlik iyiden iyiye canımı sık aya başladı. Kaan Kara babası ile gidince yok garip hissetmiştim kendimi. Oğlum neşesini konağın her yerine bulaştırmıştı ki şimdi olmaması neşesinin olduğu yerlerde yeller esmesine sebep oluyordu.
Konağın kapısı açıldı. Mirza ve Ela yenge ellerinde ki çantalar ile bana baktı.
"Yiiaaağ Hoş geldiniz!", diyerek koşarak onlara sarılıp hasret giderdim. Mirza kocaman olmuştu bu çocuğun büyüdüğüne inanamıyorum.
"Sen niye bu kadar boy attın ya, benimle bir olduğun için amcan sonra beni kısa boylu karım diye seviyor. Halbuki ben kısa değilim sen uzunsun Mirza.", dedim elimle dağınık olan saçlarını karıştırdım. Akşam Kara'nın söylediği sözlerden sonra daha çok mutluydum. Mirza da sevdiği ile evlenecekti Balkız'da. Sadece Kara amcaları anne ve babalarına göz dağı vermek için onları kullanmıştı.
Düşüncelerden çıkarak gözlerimi Ela ablaya çevirdim.
"Babasına çekmiş. Ha bire uzuyor yengesi.", dedi Mirza karizmatik halleriyle elindeki telefona çevirdi bakışlarını. Birileri ile mesajlaşarak annesine baktı.
"Anne ben arkadaşlar ile buluşacağım sonrada dedemle nineme gidip gelirim. Sizde dedikoduya rahat rahat girin.", dedi omuzunda ki çantayı benim omuzuma takarak konaktan çıktı.
"Ah oğlun mu var derdin var bacım.", dedi Ela abla. Mirza'nın Berfin ablasını ziyarete gittiğini bilmeden kızıyordu.
"Hadi abla gel. Bizim görümcelere görücü geliyor yarın. Ne düşünüyorsun bu konu hakkında?", dedim Ela abla Mirza'da kalan aklını toplayarak bana döndü.
"Valla Asi'yi alan yandı. Rezzan ve evlilik pek bilemedim. Cerrah hanımın bildiği tek şey neşter. Birde gözümle görmesen inanamazdım ama biricik görümcemin tek derdi ilk okuldu, sonra mesleği oldu. Aynı evin içindeyiz mübarek bir konuştuğun, bir flörtleştiğin olmaz mı? Yok bizim kız evden işe işten eve. Birde elinden ev işi hiç gelmez. Nizo anne artık nedediyse korkuyordu. Görsen halini sanki gelinliği giydirip hemen salacağız bunu. Ne deyim ya Mirza gelene kadar bir Rezzan halasıyla bir Pınar halasıyla eğlendi. Arabada gelirken halalarına 'Kınayı yakmışlar geline, hazırlanmış gidiyor evine' müziği açtı gül gül bir hoş oldum.", dedi koluma girerek arka bahçeye doğru yürüdük.
"Rezzan hadi düz kız diyelim. Okuduğu meslekte ağırdı, odasında ki kitapları bir göreceksin, kalınlığı benim kadar var. Pınar, o daha rahat katıldı, birinden hoşlanamadın mı mübarek diyorum? Manavdan meyvemi alıyorum yenge diyor. Al siz bulup babanızın kapısına getirmezseniz ananızda gelen görücü tekliflerini kabul eder kadın ne yapsın hakkı bence Beyaz.", dedi elindeki çantaları kenara bırakıp çektiği sandalyeye oturdu.
Bende omuzumdaki Mirza'nın sırt çantasını Ela ablanın yanına bırakıp oturdum.
"Ama abla kızlar istemiyorsa?", dedim onları düşünerek sonuçta okumuş mesleklerini eline almış kızlardı. Ne istediklerini kendileri iyi bilirdi.
"İstemiyorlarsa yok diyecekler Beyaz'ım. Zorla onları verecek kimse yok merak etme. Rezzan sırtını Cihangir abisine yaslamış Pınar ,Bora abisine dayamış. Asi Mirto abisinin omuzlarındayken onlara kimse zorla bir şey yapmaz. Kara Ağamız desen eski hallerinden eser yok artık. Gül'den sonra düzelti gibi senin kocan. Yoksa hemide yemin billah eski Kara burada olsa valla, bu kızları o gelecek ağalara çoktan verirdi. Ama gelirken yolda Rezzan ve Pınar ile konuştu. 'Siz kendinizi kasmayın, ne istiyorsanız onu yapacak annem. Tatile gelmiş gibi düşünün", dedi valla kulaklarımla duydum. Hani duymasam inanmam.", dedi Ela ablanın sözlerine güldüm. Benim kocamın neyi neden yaptığını anlamayınca onu yargılamak kolay oluyordu.
"Hayırlısı abla nasip kısmet işleri, bakarsın belki de bizim görümceler boş kalpleri bu ağalara tutulmasın. Kara'dan öğrendiğim kadar iyi insanlarmış.", dedim Fatma ablanın getirdiği çayı alarak Ela ablanın önüne koydum. Tepside ki diğer bardağı da alarak Ela ablaya baktım.
"Neden olmasın Beyaz, görümcelerim diye demiyorum ama ; namuslu, efendi, terbiyeli, çalışkan, büyüğünü küçüğünü bilen, merhametli, dürüst, becerikli.. Ha yok o son dediğimi geri alayım iki yumurtayı kıramazlar. Gül ile karıştırdım.", dedi güldüm. Çayından bir yudum aldı.
"Kalpleri birbirlerine ısınırsa niye olmasın. Sen dedin bizim kızların gölünde biri yok, birini beklemiyorlar. Nizo annem iyi yaptı benim ablamda böyle evlendi kız. İstemiyordu kimseyi, sonra bir görücü geldi babam kabul etti kısmetini kapatmayalım kızım diye aha ne oldu çocuğa kalbi ısınmış sonra arada bir iki buluşup sohbet etmeleri sonucun da evlendiler. Ayıp değil ki, karşı taraf gelirken niyetini söyleyerek geliyor, kızınızı beğendik, oğlumuza isteriz diyorlar. Asıl ayıp olan sevdiği kızın elini bırakan yada ailesi ile bile tanıştıramayanlara ayıp olsun. Hayırlısı olsun, görümcelerim için bakalım yarın neler olacak merak ediyorum. ", dedi kafamı salladım. Rezzan ve Pınar için haklarında hayırlısı olması için dua etmekten başka bir şey gelmezdi elimden.
.
.
Bölüm sonu.