8- SAPLANTILI BİR KIZ: ZERRİN

234 44 99
                                    


Yeşim'in unutamadığı çocukluk aşkı,  ilkokuldan sonra annesi ve babaannesiyle İstanbul'a gitmiş. Önce orada koleje gidip liseyi bitirmiş sonra Amerika'da iyi bir üniversitede işletme okumuş, okul bitince de yine İstanbul'a baba evine dönmüştü. Boğaz sırtlarındaki malikâne denilecek evlerinde annesi, babası, dedesi, babaannesi ve  altın rengi köpeği Luke ile yüksek standartlarda bir hayat sürdürüyordu ama diğer zengin bebeleri gibi üç ayda bir cep telefonu değiştirip, fiyakalı arabasıyla fotoğraf çektirip instagrama koymuyor, o mankenle gezip tozup, sonra ayrılıp başkasını bulmuyordu. Çocuğun sosyal medya hesabı bile yoktu. Bu tür şeyleri saçma ve faydasız buluyordu. Küresel ısınma, iklim ve çevre sorunları, hayvan hakları, siyaset gibi konularla daha ilgiliydi. Tek hobisi sinema ve müzikti. Yıldız Savaşları hayranı olduğundan,  köpeğine Luke adını vermişti.  Bir de gitar çalmayı seviyordu.  Dünyanın dertlerinden gitar çalarak uzaklaşıyordu.  Hatta Yeşim'in haberi yoktu ama bazen Soma'daki evlerini ve göl manzarasını özleyip,  Luke'la geliyor,  göl kıyısında gitar çalıp, kafasını dinliyor, bir hafta sonra tekrar İstanbul'a dönüyordu.  

Nerede bir kör, sakat veya aç kedi bulunca bahçeye getiriyor, veterinerde tedavi ettiriyor, bulabilirse yuvalandırıyor, bulamazsa bahçede bakıyordu.  Dedesi, " Oldu ol'cek bahçe kapısına Sadullah Emin Hayvan Barınağı yazalım." diyerek gülüyordu ama torununu çok seviyordu. Merhamet, insan olmanın en önemli özelliğiydi. Serdar'da da fazlasıyla vardı. Bir gün oğlu Feyzi de yaşlanacak, Soma'daki madenin başına Serdar geçecekti.  Maden ocağı gibi insan hayatının sık sık tehlikeyle karşılaştığı bu zor sektörde, torunu gibi paraya, ranta değil insan olsun, kedi olsun, köpek olsun nefes alan canlara önem veren merhametli bir yönetici olacak olması iyiydi. Gözü açık gitmeyecekti.  

Serdar, kumral saçları, bal rengi gözleri, çukur çenesiyle  kızların da gözdesiydi. Ama yakışıklı çocuk yakında Özlem ile evlenecekti.  Kız, annesi ve iki ablasıyla gelinlik seçmeye başlamıştı bile.

Serdar, dedesinin ortaklığı sayesinde, Metin Haznedaroğlu'nun şımarık kızı Zerrin ve oğlu Fikret le de tanışıyordu. Ancak iki kardeş, Serdar'la taban tabana zıttı ve kız, Serdar'a takıntı derecesinde aşıktı. O yüzden de Serdar'ın nişanlısı Özlem'den deli gibi nefret ediyordu. Bıraksalar kızı bir kaşık suda boğacaktı. 

Serdar'ın çok yakında Özlem ile evleneceğini duymuştu. Zerrin, ne yapıp edip bu evliliğe engel olmalıyım diyordu. Kardeşiyle kafa kafaya verdiler ve hep kötüye çalışan beyinleriyle, beyin fırtınası yaptılar:

"Özlem'in bir sırrı yok mudur ki abla? Bu dünyada herkesin bir sırrı vardır derler. Şöyle utanacağı bir sırrı filan varsa..."

"Ya Fikret, cinayet işlemiş olacak hali yok ya! Utanacağı bir sırrını bulmaya çalışacak zamanım  yok. Bir aya kalmaz evlenirler. Ben yaratacağım öyle utanacağı bir şeyi."

"Vay! Abla ya! Şeytana pabucunu ters giydirirsin!"

"E, herhalde yani. O kadar entrika dizileri izliyorum Netflix'te filan. Bir işe yarasınlar di mi ama?"

"Ne var kafanda?"

"Aklımda bir senaryo var. "


Aradan bir ay geçti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aradan bir ay geçti. Zerrin, Fikret, anneleri Yağmur ve babaları Metin Haznedaroğlu, büyükbabaları, büyükanneleri ile Serdar ile Özlem'in düğününe gitmek için en şık gece elbiselerini giyerek iki araçla yola çıktılar. Düğün, Serdar'ların evinin bahçesinde yapılacaktı. 

Bahçedeki beyaz tüllerle ve çiçelerle süslü çardak altında, gelin ve damada ayrılmış, dikdörtgen şeklindeki şık bir masa vardı. Gelin, damat, nikah memuru ve şahitler hazırdı. Smokin ve papyonu içinde Serdar; straples gelinliği içinde Özlem çok mutlu görünüyorlardı. 

Nikah memuru soru sormaya başlamadan önce Zerrin, bir kaşını kaldırdı ve yanında oturan kardeşine bakarak çok alçak sesle:

" Kodları girdim. Nükleer başlıklı füzeyi fırlatıyorum."

diyerek cep telefonundan bir numara tuşladı. 

Serdar, ceketinin cebinde zangırdayarak titreşen  telefonuna baktı. Gizli bir numara video göndermişti. Tıkladı. Baktıkça yüzü limon gibi sarardı.  İzlemeye devam ederken elleri titriyor, yanağı seğiriyordu. Asır gibi gelen birkaç dakika sonra ayağa kalktı. Özlem'e döndü:

"Bu ne Allah'ın belası?"

diyerek telefonu kızın önüne fırlattı. Herkes şoke oldu. 

Özlem:

"Ne? Aşkım? Ne oldu?"

Serdar bağırdı:

"Videoyu aç kahrolası!"

Bahçe suspus oldu. Özlem korkarak  tıkladı. Baktıkça yüzü kıpkırmızı oldu. O da ayağa kalktı. Nikah memuru ve şahitler afalladı. Özlem ağlayarak Serdar'a 

" Tuzak bu! A- aşkım....açıklayabilirim...bana tuzak kurmuşlar! Yemin ediyorum açıklayabilirim.  Düğünümü bozmak için. Tuzak bu! Yalvarırım inan! Tuzak!" dedi. Damatlığı içindeki çocuk:

"Seni tanıdığım güne lanet olsun!"

diyerek  gelini nikâh masasında bırakarak koşarak eve girdi. Bir uğultu koptu. Gelinin annesi fenalık geçirirken, Özlem göz yaşlarına boğularak arabasına gitti. Bazı davetliler:

"Aman Tanrı'm! Skandal!" diyordu. Her kafadan bir ses çıkıyordu.

Zerrin, Fikret'e bakarak gülümsedi. Fikret, ablasına döndü.

"Vay canına abla! Senden korkulur! Atom mu attın?" 

"Sayılır. Şşşt! Yavaş konuş. Sonra anlatırım. Oh! Canıma değsin. Özlem işi 'The End'."

"Oha! Abla, sen CIA ajanı olmalısın."

" Şştt...biri duyacak."

8. BÖLÜMÜN SONU






YEŞİM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin