Abimin Kankası || Texting

By terayaziyore

3.8M 206K 144K

Bilinmeyen: Abimin kankası olmasaydın olmazdı değil mi? Bilinmeyen: Şu kocaman okulda gittin Bilinmeyen: Her... More

AK/1
AK/2
AK/3
AK/4
AK/5
AK/6
AK/7
AK/ 8
AK/9
AK/10
AK/11
AK/12
AK/13
AK/14
AK/15
AK/16
AK/17
Ak/18
Ak/19
AK/20
AK/21
AK/22
AK/23
AK/24
AK/25
AK/26
AK/27
AK/28
AK/29
AK/30
AK/31
AK/32
AK/33
Ak/34
AK/35
AK/36
AK/37
AK/38
AK/39
AK/40
AK/41
AK/42
AK/43
AK/44
AK/45
AK/46
AK/47
AK/48
AK/49
AK/50
AK/51
AK/52
AK/53
AK/54
AK/56
AK/57
AK/58
AK/59
AK/60
AK/61
AK/62
AK/63
AK/64
AK/65
AK/66
AK/67
AK/68
AK/69
AK/ Final

AK/55

48.6K 2.6K 3.5K
By terayaziyore


Selam.

Uzun zamandır yoktum, demişler öldü..

Şimdi yazsınlar .... jdjckdkckff

Cidden belkide ilk defa bu kadar fazla sürdü bölümü atmam. Normalde iki üç hafta aralıklarla atardım. Ama hem okul hem finaller derken bir de çalışmaya başladım. Böylece buraya ayıracak fırsatım kalmadı. Ama elimden geldiğince yazmaya çalıştım.

Ayrıca yeni yıla gireli çok oldu ama ben yinede yılınızı kutlamak isterim. Hepinize dilediğiniz bir yıl gibi gelsin 2021

Bölümde geçen ilk şarkıyı medyaya eklemedim önemli olan diğeriydi. İkiside Spotify listesinde olacak. Spotify olmayanlar için iki şarkının adını da aşağıya bırakıyorum. İkinci şarkı hem medyada hemde Spotify çalma listemizde olacak.

1. şarkı: DripReport; Skechers

2. şarkı: Arctic Monkeys; Do I wanna Know

İyi okumalar :)

...

"Kanka bir deneyelim mi yeni auto tune'u?"

Sahnenin köşesinde kurulu masanın arkasında oturan Karan Ateş'e seslendi. Sahnenin bir diğer köşesinde olan Ateş ona doğru döndü.

"Deneyelim kanka."

Ve ardından ona doğru ilerlemeye başladı. Bense gülümseyerek onu izledim. Karan'ların bu gün sınavı vardı. Sınav dediğime de bakmayın. Sahneye çıkıp şarkı söyleyecekti. Karan'da kendi görevini yapacaktı. Ve böylece sınav olmuş olacaklardı.

"Bu şarkıda deneyelim."

Karan yeni bir auto tone satın almıştı. Ve bunu denemek istiyordu. Yanına ulaşan Ateş eline mikrofonu aldı. Salon yarı yarıya doluydu. Bende en ön sırada Kutay ile birlikte oturuyordum. Mikrofonu açan Ateş önce eliyle bir kaç kez vurup sesi kontrol etti. Bu hareketi tüm salonun dikkatini çekmeye yetti.

"Bak şimdi seninki şov yapacak."

Kulağıma fısıldayarak konuşan Kutay kahkaha atmamı sağladı. Neşem arkadan duyduğum bir cümleye dek sürdü.

"Tamam susun artık! Ateş şarkı söyleyecek şimdi! Sus!"

Duyduğum kız sesiyle aniden irkilerek arkama döndüm. Bir sıra arkamızda oturan 3 kişilik kız grubunu gördüm. Ortalarında oturan kız diğer ikisini susturup ilgiyle Ateş'i izlemeye başladı. Kaşlarım benden habersiz çatılırken yanımda ki Kutay yeniden konuştu.

"Aha savaş var. Hemde bir damla dahi kan akıtılmayacak bir savaş var."

Kutay'ın komik sesi beni bu kez güldürmedi. Bozuk sinirimle yeniden önüme döndüğümde şarkı çoktan başlamıştı. Şarkının melodisi çalarken Ateş ritmik bir şekilde ayağını hareket ettiriyordu. Aynı zamanda Karan'ın hemen baş ucunda dikilmekteydi. Sözlere girmesi gerektiğinde mikrofonu kaldırdı.

"Shawty bad with the Skechers on
Wanna hold your hand, make you my girl
Light up, light up Skechers
Light up, light up my world
Shawty bad with the Skechers on
Wanna hold your hand, make you my girl
Light up, light up Skechers
Light up, light up my world."

"Kanka harbiden iyi lan."

Sözlerden sonra kurduğu bu cümle komiğime gitti. Çünkü sesi auto tone dan dolayı farklı çıkıyordu ama yinede güzeldi. Ritmin çoğaldığı yerde elini kaldırıp halay çeliyormuş gibi salladı.

"I like your Skechers, you like me my Gucci shoes
I'll buy you the purse, only if you show me your boobs."

Şarkının bu sözlerini söylerken eliyle kendi göğsünü gösterip gülmüştü. Bu durum salonda bir kaç kişiyi de güldürünce hepten sinirlerim bozulmuştu.

"I like your Skechers, you like me too
Bring your friends, all of us in the pool."

Sözleri tam bilmiyor gibiydi. Çünkü bazı yerlerde sadece melodiye uygun nidalar çıkartıyordu. Ardından söylemeyi bıraktı. Melodi hala çalarken ve auto tone hala açıkken konuştu tekrar.

"Ben beğendim kanka."

Karan şarkıyı kapatırken "lan devam etseydin ya" deyince Ateş gülerek "kanka devamını bilmiyorum ki" dedi. Mikrofon hala yakınında olduğu için sesi salon tarafından duyuldu. Arkamızda oturan kız saçma sapan nidalar çıkarıp "yicem ya" diyince bende şarteller atmıştı. Bir anda yerimden fırladım. Ne yapacağımı bilmeden doğaçlama ile  sahneye doğru ilerledim.

Kendimi bir anda onların yanında bulmuştum. Neden böyle bir şey yaptığımı ben bile bilmezken ikiside bana merakla baktı. Hızlıca bir bahane uydurdum.

"Sınavdan sonra bende şarkı söylemek istiyorum."

Ne?

"Ne!"

Üçümüzde aynı tepkiyi vermiştik. Tek fark onlar şaşkınlığın verdiği etkiyle bağırıken ben içimden haykırmıştım.

Siktir!

"Sen ha? Şarkı söyleyeceksin."

Karan şaşkınlıktan açtığı kocaman gözleriyle bana bakarken benimde ondan aşağı kalır bir yanım yoktu. Yine de geri adım atmadım "hı hı" diyerek Ateş'e baktım. İnşallah o kız hala Ateş'e bakıyordur diye dua ederken elimi Ateş'in omzuna atarak konuştum.

"Geçen sefer gayet iyi söylemiştik diye düşünüyorum."

Ateş afallamış bir şekilde bana baktı. Karan ise "tamam takılırız sınavdan sonra burada söylersin" deyince yavaşça başımı salladım. Elimi çekip Ateş'e son bir kez bakarak ilerlemeye başladım. Sahnenin arkasında kalan odaya doğru ilerledim.

"Ben geziniyorum buralarda. Başlamadan çağırırsınız beni" dedikten sonra adımlamaya devam ettim. Sahne arkasına geçtiğim. Bu sahne sadece şarkı söylenmek için kullanılmıyordu. Bütün bölümün kullandığı bir sahneydi. Bu yüzden sahne arkasında birbirinden farklı bir çok eşya vardı. Bir piyano vardı mesela. Kocaman. Kıyafetlerle ve kostümlerle dolu bir askılık vardı. Dekor için kullanılan sürelerce eşya vardı. Hepsini tek tek incelerken kocaman siyah piyanonun yanına ulaştım.

En büyük isteklerimden biri piyano çalmaktı. Ama hiç öğrenmeye de çalışmamıştım. Yalçın'ın en iyi çaldığı enstrümandı piyano. İlerde ondan bana bir takım şeyler öğretmesini isterdim. Tabi o tekrar çalmaya başlarsa. Eskiden piyanonun başından kalkmazdı. Annesi çok severdi piyano sesini. Yalçın çalar o dinlerdi. Annesinin vefatından sonra bir kez bile duymamıştım çaldığını.

Yavaşça piyanonun tuşlarına dokundum. Çıkan sesler odada yankılandı.

"Sen napıyorsun gülüm?"

Piyanonun sesi kesildikten sonra duyduğum bu cümleyle irkilerek arkama döndüm. Kapının önünde dikilmiş Ateş'i gördüğümde gülümseyerek ona doğru yürümeye başladım.

"Nasıl yani?"

Sorusunu anlamadığımı belirtirken onun da gülümsemesini sağladım.

"Bilemedim valla şarkı söyleyeceğim demeler bir omuzuma dokunmalar falan hayırdır yani?"

Bu cümleyi kurarken beni belimden yakalayıp kendine doğru çekmişti. Aramızda ki mesafeyi kapaması nefesimi keserken gülümsedim.

"Birilerine ufaktan bir şeyler göstermeye çalışıyordum."

Aklıma o kız gelince yine sinirlenmiştim. Ateş tek kaşını kaldırıp ne demek istediğimi anlamadığını belirtti.

"Kime?"

Elimi kaldırıp saçlarına dokundum. Gözlerim ise elimi gezdirdiğim yerlerdeydi.

"Valla bende anlamadım pek. Bir baktım şarkı söyleyeceksin diye çıldıranlar oluyor. Bende ona böyle birazcık şey demek istedim."

Yavaş yavaş konuşuyor aynı yavaşlıkla da elimi hareket ettiriyordum. Elim yanağına inmişti.

"Hım?"

Devamını getirmemi istediğini belirten bir nida ile beni daha çok çekti kendine. Göğsüm göğsüne temas edince aniden gözlerine baktım.

"Ateş bana ait demek istedim."

Gözlerinin açılışını ve göz bebeklerinin büyüyüşünü gözlemledim.

"Gece."

Ses tonu etkilendiğini ortaya döküyordu.

"Ateş."

Bende aynı tonda konuşmuştum. Ateş sesli bir nefes verdi.

"Seni öpmek istiyorum."

Kurduğu bu cümle beni afallatırken ne yapacağım ne diyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"Ama bunu burda yapamam evet biliyorum. Biz ne zaman hiç bir sorun yokken yalnız kalacağız?"

Bu sefer sesli nefes veren ben olmuştum. Bilmiyordum. Bilmiyordum.

"Neyse. Hadi geç içeri. Başlayacağız birazdan. Bende arkandan gelirim. Bir kaç dakika sonra falan."

Gülümseyerek kafamı salladım. "Peki."

Geriye doğru bir adım attım. Hala gözlerim ondaydı. Gülümseyişlerimiz hala yüzümüzde yer edinmişken geri çekilmekten vaz geçip aniden ona yaklaştım ve yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

Bu hareketim onu afallatırken ben hızla geri çekildim. Şaşırıp bana bakakaldı. Tam yanında ki kapıdan geçip gidecektim ki yeniden duraksadım.

"Yanağını sil yanağını."

Ruj izi olmuş yanağını gösterdim elimle. Sonra da kapıyı açıp hızla dışarı çıktım. Odanın iki kapısı vardı. Girdiğim kapıdan değilde diğerinden çıkmıştım.

Sahneye geri döndüğümde salonun daha da dolu olduğunu gördüm. Canım kankam Kutay yerime kimseyi oturtmamıştı. Eski yerime oturduğumda Ateş salona dış kapıdan giriş yapmıştı. Benim çıktığım yerden çıkmamıştı.

Resmen yasak aşk yaşıyorduk anasını satayım.

Ateş sahneye çıktı yeniden. Hocalarıda şu an salondaydı. Ve sanırım ilk  onlar başlayacaktı.

Karan son ayarlamalarını yaparken Ateş ve bu sefer erkek olan hoca konuşuyordu. Konuşma bittiğinde Ateş yeniden sahneye çıktı. Eline aldığı mikrofon ile sahnenin ortasına yerleşti.

Üzerinde her zamankinden hallice bol olmayan ancak dar da sayılmayacak bir eşofman vardı. Uzaktan görünce pantolon gibi olan ancak dikkatli bakınca eşofman olduğunu anladığınız bu şeyden Ateş'de kaç tane vardı Allah aşkına?

Bu eşofman sevdası göz yaşartabilirdi. Gerçekten. Eşofmanın üstüne giydiği siyah bol tişört ise tipik Ateş kombinini oluşturmaktaydı. Üşümüyor muydu o? Havalar iyice soğumuştu. Öyle ki ben bu gün şişme mont giymiştim. Ama o incecik tişörtü ile gayet rahat görünüyordu.

Ben onu inceleme sürecindeyken salonda yüksek sesle müzik çalmaya başladı. Ritim bana tanıdık gelirken Ateş ritme uygun hareketlerle sahnedeki hakimiyetini korudu.

"Have you got color in your cheeks?
Do you ever get that fear that you can't shift the type
That sticks around like summat in your teeth?
Are there some aces up your sleeve?
Have you no idea that you're in deep?
I've dreamt about you nearly every night this week
How many secrets can you keep?
'Cause there's this tune I found
That makes me think of you somehow and I play it on repeat
Until I fall asleep, spillin' drinks on my settee"

Gözleri kısık sert bir ifadeyle okuyordu sözleri. Kafasını ritme uygun sallıyordu.

"If this feelin' flows both ways?
(Sad to see you go) Was sorta hopin' that you'd stay
(Baby, we both know) That the nights were mainly made
For sayin' things that you can't say tomorrow day"

Sesini inceltip kalınlaştırdığı yerler kendine hayran bıraktırıyordu.

"Crawlin' back to you
Ever thought of callin' when
You've had a few?
'Cause I always do
Maybe I'm too
Busy bein' yours
To fall for somebody new
Now, I've thought it through
Crawlin' back to you"

Harikaydı. Başka kelime bu durumu bu kadar net tanımlayamazdı. O mükemmeldi.

"So have you got the guts?
Been wonderin' if your heart's still open
And if so, I wanna know what time it shuts
Simmer down an' pucker up, I'm sorry to interrupt
It's just I'm constantly on the cusp of tryin' to kiss you
I don't know if you feel the same as I do
But we could be together if you wanted to"

O sahne için yaratılmış gibiydi..

"If this feelin' flows both ways?
(Sad to see you go) Was sorta hopin' that you'd stay
(Baby, we both know) That the nights were mainly made
For sayin' things that you can't say tomorrow day"

"Crawlin' back to you (crawlin' back to you)
Ever thought of callin' when
You've had a few? (had a few)
'Cause I always do ('cause I always do)
Maybe I'm too (maybe I'm too busy)
Busy bein' yours (bein' yours)
To fall for somebody new
Now, I've thought it through
Crawlin' back to you."

Öne doğru eğilip gözlerime teğet bakışlar attı. Sanki önünde bir şey vardı ve ona ulaşmaya çalışıyordu. Ve bu imkansızmış gibi elini kapatarak kendine çekti. Zorlanıyormuş gibi bir ifade ile yüzünü buruşturdu.

Son kısmıda söyledikten sonra mikrofonu tıpkı bir kalem gibi elinde çevirdi. Sahnede ki duruşu o kadar göz alıyordu ki kıskançlığı bir kenara bırakıp arkamda ki kıza hak veresim gelmişti.

Şarkı biterken salonda ki alkışlara eşlik ettim. Ateş önce Karan'ın yanına dönmüş ve mikrofonu masaya bırakmıştı. Daha sonrasındaysa sahneden inerek hocasının yanına gitmişti. Karan bizim yanımıza gelirken o hocasıyla uzunca konuşmuştu.

Bir süre sonra o da yanımızda ki boş koltuğa yerleşmiş ve bir süre diğer öğrencilerin performanslarını izlemiştik. Bir sürü kişi sahneye çıkıp farklı şarkılar söylemiş ancak hiç biri Ateş'in bıraktığı kadar etki bırakamamıştı. Gerçekten ona aşık olduğum için söylemiyordum bunu. Hepsi iyiydi. Ancak Ateş, o en iyileriydi. Ve herkes bunun farkındaydı. Böyle düşünen sadece ben değildim. Notalar ve desibeller arasında en iyi iniş ve çıkışı Ateş'in yaptığı aşikardı.

"Sıkıldım ben."

Geçen zamanın ardından bu cümleyi kuran Karan olmuştu. Hepimiz ona baktık. Sıkkından çok aceleci bir tavrı vardı.

"Sen ona manitamı görmek istiyorum desene."

Bu cümlenin sahibi ise Kutay'dı. Aklıma Yade ile yaşadığımız tartışma gelince istemsiz bir şekilde rahatsız hissettim. Fazla üstüne gitmiştim..

"Buluşacak mısınız siz?"

Karan sorumun üzerine bana bakıp kafasını salladı. Ben sessiz kalırken o bir anda ayaklandı.

"Sen ne yapacaksın?"

Bilmiyorum demek istercesine dudağımı büküp bir süre düşündüm. "Eve geçerim herhalde." Hızlıca kafasını sallayıp "iyi seni eve atayım sonra Yade'nin yanına geçerim" dedikten sonra Ateş ve Kutay'a baktı. Onlara selam verip yürümeye başlayacakken ikiside aniden ayaklandı.

"Bizde kalkalım."

Ateş'in cümlesi üzerine bende kalktım. Ve daha fazla insanları rahatız etmeden çıkışa doğru ilerlemeye başladık.

"Siz?"

Karan'ın sorusunu Kutay yanıtladı. "Biz Eris'in yanına geçiyoruz. Gece.." aniden durup bana döndü. "İstersen sende gel kanka. Esin'de orada zaten" dedi. Aniden sunduğu bu teklif bana cazip gelmişti.

"Aslında olur."

Yanıtımın ardından salondan çıkmıştık. Karan adımlarını hızlandırırken "e iyi o zaman siz geçersiniz ben kaçtım" dedikten sonra bir anda koşarak uzaklaştı. Bu tavrı Kutay'ın gülmesine neden olurken Ateş'in adımları durdu.

"Eris'in yanına geçeceğimizden niye benim haberim yok?"

Kutay daha çok gülerek "çünkü öyle bir şey yok" deyince kaşlarımı çatıp ona baktım. Nasıl yani?

"Şöyle ki canlarım benim provam var. Hatta neredeyse geç kalmak üzereyim. Biliyorsunuz ki kankanız dönem sonu gösterisinin baş dansçısı.."

İki eliyle de kendini gösterip övündü.

"Siz de artık Eris'in yanına mı gidersiniz, eve mi gidersiniz.. Orası beni alakadar etmez. Hadi ben kaçtım. Size iyi vakitler diliyorum efenim."

İmalı ses tonuyla kurduğu cümlesini bitirir bitirmez tıpkı Karan gibi koşar adım uzaklaştı yanımızdan. Biz şaşkın bir şekilde birbirimize bakakalırken Kutay saniyeler içerisinde gözden kayboldu.

İkimizinde ağzı açık bir şekilde bir süre birbirimize baktık. Daha sonra Ateş kahkaha atmaya başladı.

"Lan kerataya bak. Yalnız kalabilelim diye oyun çevirmiş."

Cidden ben anlamamıştım açıkladığın iyi oldu..

Bende kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda bir süre gülüşlerimizin dinmesini bekledik. Kendimize gelebildiğimizde Ateş boğazını temizleyip "ee ne yapıyoruz şimdi" diye sordu. Aklıma hiç bir şey gelmezken omuz silkip "bilmem" dedim. Sonra düşünceli bir ifade ile bir süre etrafa bakındım.

"Gerçekten Eris'in yanına gidebiliriz."

Teklifimin ardından ona baktım. Kaşlarını çattı. "Ciddi misin?" Sorusunun üzerine tepkisini anlamayıp öylece bakındım.

"Nasıl yani?"

Ciddi olmadığımı düşündüren neydi ki? Pes ederek güldü. Ve "gerçekten ilk defa rahat bir şekilde yalnız geçirebileceğimiz vaktimiz var ve sen başka bir arkadaşımızın yanına gitmek mi istiyorsun" dedi.

Doğru..

Elimi kaldırıp başımın arkasına koydum. Kendimi aptal gibi hissetmiştim. "Haklısın, e o zaman sizin eve geçelim madem, yani aklıma başka bir yer gelmiyor."

Gülümsedi. Bir adım yaklaştı bana. "Benim geliyor aslında" dedikten sonra gözlerimin içine baktı. Düşünceli bir sesle "neresi" diye sordum. Cevap vermek yerine elini bana doğru uzattı.

"Gel."

Gülümseyerek uzattığı eline baktım. Ardından etrafa. Kimse yoktu ancak her an her yerden biri çıkabilecek gibiydi.

"Emin misin" dedim elini göstererek. Ne demek istediğimi anlayarak elini geri çekti. "Haklısın" dedikten sonra kafasıyla işaret etti. Adımlamadan hemen önce de "biri görebilir, haklısın" dedi. Sonrasında ikimizde ilerlemeye başladık. Önce binadan çıkıp park yerlerinde ki arabasına ilerledik. Ardından kısa bir sürede arabaya yerleşmiş ve yola koyulmuştuk. Daha okuldan bir kaç metre uzaklaşmıştık ki aniden ona döndüm.

"Nereye gittiğimizi söylemedin."

Gözünü yoldan ayırmadan başını salladı. "Gidince anlarsın" dedikten sonra sola dönmek için sinyal verip dikkatini yola verdi. Bende başka bir şey söylemedim. Sessiz yolculuğumuz gittiğimiz yolun tanıdık geldiği ana kadar sürdü.

"Sen beni eve mi götürüyorsun" dedim gülerek ardından kaş çatıp ona doğru yaklaştım.

"Yoksa benden kurtulmak mı istiyorsun" dedim. Gülerek başını hayır anlamında salladı.

"Alakası yok güzelim. Ama sen başımıza bir iş gelmesini ister gibisin."

Hem güzelim kelimesinin etkisine girmiş hemde kurduğu cümleden bir anlam çıkartamamıştım.

"Ne?"

Eli vitese giderken gözlerini anlık olarak bana çevirdi. Vitesi değiştirdikten sonraysa koluyla ona doğru yaklaşmış bedenimi koltuğa doğru ittirdi. Geri yerime oturup sırtımı koltuğa yasladığımda "araba kullanırken yaklaşma bana" dedi. Kaşlarım daha çok çatılırken yine saniyelik olarak bana baktı.

"Dikkatimi dağıtıyorsun."

Ve önüne döndü. Cümlesinin üzerine susup kalmıştım. Yerime sinip dikkatini dağıtmamak adına başka hiç bir şey söylememiştim. Gittimiz yol benim evime çıktığında ise aklıma gelen şeyle dudaklarımı aralamış ancak sorumu sormama gerek kalamdan cevabı almıştım.

Evimin önünden geçip gittiğimizde ve yukarı doğru çıkan bayırı tırmandığımızda anlamıştım nereye gittiğimizi. Aslında yolun tanıdık geldiği ilk anda anlamam gerekirdi. Ama işte bizimde dikkatimizi dağıtanlar sağolsun..

Kısa sürede vardığımızda Ateş arabayı park etti. El frenini çekip bana döndüğünde gülümseyerek 'hadi' dercesine kafasıyla işaret etti. Ardından ikimizde arabadan indik. O arabayı kitleyip yanıma geldiğinde bir süre karşımızda ki eve baktık.

"Buraya ilk gelişimizde rol icabı yaptık. Ama şimdi ben o eli gerçekten tutarak içeriye girmek istiyorum."

Söylediklerinden sonra uzanıp elimi tuttu. Ardından gizli bir şey söyleyecekmiş gibi kulağıma yaklaştı.

"Hem burada kimse göremez."

Yakınlığı gözlerimi kırpıştırmama neden oldu. Toparlanmama izin vermeden yürümeye başlayınca benide peşinden götürdü. Ateş'lerin eski evinin bahçesine giriş yaptık önce. Yüzümde ki gülüşün nedeni maziydi. O gün başımızdan geçen her şey teker teker gözümün önüne geldi. Üzerinden çok zaman akmış bir zaman olmasa bile.

Kapının önüne geldiğimizde eğilip taşın altına gizlediği anahtarı aldı. Anahtarı yuvasına sokup çevirirken gülümseyerek bana baktı. Kapıyı açtıktan sonra anahtarı cebine atarken eliyle bana girmem için reverans yaptı. Adımlarımı harekete geçirip içeri girdim. Peşimden gelip kapıyı arkamızdan kapadı.

İçeriyi ilk girişimizde detaylı inceleme fırsatım olmamıştı. Hol eşyasız, bomboştu. İlerlediğimiz sürede kemerli kapılardan hem salona hemde mutfağa ayrılıyordu hol. Sol tarafta salon diğerinde mutfak vardı. Dümdüz gidince ise üst kata çıkan merdivenler ve merdivenin arkasında da üç adet kapı vardı.

Sol tarafa doğru ilerleyip salona giriş yaptım. Salonda ki eşyalarda sayılıydı. Duvara montelenmiş bir kaç mobilya bir tane eski koltuk ve koltuğun önünde ki ahşap sehpa haricinde geçen gelişimizde yerinden oynatılmış raflı kitaplık vardı. Koltuğun olduğu yerin tam karşısında kir tutmuş boş şömine bulunmakaydı. Şöminenin üstünde ise daha önce televizyon olduğu kablolardan belliydi. Duvarlada asılı bir kaç çerçeve tablodan başka da eşya barındırmıyordu.

"Bu evin eski halini keşke görme şansın olsaydı."

Hüzünlü bir sesle yanıma kadar geldi. "Çok sıcak bir evimiz vardı. O bizi terk edene kadar."

Dudaklarım düz bir çizgi haline büründü. Ona doğru dönerken surat ifademi düzeltip gülümsedim.

"Bence hala çok sıcak bir ev. Hadi bana evi gezdir. Daha önce elim ayağıma dolandığından çok fazla fırsatım olmadı incelemeye."

Kısık bir kahkaha attı. Ardından elimi tutup beni yürütmeye başladı. Kemerli kapıdan çıkıp tam karşıda ki kapıdan geçtik. Mutfağa giriş yaptığımızda kocaman bir alanla karşılaşmayı beklemiyordum. İki duvar boydan boya setle kaplıyken karşı tarafta eski bir masa bulunmaktaydı. Etraf toz içerisindeydi. Ama buna rağmen güzel görünüyordu. Bu evin ufak tefek restorelerle mükemmel bir yaşam alanına dönmesi çok kolaydı.

"Burası mutfağımız. Tabi önceden eşyalarla doluydu ama şimdi bomboş."

Her ne kadar gizlese dahi gözlerinde ki özlemi fark etmek çok kolaydı. Mutfağın incelenebilecek bir yeri olmadığından kısa sürede bizi oradan çıkardı. Merdivenlere doğru ilerlerken konuştu.

"Şurada merdiven altı dolap var. Kiler olarak kullanırdık. Diğer kapıda banyoya açılıyor. Hadi sana eski odamı göstereyim. En arkada ki de ebeveyn odası."

Merdivenin ardında kalan iki odayıda açıkladıktan sonra ahşap ve geniş merdivenleri çıkmaya başladık. Heyecanlı bir şekilde hızlıca geçtik basamakları. Üst kattada ufak bir hol vardı. Üç kola ayrılan, sağ, sol ve dümdüz gidebileceğimiz yollar vardı. Sağ tarafta bir kapı sol tarafta da bir kapı varken önümüzdeki koridor 3 kapı barındırıyordu.

"Burada çamaşır odası ve burada da banyo var" diyerek sağ ve sol taraftaki odaları açıkladı. Daha sonra dümdüz ilerlemeye başladı. Her geçtiğimiz kapının ardında ki odayı açıkladı.

"Bu oda ufak bir yatak odasıydı misafirler için. Burası benim oyun odamdı. Ve burası da yatak odam."

Önünde durduğumuz kapıyı açarak içeri girdi. Peşinden girer girmez etrafı incelemeye başladım. Mavinin açık tonlarından oluşan ve bulut desenleri barındıran duvar kağıdıyla kaplı odada eski bir çocuk yatağı vardı. Yatağın hemen yanında aynı mobilyadan bir komodin bulunuyordu. Eski bir gardrob ise yatağın karşısında ki duvardaydı. Bu oda evin en çok eşyası olan yer olabilirdi. Yerde mini araba yolu desenleriyle kaplı bir halı vardı.

Bu evden çok küçük bir yaşta taşındıkları için odası bir çocuk odası tarzında kalmıştı. Her şey eski olmasına rağmen oda hala çok tatlıydı.

"Aynı halıdan oyun odamda da vardı. Oyuncak arabalarımı sürerdim bu yolların üzerinde. Saatlerce oynardım. Hiç sıkılmadan."

Özlem artık sesine bile yansırken yavaşça odanın içinde ilerledim. Duvar kağıtlarının yer yer sarktığı duvarları inceledim. Gördüğüm çerçeve ile resime bakmak adına ilerledim. Yerden çokta yüksekte olmayan çerçevede küçük bir çocuk olan Ateş'in hemen yanı başında olan anne ve babası ile olan bir resmi vardı. Resimde ki suratların gözlerinden fışkıran mutluluk dikkatimi çekerken yavaşça elimi kaldırıp resme dokundum.

"Orada altı yaşımdaydım. O resmi çektikten 3 ay sonra annem ilk kez uzun süreli gitmişti evden. 13 yaşımdaysa temenni gitti. Bu yatakta uyuduğum son günde de 13. yaşıma yeni girmiştim. Bu kocaman evde bir babam bir bendik. Bu yüzden babam taşınmak istedi."

O da tıpkı benim gibi uzun uzun resme bakarak konuştu. Çerçevede ki elimi indirip Ateş'in elini tuttum. Bu içgüdüsel hareketime karşılık sıkıca kavradı elimi.

"Neyse. Asıl maceram oyun odamdı benim. Gel orayı göstereyim."

Daha sonra ilerlemeye başladı. Boğazını temizleyip burnunu çekti. Üzülmesini istemediğimden adımlarımı hızla ona uydurdum. Ve hızla odayı terk ettik. Hemen bir kaç adım ötedeki kapıya ulaştığımızda yüzünde ki gülümsemeyle elini kapı koluna attı.

"O günden sonra ilk gün ki gibi kalan tek yer burası. Hiç bir eşyayı çıkarmadım buradan."

Kapıyı açtığında ve içeri görme şansını bana tanıdığında ağzımın kocaman açılmasına engel olamadım. Odanın her yeri her bir kısmı oyuncaklarla doluydu! Her heri!

Raflarla kaplı olan iki duvara baştan aşağı oyuncaklar diziliydi. Model model arabalar büyükten küçüğe sıralanmıştı. Legolar, peluş oyuncaklar, oyuncak robotlar. Sağ köşede duran kocaman akülü araba hemen karşısında sallanan at ve yerlerde büyüklü küçüklü sıralanmış ayıcıklar. Atın yanında kocaman bir masa masanın üstünde çeşit çeşit oyuncaklar hemen onun yanında her rafı hikaye kitabıyla dolu olan bir kitaplık. Kitaplığın yanında ise sallanan sandalye. Her yerde oyuncak arabalar, kamyonlar, helikopter ve çeşit çeşit şeyler vardı.

Şaşkınlıkla bakındığım odaya girdiğinde benide peşinden sürüklemişti.

"Küçükken oyuncak konusunda biraz doyumsuzdum."

Gülümseyerek kurduğu bu cümlenin ardından oda benim gibi etrafa bakındı. Onun ifadesinde şaşkınlık yoktu, özlem vardı.

Az önce söylediğim şeyi geri alıyordum. Evin en çok eşya barından odası açık ara buradıydı.

"Neden hiç bir oyuncağını peşinde götürmedin?"

Merakla sorduğum bu soruya önce burukça gülümsedi. Ardından omuz silkip "bilmiyorum" dedi. Yüzünde ki hüzünlü gülüş içimi parçalarken etrafımda tam tur döndüm. Burada yüzlerce oyuncak vardı ve hiç birini almamış mıydı?

"Burası evin en sevdiğim yeriydi, doğal olarak. Öyle kalmasını istedim. Bir yandan da bu evden giderken bu odada ki hiç bir şey peşimde götürebileceğim kadar cazip gelmemişti."

Açıklamasının ardından yeniden ona döndüm.

Sanırım, o bu evden giderken çocuk olmayı da bu evde bırakıp gitmişti..

Bir kaç adım atıp ona yaklaştım aniden. Kollarımı kocaman açıp ona sıkıca sarıldığım ilk an şaşkınlığın etkisiyle bir kaç saniye tepkisiz kaldı. Şaşkınlığı geçince ise o da kollarını belime dolamış bana sıkıca sarılmıştı.

"İyi geldi."

Kokumu derin derin soluduğunda yüzümde ki gülümsemeye engel olamadım. Bir elini belimden kaldırıp kafama götürdü. Parmaklarını saçıma daldırıp usulca okşadı. Bu beni mayıştırırken kafamın tüm ağırlığını omzuna verdim.

Huzur, bu olsa gerekti.

Ancak nerde bana doya doya huzur tatma şansı?

Bir anda duyulan zil sesiyle o rahat konumumdan hızla ayrılıp adeta geri sıçradım.

"Kim geldi!"

Korkuyla sorduğum bu sorunun üzerine Ateş'de alel acele yaslandığı masadan ayrıldı.

"Sakin ol, buraya kimse gelmez. Yanlışlıkla gelmiştir biri. Evler karışmıştır. Daha önce de oldu."

Ellerimi tutup beni sakinleştirdikten sonra odanın kapısına doğru yönlendirdi. El ele odadan çıkıp alt kata inen merdivenleri yarıladığımızda zil bir kez daha çaldı. İçimi büyük bir korku kemiriyordu.

Saçma bir şekilde kapıyı çalan kişinin Karan olmasından korkuyordum.

"Sakin ol."

Terleyen ellerimden mi yoksa hala temkinli attığım yavaş adımlarımdan mı bilmiyordum ama sakinleşmediğimin farkındaydı. Asırlar gibi gelen sürenin sonunda kapıya ulaştık. Her ihtimale karşı beni kapının arkasında kalacak şekilde konumlandırdı. Bana güvence veren bakışlar attıktan sonra elini önce anahtara daha sonra kapı koluna attı. Yavaşça açtı kapıyı. Kapının arkasında kaldığımdan kimin geldiğini göremiyordum.

Ancak Ateş'in yüzüne bakılırsa artık o da sakin değildi.

"Sen ne arıyorsun burda!"

Aniden bağırınca korkuyla yerimde sıçradım. Ve ne yaptığımı bilemeyerek kapının arkasından sıyrılarak
çıktım. Kapının ardında ki suratı görür görmez suratımda ki korku yerini endişe ve şaşkınlığa bıraktı.

Çünkü karşımda Karan yoktu.

Belki de daha da beteri, Ateş'in annesi vardı.

Ateş'in kapıyı tutan parmakları sıkılaştı. Parmak boğumları beyazlaşırken korku bedenimi esir aldı. Sıktığı çenesiyle konuştu. "Ne işin var burda senin" diye sordu sert sesiyle. Annesi ise bu duruma alışkın bir tavırla "evde olmadığını anladığımda burada olduğunu tahmin etmek zor değildi" dedi. Ateş sesli bir soluk verdi.

"Bak, sana son kez söylüyorum. Yaptığın hata beni ilgilendirmiyor tamam mı? Beni rahatsız etmeyi bırak. Bu konuyu, kiminle yaptıysan onunla hallet. Anladın mı?"

O kadar fazla kasıyordu ki kendini, sakin kalabilmek adına.

"Ateş anlamıyorsun. Konuşmamız gerek."

Eve doğru bir adım attığında Ateş hızla önünü kesti.

"Benimle mi" dedi gülerek. Sanki bu ne münasebet demek gibi bir şeydi. Korkuyordum. Ancak hiç bir tepki bile veremeyecek durumdaydım.

"Hem seninle hem babanla. Lütfen. Dinle beni."

Kadın yalvaran gözlerle baktı Ateş'e. Ardından bir adım daha atmaya çalıştı. Ancak yeniden başarısız oldu. Ateş kapıyı üzerine doğru ittirerek onun geçiş alanını kısıtladı.

"Bu evden benim her şeyimi alıp gittikten sonra buraya girmeye vicdanın nasıl el veriyor? Ha!"

Ses tonu yükseliyordu. Gerilim tavan yapmıştı.

Bense hala olduğum yerde olduğum şekilde duruyordum.

Bir şey yapmalıydım.

Bir şey yap Gece! Bir şey yap!

Ateş'in annesi tekrardan konuşmadan hemen önce Ateş'in kolunun altından geçerek aralarına girdim.

"Elif hanım, bizi arka bahçede bekleyin lütfen. Kusura bakmayın."

Ve aniden kapıyı kadının suratına kapadım. Daha sonra tam tur dönerek kapıyı arkama aldım. Tam arkamda duran Ateş dönüşümle adeta burnumun ucunda belirdi. Bu yakınlık bile gerilimi azaltamadı. Ellerimi kaldırıp Ateş'in yanaklarına yerleştirdim.

"Ateş."

Oldukça sakin bir sesle konuşsamda korkum ve telaşım gözlerimden okunuyordu. Onun ise az önce yaptığım şeye sinirlendiği belliydi.

"Gece ne diye arka bahçeye gönderiyorsun. Ben onunla konuşmayacağım. İsterse akşama kadar beklesin bahçede. Umurumda değil!"

Yanaklarını okşadım ve daha melodik bir sesle "Ateş" dedim uzata uzata. Ve biraz daha kendime çektim onu. Başını omzuma yatırıp saçıyla oynamaya başladım.

"Bak, belli ki annen pes etmeyecek. Konuşmak istediği şey sadece bu konumu bilemem ama yardıma ihtiyacı var gibi. Ona yardım etmeliyiz. Bu yüzden onunla konuşmalıyız. Lütfen mantıklı düşün."

Başını kaldırdı hızla. "Gece, anlamıyorsun. Bakamıyorum ya, suratına bile bakamıyorum. Nasıl konuşayım. Ha? Benden isteyeceği şeyi ben bilmiyor muyum? Aylar sonra geri döndü. Çünkü hamile. Başka bir adamdan. Yıllarca kağıt üstünde babamla evli göründüğü halde bir başkasıyla yaşamaktan, onu bize tercih etmeden gocunmadı. Şimdi o kişiden hamile kaldı ve yine dönüp geldiği kapı benim, babamın kapısı oldu!"

Konuşurken sesinin titremesine engel olamıyordu. Dolu dolu olan gözlerine bakınca bende bir sızı hissettim gözlerimde.

"Ateş, benim güzel kalpli sevgilim, seni gerçekten çok iyi anlıyorum. Çok fazla hakta veriyorum. Ama sende içten içe benim dediğimi doğru buluyorsun biliyorum. Değil mi?"

Gözleri açıldı aniden. "Ne dedin sen?"

Duraksadım. Ufak bir gevelemenin ardından "sende doğru buluyorsun söylediklerimi" dedim çekinerek. Ben kılacağını sanarken o güldü.

"Onu demiyorum. Ondan önce. Sevgilim dedin."

Ağzım şaşkınlıkla açılınca bir süre ona baktım.

"Konumuz bu mu? Cayma Ateş" dedim isyan dolu bir sesle. Gülümseyişi yayıldı. Ve iki yanda asılı duran kollarını belime doladı. Anlının anlıma yaslayıp ağırlığını hafifçe bana verdi.

"Tek şartla."

İçimden sonunda diye haykırırken başımı hafifçe geri aldım. "Kabul." Şartın ne olduğunu bile önemsemeyecektim şu an. Gülümsedi yeniden. "Daha şartı söylemedim kızım" dedi onaylamaz bir ses tonuyla. Ancak güldüğünden ciddi gelmemişti.

"Sende yanımda olacaksın. Ve tek ters bir lafında konuşma sonlanır."

Hızla başımı salladı. "Kabul."

Bu uyumlu tavrım ve sırnaşmalarım hoşuna gidiyordu. Az önce esip gürleyen adam pamuk gibi olmuştu.

"Ayarlarımla oynuyorsun Gece, ayarlarımla."

Başını yeniden anlıma dayadı. Ona ayak uydurup cesur bir tavırla "Ayar etmeyi severim" dedim. Yüzünde ki gülüş daha da büyürken biraz daha yaklaştı bana. Burnu burnuma değdi.

"Dikkat ette ayarlarımla oynarken beni sıfırlama."

Ve dudağıma ufak bir buse kondurdu. Daha sonra hemen geri çekildi. Sıkıca tuttuğu elim ile yürümeye başladı. Dolayısıyla beni de peşinden götürdü. Ben az önce ki durumun şokunu atlatamadan arka bahçeye çıktık. Arka bahçe teras gibi döşeliydi. Burada ki eşyalar içeriye göre yeniydi. İki tek kişilik bir çift kişilik koltuk hepsinin ortasında da ufak sayılmayan bir sehpa vardı.

Bunlar gerçekten de yeni alınmış gibiydi. Annesi tekli koltuklardan birinde oturmaktaydı. Ateş hızlı adımlarla çift kişilik koltuğa ilerledi. Elimi bırakmadığından koltuğa otururken benide yanına çekmişti. İkimizde sert bir şekilde oturduğumuzda Ateş'in annesinin baktığı yer kenetli olan ellerimizdi.

"Çok yakışıyorsunuz. Kız arkadaşın olduğunu bilmiyordum."

Yüzünde ki gülümsemeyle konuştu. Ateş ise az önce ki pamukluğunu içerde bırakmış eski sertliğine bürünmüştü.

"Hayatıma dair ne biliyorsun ki bunu bileceksin?"

Kadının yüzünde ki gülüş bir anda soldu. Bu durum beni üzse bile müdahale edemiyordum.

"Ateş bak. Biliyorum senin için çok zor bir durum. Benim içinde öyle. Ama bu göz ardı edilemeyecek bir şey. Üzgünüm. Sana bunu da yaptığım için üzgünüm. Ama bana senden başka yardım edecek kimse yok."

Ateş boşta olan eliyle yüzünü sıvazladı.

"Babana bunu söylemeliyiz."

Bakışları bir ok gibi karşımızda ki kadına fırladı.

"Niye? Adamın hayatını tamamen zindana çeviresin diye mi!"

Tuttuğum elini sıktım. Ona sakin olması için bir işaret yollamak istedim ancak başarısız oldum.

"Ateş, hayır."

Kadının sesi titremeye başladı. "Ben karnımda bir çocuk taşıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Nereye gideceğimi, babana ne söyleyeceğimi, Ufuk'a bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Hiç bir şey bilmiyorum. Lütfen bana yardımcı ol."

Kadın neredeyse yalvarıyordu. Ancak Ateş'in dikkatini çeken şey bu olmadı.

"Ney?"

Aniden ayağa fırladı. Elimi çoktan bırakmıştı.

"Ney, ney, ney!"

Bir kaç adım attı sağa sola.

"Şimdi sen bana çocuğun babasının bile bir bok bilmediğini mi söylüyorsun!"

Hızla ellerini saçına daldırdı.

"Sen ciddi misin ya! Daha çocuğun babası bir şey bilmiyorken sen gelmiş benim babama söylemenin peşindesin!"

Bende fırladım ayağa. Yeniden, bir kez daha geçtim önüne ellerimi göğsüne koyup bana bakmasını sağlamaya çalıştım. Ancak başırısız oldum. Gözleri bir türlü annesinden ayrılmadı.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun! Daha sevgiline hamileyim diyememişsin!"

Onu sakinleştirmek imkansızdı.

"Ateş! Sakin ol!"

Ellerimi tutup göğsünden indirdi.

"Hayatını kararttığın adama nasıl hamileyim diyeceksin ha!"

Kadın ağlamaya başladığında iyice telaşlanarak bu kez ellerimi kafasında sabitleyip bana bakmasını sağladım.

"Ateş! Sus!"

Ağzını açıp bağırmaya devam edecekti ki ortamda başka bir ses yankılandı.

"Ne oluyor burada?"

Bu kalın erkek sesi oldukça ama oldukça tanıdıktı. İkimizde aniden sesin geldiği yöne salondan arka bahçeye açılan kapıya döndük.

Çatık kaşlarıyla neler olduğunu anlamaya çalışan kişi ağlayan kadını, Ateş'in annesini görünce büyük bir duraksama yaşadı.

"Ne hamileliği?"

Kalbim artık boğazımda atmaya başlarken Ateş sendeledi. Kocaman açtığı gözleriyle karşısına bakarken perişan bir şekilde araladı dudaklarını. Ağlama sesi kesilmişti. Herkesin endişesi çıtasını aşmış bulunmaktaydı.

Merakla bekleyen adamın gözlerinde ise kuşku vardı. Ancak burada ona cevap verebilecek biri yoktu.

Bu nedenledir ki Ateş'in araladığı dudaklarından yalnızca bir sözcük firar etti.

"Baba.."

...

Upsss

Nooüülüyoo agaa

Agaa yetmedi mi agaaa

Bırak artık kaos yapmayı agaa

Dediğinizi duyar gibiyim sjjdkdksks

Amaaa biliyorsunuz ki kaossuz ayşe, ayşesiz kaos olmaaazz

Bölüm birazcık kısa gelebilir size. Ama bu neredeyse 5000 kelime olduğu gerçeğini değiştirmiyor djdjjdmdm

Bu kadar geç geldiği için tekrardan özür dileyerek sizi yarattığım kaoslarla baş başa bırakıyorum efenim.

Görüşmek üzere..

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 115K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1.7K 252 16
05**: Sen doğduğun için güzel olan bu günde, sen sevdiğin için dünyanın en güzel çiçeği olarak kabul ettiğim karanfillerden koy vazona. 05**: Bu da b...
15.9K 14K 189
Hikayeleri internetten okuduğum kitaplardan araştırıp buldum eğlence ders verme ve güzel vakit geçirme amaçlı yazılmıştır‼️ Hiç bir hikaye bana ait...
28.2K 1.1K 27
Bazı hatalar yapıldı ama önemli değil. Bu kitabın hakları, hislerimde saklıdır.