• B ö l ü m 2 •

20.4K 1K 150
                                    

Hellö 💦

"Dikkat et."

Ellerimin korkudan ona tutunduğunu fark etmem için görmem gerekiyormuş gibiydi. Şaşkınlıkla saçma hareketlerde bulunup ondan uzaklaşmaya çalıştım ama sonu. Hüsrandı. Ayağım ne hikmetse o boşluğa gitmek için can atıyordu.

"Hop, hop!" diyerek beni belimden daha sıkı kavrayan kocaman el ise bedenine daha fazla çekmek zorunda kalmıştı. Mermer gibi sert vücudunun arasında bir macun gibi ezilmiştim. Bir insanın vücudunun bu kadar sert olması normal miydi bilmiyorum ama bu adamınki Alacakaranlık'taki Edward gibiydi. Sadece sıcak olanı. Elimin altındaki sıcak vücudunu hissedebiliyordum. Şu kokuyu da...

Son anda ona çok yakın olduğum aklıma gelmişti. Göğsündeki ellerim ile onu iteklerken "Bırak beni" diye mızmızlanmadan edemedim.

"Annesinden yeni doğmuş ceylan gibi çırpınmazsan bırakırım." dedi kolunu sanki çekmeyecekmiş gibi bana daha da sıkı sararken ama ben ona artık nasıl bakıyorsam o buz gibi olan keskin yüz hatları bir an yumuşadı. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve beyaz dişleri gözlerimin önüne serildi.

"Şaka yapıyorum Zahredar." dedi ve beni temkinli bir şekilde kenara bırakırken az önceki durumun etkisinde kalmış beynim toparlanmaya çalışıyordu. Böyle şaka mı olurdu?

"Hadi!" dedi ve merdivenlerden inmeye başladı. Bense hipnotize olmuş gibi arkasından ilerliyordum.

"Nereye gidiyoruz?"

Cebinden çıkardığı arabasının anahtarı ile arabasını açtığında ışıkları yanan Ferrari'sini görmemle okuldan ayrılacağımızı anlamıştım ama hâlâ bir şey söylemiyordu.

"Daha önce hiç yarış yaptın mı?"

"Hayır. Ehliyetim bile yok." diyerek arabasına yan gözle bakmadan edemedim. Ne kadar kadın olsam da göz, nizam vardı. Bu araba muhteşemdi.

"Kaç yaşındasın ki sen?"

"17"

Söylememle bana dönüp kaşlarını kaldırdı ve ciddi miyim diye baktı. Sonrasında vücudumu yavaşça süzdü ve "Buna şaşırmamam gerek." dedikten sonra kapısını yukarı doğru açıp bana döndü. "Ne bekliyorsun orada? Kapını falan açmamı değildir umarım."

"Ne? Elbette hayır. Ben gelmiyorum ki."

"Sebep?"

"Neden geleyim?" diye sabırla sormadan edemedim. Bu çocuk aklını mı kaçırmıştı? Beni dersten alıyor ve arabasına binmemi bekliyordu. Üstelik daha öncesinde Simay yanımızda olduğu zaman bile ettiğimiz sözler bugünkü benimle konuşmada kullandığı kelime sayısını geçmezdi. Ne zaman arabasına bineceğim bir tanıdık olmuştu?

"Simay sana söylemedi değil mi?"

"Neyi?" dedim artık sabrımın son demlerini zorlarken. Oysa elini yeniden cebine attı ve telefonunu çıkarıp birkaç küfür savurdu. Onun bu tavrına karşın yüzümü buruşturmak istesem de sadece yaptıklarını izliyordum. Birkaç numara tuşladı ve kulağına götürdü. Simay'ı arıyor olmalıydı. Onu öldürecektim. Onu gerçekten öldürecektim. Oktar'ı sevmediğimi bildiği halde onun arabasına bineceğimi nereden çıkarmıştı da bu adama söylemişti bir de?

"Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle? Kızın hiçbir şeyden haberi yok."

Eğer telefonun diğer ucunda Simay varsa -ki muhtemelen oydu- bu sözlerden sonra kabuğuna çekilip Oktar diye hayaller kurmak yerine karakterini takınırdı ama Oktar'ın yüzünden pek de öyle gibi durmuyordu.

Birkaç küfür savurdu. "Seninle bunu sonra konuşacağız." dedi ve telefonu muhtemelen yüzüne kapattı. Bana döndü ve hâlâ orada dikiliyor olmama şaşırmış gibi kaşlarını kaldırdı.

ÖLÜ KENT -1- VE -2-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin