10 - Serdar'ın Soma Günleri

220 43 84
                                    

Dedem gelmiş! Dedem gelmiş!"

Serdar'ın bebekliğini bilen kâhya Huriye hanım çocuğun jipini görünce, ağzı kulaklarında böyle seslendi. Gülleri sulayan eşi de bahçe hortumunu yere atıp; göbeğini zıplata zıplata torunu gibi sevdiği delikanlıyı karşılamaya gitti.

Yaşlı kadının rahmetli dedesinin ismi de Serdar olduğundan, ona çocukluğundan itibaren "Dedem" derdi. Küçük oğlan, 

"Huriye teyze, ben nasıl dede oliim? Ben daha çocuğum, dedeley yaşlı oluy."

derdi.

Kadıncağız, Serdar'ı üzdüğü için Özlem'e çok kızmıştı. Kıza kocakarı bedduaları edip,  delikanlıyı güldürüp, moral veriyordu.

" Ayağına kör mıh batasıca!"

"Oyum oyum oyulasıca da, soyu soyum soyulasıca!" 

"Kepeği kesilesice!"

Serdar,   Luke'u alıp, sırtında gitarı, her gün göl kıyısına gidiyor, vaktiyle Gülbahar'ın kendini atmaya teşebbüs ettiği iskeleye oturup  gitar çalıyordu. Özlem'i asla affetmeyecek, telefonuna koyduğu engeli asla kaldırmayacaktı. Düğün gününü cenazeye , cennet bahçesini cehenneme çevirmişti. Kalbi yapboz parçalarına dönüşmüştü. Bir araya getirmesi için Aşk Perisi ya da karma ya da kader ona yardım edecekti ama henüz bunu bilmiyordu.  Ruh haline en yakın şarkı olduğundan sürekli Timur Selçuk'un Ayrılanlar İçin isimli şarkısını çalıyordu. 

Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Ne kadar acı olsa
Ne kadar güç olsa

Her şeyi, evet her şeyi unutmalıyız
Hiç yaşanmamışçasına, hiç sevmemişçesine....


Özlem ise eve kapanmış, annesine, babasına tuzağa düştüğünü anlatmaya çalışıyordu. Babası, eliyle salondaki beyaz, lâke masanın üzerine öyle bir vurdu ki, deprem gibi sallandı. Adamın elinin ayası kıpkırmızı olmuştu. Annesi, elini ağzına götürdü yoksa sanki yüreği iki dudağının arasından dışarı fırlayacaktı. Babası:

"Düşmeseydin tuzağa o zaman! Ne işin var düğünden bir gün önce o pisliğin evinde? Polise gitsem elimde kanıt yok! Ayağınla gitmişsin! Kimse inanmaz uyku ilacına filan! Yeşilçam filmi mi bu? Polise gidersek, basının kulağına gider, iyice rezil oluruz!"

diye bağırıyordu.

Zerrin ise ballandıra ballandıra kardeşine  Serdar ve Özlem'in düğününü nasıl sabote ettiğini anlatıyordu: 

"Şimdi önce bunun eski sevgilisi Cem'i buldum.  Paragöz, beş kuruşa beş takla atan karaktersizin tekiydi. Eski laptobumu, kulaklığımı iyi paraya sattım. Bak dedim, tiyatro yapacaksın, evlenmeden önce son kez görüşmek isteyeceksin,  veda niyetine. Ağzından gir, burnundan çık gelmesini sağla. Yoksa parayı unut dedim.  Sonracığıma, Yeşilçam filmlerindeki gibi içkisine - bilirsin Özlem içkiye dayanamaz- uyutacak bir şey atacaksın dedim...gerisi hikaye...."

"Wow! Ya, uyanınca ' Niye buradayım? Sen bana ne içirdin?" filan diye bağırsaydı?"

" Düşünmez miyim sence? Tam gözünü açtığında video: THE END."

"Zavallı Serdar."

" Soma'ya gitmiş.  Annesi, anneme anlatırken duydum. İyiymiş, atlatmış üzüntüsünü. Ama çok öfkelenmiş. O gün en sevdiği gitarını parçalamış. Cam, çerçeve!"

"Deme ya! Yazık valla. Senden korkulur abla!"

"Hadi kutlamaya gidelim abi - kardeş. Şöyle kafaları dağıtalım, dans edelim. Serdar sonunda benim olacak.  Soma'dan dönsün, bir geçmiş olsuna giderim. E yani sonuçta kötü bir olay yaşadı ve geçmiş olsun demek lâzım."

"Müstakbel eniştem diyebilirim yani?"

"Diyebilirsin. Hihihihi. Biz inşallah Serdar'la evlenelim. Sana da güzel bir kız bulalım."

"Di mi abla ya? Benim başım kel mi?"

Zerrin ve kardeşi o gün akşam tıklım tıkış gece klübünde, hoparlörlerden  "Stir me up! Stir me up! Oh my God!"  la eller, kollara havada, kafalarını sallarak, saçlarını savurarak bol bol dans ettiler. 

***


Ertesi gün,  Soma'da öğleden sonra ani bir yaz yağmuru bastırdı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ertesi gün,  Soma'da öğleden sonra ani bir yaz yağmuru bastırdı. Çarşıdaki dükkânların tentelerini sular makineli tüfek gibi dövüyordu. Hazırlıksız yağmura yakalananlar,  tentelerin altına sığınıp, yağmurun biraz azalmasını beklemeye başladılar. Asfalt yola adım atmaya kalkanlar paçalarına kadar ıslandığından  tekrar kaldırıma kaçıyordu. Yeşim de dükkan tentesi altına sığınanlardandı. Elinde test kitapları, sabırla yağmurun dinmesini bekliyordu. Yanında 70 yaşlarında, bastonlu bir adamcağız,  gözlük camındaki yağmur tanelerini siliyordu. 

Birden, sırtında gitarı, yakışıklı bir genç tasmasını tuttuğu, ıslanmış köpeğiyle, koşa koşa tentenin altına geldi. Bu, Serdar'dan başkası değildi. Gelmesiyle, köpek silkelenerek  tüylerindeki yağmur sularını Yeşim'in üstüne başına sıçrattı. Serdar, sıçrayarak geriye adım atan Yeşim'e 

"Özür dilerim. Kusura bakmayın." 

deyince, evlerinin bahçesinde bir dolu kediye bakan  kız,

"Önemli değil." 

derken, içinden "Gözleri ne kadar kederli, sanki bir yakını ölmüş gibi..." diye geçirdi. İkisi yan yana,  aynı tentenin altında birbirlerinin kim olduğundan habersiz beklediler.  Nihayet yağmur azaldı. Yeşim başka yöne, Serdar ve Luke başka yöne gittiler.  

10. BÖLÜMÜN SONU




YEŞİM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin