• B ö l ü m 11 •

ابدأ من البداية
                                    

"18 yaşımda elime geçeceklerden sonra, evet. Hayatımı yaşayacağım." dedim ve başımı sallayıp önüme geri döndüm ve notlarıma baktım. Beni geriyordu. Normal bir insanla bu konuşmaları yapabilirdim ama Oktar'ın gözlerindeki o şeytani ışık ruhumdan bir parça çekiyor gibiydi. Kokusu ise beni deli ediyordu. Anlamıyordum. Burnuma gelen o koku, hem tanıdık hem de bir o kadar uzak gibiydi. Neydi bu bir fikrim yok ama bana bu koku hatırlamak istemediğim anılarımı hatırlatıyordu.

"18 yaşında ne olacak? Club'a falan mı girebileceksin?" dediğinde dalga geçtiği barizdi. Onun dalga geçmesi bana diğer insanların dalga geçmesinden daha fazla dokunuyordu.

"18 yaş günümde bir aile geleneği gerçekleştirilip Zahredar mal varlıklarının hepsi üzerime geçirilecek."

İşte şimdi dikkatini çekmeye başlamışım gibi bana bakıyordu.

"Tek çocuksun değil mi?"

"Evet." dedim önüme dönüp içime dolup taşan o kara buluttan kimseye fark ettirmeden kurtulmaya çalışırken. Gözlerim dolmuştu. Ama saçlarım sayesinde bunu göremiyordu. Sakindim. Neden olmayayım ki?

"E o zaman yine derslere çalışmana gerek yok?"

"Hayır var." dedim konunun değişmesine sevinirken.

"Ailemde eğer çok çocuklu olursan en akıllısı başa geçer. Ama bir kız bir erkek varsa, erkek önceliklidir. Soyadını devam ettirebileceği için." dediğimde dudaklarımı yaladım ve sakinleşmeye başladım. Oktar ise bir şeyin farkında değilmiş gibiydi. Ama o sırada yanağımda hissettiğim parmaklarıyla birlikte saçlarımı geriye doğru iteklediğini fark ettim. Yanaklarımdan sıyırıp giden parmakları saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp beni daha rahat bir şekilde görebilir olmuştu.

"Doğru ya. Sizin gibi köklü ailelerin garip, yersiz kuralları vardır." dediğinde ona kızmam gerekirdi ama hak vermeden edemedim.

O sırada birkaç hışırtı oldu. İkimiz de başımızı çevirip gelene baktığımızda onu gördük. Mert çekingen bir şekilde yanımıza gelmiş bana bakıyordu. Oktar'dan okuldaki erkeklerin hepsi çekinirdi. Oktar'ın onlara iyi davranmadığı bir gerçekti.

"Şey... Gidiyor muyuz?" dediğinde kolumdaki saate baktım. Okul çıkış saati gelmişti.

"Ah! Zamanın nasıl geçtiğinin farkında değilim. Evet. Bir dakika izin ver. Hazırlanıp geliyorum." dediğimde Mert başını onaylar anlamda salladı ve arkasını dönüp geri gitmeye başladı. Omuzlarının rahatladığını gösteren gerginliğini fark etmemek için kör olmak gerekirdi. İstemsiz dudaklarımda bir gülümseme oluştu.

"Nereye gidiyorsunuz?"

Meraklı bir Oktar, garip...

"Dondurma yemeğe gideceğiz. Sen de gelmek ister misin?"

O son sözü neden söyledim bilmiyorum. Kendime de şaşırdım ama bir an düşünmeden edemedim. Onu kimsenin bir yere davet etmediğine emindim. En azından bu okul ortamında... Belki iyiliğim dokunur diye sorduğum soruyu onaylayacağını da sanmıyordum. Oktar ve dondurma... Komikti.

"Dondurma mı? Gerçekten büyüyememişsiniz." dedi ve gülüp benim toparlanmamı izledi.

"Sen fazla yaşlısın." dedim ve ona bakıp tek kaşımı kaldırdım.

Oktar'la sohbet ederken böyle rahat olmamı anlamıyordum. Gerginliğim nereye gitmişti, ondan haberim yok. Ama bana bakıp konuşurken eski korkunçluğu gözler önünde değildi.

"Dedi daha hastaneye bile velisiz gidemeyen çocuk."

Şaşkınlıkla ona baktım.

"Bu ağırdı."

Dudaklarını yukarı kıvırdı ve göz kırptı. O an karnımda yeniden o düğümler oluştu. Benimle flört ediyordu. Bundan rahatsız olan bedenim ise tepkisini çoktan verir olmuştu.

Acele ile toparlanmamı hızlandırdım. Çantamı omuzuma alıp ona baktığımda kalkıp beni izliyordu.

"O çocuk kim?"

Kim kim? diye düşünmeden edemedim bir an. Sonrasında Mert'i sorduğu aklıma geldi.

"Mert." dedim ne demek istediğini anlamamış gibi.

"Adını sormuyorum. Neden dondurma yemeye gidiyorsunuz?"

"Geçen gün ona tarih notlarımı verdim. Karşılığında birlikte dondurma yemeye gitmeyi teklif etti."

"Neden dondurma?" dedi yüzünde iğrenir bir ifade ile. Anlaşılan Mert'in bu yaklaşımı ona çocuksu gelmişti.

"Ben dondurmayı çok severim. Bunu sınıftaki herkes bilir. O da ödül olarak bunu teklif etti."

Ona açıklama yaptığımı yeni fark etmiştim. Oktar ise bozuntuya vermeden beni dinliyordu.

"Çocuk olduğunu bir kez daha kanıtladın." dedi ve derin bir nefes alıp,

"İyi o zaman gidelim bakalım." dedi.

Bense anlamayan bir şekilde ona baktım. Birlikte sahalardan ayrılan merdivenlerden iniyorduk.

"Geliyor musun?"

"Sen geliyorsun." dedi etrafına kaşlarını çatmış korkunç bakışlarını yollarken. Herhalde bu bakışları etrafına atmak doğasında vardı bilmiyorum. Az önce bana gayet normal bakarken etrafına korku salmayı seviyor gibi gözüküyordu.

"Anlamadım."

"O arkadaşına gelemeyeceğini söyle." dedi ve gözlerinin bu sefer istikameti bendeydi. Evet, korkunç gözlerin esiri olmamda sakınca görmüyor gibiydi.

"Nedenmiş?"

"Üf be güzelim. Ne uzattın. Biz gidiyoruz. O çocukla uğraşamam." dedi ve otoparka doğru ilerledi.

İtiraz etmek için dudaklarımı araladım. Benimle böyle samimi konuşmasına ve direktifler yağdırmasına son vermek istiyordum ama sonrasında iki haftadır onunla konuşacak olacağım gerçeği aklıma gelince bir an itiraz etmeye tereddüt ettim.

Simay duysa yanlış anlayabilirdi eminim. Ama bu sefer gizli iş yapmaya girişmesi gereken kişi bendim. Oktar'la ortak bir paydada buluşmamız gerekiyordu.

Yazar: İlayda Melis Okurgan

Youtube: Mel Okurgan
Instagram: ilmelistan
Twitter: ilmelistan

YARDIMCI HESAPLARI

Wattpad: melis_hikayeleri
Instagram: melseytanlari
Facebook: melis hikayeleri

ÖLÜ KENT -1- VE -2-حيث تعيش القصص. اكتشف الآن