B.34: DÜNYA GEMİSİNİN KAPTANI

En başından başla
                                    

"Hayır! SENİ HAYVAN HERİF! Ah!" Bacağıma doğru kalkarken acısından gözlerim yaşardı. "Siktir. Siktir."

"Hoşuna gitmedi mi?"

Eline aldığı şok tabancası ile üzerime yürürken kaçınmaya çalıştım. Hayır, hayır, hayır! Ayağım o kadar çok acıyordu ki bedenim titriyordu.

"Buraya gel." Diyerek üstüme yürümeye devam etti. "Bunu yüzünde denemek istiyorum. Ya da malum bir organında." İğrenç bir kahkaha attı. "Bir daha kadınlar yanına yaklaşamaz." Dedi.

Kusacaktım sanırım. "Psikopat pislik." Sürünmeye çalışıyordum. "Siktirin gidin işte."

"Daha yeni geldik."

Ayağa kalkamıyordum. Allah kahretsin.

Üst kattan Yade'nin çığlık sesi gelince dikkatler dağıldı ve fırsattan istifade bedenimi zorlayarak ayağa kalktım. Siktir! Neler oluyor? Yukarı çıkmak, ona yardım etmek istiyordum ama bu şerefsizlerin izin vereceği yoktu.

"Para mı istiyorsunuz? Alıp gidin işte!" Derken az kalsın yere kapaklanıyordum. Çünkü muhtemelen kırılmış olan ayağımın üstüne basma gafletinde bulunmuştum. Birden tüm acı tekrarladı ve tekrar tekrar kırıldı. Bir yere tutunup düşmekten son anda kurtuldum. "Kahretsin!"

"Yakalayıp bağla şunu artık." Diyen adam diğerinden daha zayıf ve uzundu.

"Eğleniyoruz." Dedi iri yarı puşt herif.

"Uzatma! Çocuk bunlar. Oyalanmayın artık." Dedi diğeri. Patron o olmalıydı.

"Pekala."

Bana döndü. İri yarı peşime düştüğünde mutfağa doğru topalladım. Ayağım fena şekilde acıyor, üstüne basamıyordum. Ama bu şu an hiç önemli değildi. Yade'ye ulaşmalıydım. Haklıydı. Odada sabahı beklememiz gerekiyordu. Siktir ama!

Mutfağa girdiğim anda bıçak alıp kendimi korumayı düşünerek sağa sola bakınıyordum. Ama tezgah üstündeki tavayı görünce kapıp hiç düşünmeden arkama döndüğüm gibi adamın yüzüne doğru fırlattım. Tam yüzüne isabet etti ki yemin ederim burnunun kırılma sesini duyar gibi oldum. Eliyle burnunu tuttuğu anda kanlar avucuna dolmaya başladı. İri yarı dizlerinin üstüne çökmüş acı içinde haykırırken patron üstüme doğru geliyordu. Dövüşme konusunda bildiğim tek şey bilgisayar oyunlarıydı. Bir işe yarar mıydı? Hayır! Lanet olsun. Kendini koru yeter!

Ondan hızlı olamadığım için ilk hamleyi ben yaptım. Salladığım yumruktan kaçtığında sanki el ona geçmiş gibi bana kafa attı ve feleğim şaştı. Kulaklarım çınlıyordu. Felaket bir şeydi. Yoktu böyle bir acı. Toparlanmama fırsat vermeden ensemden tuttuğu gibi beni eğdi ve karnıma peş peşe yumruklar salladı. Nasıl karşılık vereceğimi bilemezken arkasın da ki boy aynasını fark ettim ve bedenine sarılıp onunla koşmaya başladım. Battı balık yan gider. Son gücümle saldırıyorum işte! Aynaya sırtını sertçe çarptığında beni bırakmak zorunda kaldı. Böylece ikimizde savrulduk. Ben köşeye düşerken o kırılan aynanın arasında kaldı.

Tüm bedenim korkuyu alt etmek için kasılırken acı büyüyordu. Görüntüm kararıp duruyordu. Sol gözüm sıcak, akışkan bir şeyle kapanıyordu. Kan. Bir şeyler oluyordu... bu iyi değil... Yerden kalkmaya çalıştım ama başaramadım... Bedenim pes ediyor, kendini kapatıyordu. Hayır... şimdi... değil... hayır... lütfen, dayan...

İri yarı herifin düşürdüğü şok tabancasını fark ettiğimde bin bir güçlükle sürünmeye çalıştım. Elime aldığımda üzerime koştuğunu ise son anda gördüm. Bu sefer şoku tam şah damarının üzerinden verdim. Korkunçtu. Ne olduğunu o bile anlayamadı. Gözleri geriye kayarken yere yığılıp kaldı. Tek bir saniye durmadım. Ağzımda biriken kanı tükürdükten sonra bin bir güçlükle yerden kalktım. Tek derdim yukarı çıkmak olduğu için yine merdivenlere yöneldim. Yade'ye ulaşmalıydım. Çocuklara... sabahı beklemeliydim... hayat pişmanlıklardan ibaretti. Keşkeler zincir gibi boynuma dolanmış, beni boğuyordu. Prangayı insan kendi elleriyle takıyordu bazen...

Kayıp Ruhlar AnıtıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin