60.BÖLÜM 1. Kitap Finali

Começar do início
                                    

"Babam vefat edince, Füsun annemle beni yanına aldı. Amacı bize yardımcı olmaktı ama her şey daha da kötüye gitti." Gözleri doldu. "Bu yaşananlar için o da çok üzüldü, çok pişman oldu. Çok uğraştı ama bizim gücümüz bu olanlara engel olamadı." Yaşlı gözlerine rağmen dudakları kıvrıldı. "Sonra hiç ummadık bir an da o geldi." iç çekti. "Fikret..." sanki o anlara gitmiş gibi gözleri uzaklara daldı. "Küçüktüm Ahu. Acıyı hissedecek kadar büyük ama bir adamın gerçek yüzünü göremeyecek kadar küçük..."

Geçmiş annemin içinde hiç durmadan kanayan bir yaraydı. Ne merhemi vardı. Ne de kan durduruluyordu.

"Gözlerimin içine öyle güzel bakardı ki Ahu. Bu dünyada kendimi eşsiz bir varlık gibi hissederdim. Elleri hep kabuk gibi nasıl tutardı. Ama o eller benim saçlarıma dokunduğunda hiç acıtmazdı. Meğer onun nasır tutan ellerinin sebebi kötülükmüş kızım. Ben bilemedim. Beni bir çakalın elinden kurtaracağını sandığım adam, cani bir katilmiş." Boğazından bir hıçkırık kaçtı ve annemin acı kahve gözlerinden yaşadıkları yaş olup aktı.

Birkaç dakika sessizce annemin ağlamasının geçmesini bekledim. Annem biraz kendini toparladıktan sonra derin bir iç çekti. Eliyle yanağındaki yaşları silip, gözlerimin içine baktı. Annemin bakışları dipsiz bir kuyu gibiydi.

"Cevdet, Fikret ile ilk karşılaştığım an da yalan söyledi. Hikayem yalanlar üzerine kuruldu. Gerçekleri söylemek istediğimde beni annemle tehdit etti. Füsun engel olmak istediğinde hamile olduğuna bakmadan şiddet uyguladı. Bizi korkutup olduğumuz yere sindirdi. Meğer o da Fikret'ten çok korkuyormuş. Bunu o zaman bilseydim, belki de hiç susmazdım. Ama işte ben Fikret hakkında hiçbir şey bilmiyordum."

Kendini kaptırmış gibi konuşan annemin elini "Anne..." diyerek sıktım. Bu annemi durdurmaya yetmedi.

"Öyle böyle derken aylar geçti. Fikret ile ben aşk yaşıyoruz. Ben onu çok seviyorum o da beni çok seviyor. Hatta beni Hüseyin ağabeylerin çiftliğine bile götürmüştü. Nasıl iyi bir adam Ahu... Herkes Fikret Yıldırım'dan hayranlıkla bahsediyor; yaptığı yardımlar, bağışlar, elinin uzanmadığı hiç kimse yok. Karıncayı bile incitemez derler ya hah işte öyle biriydi." Yutkundu. "Ta ki..." derken sesinin rengi değişti. "Gerçeklerle karşılaşıp, Fikret Yıldırım'ın gerçek kimliğinin kim olduğunu görene kadar sürdü bu iyi adam profili. Sonrası zulüm, sonrası felaket... Kaçtığım hapishaneden, bir kafese tıkılmıştım ve kafesimin etrafını saran parmaklıklar zehirliydi. Kaçamıyor, haykırsam bile sesimi duyuramıyordum."

Aşk iki farklı insanı bir araya getirmiş, bir kalpte bütünleştirmişti. Bir hikaye yazılmış ve bu hikayenin tam merkezi yalan olmuştu. Her iki tarafta birbirine yalan söylemiş, biri pembe yalan söylerken, diğeri affedilmeyecek yalanlar söylemişti. Pembe yalan söyleyen direkt idam edilirken, affedilmez yalanlar söyleyen ise affedilmişti. Pembe yalan söyleyen annem, affedilmez yalanlar söyleyende Fikret Yıldırım'dı.

"Bir gece Fikret'in gerçek yüzüyle karşılaştım Ahu. Saatler önce saçımı okşayan elleri kandı. Karşısında duran bir adamı canlı canlı kesiyordu."

Gözlerim kocaman açıldı. Ürperdim.

"O gün gitmek istedim. İzin vermedi. Benim hayatımı kendi hayatına mahküm etti. Tıpkı Cevdet gibi beni tehdit edip durdu. Kurallar koydu. Birlikte kurduğumuz hayallerimi, tek başına kendi elleriyle yıktı. Korktum... Öyle çok korktum ki, çoğu zaman nefes alamıyormuş gibi hissettim. Cevdet'ten kaçarak Fikret'e sığınıyordum. Fikret'te gitmişti benim sığınacak hiç kimsem kalmamıştı."

Ne zaman yanaklarımın gözyaşlarımla ıslandığını farkına varmamıştım. Sadece ağlamak istiyordum. Annemin yaşadıkları beni derinden etkilemişti ve ona olan bütün öfkem silinmişti. Zaten benim anneme olan öfkem ucu kör bir kılıçtan ibaretti. Asla canını yakamayacak kadar etkisizdi.

BUZ YANIĞIOnde histórias criam vida. Descubra agora