J's-3

128 10 1
                                    

Vampirler yüzyıllardır varlıklarını insanlardan ve diğer tüm canlılardan habersiz sürdüren varlıklar. Eskiden tek bir yönetim ve katı kurallar olduğu için saklanmak kolaydı. Vampirler diğer tüm canlılardan kendilerini kolaylıkla gizlerken, özgürlüklerini de sürdürebiliyorlardı.

Daha sonra yönetimin başına geçen ve kendini kabilelerin, halkın başkanı ilan edenler arttıkça gizlenmek zorlaştı. İnsanların dünyasına sızmak zorunda kalan vampirlerden kralları trafından alınan güçler daha sonra Başkan tarafından bir tılsım aracılığıyla geri verildi. Yeni yönetimde vampirlerden -hayatlarını devam ettirebilmek için ihtiyaç duydukları güç de dahil- tüm güçleri alınacak, tılsımı olmayan bir vampir kırk sekiz saat içerisinde ölmüş sayılacaktı.

Böylece idam cezaları da kalkmış, itaatsizlik sonucu vampirler bu şekilde cezalandırılır olmuştu...

Şimdi ise benim o tılsıma ihtiyacım vardı.

Her geçen dakika bedenimin yetkilerinin benden biraz daha alındığını hissediyordum.  O Lanet olası avcı etrafıma saydam bir bariyer kurmuştu ve direndikçe gücüm daha da tükeniyordu.

Amacı her ne ise şuanlık beni öldürmek değildi, eminim. En azından geri geldiğinde beni ölmemiş bulduğu takdirde bayağı eğlenceğini biliyordum.

Kalkana tılsımım olmadan direnmem zordu. Tılsımım olmadan hayatımı -kırk sekiz saate 'Hayat' diyebilirsek- sürdürmem de zor, hatta imkansızdı.

Bedenime toplayabildiğim kadar güç toplamalı ve kalkana direnmeliydim. Isaac veya bir başkası gelene kadar çok geç olabilirdi.

Çemberin gittikçe daraldığını hissedebiliyordum.

Hızlandım. Tüm gücü kendimde topladım ve harekete geçtim.

Kollarımı bedenim için adeta bir koruma haline getirdim ve kalkanın içine girmeye başladım.

Yanan kollarımın verdiği acıya aldırmayarak biraz daha zorlandım. Bedenimin yarısının kalkandan geçtiğini hissedebiliyordum.

Güç alanı gözlerim önünde yıkılırken tek hatırladığım beyaz, göz alıcı derecede parlak, büyük bir ışıktı. Sonrasında ise karanlığa gömülmüştüm.

Krem tonlarının hakim olduğu odada gözlerimi açtım. İlk başta bulanık olan görüntü başımı sağa doğru çevirmemle kendine gelmişti. Revir'de olmalıydım.

"Sonunda." Dedi tanıdık bir ses. Başımı iyice ona çevirmeye çalışırken canımın yanmasıyla yüzümü buruşturmuştum. Kuruyan boğazımı temizlemeye çalışırken ancak boğuk bir sese yetebilecek kadar gücüm olduğunu fark ettim.

"Isaac."

İsyankar bir ses tonuyla konuştu.

"Seni o hale getiren her kimse veya neyse, fena benzetmiş dostum." Ona 'Ciddi misin?' Bakışlarımdan göndermemle başını öne eğdi.

Bense kolumdaki seruma odaklanmıştım. Düşüncelerimi okumuşcasına konuşmuştu.

"Seni apar topar buraya getirince... aklıma gelen tek bahane bayıldığını söylemekti. Serumu ben dışardayken takmış olmalı." Başımı öne eğdim.

"Afedersin Josh, yalnızca..." Duraksadı, histerik bir kahkaha atarak devam etti. "Senin için endişelendim."

İçtenlikle gülümsedim.

"Bunu kendine itiraf edebilmen güzel." Bu sefer o da gülmüştü. Bir an sonra toparladı ve  gözlerini sargılı kollarımda gezdirerek devam etti.

Jason'sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin