SINIR |Tamamlandı|

Por __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... Más

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"
70. Bölüm "FİNAL"

40. Bölüm "Aksiyon"

20.9K 1.1K 319
Por __Katre__

Yorumlarınızı bekliyorum•
Keyifli okumalar•

5 gün sonra...

" Toprak telefonun çalıyor." diye mırıldandım gözlerimi açmadan. O kadar yorgundum ki kıpırdamaya mecalim yoktu. Toprak'ın da benden farkı yoktu. 5 gündür eşyaların büyük çoğunluğunu halletmiştik. Ivır zıvır küçük şeyler kalmıştı yalnızca.
Dün Erva'nın evini temizlemiştik. Ben, yengem, Erva ve Bahar temizlik yaparken Toprak, Deniz ve Melih eşyalarla ilgilenmişti. Bugün mutfak için birkaç şey almamız gerekiyordu. Yarın da bizim evimizi temizleyecektik.

" Çalar çalar susar güzelim." dedi boğuk gelen sesiyle. Bu sefer o benim göğsümde yatıyordu. Ben sırtüstü yatarken o başını koluma koymuş bir elini belime sıkıca sarmıştı.

Telefon çalmaya devam ederken bıkkınlıkla " Toprak." diye mırıldandım.
" Hay ben bunu icat edenin-" diye söylenmeye başladığında elimin birini ağzına kapadım. " Küfür yok."

Gözlerinin birini açarak telefonu buldu. Gözünü kapatıp tekrar başını boynuma gömdü. Sessizce bekleyip karşıdaki kişiyi dinledi. Bedeni neredeyse bana yapışık olduğu için telefondaki sesi ben de duyabiliyordum. Deniz ne zaman geleceğimizi soruyordu.

" Lan daha saat kaç?" diye sordu. Sesinden uyku akıyordu.

"...."

" Oğlum siz nasıl bir çiftsiniz? Saat dokuzda nasıl hazır oluyorsunuz?

"....."

" Tamam siz gidin ben haber veririm sonra sana. Zaten bizim az bir işimiz kaldı."

"......"

"Uykumun içine-" dediğinde elimi tekrar ağzına kapadım. Başını sallayarak ellerimin esaretinden kurtuldu.

" Tamam sende Allah'a emanet." dedi bu kez. Telefonu komodinin üzerine bırakıp geri bana döndü. Kıpırdanıp bana daha çok yaklaştı ve eli belimi daha sıkı sardı.

"Saat dokuzda nasıl hazır oluyorlar anlamıyorum. Senin beni evde kovalaman bile yaklaşık bir saat sürüyor. " dedi tarazlı bir sesle.

" Farkında mısın bilmiyorum ama onlar bizim gibi aynı evde kalmıyorlar. Eminim senle aynı evde olmasaydık saat yedide kapımda olurdun."

" Haklısın... Hatta bende kalman için yengene duygu sömürüsü yapardım."

Gülerek ona doğru döndüm. Kolum uyuşmuştu. Diğer elimi de boynuna sarıp onu kıskaç altına aldım. Ama o bu durumdan şikayetçi görünmüyordu.
" Kalkalım istersen?" diye mırıldandım. Ama gözlerimi açmıyordum. Uyku sırasında konuşuyormuş gibiydim.

" Hayır uyu." dedi net bir sesle.

" Sen uyu ben kahvaltı hazırlayayım."

" Hayır Eylül. Sen gidersen kime sarılacağım? Yat uyu."

" Uyudum." dedim bir çırpıda dudaklarımın hizasında olan alnına bir öpücük kondurdum.

Tekrar gözlerimi açtığımda ise saat 11'e geliyordu. Telefonu bırakıp hâlâ uyuyan Toprak'a döndüm.
O uyanmadan kolumun üzerinde biraz yükselerek yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. Kuzguni saçları dağılmıştı, yüzü huzurlu görünüyordu.

Oturur pozisyona gelip saçımı bağlamaya başladım." Toprak hadi uyan." diye mırıldandım bu sırada.

Cevap vermeyip yüzüstü yattı ve başını diğer tarafa döndürdü. Sırtının üzerinden yuvarlanıp diğer tarafına geçtim. " Toprak uyanman gerek. Saat 11 olacak."

Yine cevap vermeyip başını diğer tarafa çevirdi. Aynısı gibi üzerinden yuvarlanarak geçtim.
" Kalk hadi."

Yüzünü tekrar çevirdiğinde o tarafa geçeceğim sırada zaten küçücük olan kısımdan yere düştüm aniden.
" Ah kırdım!" diye cırladım birden.

Az önce uyuyan adam başını kaldırıp kahkahalarla gülmeye başladı.  Üzerindeki yorganı atıp ayağa kalktı ve yanıma doğru eğildi. Bir elini saçlarına götürüp dağıttı. Hâlâ gülmeye devam ederken elimi kalçama koyup sinirle baktım. " Ne gülüyorsun komik mi? Kırdım diyorum kırdım."

" Yoo ne komiği?" dedi ama hâlâ gülüyordu. Kısılan gözlerinin ardından toprak rengi hareleri öyle güzel görünüyordu ki. İçim gidiyordu ona bakarken.

Bir elini dizlerimin altından diğer elini de belimden geçirip yavaşça kucağına aldı beni.
Salona doğru ilerlerken "Çok mu acıyor?" diye sordu.

Bu sefer ciddiyete bürünüp " Yok." dedim başımı iki yana sallayarak.
"Geçti."

"Sen iyi alıştın kucakta taşınmaya."dedi bana bakmadan.

"Beni taşımak için yapmadın mı bunları?" diyerek göğsüne vurdum yavaşça. Tabi taşıyacaktı o kaslar ne için vardı?

"Haklısın." dedi başını aşağı yukarı sallayarak. "Ben ve bedenim emrine amadeyiz."

Beni yavaşça koltuğa bıraktığında kendisi ayakta kaldı. Ben de onun gibi ayağa kalktım. Boşuna kucağında salona getirmişti. Ama olsundu. Kucakta taşınmak hoşuma gidiyordu. Elini tutup mutfağa sürüklerken "Ne yiyeceğiz?" diye sordum.

"Bilmem. Kahvaltılıklardan atıştıralım istersen, canım birşey çekmiyor." diyerek omuz silkti.

İkimiz de yüzümüzü yıkayıp mutfağa tekrar geldiğimizde Toprak dolaba doğru ilerleyip kapağını açtı. O anlamsız gözlerle dolabı incelerken kolunun altından önüne geçtim.
"Pekâlâ." diyerek domates ve salatalık alıp kolunun altından çıkarak tezgaha bıraktım.
O hâlâ olduğu yerde duruyordu. Tekrar geçip tahin ve pekmezi çıkardım. Aynı şekilde birkaç kahvaltılık daha çıkartıp koyduğumda onun bedenini umursamayarak dolabı kapattım. Yüzüne bir bakış atıp domates ve salatalığı yıkarken "Çay suyu koyar mısın?" diye sordum.

Enseme bir öpücük kondurup arkamdan geçerken"Hı hı." diye mırıldandı.
O çaydanlığa su koyup ocağın üzerine bırakırken ben domatesi ve salatalığı doğrayıp koydum. "Salonda yiyelim bugün."dedim küçük bir tepsi çıkartıp kahvaltılıkları ona dizerken.

Başını sallamakla yetinip tahin pekmezi karıştırdı. Salondaki masaya kahvaltıları götürüp koydum. Az sonra çay da hazır olduğunda Toprak da masaya geçti. Kumandayı alıp televizyonu açtım ve gündüz kuşağının herhangi bir programında kaldım. Günlerdir yengemin biricik programlarını zorla izlemek zorunda kalmıyordum ama sanırım özlemiştim.

" Bu ne Eylül? Değiştir şunu." dedi Toprak yüzünü buruştururken. Ne vardı canım güzelim programda.

Sadece "Hayır." diyerek kahvaltıma odaklandım. Toprak bıkkın bir soluk verirken ben çayları doldurup tekrar oturdum. Ben bir yandan programı takip edip bir yandan kahvaltımı ederken Toprak homurdanarak yemeğini yiyordu.
Yaklaşık 5 dakika sonra ise gözlerini yengem misali televizyondan ayırmamaya başladı.
Evet şimdi anladım salonda yemek yemenin iyi bir fikir olmadığını.

Eline bardağını alıp dudaklarına götürdü. Geri masaya koymadan elinde sallayarak televizyona doğru konuştu.
" Vay şerefsiz, vay p-"

"Toprak." diye cırladım elimi ağzına kapatırken "Ne yapıyorsun?"

Gözleri varlığımı yeni fark etmiş gibi beni bulduğunda "Haa." diye mırıldandı. " Pis adam diyecektim güzelim. Sen yanlış anladın."

" Kesin öyledir."  Ters bir bakış atıp önüme döndüm.

" Öyle öyle." diyerek eline bıçağı alıp tahine uzandı.

" Şaka yapıyorsun?" dedim bu kez ben şok içinde. "Yavrum seni aç koyarlar dağda bayırda. "

Bir anne misali hayıflanıp ekmekten bir parça kopardım. Çocuğuna yemek yemeyi öğretir gibi tahinli ekmeği ağzına attım.
" Bak ekmeği böyle alacaksın, sonra alacaksın tahini hıh böyle yiyeceksin. Aç bakalım ağzını."

Elimi omzuna birkaç kez vurup
"Yarasın aslanıma." dedim bu kez baba misali.

Tüm yaptıklarımı boş bakışlarla izledikten sonra başını iki yana sallayarak güldü. Belimden tutup kendine çektikten sonra yanağımı öpüp "Sende ye." dedi.

Aynısı gibi yedim ama pekmezi fazla olmuştu.
"Pekmezi çok olmuş. Ben sevmem." dedim yüzümü buruşturarak. Gerçekten pekmezi sevmezdim. Kokusu bile midemi bulandırmaya yetiyordu. Yalnızca tahinin içinde az birşey olunca yiyebiliyordum.

" Ye de yüzüne kan gelsin." diyerek yanağımdan makas aldı.

" Ha ben çirkinim. Ha elim yüzüm kansız benim. Tamam Toprak Bey." diyerek elimi göğsüme sardım. Ne yani ben bu adama hiç trip atmıyordum. Bir on dakika trip atsam birşey olmazdı bence.

" Kızım öyle birşey mi söyledim ben?" dedi şok olmuş bir şekilde.

" 10 dakika konuşma benimle." diyerek gözlerimi ondan çekip televizyona döndüm.

" Vay-" dediğinde ben elimi ağzına kapatmadan kendisi susmuştu. "10 dakika." dedi ardından.

Yaklaşık 6 dakika sonra dayanamayıp konuşan taraf bendim. " Şuna bak." dedim televizyondaki gıcık adamı Toprak'a göstererek.
" Kadın sen hastayken başında beklesin. Sen başka kadına git. Bir de utanmadan konuşuyor! O kadının ne çektiğinden haberin var mı be pislik!?"

Sadece başını sallayarak bana döndü. O andan sonra sessizce beni izlemeye başladı. " Ne oldu?" dedim ona dönerek.

" Yok birşey, hadi toplayalım masayı."diyerek ayağa kalktı.

İkimiz de sessizce masayı topladık. O andan itibaren tek kelime etmemişti. Aramızdaki sessizlik süregelirken bulaşıkları makineye yerleştirip ortalığı toplamıştık. Ben odayı toplamak için giderken o da salona geçti.
Bir anda ne olduğunu anlamamıştım ama aniden sessizliğe bürünmüştü. Birşey düşündüğü belliydi ama ne olduğunu sorduğumda cevap vermemişti. Ve kahverengi harelerinden geçen düşünceyi ben anlayamıyordum.

Odayı da toparladıktan sonra salona doğru ilerledim. Ama mutfaktan duyduğum sesle adımlarım o yönü buldu.

Kapıdan girdiğimde elindeki bardağı tezgaha bırakıyordu. Bana bir bakış atıp bardağı bıraktıktan sonra arkasını dönerek belini tezgaha yasladı. Düşünceli bakışlarını ayak uçlarında gezdiriyordu.

Yanına gidip tam önünde durdum. İki yana açtığı bacaklarının arasına girip ellerimi beline sardım. Başımı göğsüne yasladığımda "Ne oldu?" diye mırıldandım.

Göğsüne yaslandığımda duyduğum ritim benim herşeyimdi. Ona yaklaştığımda hızlanan kalbinde ben vardım, benim kalbimde o olduğu gibi.

Tezgahtaki ellerini çekip omuzlarımın üzerinden bana sardı. Bir eli saçıma gittiğinde çenesini başıma yasladı. Bir süre öyle kaldıktan sonra başımı göğsünden kaldırmamı sağlayıp ellerini yüzüme yerleştirdi. Alnıma öpücük kondurduğunda görüş açımda inip kalkan adem elması vardı. Başımı kaldırıp suratına baktım.
O an yüzüne zorla bir gülümseme yerleştirdi. Yaslandığı tezgahtan toparlandıktan sonra elini bacaklarıma atıp beni kucağına aldı. Sorgusuz sualsiz bacaklarımı beline sardığımda ellerimi de boynuna doladım.

" Sarıl bana. Sımsıkı." dedi salona doğru adımlarken. Sessiz kalarak dediğini yaptım. Kollarımı sımsıkı sardım. Onun benimle konuşmasını bekledim sadece. Salona gelip koltuğun birine oturdu. Belimdeki eli sırtıma çıkıp sıvazlarken başımı boynuna gömüp sessiz kaldım.
Ne kadar zaman öyle kaldık bilmiyorum, başımı kaldırıp burnumu burnuna sürttüm.
" Hadi anlat bana, ne oldu birden?"

Derin bir nefes aldı. Elinin biri sırtımdaki yerini korusa da diğerini saçıma çıkardı. " Hastanede ben uyurken, sen ne yaptın?"

Söylediği şeyle afallayıp suratına baka kaldım. Neden birden böyle birşey sormuştu ki? Yüzünü incelediğimde merakla anlatacaklarımı bekliyordu.
Nedenini sormadım fısıldar gibi bir sesle anlatmaya başladım. Ellerim uzayan sakallarını okşuyordu.

" Namaz kıldım, Kur'an okudum, seninle konuştum, sana pansuman yaptım, tekrar seninle konuştum, sonra serum taktım, bazen televizyon izledim, sonra yine seninle konuştum."

" Ne konuştun benimle?"

"Özel." dedim omuz silkerek. "Uyanık olsaydın bilirdin."

"Anlat." diye ciddiyetle konuştu. Benim çocuksu gülümsemem onda yoktu. Aksine suratıma daha farklı bakıyordu. Onu dinleyerek anlatmaya başladım.

" Gün içinde yaptıklarımı anlattım işte. Sanki kendindeymişsin gibi konuştum seninle. Bazen yengemler geldi onu anlattım. Muhsin dede gelince onu anlattım. Deniz ve Erva hep oradaydı zaten, Melih hergün geldi, onlardan bahsettim. Hatta birkez saçını okşadığım için mi uyanmıyorsun diye seni azarladım." diyerek gülümsedim.

İç çeker gibi derin bir nefes aldı. Bir süre aramızda sessizlik hüküm sürdü.
Gözlerimizi birbirine kenetlerken
"Özür dilerim. Özür dilerim güzelim." dedi yüzümü okşayarak. "Seni çok üzdüm. Sana çok acı çektirdim."

" Hayır." diyerek başımı iki yana salladım.

"Belki daha da çok acı çekeceksin. Ben senin sevgine layık değilim Eylül. Bencil bir adamım ben."

"Sus Toprak. Saçmalama."

"Ne olursa olsun seni yanımdan ayırmak istemiyorum. Senden ayrılamıyorum. Acı çekeceksin biliyorum ama sensiz yapamıyorum."

"Toprak!" diyerek dudaklarımla susturdum onu. Kendini suçlamasını istemiyordum. Evet asker eşi olmak zordu. Onu beklemek acı çekmek vardı işin içinde. Ama ben bunları biliyordum zaten. Bunları bile bile onun yanındaydım. Onun yanındaysam acı çekmek umrumda değildi.
Sevgimi hissetsin istedim. Şefkatimi, ruhumu hissetmesini isteyerek öptüm onu.
Ayrıldığımda alnımı alnına yasladım. Gözleri kızarmıştı. Yüzündeki bu ifadeyi ilk defa görüyordum. Gözlerimden yaşlar akmak için direnirken " Hayır." diye mırıldandım. Baş parmaklarımla gözlerini okşadım. "Böyle bakma."

" Senin bencil olduğun falan yok. İyiki benimlesin. İyiki beni seviyorsun. Birdaha böyle şeyler söyleme lütfen. Seni seviyorum ben, bunun için yanındayım. Unut tüm söylediklerini, sil aklından. "

Birşey söylemek için ağızını açtığında ellerimle ağzını kapatıp kaşlarımı çattım. Bakışlarını kaçırıp başını salladı. Başını boynuma gömüp öylece orada kaldı.
Zilin sesini duyduğumda başını boynumdan kaldırıp "Ben bakayım." diye mırıldandı. Küçük bir çocuk gibi belimden tutup koltuğun üzerine bıraktı.

Az sonra Melih'in sesini duydum. Üzerime göz attığımda bir şort ve askılı vardı. Salonun kapısını kapatıp arkasına geçtim.
"Dur lan mutfağa geç." dediğini duydum Toprak'ın.
Bir süre sonra salonun kapısını açıp elime kendi tişörtünü ve benim eşofman altlarımdan birini tutuşturdu.
" Giy şunları güzelim. Melih geldi." diyerek çıktı.
Üzerimi giyinip mutfağa geçtiğimde Melih Toprak'a ve bana doğru şüpheli bir bakış attı.

Yanına gidip beline sardım kollarımı.
" Hoşgeldin." diye mırıldandım.

" Hoşbuldum çirkin." diyerek başıma bir öpücük kondurup saçımı karıştırdı.
" Ya yapma." dedim çocuklar gibi mızmızlanarak.

Gülerek geri çekildi. Elini tutup salona sürükledim. Arkadan Toprak'ın ciğeri solarcasına öksürmesini duyabiliyordum.
" Direk konuya giriyorum." dedi koltukta karşıma otururken. "Bana Bahar' ın numarasını ver."

" Ne! Bahar ne alaka?" diye sordum şok içinde.

" Bak şimdi Eylül baştan anlatıyorum tamam mı? Beni iyi dinle." diyerek biraz daha bana yaklaştı. Ben sağ bacağımı kırmış bir şekilde ona doğru oturuken, onun yönü de bana doğruydu.
Tam o sırada başka koltuk kalmamış gibi ikimizin ortasına oturdu Toprak. Ona ters bir bakış atsam da omuz silkip bana doğru yaklaştı.

" Şimdi bu herif." dedi Melih Toprak'ı yabancı cisim görmüş gibi gösterirken. "...hastanedeyken ben ziyarete gelmiştim ya. Ne diye geldiysem?" diye yüzünü buruşturdu.

" Uf araya reklam sokma be anlat düzgünce!"

" Tamam tamam. İşte ben koridorda yürüyordum. Lap diye birşeye çarptım. Az kalsın güzelim kaslarım zarar görüyordu. Bir baktım çarptığım şey yürüyen bir kutu! Ulan şok oldum. Sonra bir baktım arkasından bir insan çıktı. Çıka çıka kim çıksın, senin Baharmış. Tabi ilk başta şaşkınlıkla 'lan kutu yürüyor.' dedim. Bana ters ters bakınca da
'kaslarımı patlatıyordun kızım az yavaş yürü.' diye üsteledim. Sonra bu elindeki kutuyu yere bıraktı. İçinden bir tane serum çıkartıp suratıma şlap diye yapıştırmasın mı?"

Dayanamayarak bir kahkaha patlattım. Toprak da bana katıldığında Melih'in ciddi suratının aksine biz kendimizi zor susturmuştuk.

" Eee sonra." dedim gülüşümün arasında.

" Sonra tabi benim nevrim döndü. Dedim ne oluyoruz? Bir baktım aşık olmuşum."

" Ne!"
" Ne!"

Toprak'la aynı anda bağırıp birbirimize bakış attığımızda ikimizin de gözleri büyümüştü.

" Nasıl aşık oldun lan?" diye sordu Toprak.

" Ne bileyim vurdu işte bana. Sonra her geldiğimde gördüm. Tabi daha önce de tanıyordum ama hiç konuşmamıştım. Gördükçe de aşık oldum."

Melih'in sözü biter bitmez bir kahkaha daha patlattım. İkisi de bana dönerken bu sefer ne olduğunu onlar sorguluyordu.
" Siz niye tokat atana aşık oluyorsunuz. Bu da ben tokat attıktan sonra bana vuruldu." dedim Toprak'ı göstererek.

" Ne!"
" Ne!"

Bu kez ikisi şok içinde kalırken ben hâlâ gülüyordum. Melih Toprak'a döndü.
" Lan sen tokat attıracak ne yaptın kardeşime?"

" Beni kucağına aldı bu Melih."
dedim annesine şikayet eden çocuklar gibi işaret parmağımla Toprak'ı gösterirken.
" Sen de bana tokat attın." diye üste çıktı Toprak.

"Dokunmasaydın bana. Utanmadan bir de sıkı sıkıya tuttu bu beni Melih."

"Sen de hemen boynuma sarıldın ama."

" Düşmemek içindi o. Ani bir tepki diyelim."

Melih "Lan!!" diye aniden bağırdığında ikimiz de kendimize gelip atışmayı bırakarak Melih'e döndük. Birbirimize kötü bakışlar atmayı da ihmal etmemiştik. "Kızım konu benim, bana dönün. Baharın bilekliği düşmüş onu vermem gerek. Bana numarasını ver."

" Öncelikle Bahar'ın boyuna laf ettiysen çekeceğin var. Sonralıkla da numara falan veremem bilekliği bana ver ben veririm. Sen de git adam akıllı düşün, seviyor musun sevmiyor musun? Eğer ciddiysen çık karşısına konuş."

" Öyle mi yapayım?" dedi tereddütle. Bakışları ne yapacağını bilmeyen bir çocuk gibiydi

" Öyle yap yakışıklım." diyerek yanaklarını sıktım. Toprak tekrar ciğeri eline düşercesine öksürüğünde "Çay içer misin? Hatta kahvaltı yap gel." dedim Melih'e.

" Çay içerim."
" İçmez!" Toprak ve Melih aynı anda söylemişti bunları.

" İçmezsin oğlum kalk aşkının peşinden git. Karımla beni de yalnız bırak." dedi Toprak.

" Gitmiyorum lan! Eylül çay içeceğim ben. Hem sen yanıma gelsene elin adamının yanında oturuyorsun abiciğim."

Toprak başını yukarı çevirerek derin bir nefes aldı. Ayak ayak üstüne atarken Melih'e tehditvari bir bakış yolladı.
" Demek aşk önemli değil? Demek Eylül Bahar' dan daha önemli? Demek aşk da neymiş ulan ha? Demek Bahar senin umrunda değil? Bunların hepsini Bahar'a anlatacağım Melih. Seni iyi tanısın." Başını sallayarak kurduğu tehditvari cümlelerle birlikte beni de sıkı sıkıya tutmuştu.

" Lan bu ne kırk yıllık dedikoducu gibi." dedi Melih hayretler içerisinde.

" Ee çay içer misin Melih?" dedi Toprak büyük bir keyifle.

Melih ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlerken "İçmiyorum!" diye haykırdı.

" Nereye ya?" diyerek ayaklandım.
" Saçmalama otur şuraya."

"Bence aşkının peşinden git Melih." Oturduğu yerden keyifle mırıldanan Toprak'a ters bir bakış attım.
"Yok Eylül ben gidiyorum. Eve gidip babama Toprak'ın yeterince iyileştiğini anlatacağım. Böylelikle düğüne kadar evimizde kalabilirsin."

" Seni gebertirim!"
" Seni gebertirim!"

Toprak'la ikimizin de aynı anda söylediği şeye yüzünü buruşturup çıkışa yöneldi.
" İkiniz de aynısınız." diye konuştu bu sırada.

Önden önden yürüyüp 'Allah'a emanet olun' diye mırıldanarak çıktı.

Ben önde Toprak arkada salona geçtiğimizde tekrar zil çaldı. Toprak söylenerek kapıya gittiğinde "Bilekliği vermeyi unutmuşum." diyen Melih'in sesini duydum.
Gülerek kendimi koltuğun birine atıp uzandım.

Az sonra Toprak salona girip bilekliği masanın üzerine bıraktı. Benim olduğum koltuğa gelip uzandı. Başını dizimin birinin üzerine koyduğunda elimi saçına atıp karıştırdım.

" Toprak senin koltukta yalnız başına oturma korkun falan mı var?"

" Ha kalk diyorsun yani. Zaten Melih'e de yakışıklım dedin. Millete sevgi pıtırcığı bana gelince odun." diyerek ayağa kalkmaya yeltendi.

" Ya tamam dur şaka yaptım ne kalkması? Hem senin yakışıklı olduğunun herkesçe bilinen bir gerçek. Söylemeye ne gerek var?"

Başını kaldırıp bana doğru bakmaya çalıştı. " Bakma şöyle şuan sana öyle iltifat falan edemem, utanıyorum birden."

Gülerek geri önüne döndü. Dizimin birine sarılırken "Artık çıkalım mı?" diye sordu.
" Hadi hazırlanalım."
.
.
.
.
.
.
.
.

" Sıkı giyin. Hatta şu atkıyı da al." diyerek askıdaki atkıyı boynuma sardı. Burnuma bir öpücük kondurduktan sonra kapıdan çıktı. Ben de ardından çıkıp ayakkabımı giyerken o giyinip kapıyı kilitlemeye başladı.

Anahtarı çantaya koymam için bana verip ellerini ellerime kilitledi ve merdivenlerden inmeye başladık.
" Ne zaman gelirler." diye sordum bu sırada.

Asansörün önündeki adama selam verip elimizi kendi cebine attı.
" Gelirler şimdi sitenin girişindeydi aradığında."

Başımı sallamakla yetindim. Deniz ve Erva kalan alışverişlerini sabah tamamlamak yerine kahvaltı edip gezmeyi tercih etmişti. Şimdi ise bizi almaya geliyorlardı. Buradan birlikte gidecektik. Araba önümüzde durduğunda bizden önce Erva'nın kapısı açıldı.
" Toprak sen buraya gel. Bizim Eylül'le birşey seçmemiz gerek." dedi.

Toprak bana hüzünlü bir bakış atıp açık olan kapıdan arabaya bindi.
Erva ile arkaya bindiğimde elindeki dergiyi elime tutuşturdu. Ben onun gösterdikleri hakkında fikrimi söylerken Toprak ve Deniz kendi aralarında sohbet ediyorlardı.

Bir süre sonra Toprak elini arkaya doğru uzattığında "Ne oldu?" diye mırıldandım öne doğru.

Birşey söylemeden elini açıp kapattığında elimi uzattım. Elimi sıkıca tutup Deniz' le sohbetine devam ettiğinde gülerek başımı iki yana salladım.
Erva ise bu halimize bakıp kıkırdayarak dergiyi karıştırmaya devam etti.

Araba durduğunda Toprak ve ben inerek biraz ilerledik. Erva ve Deniz ise arabayı park edip öyle gelecekti.

Bakışlarımız ileriden gelen çifte kaydığında Erva'nın kızaran yanaklarını buradan bile görüyordum. Deniz Erva'nın başını göğsüne yaslayıp omzuna kolunu sararak gülümsedi. Ne söylediğini duymasam da birşey söyledikten sonra Erva'nın yumruğunu Deniz'in karnına geçirdiğini gördüm.

Başımı Toprak'a çevirdiğimde yüzünü buruşturup kusuyormuş gibi yaparak bana döndü. Elimi tutup ilerlerken
" Iyy mutlu çift. Midem bulandı." diye mırıldandı.

Bu söylediğine gülerek yavaşça karnına vurdum. Şuan eminim az önceki görüntünün aynısı oluşmuştu.

Kalan birkaç şeyi de alıp yemeğimizi yemiştik. Geriye sadece yemek takımı kalmıştı. Masadan dördümüz birlikte kalkıp ilerlemeye başladık.

Erva'nın gösterdiği mağazaya dışarıdan bir bakış attıktan sonra geri Toprak ve Deniz'in yanına döndük.
Elini tutup yürümeye başladığımda
"Bir saniye güzelim."diye mırıldandı.

Kaşlarını çatmış bir yere odaklanmıştı. Bakışlarım onun baktığı yere kaydığında bir kadına baktığını gördüm.

Biraz daha dikkat ettiğimde ise kadına değil arkasındaki adama baktığını anladım. Birkaç adım daha yaklaşıp öyle izlemeye başladı. Kadın nereye giderse adam arkasından ilerliyordu. Birlikte gibi durmuyorlardı, aksine kadının yanında bir tane kız arkadaşı vardı. Adam kadını izliyor arada sırada da çevreye bakıyordu. Kadına biraz daha yaklaşıp elini ona doğru uzattığında Toprak hızla adamın yanına yaklaşıp elini tutarak büktü.
" Senin elini kırarım şerefsiz." diye bağırarak adama kafayı gömdü.

Aniden çığlık atan kadınlar şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışan insanlar ve yerdeki adama yumruk atmak için elini kaldıran Toprak...

Tam yumruğunu kaldırdığı sırada yerdeki adamın sesini duydum.
" Yapma abi çoluğum çocuğum var." diye yalvardı.

" Lan bir de evli misin!? diye hırladı Toprak.

" Abi yapma sadece baktım abi!"

" Bakma şerefsiz karından başkasına bakma!"dedi bir yumruk daha atarken.

Ben ağlayan kızın yanına giderken Deniz'in Toprak'ı adamın üzerinden almaya çalıştığını gördüm. Birileri daha geldiğinde Toprak'ı zorla adamın üzerinden aldılar.

" İyi misin?" diye sordum önümdeki kızın omuzlarına ellerimi koyarak.
Yüzünü gördüğümde aslında 17-18 yaşlarında olduğunu anlamıştım.
" İyiyim abla." dedi başını sallayıp gözyaşlarını silerken.

Erva ve Toprak yanıma geldiğinde bakışlarım arkadaki adama kaydı.
Allah'ım...
Bu sefer de Deniz adamı yumrukluyordu.
" Toprak git adamı al Deniz'in elinden öldürecek şimdi." dedim telaşla.

Omuz silkti. "Elleme öldürsün."

Başımı sallayarak yanımdaki kızın elini tuttum. " Gel şuraya oturalım." dedim ileriye doğru götürerek. Kız neredeyse korkudan titriyordu. Yüzü ise bembeyaz olmuştu.

" Al canım su iç." dedi Erva elindeki suyu kıza uzatarak. Kız sudan birkaç yudum içip teşekkür ederek geri verdi. Arkadaşı da kendisi de korku içindeydi.

Erva adamın üzerinden zorla kaldırdıkları Deniz'in yanına giderken Toprak benim yanıma diz çöktü.
" Tanımıyorsun değil mi bu şerefsizi? Daha önce görmüş müydün?" diye sordu.

" Hayır abi tanımıyoruz. Ben korktum. Arkamda beni takip ediyordu ama ses çıkartamadım."

" Tamam artık korkmana gerek yok. Bak ben askerim. Şimdi polisler gelecek ve ben ilgileneceğim. Sana numara vereceğim ve bir sorun olursa bana ulaşacaksın tamam mı?"

" Tamam abi." diye mırıldandı kız başını aşağı yukarı sallayarak.

" Eylül." dedi Toprak bana dönerek.
" Sen verir misin numaranı güzelim."

Ardından kıza dönüp "Kendisi benim eşim. Ona ulaşırsan bana iletir."dedi.

Numaramı verip kızın yazmasını bekledim. "İsmin neydi abla?" diye sorduğunda "Eylül... Eylül Arslan." diye mırıldandım. Toprak'ın bakışlarının hızla yüzüme çıkmasını o an için umursamadım.

Az sonra polisler gelmişti. Toprak bir polis memurunun yanına giderek elini uzattı. "Yüzbaşı Toprak Arslan....." diye başladığı konuşmanın devamını duymamıştım.

Polisler kızın ifadesini alıp adamı götürdüğünde nihayet ortalık sakinleşmişti.
Erva Deniz'e azar çekerek yürürken Toprak'ın koluna girerek arkalarından yürümeye başladım.
" Nasıl anladın?" diye sordum.

" İşim bu Eylül. Bunun için eğitildim. Kız tedirgindi ve herif sürekli etrafı kollayarak kıza yaklaşmaya çalışıyordu."

"Polislere ne dedin? Adamın eli yüzü mahvolmuştu."

" Herife kapı çarpmış dedim."

" Onlar da inandı yani?"

" Yoo inanmadı." dedi omuz silkerek.

" Ee ne dediler?"

" 'Çarpan kapı güzel çarpmış. Eline sağlık. Keşke biraz daha hızlı çarpsaymış.'dediler."

Gülerek Toprak'ın koluna sarıldım. Sadece yemek takımı kalmıştı. Dördümüz birlikte onu da seçtikten sonra aksiyonlu bir günün sonuna geldik demek isterdim ama gelmemiştik.
Akşam; amcam, yengem, dedem, Erva, Deniz ve Melih bize gelmişlerdi.
Hem Toprak'ı ziyaret etmiş hem de hep birlikte vakit geçirmiştik.

Erva ve Deniz büyüklerin yanında birbirlerine bakış atıp dururken, Melih aşk acısını yaşayarak suskun kalmıştı.
Toprak ise hasta ve mağdur damat rolüne bürünerek kılını kıpırdatmadan oturmuştu. Yengem onun pekâlâ çoktan iyileştiğini biliyordu ama kıs kıs gülmekten başka bir şey yapmıyordu.

Muhsin dedemin Toprak'a yangemin de bana verdiği örgütlerle onları da uğurlamıştık.
Son çıkan kişi olan Erva'ya da sıkı sıkı sarılıp kapıyı kapattım. Arkamı dönmeden belime sarılan kollarla olduğum yerde kaldım.
" Ne oldu." dedim elimi omzuma yerleştirdiği yüzüne götürürken.

Yanağıma bir öpücük kondurup geri çekildi. Elimi tutup salona sürüklerken " Kızım amcanın yanında dünya ahiret bacımmışsın gibi davranmaktan bıktım. Adını seslensem adam gözümün içine bakıp duruyor. Ne diyeyim ben sana? Şşt falan diye mi sesleneyim?"

O çocuk gibi mızmızlanırken ben bir kahkaha patlattım. Amcam gerçekten Toprak'ı kıskanıyordu. Bugün neredeyse beni yanından ayırmamıştı.
" Çok sevilen bir hanımım ne yaparsın?" diyerek saçlarımı savurur gibi yaptım. Saçlarımı savurmam için öncelikle başörtümü çıkarmam gerekiyordu.
" Öylesin." diye mırıldandı gülerek. O koltuğun birine oturuken ben üzerimdeki feraceyi çıkarıp askıya götürdüm. Ardından odaya geçip üzerimi değiştirdim.

Salona döndüğümde Toprak televizyon izliyordu.
" Namazını kıldın mı?" diye sordum tekli koltuğa otururken.
" Evet bizimkilerle kıldık siz çayı hazırlarken. Sen?"

"Hı hı kıldık Erva ile."

" Niye oraya oturdun buraya gel." dedi kollarını açarak. Yanına gidip kollarına girmeden koltuğun yanına diz çöktüm. Üzerindeki tişörtle oynarken " Toprak." diye mırıldandım.

Bakışlarını televizyondan ayırmadan " Hıı." dedi boğazdan gelen sesiyle.

" Sana birşey söyleyeceğim."

" Ne isteyeceksin Eylül? İste hadi kıvranıp duruyorsun."

O kadar belli oluyor muydu ya?
" Benim canım tatlı çekiyor."

" Gece gece?" dedi hayret içinde.

" Hı hı."

" Eee, şuan benden istediğin şey tam olarak ne oluyor?"

" Çikolatalı birkaç tatlı kap da gel hadi." dedim yavru köpek bakışları atarken. Bu bakışa dayanamıyordu ki.

" Gece gece."dedi tekrar hayretle.

Ona ters bir bakış atıp hızla ayağa kalktım. Tekrar tekli koltuğa geçtiğimde beni izliyordu. Elimi karnıma sarıp Toprak'a arkamı döndüm.
" Tamam yavrum tamam ağlama. Senin yüzünde çikolata şekilleri olacak ve bunun tek sorumlusu baban olacak o dağ ayısı."

" Eylül..." dedi Toprak yattığı yerden doğrulup " Güzelim."

Derin bir soluk alıp bana doğru geldi önümde diz çöküp ellerini dizlerime koydu. "Yemin ederim benim feleğimi şaşırtıyorsun. Dengemi kaybediyorum."

" Git o zaman." dedim ayağımı karnına koyup geriye doğru iterken. " Ben dengeni falan bozmuyorum."

Ben şimdi niye trip atıyordum ki? Vallahi sebebini unuttum.

Ayağa kalkıp salonun çıkışına doğru adımladı. "Allah'ım olmayan çocuğumun canı çekti diye tatlı almaya gidiyorum. Sen aklıma mukayyet ol." diye söylenerek montunu giyiniyordu.

O montunu giyerken omuzlarım derin bir solukla inip kalktı. Eğer evde malzeme varsa gitmesine gerek yoktu ki. O çıkmadan mutfağa gidip dolabı açtım. Malzemeleri kontrol edip Toprak'a seslendim.
" Toprak bir gelsene."

" Efendim yavrum?" dedi yumuşak bir sesle. Birşey demeden yanına gidip montunun fermuarını açıp üzerinden çıkarmasını sağladım.
"Malzemeler varmış kolay bir tatlı var ondan yapalım."

"Yapalım güzelim." dedi başını sallayarak. "Sen git ben yapayım istersen. Bana anlatırsın nasıl yapıldığını."

" Toprak." dedim sonunu uzatarak. Beline sarılıp alnımı göğsüne yasladım. "Ben özür dilerim seni öyle itmek istemedim. Zaten ne diye çıkıştıysam?"

Güzel bir gülüş yer edindi sert çehresinde. Başını iki yana sallarken kendine inanamıyormuş gibiydi.
"Yemin ederim." dedi kısa bir aradan sonra devam etti. "Dengemi bozuyorsun."

" Tamam affettiysen tatlı yapalım artık." diyerek dolaba yöneldim. Kolunu önüme uzatıp geçmemi engelledi.
" Affetmedim bir öpücükle belki." dedi yanağını göstererek.

"Tövbe" dedim sonunu uzatarak. Yanağına bir öpücük kondurup malzemeleri dolaptan çıkardım.

"Bak şimdi sen zengin olduğun için bu pastayı bilmiyor olabilirsin. Lakin bu pasta benim çocukluğumun kahramanı. Her doğum günümde yengemin kesinlikle yaptığı bir pasta."

" Zenginlikle alakası ne Eylül?" dedi belini tezgaha yaslarken. "Ee neymiş bu pasta?"

"Pöskevitli pasta." dedim sondaki a'yı uzatıp ellerimi iki yana açarak.

Toprak'ın da yardımıyla pöskevitli pastamızı yapıp yemiştik. Bana 'gece gece canın tatlı mı çekiyor?' diyen Toprak çok fazla yediği için beni suçlu bulmuştu. 

Onun mızmızlanmaları eşliğinde bir aksiyonlu günün daha sonuna gelmiştik.

Selamın aleyküm kardeşlerim.

Umarım beğenmişsinizdir.
Nasıl gidiyor sizce?

Vote ve özellikle yorumlarınızı bekliyorum.

Tahminen birkaç bölüm sonra olaylar farklı bir boyut kazanacak. Şimdiden haber vermek istedim:)

Sizleri seviyorum Allah'a emanet olun:)
21 Şubat Pazar 2021

Seguir leyendo

También te gustarán

5.6K 122 13
genç bir erkeğin bir kıza defalarca aşkını konu alan bu hikayeyi beğenmenizi temenni ederim.
139K 7.1K 53
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...
59.2K 7.9K 17
Mahalle düğününde evlerine hırsız girdiğini duyan Müzeyyen, daha bir ay önce aldığı son model bilgisayarını kurtarmak için koşarak eve gelir. Eve gel...
637K 42.4K 107
[22.12.2020 - 05.04.2021] Bir kadın düşünün kendi halinde mesleğini yapan doktor...●■ Bir adam düşünün nişanlısını kaybettikten sonra ,nişanlısının...