08 || at least, i'm telling the truths

Start from the beginning
                                    

Bir süre montuma sarılıp otururken biraz instagramda hikayeleri çevirdim, çok geçmeden gittiği yerden geri dönen Sungchan'ı görmüştüm. Üzerini değiştirmişti; siyah bir hoodie giymişti, uzun bacaklarını mavi bir kot sararken aynı zamanda siyah botlarıyla yanıma yürüyordu. Mavi şişme montu elindeydi, spor çantasını ise sırtına atmıştı.

Yanıma yaklaştıkça ıslak saçlarını gördüm, uzun tutamlar yüzünün iki yanına dökülürken haddinden fazla nemliydiler: muhtemelen beni beklettiğini düşünerek kurutmamıştı.

"Şu patencilerin gösterisine gitmeyecek misin?" diye sordu tam önümde dikildiği sırada, ellerimi ceplerine sıkıştırırken hafifçe omuz silktim, neden ilgilendiğini anlamasam da "Evet." diye cevapladım sorusunu.

"Hadi," dedi boğuk sesiyle. "Beraber gidelim."

Kaşlarım hafifçe havalandı. "Sen nereye?" diye sordum oturduğum yerden kalkarken. Çantamı omzuma astıktan sonra ellerimi tekrar ceplerime sıkıştırmıştım.

"Donghycuk seni bırakmamı istedi, Jaemin ile işleri varmış."

Bana iri sırtını dönüp merdivenlere ilerlemeye başladığı sırada derin bir nefes aldım. Donghyuck gerçekten elimde kalacaktı.

"Ne işleri varmış, bana bir şey söylemedi."

Islak tutamları eliyle karıştırırken olduğu yerde durduktan sonra hala tribünlerin önünde dikilen bana bakmıştı. "Bilmiyorum." dedi ardından. "Önden gitmemizi söyledi sadece."

Hafifçe başımı salladım arkasından adımlarımı ilerletirken, neredeyse yarım saatimiz kaldığını göz önüne alırsak başka çarem yokmuş gibi duruyordu çünkü.

Beraber sahadan çıktıktan sonra lobide bir süre yürüdük, binanın kapısına vardığımızda Sungchan benden önce davranarak kapıyı ittirmişti. Kapıyı bırakacağını bildiğim için adım attığı sırada bu sefer ben önce davranarak bedenimi dışarı attığımda Sungchan kıstığı iri gözleriyle bana bakıyordu.

"Tabii prenses," dedi yüksek sesle, "kapıyı tutarım sizin için."

Omuz silktim, hafifçe yüzümü buruştururken "Ew," diye mırıldanmıştım. "Prenses mi?"

Kapıyı bıraktıktan sonra yanıma vardı, ardından beni arabasına doğru yönlendirmesine izin vermiştim.

"Neden, hoşuna gitmedi mi?"

"Hayır."

Net cevabım gülmesine sebep olduğunda istemsizce gözlerimi devirdim, 21. yüzyılda prenses diye çağırılmanın hoşuma gideceği kadar sıyırmamıştım henüz.

"Tamam o zaman," diye mırıldandı o da, arından onun olduğunu tahmin ettiğim siyah TESLA'nın önünde durduğumuzda hafifçe üzerime eğilmiş ve tamamlamıştı: "prenses."

"Kaç yaşındasın, beş mi?" diye sordum benden uzaklaşıp arabanın kilidini açtıktan sonra sürücü koltuğuna oturuşunu izlerken fakat aldığım tek cevap sesli gülüşüydü.

Ben de yanındaki koltuğa yerleştikten sonra çantamı kucağıma bıraktım, sağa dönüp emniyet kemerini çektikten sonra yerine yerleştirecektim fakat yuvasını bir türlü bulamadığımdan dolayı karanlıkta kaşlarımı çatmış kırmızı düğmeyi arıyordum.

Birkaç saniye içinde Sungchan beni fark ettiğinde derin bir nefes aldı ve buz gibi parmakları elime çarparak sıkıca tuttuğum kemeri aldı, ardından hafifçe üzerime eğilmiş ve "Rengi kırmızı değil." diye mırıldanmıştı.

Bu an fazla tanıdıktı aslında, yerleri değişmiş olsak bile tıpkı bir dejavu gibi hissettirmişti. Yabancı değildi ama aşina olamayacağım kadar da uzaktı; soğuktu ama hissedemiyordum, buz gibi olsa da ben üşümüyordum.

Açık renkli tutamlar yalnızca birkaç santim uzağımda dururken henüz ıslak olmasından dolayı buram buram çikolata kokusunu kolaylıkla soluyabiliyordum, ayrıca sert bir parfüm de dolmuştu içime fakat tanımıyordum bu kokuyu.

"İşte oldu." tuştan klik sesi çıktığında başını kaldırdı fakat geri çekilmedi, koyu irisleri karanlıkta onları izlememi ister gibi parlarken nemli kestane tutamlar bakışlarına dökülüyordu.

Geri çekileceği sırada parmaklarım istemsizce saçlarına gitti, ardından önüne dökülen tutamları hafifçe geriye doğru taradım ve yakınlığımızdan dolayı kalbim küt küt atarken kendi koltuğuma çekildim.

Biçimli kaşları hızla çatılırken o da sırtını dikleştirdi ve "Neden yaptın bunu?" diye sordu; kızar gibi değildi, daha çok hareketime anlam yüklemeye çalışıyormuş gibi duruyordu. Ardından parmaklarını özensizce düzelttiğim tutanlara götürdü ve güçlü bir şekilde geri yatırdı.

"Önünü görmen için geri zekalı."

Kollarımı önümde çaprazlayıp cama doğru döndüğümde onun cevabıma inanamaz gibi sesler çıkardığını, hatta belki de dudaklarından dökülen sessiz gülüşü duydum.

Hatırlamıyordu güzel göründüğümü söylediğini fakat en azından ben onun aksine dürüsttüm, Jung Sungchan ise yalnızca başarılı yalanlar söylüyordu.

3.3.21
©hisblackpearl

yıldıza tıklayıp bölüm hakkında fikir ve önerilerinizi belirtmeyi unutmayın 💘

ÇOK GEÇ GELDİ BİLİYORUM ÇOK ÜZGÜNÜM

son anda değiştirmem gereken şeyler oldu bu yüzden bir sürü şey çıkarmak ve yerlerini doldurmak zorunda kaldım yetiştirmek için de çok özenemedim umarım kötü olmamıştır :"(

sınır: +85 oy 👑

the red queen effect :: jung sungchanWhere stories live. Discover now