Jason's

By eleutheromaniaxt

2.4K 184 25

The Haze #1 "Hayata karşı her zaman direnmiştim. O güne dek... Beni tüm karanlığının içine hapseden O'nunla... More

J's-1
J's-2
J's-4
J's-5
J's-6
ÖNEMLİ
J's-7
J's-8
J's-9
J's-10
J's-11
#Not
J's-12
J's-13
J's-14
J's-15
J's-16
J's-17
J's-18
J's-19
#Not

J's-3

128 10 1
By eleutheromaniaxt

Vampirler yüzyıllardır varlıklarını insanlardan ve diğer tüm canlılardan habersiz sürdüren varlıklar. Eskiden tek bir yönetim ve katı kurallar olduğu için saklanmak kolaydı. Vampirler diğer tüm canlılardan kendilerini kolaylıkla gizlerken, özgürlüklerini de sürdürebiliyorlardı.

Daha sonra yönetimin başına geçen ve kendini kabilelerin, halkın başkanı ilan edenler arttıkça gizlenmek zorlaştı. İnsanların dünyasına sızmak zorunda kalan vampirlerden kralları trafından alınan güçler daha sonra Başkan tarafından bir tılsım aracılığıyla geri verildi. Yeni yönetimde vampirlerden -hayatlarını devam ettirebilmek için ihtiyaç duydukları güç de dahil- tüm güçleri alınacak, tılsımı olmayan bir vampir kırk sekiz saat içerisinde ölmüş sayılacaktı.

Böylece idam cezaları da kalkmış, itaatsizlik sonucu vampirler bu şekilde cezalandırılır olmuştu...

Şimdi ise benim o tılsıma ihtiyacım vardı.

Her geçen dakika bedenimin yetkilerinin benden biraz daha alındığını hissediyordum.  O Lanet olası avcı etrafıma saydam bir bariyer kurmuştu ve direndikçe gücüm daha da tükeniyordu.

Amacı her ne ise şuanlık beni öldürmek değildi, eminim. En azından geri geldiğinde beni ölmemiş bulduğu takdirde bayağı eğlenceğini biliyordum.

Kalkana tılsımım olmadan direnmem zordu. Tılsımım olmadan hayatımı -kırk sekiz saate 'Hayat' diyebilirsek- sürdürmem de zor, hatta imkansızdı.

Bedenime toplayabildiğim kadar güç toplamalı ve kalkana direnmeliydim. Isaac veya bir başkası gelene kadar çok geç olabilirdi.

Çemberin gittikçe daraldığını hissedebiliyordum.

Hızlandım. Tüm gücü kendimde topladım ve harekete geçtim.

Kollarımı bedenim için adeta bir koruma haline getirdim ve kalkanın içine girmeye başladım.

Yanan kollarımın verdiği acıya aldırmayarak biraz daha zorlandım. Bedenimin yarısının kalkandan geçtiğini hissedebiliyordum.

Güç alanı gözlerim önünde yıkılırken tek hatırladığım beyaz, göz alıcı derecede parlak, büyük bir ışıktı. Sonrasında ise karanlığa gömülmüştüm.

Krem tonlarının hakim olduğu odada gözlerimi açtım. İlk başta bulanık olan görüntü başımı sağa doğru çevirmemle kendine gelmişti. Revir'de olmalıydım.

"Sonunda." Dedi tanıdık bir ses. Başımı iyice ona çevirmeye çalışırken canımın yanmasıyla yüzümü buruşturmuştum. Kuruyan boğazımı temizlemeye çalışırken ancak boğuk bir sese yetebilecek kadar gücüm olduğunu fark ettim.

"Isaac."

İsyankar bir ses tonuyla konuştu.

"Seni o hale getiren her kimse veya neyse, fena benzetmiş dostum." Ona 'Ciddi misin?' Bakışlarımdan göndermemle başını öne eğdi.

Bense kolumdaki seruma odaklanmıştım. Düşüncelerimi okumuşcasına konuşmuştu.

"Seni apar topar buraya getirince... aklıma gelen tek bahane bayıldığını söylemekti. Serumu ben dışardayken takmış olmalı." Başımı öne eğdim.

"Afedersin Josh, yalnızca..." Duraksadı, histerik bir kahkaha atarak devam etti. "Senin için endişelendim."

İçtenlikle gülümsedim.

"Bunu kendine itiraf edebilmen güzel." Bu sefer o da gülmüştü. Bir an sonra toparladı ve  gözlerini sargılı kollarımda gezdirerek devam etti.

"Dersin sonlarına doğru senin çığlıklarını duydum Josh. Çok yakından geldiğini hissettim. Bunu duymamın anlamını biliyor musun?"

Biliyordum. Isaac'in tıpkı diğer tüm doğaüstü varlıklar gibi kensine özgü başı belada olup, hızla ölüme yaklaşanların çığlıklarını duyma gibi bir yeteneği vardı. Bir ölüm perisi değildi ama bu işte onlardan usta olduğunu söyleyebilirdim.

Ve... O beni kurtarmasaydı ölecektim.

"Çığlığın kulağımı sağır eder boyuta geldiğinde hızla dersten ayrılıp sesi takip ettim." Duraksamıştı. "Yanına geldiğimde baygındın. Kendinden geçmiş bir şekilde yerde yatıyordun. O an gerçekten ölmen durumunda senin için nasıl hiçbir şey yapamayacağım aklıma geldi ve neredeyse aklımı kaçıracaktım Josh."

"Özür dilerim." Gözlerimi yumdum. Bayılmadan önce olanlar aklıma hücum ederken henüz hiçbir şeyin geçmediğini bilmek midemde kramplara yol açıyordu. Başımı kaldırdım ve benim endişelenen bu çocuğa baktım. Aldığım nefeslerde boğulduğumu hissederken gerçeklerin hiç bu kadar yakıcı olmadığını fark etmiştim. Pekala, bunu söylemek zor olacaktı.

Yutkundum. "Korkarım ki aleyhime tehdit hala devam ediyor." Başını sorarcasına yana çevirip kaşlarını çattı.

"Blake Jason tılsımımı aldı ve... Biliyorsun." Gözlerimi kaçırmıştım.
"Kırk sekiz saatten daha az bir zamanım var. "

Isaacin gözleri kısıldı. Ağzını 'Hayır' dercesine oynattı ve hızla yerinden kalkıp çıkışa yöneldi.

"Isaac! Isaac!"

Fazla uzaklaşmasına rağmen sesini duymak mümkündü.

"Onu öldüreceğim!" Onun da beni duyduğunu umarak konuştum.

"Isaac! Onu bulamazsın, çoktan şehri terk ettiğine eminim. Lütfen... Geri dön."

Gözümden bir damla yaş süzüldüğünü hissettim. Ölecek olmaktan çok Isaac ve diğerlerini ardımda bırakacak olmak korkusuyla yanıp tutuşuyordum. Kendimi bildim bileli Isaac yanımdaydı. O benim için... Kardeşten öteydi.

Elimle bedenime sarılı örtüyü ittiğim sırada Isaac geldi. Onun da gözleri dolmuştu.

"Özür dilerim." Ne diyeceğini biliyordum. Olumsuz anlamında kafamı salladım.

"Seni... Yalnız bırakmamalıydım."

"Isaac, hiçbir şey bitmiş değil. " Buna ben dahi inanmıyordum. Söylediğim yalanın hem kendim için hem Isaac için inandırıcılığını arttırmak amacıyla ekledim.

"Bana gitmeden önce dediklerini hatırlıyorum. Eğer dediklerinde haklıysa, ben ölmeden geri dönecektir." Isaac bir anda bana sarıldı. Ben de onu kollarımla sardım.

"Özür dilerim..."

---

Blake tılsımımı alıp gittikten bu yana tam olarak kırk dört saat geçmişti. Bu süre içersinde revirden çıkmış, eve gidip duş almış ve Isaac'e söz verdiğim gibi onunla okulda tekrardan buluşmuştum. Şimdi ise koridordaydık. Geriye yalnızca dört saat kalmıştı. Blake hala ortalarda yoktu. Jason ailesinin diğer üyelerini pek tanımasam da, Isaac'in yerinden kıpırdamayışına bakılırsa onlar da yoktu.

Yavaş adımlarla dolabının başında duran Isaac'in yanına gittim.

"Hey! Hala dört saatimiz var. Ölümüm için yas tutmak istiyorsan daha erken. " Bunu söylerken yüzümde gerçek bir gülümseme oluşmuştu.

Yavaşça bana döndü. Şişen gözlerini fark edememek için kör olmak gerekirdi. Her ne kadar hala bir vampir olsa da ait olduğu dünyadan uzaklaştığı için bazı yeteneklerini yitirmişti. Bazen onun bir insan olduğu yalanına inanasım geliyordu.

"Başkanla konuşmalıyız." Başımı yana çevirdim. Olumsuz cevabımı alınca hiddetle benden uzaklaştı.

"Mutlaka yapabileceği bir şeyler vardır. Hadi ama Josh! Seni kaybetmek istemezler. Sen her zaman onların gözdesi oldun. "

Zorlukla yutkundum.

"Isaac, sen de benim kadar iyi biliyorsun ki bu onların elinde olan bir şey değil. Ayrıca kimse bana kendi hayatını harcayacak kadar minnet duymuyor. "
Gözlerini kaçırırken başını ellerinin arasına aldı. Düşünüyor olmalıydı. Düşünüyordu ve bir çıkış yolu bulmaya çalışıyordu.

Onu daha çok umutsuzluğa kaptırmamak adına hülümsedim. "Unutma, hala zamanımız var. Beni böyle hatırlamanı istemiyorum. Normal hayatımıza devam edip onlara etkilenmediğimizi göstermeliyiz."

Kolundan tuttum ve Cebir dersinin olduğu sınıfa doğru sürüklemeye başladım. Derse girdiğimizde öğretmen hala gelmemişti. Her zamanki gibi en arka sıraya oturduk ve kendi aramızda konuşmaya başladık.

Zilin çalmasının ardından bol konuşmayla geçmiş bir dersi daha tamamlamıştık.

Bir sonraki dersin Kimya olduğu gerçeği aklıma gelince oflayarak Isaac'a döndüm. Dalgın suratı beni görünce bir anda değişmişti. Gözlerini kaçırdı ve apar topar ayağa kalkarak çıkışa yöneldi.

"B-ben bir su alacağım."

Kapıya geldiği sırada arkasından seslendim.

"Pekala, ama şunu unutma ki yalanlarını seçerken dikkatli olmalısın Isaac, bribirimizi bunlara kanmayacak kadar iyi tanıyoruz. "

Bana baktı ve  alaycı tavrımı görünce zorlukla gülümsedi. O an anlamıştım işte, kabullenmek istemiyordu. Ona daha neler söyleyebilirdim bilmezken, tek yapabildiğim dört saat sonra her şey için çok geç olmamasını dilemekti. Kendim için değil, beni bu kadar düşünen belki de bu hayattaki tek kişi için. Ben gidince onun da kimsesi kalmayacak tek arkadaşım için.

--

Çıkışta dolabımın oradaydım. Yalnızca iki saatim kalmıştı. Artık içimde kalan son ümit kalıntıları da tüketirken derin bir nefes aldım. Sanırım bu saatten sonra yapılabilecek tek şey kalan vaktimi güzel bir şekilde geçirmekti. Telefonumu çıkarıp Isaac'e mesaj atacakken karşıdan büyük bir telaşla geldiğini fark etmemle duraksamıştım.

"Hey! Josh. Bak ne buldum." İyice yaklaştıktan sonra elindeki not kağıdını bana uzatmıştı. Kaşlarımı çattım. Notta şunlar yazıyordu:

Bir saat içerisinde Martin Bresla Lisesi'nin çıkışındaki ormanda ol. Elimde sana ait olabilecek bir şey var.

Yazı anonimdi, ne bir isim ne de bir baş harf vardı. Bu da aklıma tek bir şey hakkında oabileceğini getiriyordu. Telaşla Isaac'e döndüm. "Sence Tılsım'dan bahsediyor olabilir mi?" Isaac başını salladı ve hızla yanımdan uzaklaştı.

Ormana gidiyordu.

"Isaac! Bekle."

Beni duymuş olmasına rağmen hiçbir şey söylemezken adımlarımı hızlandırarak tek yapabileceğimi yapıp onun peşinden gitmiştim.

Ormanın sessizliği adeta tehlikenin habercisiydi. Karanlıkta kaybolan Isaac'i ararken duyduğum uğultular yönümü seçmeme engel oluyordu. Onu çoktan gözden kaçırmıştım ve nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Karanlığın içinde bağırdım.

"Isaac!"

Sessizlik.

"Isaac!"

Sessizlik.

"Isaac!" İşte şimdi sesler gelmeye başlamıştı.

Hızla sağa doğru koşmaya başladım. Sesler yakkaştıkça heyecanım artıyordu. Bir ağacın kenarına gizlendim. Tam karşımdaki çalılıkların ortasında bir grup serseri vardı. Gözlerimle Isaac'i aramaya başladım.

Bakışlarımı üzerlerinde gezdirdiğim sırada karşıdan gelen ayak sesleri duyuldu.

Bu Isaac olmalıydı.

Sesler yaklaştıkça merakım artıyordu. O sırada Isaac'i fark ettim. Bir grup serserinin arasında Blake'i ya da Jason'lardan birini arıyordu. O notu yazanın sahibini veya... Tılsımı.

Bu sırada bir şey fark etmiş olacak ki tam karşımdaki ağaca odaklandı gözleri. Başımı çevirdiğimde hiçbir şey göremesem de Isaac'in gözleri parlıyordu.

Yavaş adımlarla ağaca doğru ilerledi.

Her neyi fark ettiyse, onu oraya koyan kişi belli ki benim görmemi istemiyordu.

Tam hedeflediği noktaya ulaştığı sırada üzerine birinin atlamasıyla yana devrildi.

Yardım edemezdim çünkü ne olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden kendime Isaac'in bunun üstesinden geleceğini söyleyerek olayı izledim.

Isaac ondan kurtulduğu anda suratına yumruğu yapıştırmıştı. Sendeleyen genç toparlanır toparlanmaz Isaac'a yaklaştı ve o da bir yumruk savurdu. Isaac buna tekmeyle karşılık verirken ismini bilmediğim çocuk yere düştü.

Zamandan kazanan Isaac hızla ağaca yöneldi. Her ne kadar darbe yemiş olsa da artık ne aldığını görebiliyordum. Isaac elinde tılsımımı tutuyordu beni fark edince hızla ayağa kalktı. Başındakinden kurtulur kurtulmaz bana doğru koşmaya başlamıştı.

O sırada saate baktım. Yalnızca otuz saniyem kalmıştı. Terleyen avuçlarımı pantolonuma bastırırken Isaac hızla tılsımı bana attı.

Elime alır almaz boynumdan geçirdim ve bedenime saplanan acının uçurumdan düşme etkisi yaratışına maruz kaldım...

Karanlığın içerisinde sesleri duyabiliyordum. Ve artık gerçeği de biliyordum:

O notu gönderen Blake'di. Peki neden önce ölümümü isteyip ardından beni kurtarmıştı?

Continue Reading

You'll Also Like

43.9M 2M 83
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
550K 9.2K 26
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
14.3K 983 22
İlk askerî kurgum✨ Karanlıkla başlayan aydınlıkla son bulur mu?....... Cıvıl cıvıl bir kız çocuğundan yaşadığı şeylerden dolayı KARANLIK diye anılan...
295K 15.1K 30
Yüzbaşı Asena Yılmaz aylar önce içlerine sızdığı teröristlerin arasındayken esir düşen askerleri kurtarmak için ifşa olur. Yuvasına döndüğünde ise ye...