20: "yangın yedi bu gönül"

8.3K 892 899
                                    

Kalben - Haydi Söyle

BÖLÜM 20: YANGIN YEDİ BU GÖNÜL

Kulağıma ulaşan kapı gıcırtısına gözlerimi araladığımda sesin sebebini anlamak için uykumdan uyanıp gözlerimi oraya çevirmek zorunda kaldım. Hava henüz aydınlanmamıştı. Hem karanlık hem de uykulu hâlim yüzünden o kişinin kim olduğunu anlamakta fazlasıyla zorlanmıştım.

Tam da bu nedenle gözlerim, yere serdiği seccadenin önüne geçip ellerini karnında birleştiren Cem'i bir an uyku sersemliğiyle Öztürk'e benzetmişti. Hiçbir alâkaları olmamasına rağmen sadece namaz kılıyor olması bile bana onu hatırlatmıştı. Birkaç kez uykuyla uyanıklık arasında sarışını sabah namazını kılarken gördüğümden zaten ona hevesli olan zihnim anında onu hatırlamıştı.

Kalbim heyecanla kasılsa da saniyeler içinde o kişinin Öztürk olmadığının farkına varmıştım.

On gecedir olduğu gibi bu gece de bana rüyalarımda eşlik etmişti. Yanında olup da dokunamamayı, bakamamayı zor sanıyordum. Oysa onsuzluk tahmin ettiğimden çok daha sancılı bir yaraydı.

Ne yaptığını, benim gibi bir parçasını kaybetmiş gibi hissedip hissetmediğini merak ediyordum. Aklım sürekli o sokağa gitme ve bir köşede gelişini izleme düşüncesiyle doluydu. Sonrasında onu sadece izlemek isteseydim o evden hiç ayrılmamam gerektiğini hatırlatıyordum kendime.

Bir ömür sürecek de olsa onu kalbimde taşıyabilirdim, sorun yoktu.

Tabii taşırdım taşımasına da çok gözyaşı çalardı benden. Çalacaktı da.

Uyuduğum sedirde ters dönüp yeniden gözlerimi kapattım. Kapalı gözümden damlayan yaş yastığa düşerken daha sıkı yumdum gözlerimi. Sıkıca yumdum ki olabildiğince karanlık olsun, o yeşil gözlerin yansıması önüme düşmesin.

Ama onlar gözlerimde değildi ki. Aklımdaydı. O yüzden ne kadar istesem de kaybolmadılar, yeşillere kapattım gözlerimi. Saatler sonra ise yine yeşillere uyandım.

Elimi yüzümü yeşillerle yıkadım, kahvaltımı yeşillerle yaptım. Nefesimi yeşillerle aldım, kalbim yeşillerle attı. Mümkün müydü ki bir an için kaybolsun?

"Benimki ne yapıyordur acaba şimdi?" dedi Hakkı dertli dertli. Gitar yine kucağındaydı. Ona her ne kadar bare basmanın kolay olmadığını, zamanla oturacağını söylesem de inat etmişti. Saatlerini bare çalışmalarına ayırıyordu. Beklediğimin aksine becerikli de çıkmış ve cızırtılı da olsa bir şekilde yavaştan basabilmeye başlamıştı. "Kokusu burnumda tütüyor."

Nasıl olmuştu, nasıl yapmıştı bilmiyorum ama çalışmaya gittiği Libya'da bir kıza gönlünü kaptırmıştı. Üstüne üstlük kız Zimbabveli'ydi. Afrikalıların bile bilmediği bir ülke belki de.

Mektuplaşamıyorlardı bile. Hakkı'nın söylediğine göre en son dokuz ay önce Libya'da görmüşlerdi birbirlerini. Birlikte yalnızca iki hafta geçirmişler. Kızın çoktan evlenmiş olma ihtimali bile vardı, nasıl güvenip Hakkı'yı bekleyebilirdi? Oysa Hakkı büyük hayaller kuruyordu şimdiden. Elinde gerçekten öyle bir yerin olup olmadığı bile kesin olmayan bir adres vardı. Güya cebinde biraz daha parası birikince gidip kızı alıp getirecekti Türkiye'ye. Bana kalırsa işi bayağı zordu.

"Su için on kilometre uzağa yürüyordur," dedi Cem, dudaklarını büzerek. Dalga geçiyor gibi gelse de üzgün gözüküyordu. Yapısı böyleydi. Çoğu şeyi söylerken sanki ciddiye almıyor gibi dururdu. İkisini de az çok tanımıştım şu on günde.

"Onu bi' alıp geleyim, elini sıcak sudan soğuk suya vurdurmam, çikolata gözlü yârim..." Sağ elinin işaret ve orta parmağı sırayla si ve mi tellerinde dolaşıyor, bazen baş parmağıyla üstteki mi telini çekiyordu.

Zamanın Eli Değdi Bize ✘ gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin