Kocaman kemikli iri elini çenemin altına koyup nazikçe Yüzümü yüzüne çevirdi. Bir çocuğun dürüstlüğü kadar seven adam, bir annenin şefkatiyle bakıyordu gözlerime.

"Hem senin itiraf etmene  gerek yoktu. Ben biliyordum zaten. Yanıma her geldiğinde çarpan kalbini. Durduk yere seyretmelerini. Gözlerime olan hayranlığını senin söylemene gerek yoktu. Tabi sen hayal gördüğümü söylüyorsun, ki öyleyse de gördüğüm en güzel hayaldi. " aşkla bakan bir çift gözün seyrine dalıp gitmişti zeytinlerim. Zaman nasıl bir kavramdı, ben kimdim hiç bilmiyorum. Şimdi adımı sorsalar isim ne demek, öyle bir şey mi var, diyecek kadar aklımı yitirmiştim. Yüzümde belli belirsiz bir gülüş tüm mimiklerimi ele geçirdi. Tenimde ki kıllar bile aşka, aşık olmuştu.

Bal göz dudaklarını yaklaştırıp, nefesini hep ensemde hissetmek istediğim sıcak rüzgarını pembe dudaklarıma yaklaştırdı. Saniyeler akıp gidiyordu. O yumuşacık hisse kapılıp her an bayılabilirdim.

" Şu an öpüşmemiz lazım. " dedi geri geri gitmeye çalışan dudaklarıma bakarak. Halbuki bilmiyordu kaçanın kovalanmak istediğini.  Mahmur sesinin çıktığı dudaklarına bakıp bakışlarımı gözlerine çevirdim.

" Çok beklersin," deyip burun kıvırdım. Bu atmosferin içinde nasıl onu reddebildiğimi irademe tebrik mesajı olarak kesinlikle ileteceğim. Gözlerimi kaçırıp cama yaklaşarak Karan'dan biraz olsun uzaklaşmayı denedim. Ben gittikçe o geliyordu. Mıknatıs gibi bir şey olmuştu. Belkide çok beklersin lafını bir hayli cilveli söylediğim için gerçek sanmamıştı. 

" Sen gel, benim aklımı başımdan al. Sonrada uzaklaş. Asıl sen çok beklersin kara göz. " Yumuşak tok sesi, piyanoya değen narin parmakların çıkarttığı notalar kadar hoştu. Onun büyü yüklü kazanının içinde koyabolmamak için gözlerimi kaçırıp sağıma soluma boş boş baktım. Ben vakit kaybederken o yanıma gelip bana üstten üstten bakmaya başlamıştı bile.

Başımı yukarı kaldırıp anında indirdim. Gülerek bakıyordu. Böyle alaya alır tonda değil ama onun yanından geçen bir sırıtmaydı. Birbirine dolanan terli ellerimi üzerime  silip kaçamak olarak tekrar kaldırdım başımı. Bedenimin her yerini ter damlacıkları ihlal etmişti.

"Ben o kızlardan değilim."

"Hangi kızlar?"

"Of, biliyorsun işte. Hem ben evlenmeden olmaz, diyen kızlardanım."

" Bir gün o bal dudaklardan hayat öpücüğünü aldığımda, söyleceğim ilk söz, Hani evlenmeden olmazdı, olacak!"

İddiayla kalkan biçimli kaşıyla keyif alıyordu bana bakarken. Onu seyreden gözlerim  utangaçlığın içinde gülen gölge misaliydi. Sözüne, gözlerime kısarak baktım. "Yine söylüyorum, çok beklersin." Omzumu şımarık çocukların  yaptığı gibi hıh moduyla hareket ettirip Karan'ın kolları arasından çıkıp hastane yatağına gittim. Arkamı dönüp yatağa oturarak başımı ellerimin içine aldım. Duygularım çok tuhaftı. Yani sevinmeliydim galiba. O kadar şaşırma ve üzülme duygularını yaşamıştım ki, sevinmenin ne demek olduğunu pek bilemiyordum. Daha doğrusu yadırgıyordum. Kalbimin böyle değişik atması beni sonu olmayan bir çukura atmıştı, biliyorum. Çukurun sahibide bal gözdü.

" Ne oldu, ilanı aşk ettiğin için pişman mı oldun?" Arkamda hissettiğim kalın sesiyle başımı çevirdim. Yatağın diğer tarafında, benim ise arkamdaydı. Yarası yüzünden ağır hareketlerle yatağa oturup yavaşça kendini geriye verdi. Yastıkla buluşan başı, tavana bakan gözlerini bana çevirmişti. Odanın içine giren bahçe lambaları birbirimizi netleştiriyordu. " Ne pişmanlığı,  ben burada kalbimin sesiyle, utangaçlığımla hatta garip garip isteklerimle saklambaç oynuyorum. Heyecandan kalbim ağzımda, gelmiş pişman oldun mu diyorsun."

KIRMIZI | AJANWhere stories live. Discover now