6- Alışmak

1.1K 63 2
                                    

Kandan kullanılmayacak halde olan bir pamuğu daha çöpe atıp, yenisini çıkardım. Güney'in kaşının üstündeki kanı temizledim ve üstünü kapattım. Yüzündeki kızarıklığa da krem sürdükten sonra tekrardan ilk yardım çantasının yanına geldim.

Kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes oturuyor, öylece birbirlerinin yüzüne bakıyorlardı. Sadece Yusuf ayaktaydı. Olayın üzerinden yaklaşık yarım saat geçmiş olmasına rağmen hâlâ burnundan soluyordu.

Yusuf'un yanına gittim. Ihlamur ağacının altında, omzunu ağaca yaslamış, arkası bize dönük bir şekilde duruyordu. Arkadan baktığımda bile ne kadar gergin olduğunu anlayabiliyordum. Sabit bir şekilde duramıyordu. Sürekli eli, kolu, ayağı, bacağı oynayıp duruyordu. Arkasında durduğumda beni hissederek başını çok az çevirip, baktı.

"Yusuf, izin ver sana da bir bakayım. Kaşın pek iyi gözükmüyor." Yusuf elini kanı kurumuş kaşına götürdü. Ellerinin de kanlı olduğunu işte o an gördüm.

"Gerek yok."

Sinirle karşısına geçtim. "Nasıl gerek yok? Sen kendi yüzünü gördün mü de konuşuyorsun? Gerek yokmuş. Çocuk gibi nazlanma da bırak bakayım işte."

"Diğerlerine baktın mı?" Benim sinirimin aksine o daha sakin konuşmuştu ki bunu sinirli olmasına rağmen yapmıştı.

"Evet."

"Ben istemiyorum bir şey. Şimdi yüzümü yıkarım temizlenir." dedi umursamazca ve bir an da bana arkasını dönerek yürümeye başladı.

Hızla Yusuf'un kolundan tuttum. Benim gücümle alakalı değildi duruşu. İstese elimi rahatlıkla kolundan söküp atar ve yoluna devam ederdi. Ama o durdu. O duruşla ben tekrar karşısına geçmiş, gözlerimi gözlerine dikmiştim.

"Yusuf, neyin inadı bu Allah aşkına? Mikrop kapacaksın. İzin ver bakayım. Belki dikiş bile gerekebilir."

"Niye bu kadar ısrar ediyorsun?"

"Sen niye bu kadar inat ediyorsun asıl? Sadece kaşını temizleyeceğim ve durumuna bakacağım. Bu kadar."

Yusuf sinirle soludu önce, hemen ardından bu sefer o koluma yapışıp, beni peşinden sürükledi.

Masanın yanına geldiğimizde Yusuf, kalabalığa en uzak yerde duran sandalyeyi çekip oturdu. "Al şimdi ne yapacaksan yap, sonra da beni rahat bırak. Tamam mı?" diye sinirle konuşarak baktı gözlerime. Ama bu sinirini görmezden gelerek, kabullenmişliğine sevinerek, hemen gidip ilk yardım çantasını aldım. Yusuf'un kolunu yasladığı masanın üzerine bıraktım çantayı.

Önce dezenfektanla ellerimi iyice temizledim. Yusuf'a doğru eğilip, başını çenesinden tutarak hafifçe kendime doğru havaya kaldırdım. Bu hareketimle gözleri gözlerimi bulurken boğazıma takılan yumru yüzünden yutkundum. Gözlerimi yarasına çevirdiğimde çok net gözükmüyordu. Önce yarayı temizlemem gerekiyordu. Çantanın içinden pamuğu çıkartıp birazcık ıslattım ve kaşından aşağı doğru akan kanları temizledim. Bakışları hâlâ üzerimde olduğu için elim titriyordu. Yüzüne bakmamaya çalışmak, gözlerinin en derinine bakmamaya çalışmak çok güçlük isteyen bir şeydi. Yaranın üzerini de sildiğimde yarasının çok vahim olmadığını gördüm. Bu içimi bir nebze rahatlatmıştı.

"Neyse ki dikiş atılacak kadar kötü durumda değil."

Yanında geçip pamuğu çöpe atıp, tekrardan yanına geldim. Bu defa çantadan bir flasteri çıkardım. Makasla lazım olan kadarını kestikten sonra dikkatle kaşının üzerine yapıştırdım. Bantı yapıştırırken kaşındaki yara izini fark ettim. Daha önceden olmuş bir iz. Aslında derin bir izdi ama dikkat edilmezse görülmezdi. Ben ilk defa bu kadar yakınında olduğum için yeni fark etmiştim sanırım.

VasiyetWhere stories live. Discover now