Yalancılar ve Yabancılar

By emregul_

3.3M 163K 332K

Her insan bir yalancıdır. Her insan bir yabancı... Bize öğretileni yapar, bir yalanı yaşarız hayat boyu. Vakt... More

YALANCILAR ve YABANCILAR
GİRİŞ
1.Bölüm: Peri Tozu'nun Kirli Defteri
2.Bölüm: Duvarların Ardında
3.Bölüm: Yanımda
4.Bölüm: Masal Perisi
5.Bölüm: Teklif
6.Bölüm: Peri Kızı
7.Bölüm: Havuz Kenarında
8.Bölüm: Defter
9.Bölüm: Bir Gün, Birlikte
10.Bölüm: Engel
11.Bölüm: Davetsiz Misafir
12.Bölüm: Kimi Seçerdin?
13.Bölüm: Büyük İtiraf
14.Bölüm: Hayal Kırıklığı
15.Bölüm: Yalancı
16.Bölüm: Yeni Hayat
17.Bölüm: Yakında
18.Bölüm: Ev
19.Bölüm: 1308.Gün
20.Bölüm: Neyin Peşinde?
21.Bölüm: Mutfak
ÖNEMLİ
22.Bölüm: Keyfimin Kahyası
23.Bölüm: Sonra Söylerim
24.Bölüm: Şüpheler
25.Bölüm: Yüzleşme
26.Bölüm: Gün Işığı
27.Bölüm: Sesler
28.Bölüm: Kaza
30.Bölüm: Kayıp
31.Bölüm: Tehdit
32.Bölüm: Çık Ortaya
33.Bölüm: Mezuniyet
DUYURU
34.Bölüm: Yabancılar
35.Bölüm: Kanlı Balo
36.Bölüm: Yalancılar
37.Bölüm: Beni Bul
38.Bölüm: Nerede?
39.Bölüm: Cevapsız Sorular

29.Bölüm: İlk Yalan

26.7K 2.7K 5.2K
By emregul_

Selam minik perilerim!

Şimdi hemen kendinize sessiz bir köşe bulun ve hikayemize kaldığı yerden devam edin :,)

Keyifli Okumalar! 🧡

Boool bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım lütfen ⭐️

*

İlk Yalan

*

Kötü kalpleri iyilikle iyileştirebileceğime inanırdım. Yanılmışım. Kalp bir kez kötülük için çarptığında, ruh iyiliğe yabancılaşırmış.

*

Mezuniyetten 2 ay önce

"Bade!"

Öyle bir bağırmıştım ki... Boğazımdaki acı, konuşma yetimi kaybettiğimi düşündürse de umursamadan arabanın etrafını dolaşmaya başladım.

Bade'nin yanına ulaşmadan öfkeyle sıktığım yumruklarım kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Ona çok fazla şey yapmak, zarar vermek istiyordum fakat benim için hepsinden önce Yekta geliyordu. Bu yüzden önce Yekta'yı bir hastaneye götürmeli, iyi olduğundan emin olmalıydım.

Arabanın ön tarafından dolaşırken Bade'nin donuk bakışları doğruca karşıya bakıyordu ve bir an bile kıpırdamamıştı.

"Bade!" diye bağırdım yeniden, sokakta yankılanmasını umursamadan. "Çık dışarı!"

Bir an göz ucuyla bana baktığında gözleri öfkeyle kararan gözlerimle buluştu ve hemen bakışlarını kaçırıp harekete geçti.

Ne yapmaya çalıştığını gaza basıp araba hareket etmeye başlayana kadar anlayamamıştım. Telaşlı adımlarla şoför kapısına ulaştığımda ise kapının kilitli olduğunu anladım.

Açılmayacağını bildiğim halde kapıyı zorlarken diğer elim camı yumrukluyordu.

"Bade aç şunu!" diye bağırdım daha yüksek bir sesle.

Direksiyonu iyice sağa çevirip arabayı harekete geçirirken hala kapı kilidini tutuyor ve açmaya zorluyordum.

Kafamın içi o kadar dağınıktı ki bir anlığına Bade'nin kaçma ihtimalini değil de Yekta'nın üzerinden geçip yarım kalan işini tamamlayacağını düşünerek korkuyla nefesimi tutmuştum.

"Bade!" diye bağırdığımda yeniden ağlamaya başladım. "Yekta'yı bırakamazsın burada!" dedim yalvarırcasına. "Yardım et!"

Yekta'nın hayatı için düşmanım dediğim insandan yardım dileniyordum.

Düşmanım dediğim insan ise her zamanki gibiydi. Kötü... Çok kötü...

Kötü kalpleri iyilikle iyileştirebileceğime inanırdım. Yanılmışım meğer. Kalp bir kez kötülük için çarptığında, ruh iyiliğe yabancılaşırmış.

"Bade... Lütfen!" diye yalvardım yeniden, titreyen sesimle. "Yardım et, lütfen!"

Umursamadı.

Gaza bastığı gibi uzaklaştı, gitti...

Dehşete kapılmış bir ifadeyle arabasının arkasından bakakalırken kafamın içindeki düşüncelerle baş başa kalmıştım.

Bade'nin bir anda çıkagelişini ve Yekta'nın canına kastedişini düşünüyordum. Bunu bile isteye yaptığına yemin edebilirdim. Tıpkı bana yaptığı gibi...

Ondan ömrümün sonuna kadar nefret edeceğime emindim. Ve eğer Yekta'ya bir şey olursa... Bunun bedelini ona ödetirdim. Hem de ne pahasına olursa olsun.

Sokak yeniden ıssızlaşırken karanlık yeniden hükmetmeye başladı. Ağlamaktan buğulanan gözlerim yerde yatmaya devam eden Yekta'ya döndüğünde bir hıçkırık yükseldi boğazımdan.

Çaresizlikle ayaklarımı sürüyerek Yekta'nın yanına döndüm.

Acıyacak olmasını umursamadan kendimi bıraktığımda dizlerimin yere çarpmasıyla oturdum ve Yekta'nın başını yeniden dizlerimin üzerine koydum.

"Gitme demiştim..." diye mırıldandım. "Gitme..."

Bir hıçkırık daha koptu dudaklarımdan.

"Neden dinlemedin beni?" diye hesap sordum ondan, ağlamaklı çıkan sesimle.

Başıma bir şeyler geldiğinde kaçıp saklanmaya alıştığım için olayları yönetme becerim hiç yoktu. Donup kalıyor, mantıklı düşünemiyor ve harekete geçemiyordum.

Yekta'nın hala gözlerini açmayışı bir şok etkisi yaratmıştı bedenimde. Çok kısa bir süreliğine de olsa mantıklı düşünebilmeyi becerebilmiş ve ambulansı aramak için telefonumu çıkarmak üzere titreyen ellerim ceplerime gitmişti.

Ufacık cebimde derin arayışlar sonucu telefonuma denk geldiğim an hınçla elimi çektim ve güç bela telefonumu çıkarmayı başardım.

"Evet... İşte burada..." diye mırıldandım sevinçle. Bir yandan da titreyen parmaklarım tuş kilidini açmak için çabalıyordu. O dakikalar içinde yapmaya çalıştığım her şey çok zor hatta imkânsız geliyordu ve bu durum sinirden ağlama isteğimi körüklüyordu.

Nihayet tuş kilidini de açtıktan sonra arama kısmına girdim ve ekrana bakakaldım.

"Neydi?" diye mırıldandım. "Neydi bu numara!" diye bağırdım telaşla. "Kafayı yiyeceğim, hatırlayamıyorum!"

Kendime inanamıyordum. Öyle panik ve korku içindeydim ki ambulansın numarasını bile unutacak hale gelmiştim.

Bu kadar olayın üstüne kendi aptallıklarıma tahammül edemiyordum ve şu dakikalar içinde kafayı yemezsem şayet, daha da bir şey olmazdı bana. Hayat boyu sağlıklı bir kafayla yaşamaya devam edeceğime emindim.

Çaresiz bakışlarım ıssız sokakta umutla bir kez daha dolaşırken acı gerçekler bir kez daha yüzüme vurulmuştu.

Bu iğrenç yerde Yekta ve benim dışımda kimse yoktu işte!

Saniyeler içinde duyduğum homurtularla irkilerek önüme döndüğümde Yekta'nın hareket ettiğini gördüm.

İşte şimdi mutluluktan ağlayabilirdim!

"Peri?" diye mırıldanırken yerden destek alarak yattığı yerden doğrulmaya çalıştı.

"Yekta?" diye kekeledim şaşkınlık içinde yüzüne bakmaya devam ederek.

Acıyla yüzünü buruşturarak elini boynuna götürdü. Şaşkınlık ve mutluluk bir olmuş, bedenimi ele geçirmişti adeta. Ve benim o an yapabildiğim tek şey Yekta'nın yaşadığını, hareket edişini izlemek...

"Bir de üzül istersen peri kızı?" diyerek ağır ağır yerden kalktı. "Kalk hadi, gel buraya!" diyerek kolumdan tuttuğu gibi beni de yerden kaldırdı.

Yaşadıklarıma inanamıyordum. Duvar gibi tepkisiz kalmış, boş boş Yekta'nın yüzüne bakıyordum resmen.

Yekta'ya güçlük çıkarmamak için aynı şekilde yerden destek alarak kalkmıştım. Ayakta durmakta güçlük çeker gibi göründüğü için hemen koluna girip ona destek oldum.

"Yekta sen..." dedim titreyen sesimle.

"Ben az önce beyaz ışığa doğru yürüdüm. Sonra beyazın bana yakışmadığını hatırlayıp karanlığa, dünyaya geri döndüm!" diye sırıtarak önüne döndü ve hiçbir şey olmamış gibi üzerini sirkeledi.

"İyi misin?" diye sordum yine kekeleyerek.

"En azından senden daha iyiyim," dedi ve gülümseyerek yanağımı okşadı. "Bu yüzünün hali ne peri kızı... Hortlak görmüş gibisin!" diye imada bulunduğunda yine yalnızca kendisi güldü.

"Bakıyorum da beyaz ışık, espri anlayışını epey değiştirmiş!"

Belki boş yaparak biraz gevşeyebilirim düşüncesiyle iğneleyici bir karşılık vermiştim. Çünkü iyi olup olmadığını sorarsam ya da endişeli tavırlarıma devam edersem Yekta'yı sıkacağıma emindim.

"Epey!" dedi sırıtarak.

"Hastaneye gitmemiz lazım," dedim bir anda aklıma gelmiş gibi. "Taksi bulmalıyız hemen!"

"Saçmalama Peri istersen!" diyerek reddetti bir an bile beklemeden.

"Saçmalama istersen derken?" diye sordum hayretle kaşlarımı kaldırarak. "Şu an ne kadar saçmaladığının farkında mısın Yekta?" diye yeni bir soru yöneltirken bağırmıştım kendime hâkim olamadığım için.

"Bir şeyim yok benim, iyiyim." Sesi o kadar net çıkmıştı ki biraz önce yaşananlara şahit olmasaydım eğer şu anki tavrı yüzünden gerçekten bir şeyi olmadığına inanabilirdim.

"Biraz önce yolun ortasında taklalar atan da bendim, değil mi?" diye azarladım.

"Ben değildim," diyerek olayı inkâr etti.

Dehşete düşmüş bir şekilde ağzım açık Yekta'nın yüzüne bakakaldım. Yüzümün aldığı hal onu eğlendiriyor olmalıydı ki karşımda sırıtarak durmaya devam ediyordu.

"Sen şaka mısın acaba?" derken iyice sinirlenmeye başladığımı fark ettim. "Yekta şu an bunları konuşuyor olmamız bile saçmalık. Hastaneye gitmemiz lazım, neyi zorluyorsun?"

"Ben hiçbir şeyi zorlamıyorum Peri, sen abartıyorsun," dedikten sonra umursamaz bir tavırla omuz silkmesi daha da sinirlenmeme neden oldu.

"Ben mi abartıyorum?" diyerek çıkıştım. "Bak Yekta! Biraz önce, kaza yaptın. Sana araba çarptı ve taklalar atarak yola savruldun. Tamam şanslıydın ve sağ salim ayağa kalktın ama bu tür olaylarda belli bir süre gözetim altında kalman gerekebilir." Kelimeleri tane tane sarf ederek iyice anlamasını sağlamaya çalışsam da yüz ifadesine bakılırsa söylediklerim zerre kadar umurunda değildi.

"Biliyorum ben de oradaydım," diyerek alay ettiğinde sinirden neredeyse gözüm dönmüştü.

"Yok... Sen gerçekten iyi değilsin, kafanı falan çarpmış olmalısın!" diye söylenerek kollarımı göğsümün altında birleştirdim.

Normal insanlar böyle bir durumda tek kelime dahi etmeden ya ambulansı çağırır ya da araçları varsa kaza geçiren kişiyi hastaneye yetiştirirdi. Peki biz ne yapıyorduk?

İki ruh hastası gecenin köründe, yolun ortasında dikilmiş bomboş bir konu üzerine tartışıyorduk.

Saçmalık.

"Şu an çok sinir oluyorum sana, gülme!" diye azarladım sırıtmaya devam ettiği için.

"Gel öpeyim de geçsin..." diyerek sırnaşmaya çalıştığında öfkeyle kaşlarımı çatıp bir adım geriye çıktım.

"Asla!" diye bağırdım. "Hastaneye gidiyoruz Yekta, itiraz etme hakkın da yok!"

"Peri..." dedi bıkkınlıkla başını geriye doğru yatırırken. "Yorma beni lütfen. Yemin ederim iyiyim bak, hiçbir şeyim yok."

"Bunu bilemeyiz Yekta!" diye itiraz ederek üstelemeye devam ettim. "Çocuk oyuncağı değil, kaza geçirdin az önce. Göz ardı edemeyiz."

"Bal gibi ederiz, yorma işte!" derken yüzünde yalvarır gibi bir ifade vardı.

Neden hastaneye gitmeyi bu kadar inatla reddediyordu ki?

"Bak," dedi omuzlarımdan tutup beni kendine doğru çevirerek. "Ben iyiyim. Eve gidip dinlenirsem de hiçbir şeyim kalmaz."

Tam gözlerinin içine bakıyordum. Her konuda ona güvenebilirdim fakat canını bu kadar önemsemeyip yaşadıklarını basite aldığı için iyi olduğu konusunda ona güvenmekte bir hayli güçlük çekiyordum.

"İnsanlar böyle deyip beyin kanaması geçiriyor yalnız?" dediğim an göz devirerek karşılık verdi.

"Biraz daha abart istersen Peri?" diye terslediğinde kaşlarım çatılmıştı.

"Bunları konuştuğumuza inanamıyorum gerçekten. Şu anki durumumuz, en az sana çarpanın Bade olduğu kadar saçma!" diye sesimi yükselttiğimde Yekta'nın da kaşları çatıldı.

"Bade mi?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Duymadın mı az önce? Camını yumrukladım ama korkusundan açamadı resmen," diye açıkladım. "Yaşananları bir türlü aklım almıyor!"

"Onun burada ne işi var ki?" diye mırıldanırken şüpheci bakışları okulun bahçesiyle buluştuğunda onunla birlikte ben de o yöne baktım istemsizce.

"Orada ne gördün?" diye sordum.

"Hiçbir şey göremedim," dedi net bir sesle.

"Emin misin?" diye üsteledim.

Başını sallamakla yetinse de şüphe dolu bakışları bir şeylerin yolunda gitmediğini açıkça ortaya koyuyordu.

"Neden kaçıyordun peki?" diye yeni bir soru yönelttiğimde gözleri benimkilerle buluştu.

Omuz silkerek, "Orada olduğumu anladılar muhtemelen. Adamlardan biri etrafı kolaçan etmeye başladı çünkü. Kaçmak zorunda kaldım o yüzden," diye açıkladı.

"Adamlar?" dedim merakla. "Kim onlar, görebildin mi?"

"Hayır, çok uzaktan görebildim. Yaklaşamadım bile!" dedi öfkeyle solurken.

Aniden aklıma gelen düşünce, vakit kaybetmeden konuşmaya başlamama sebep oldu.

"Aslında..."

Yekta'nın bakışları yeniden bana döndüğünde konuşmaya devam ettim.

"Şu an parçalar yerine oturuyor!" dedim heyecanlı bir şekilde.

"Ne oluyor Peri?" diye sordu Yekta merakla.

"Her şey aptal Bade'nin oyunu. İçerideki adamlar da onun adamları!" diye açıkladım hızlıca.

"Bade'nin adamları mı var?" diye sordu hayretle kaşlarını kaldırırken.

"Varmış, ben de geçen gece odamdayken öğrenmiştim," diye cevapladım. "Aptal kesin bizi takip ettirdi. Muhtemelen en çok sevdiği şeyi yapıp tüm okulda yayınlayacağı görüntülerimizi çektirdi. Sonra da senin canına kast etti ve gitti aşağılık!"

Konuşmamın sonlarına doğru sinirden kelimeleri çiğnemiştim adeta.

"Canıma neden kast etti ki?" diye sordu merakla.

"Okulda, herkesin içinde söylemediğini bırakmadın. Yıllardır havasını attığı sevgilisinin elindeki tek şeyi, birinciliğini aldın. Beni korudun. Bade için bunlardan başka sebebe ihtiyaç var mı sence?" diye sordum omuz silkerek.

"Yok," derken söylediklerimi onaylarcasına salladı başını.

"Ama artık yeter!" diye yükseldim birden. "Bu, bardağı taşıran son damlaydı artık. Bizi öldürmeye teşebbüs edecek kadar gözünün döndüğüne, bu kadar ileri gittiğine inanamıyorum. Hesabını verecek!"

"Bu kadar manyakça bir şeyi ben bile yapmazdım," diye homurdandı. "Fazla ileri gitti."

"Yekta!" diye bağırdım panikle. "Hastaneye gitmemiz gerekiyor, ne bekliyoruz hala?"

Göz devirerek başını geriye attığında bıkkın bir şekilde ofladı.

"O kadar konuşarak çenemi boşuna mı yordum? Unutmadın mı hala sen onu ya?" diye söylenerek yüzüme baktı.

"Unutmadım tabi ki!" dedim hemen. "O hastaneye gidilecek Yekta Yalçın!"

"Bazen beni çok yoruyorsun Peri!" diye söylenmeye devam ettiğinde yüzündeki ifade yüzünden sırıtarak baktım. Daha fazla direnmeyecek gibi duruyordu çünkü.

"Onu gel bir de bana sor," diye karşılık verdiğimde sinirleri bozulmuş gibi gülerek bakışlarını yere çevirdi.

"Kendini de çok yoruyorsun, doğru!" dediğinde öfkeyle kaşlarımı çattım.

"Asla üstüne alınmayacak kadar da umursamaz olamazsın Yekta!" diye tersledim.

Elini usulca ağzına kapatarak kahkaha attığında onunla birlikte güldüm. Hem güldüm hem izledim. Bu yüzden elinin ağzında oluşuna sinirlendim. Çünkü güzel gülüşünü görmemi engelliyordu o an.

"Hadi gidiyoruz," dedim kolundan tutarak.

"Peri!" diye sızlandı.

"Yekta!" diyerek karşılık verdim. "Tek kelime dahi istemiyorum. Gidiyoruz," dedikten sonra kolundan çekiştirerek yürümeye başladığımda sessizce peşimden geldi.

"İyi tamam," dedi çaresizlik dolu bir sesle.

"Hah şöyle, yola gel biraz!" dedim keyifle sırıtarak.

"Serseri," diyerek alay etti benimle.

Kıkırdayarak omzumun üstünden arkaya baktığımda göz göze geldik. O an Yekta'nın gözlerinin içine bakarken düşündüğüm tek bir şey vardı. Tek dileğim... O da her ne yaşarsak yaşayalım, hepsinin sonunda birlikte olalım istiyordum. Birlikte ve her şeye rağmen mutlu...

Çok geçmeden birkaç adımla yanıma gelen Yekta kolunu omzuma koyarak bedenimi kendine doğru çekti.

"Sana bir sır vereyim mi peri kızı," dedi sakince yolun sonuna doğru yürümeye devam ederken.

Usulca başımı sallayarak konuşmaya devam etmesini söyledim.

"Fazla güzelsin," dediğinde bakışlarım önce dudağının kenarındaki çarpık gülüşüne kaydı. Sonra ise her baktığımda nefesimi tuttuğum gözlerine.

"Nereden çıktı şimdi bu?" diye sorduğumda utançtan kıpkırmızı kesildiğime yemin edebilirdim. Akşam olduğu ve her yer karanlık olduğu için fazlasıyla mutluydum şimdi. Kızarmış yüzümü Yekta görmeyecekti çünkü.

"Bilmem, içimden geldi," diyerek omuz silkti.

"Teşekkür ederim," dedim aklıma söyleyecek başka bir şey gelmediği için.

"Bir şey değil," diyerek sırıttı.

"Ben de sana bir sır vereyim mi?" diye sorduğumda gülüşü daha da belirginleşti.

"Ver bakalım," dedi keyifli bir şekilde.

"Aha, taksi!" diye bağırdım birden.

"Aha mı?"

Telaşlı bir şekilde Yekta'dan ayrılırken bu söylediğine cevap vermesem de bir an gülesim gelmişti. Fakat zaman kaybetmek yerine bu saatte başka taksi bulamama ihtimalinin verdiği korkuyla birkaç adım öne çıktım ve taksiye el sallamaya başladım.

"Ne sır ama!" diye söylenerek yanıma geldi Yekta.

Hızlı hızlı havada salladığım elimi bileğinden tutup aşağı indirdi.

"Ben hallederim," dedi hemen ardından ve sakince taksiye el sallayarak önümüzde durmasını sağladı.

Taksinin arka kapısını açtıktan sonra önce benim binmemi bekledi. Hemen ardından hızlıca kendisi de yanıma oturduktan sonra kapıyı kapattı.

"Hoş geldiniz," dedi taksi şoförü babacan bir tebessümle.

"Merhaba," diyerek ilk cevap veren ben oldum.

"İyi akşamlar," diyerek Yekta'da karşılık verdi.

"Nereye gidiyoruz efendim?"

Taksi şoförünün sorusuna karşılık hastaneye gideceğimi söylememe kalmadan Yekta evimin bulunduğu caddeyi söyleyince donup kaldım.

"Nasıl yani?" dedim şaşkınlıkla yüzünü incelerken.

"Eve gidiyoruz," diye cevapladı kısaca.

"Hastaneye gidecektik!" diye yükseldim öfkeyle.

"Yok öyle bir şey," diye reddetti.

"Böyle konuşmamıştık Yekta!" diye homurdandım sıktığım dişlerimin arasından.

"Peri uzatma işte. Şanslı günümdeydim, hiçbir şey olmadı," dedi ciddi bir tavırla. "Neyini uzatıyorsun ki hala?"

"Seni düşündüğüm için suçlu mu oldum?" diye sordum hayretle. "İyi ne halin varsa gör o zaman," dedikten sonra hışımla önüme döndüm.

"Peri!" diye sızlandı bıkkın bir şekilde.

"Konuşma benimle."

"Bak ben hayatım boyunca hastaneye gitmedim. Şimdi de gitmek istemiyorum," diye açıklama yaptığında öfkeli bakışlarım yeniden Yekta'nın yüzüyle buluştu.

"Sana araba çarptı, ölebilirdin!"

"Ama ölmedim," dedi omuz silkerek.

"İyi sen bilirsin," dedim ve yeniden önüme döndüm.

Yol boyunca attığım tribi devam ettirebilmek için yolu izlemekten başka bir şey yapmadım. Yekta da ara sıra oflayıp derin nefesler alıp vermek dışında pek bir şey yapmadı. Bazen bakışlarını üstümde hissettiğimde dönüp bakmak istesem de bu isteğimi alt etmeyi başarabilmiş ve bir an bile bakmamıştım.

Yalan söyledim.

Yekta'nın camdan dışarıya baktığı zamanlar göz ucuyla bakıp kısa süreliğine de olsa hayranlıkla yüzünü inceledim birkaç kez.

Taksi, evimin bulunduğu caddeye girdiğinde derin bir nefes alarak oturduğum yerde kıpırdandım. Yekta'nın yine bana baktığını hissedebiliyordum.

"Daha kaç gün trip atarsın peri kızı?" diye sordu bıkkınlıkla.

"Keyfimin kahyası ne kadar isterse o kadar."

Tam cümlemin bitişi taksinin durduğu ana denk geldiği için havalı bir şekilde kapıyı açıp inmeye yeltendim.

Yekta kolumdan tutarak inmeme engel olunca bakışlarım önce bileğimi tutan eline sonra da öfkeli bakışlarına kaydı.

"Peri!" dedi gözlerini kısarak.

"İyi geceler Yekta," diye fısıldayarak bileğimi çekip hızlıca arabadan indim.

Taksinin etrafından dolaşıp kaldırıma çıktığımda Yekta'nın taksi şoförüne devam etmesi için işaret ettiğini gördüm.

Şaşkınlıkla bakakalırken taksi saniyeler içinde gözümün önünden ayrılıp gitti ve Yekta bir kez bile dönüp bakmamıştı. Hem de benimle birlikte inip gönlümü almaya çalışmasını hayal ederken...

Sevgili babacığım, üstüne titreyerek prensesler gibi büyüttüğün kızın bir öküze âşık olduğu için özür dilerim.

Öfkeyle dişlerimi sıkarken Bade'nin arabasını nasıl Yekta'nın üstüne sürdüğü bir an gözümün önünde canlandı ve saniyeler içinde sinirim katbekat artıverdi.

Yekta'ya bir şey olma ihtimali, yaptığı öküzlüğün üstünde olduğundan vakit kaybetmeden harekete geçtim. Ne kadar sinirli olursam olayım onu bu gece yalnız bırakamazdım.

İlk kez evimizin işlek bir caddede olmasının mutluluğunu yaşıyordum çünkü saniyeler içinde yoldan geçen taksilerden birini durdurup Yekta'nın peşine düşmüştüm.

Arka koltukların tam ortasına oturmak zorunda kalmıştım çünkü Yekta'nın taksisini kaybetmemeliydim. Sahi, Yekta'nın evini neden bilmiyordum?

Şu an sorun etmem gereken meseleler arasında olmadığı için bu soruyu hemen kafamın içinden def ettim çünkü düşünmem gereken bambaşka şeyler vardı.

Yekta'nın gerçekten iyi olup olmadığını düşünmeliydim mesela. Ya da Bade'ye bu yaptığının bedelini nasıl ödeteceğimi düşünmeliydim. Evde olmadığım fark edilirse annemin ağzımı nasıl yırtacağının endişesini yaşamalıydım belki de. Çok şey vardı kısacası.

Taksi şoföründen rica ettiğim gibi çok fazla yaklaşmadan yol boyu Yekta'yı takip etmeyi başarabilmiştik.

Nihayet biraz sonra Yekta'nın taksisi durduğunda biraz gerisinde bulunduğum takside durdu. Şaşkınlıkla etrafıma bakınırken bir yandan da Yekta'nın taksiden inmesini bekliyordum.

O sırada taksi ücretimi alelacele ödedikten sonra Yekta'nın taksiden inmesinin ardından usulca harekete geçtim.

Taksiden indikten sonra parmak ucumda ağır ağır ilerlerken Yekta'yı gözden kaybetmemek için gözlerimi kısmıştım.

İki taksi de peş peşe sokaktan ayrıldığında sessizliğe bürünmüştü her yer. Yalnızca ben ve Yekta kalmıştık.

Ellerini ceplerine koyarak ağır ağır ilerledi kaldırımda. Bir yandan Yekta'yı bir yandan da bulunduğumuz yeri incelemekle meşguldüm.

Her an şaşkınlığım daha da artıyor, zihnimde her saniye yeni bir düşünce peyda oluyordu.

İnsan yalanların ardına sığınmamalıydı. Çünkü yalanların er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardı. Tıpkı şimdi olduğu gibi... Tıpkı Yekta gibi...

Hayal kırıklığıyla kuşanan kalbim Yekta için çarpmaya devam ederken kafamın içi savaş alanına dönmüştü.

Bade'nin söyledikleri...

Yekta'nın söyledikleri...

Şimdi gördüklerim...

Yekta Yalçın yalancıydı. Ve bu yakaladığım ilk yalanıydı.

***

Bitti!

Arkadaşlaaaar arkadaşlaaar! Finale doğru yürüdükçe ortalık karışıyor ve ben finalde yapacaklarımı düşündükçe ühühühü oluyorum 😭😭😭

Neyse ya size şey diyeceğim. Bugün 2 bölüm atacağım demiştim ama yalan dolan yaptım sanırım. Uyandığımdan beri hem yarına yeni youtube videosu yetiştirmek için edit yapıyorum hem de bölüm yazıyorum. Bu bölümü dün gece bitirmiştim ama diğer bölümü tamamlayamadım. Helak oldum çalışmaktan nolur bana kızmayın. Hatta şöyle yapalım. Şimdi birkaç saat mutlu mutlu bu bölümdeki yorumlarınızı okuyup motive olayım. Sonra da diğer bölüme devam edip yarına ya da ennnn geç salı gününe yetiştireyim. Olur mu :(

Neyse beeeen şimdi heyecanla yorumlarınıza uçuşa geçiyorum.

Sizi çoooook seven eg, kaçar <3

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 79.7K 51
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
559K 33.1K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
406K 18.3K 14
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
397K 24.6K 16
Mafya ,arkadaşımın abisi, yaş farkı, aşk, erotizm,dram,aksiyon,romantizm...