9

34 5 0
                                    

Boğaziçi'nde Gruplar

Boğaziçi'nde tabiat, saadeti umar ve ona hazırlanmış gibidir. Halinde için için bu bekleyiş sezilir. Bu güzellik sanki dolmuştur, kendisini taşıracak bir damla ister. Fakat işte hep beklenen ve hiç gelmeyen budur. Guruplarda bu beklemenin artık abes olduğunu gösteren bir hüzün var gibidir. Bu, ruhun genişlediği, daha hisli, daha içli ve daüssılalı bir zaman; bu, hususi elemlerin umumi ve tabii bir yeis içinde ağırlaşıp, birleşip koyulaştığı bir andır.

Benim hafızamı tutuşturan guruplar, şüphe yok ki, ilk gençliğimde Boğaziçi suları üstünde seyrettiklerim oldu. Boğaziçi'nde guruplarda, güneşin henüz solan, son kalan aydınlığında gözler daha rahat bakarak, etrafını daha güzel görürdü. Gurubun başladığı vakit Boğaziçi sularının akışında için için zamanın geçişi duyulurdu. Baş döndürücü bu akışla, bu geçişle insan, duyardı ki, kendi derinliğinde de hisler böyle ve sessizce derinden derine kayıp gidiyor. Havanın, suların ve bütün dünyanın renklerini ve mânâlarını değiştiren akşam, zihinlerin ve kalplerin içlerine daha fazla tesir ederdi.

Akşamı, Boğaziçi'ni ve gurubu bir kayık içinde seyreder ve suların renkleri, kokuları, sesleri arasından yüzer gibi geçerdik. Bu füsun ve ihtişam içinden geçerken, her defa, nihayet bir radde gelirdi ki gözlerimin gördüğü güzellikler kalbimi üzer ve beni rahat bırakmazdı. Bazı bulutsuz günler, güneş tevazuyla ve teşrifatsız, ufuktan çekilip gidiverirdi. Ondan, sularda, pek solgun bir mehtap gibi, ancak uçuk ve sarışın bir renk kalırdı.

Böyle akşamlar gurubun içimde coşturacağı duyguları bulamazdım. Fakat tiryakisi olduğum bu zevk kanıma o kadar işlemişti ki bazen içimden mızıkçılık eder, bir taraftan gurubu ister ve beklerken bir taraftan da "Güneş bu akşam birdenbire çekilse, büyük bir zevkten mahrum kalırdım ama bu ezadan da kurtulurdum!" diye düşündüğüm olurdu. Bazı akşamlarsa, kayık bizi Anadolu kıyısından Rumeli kıyısına geçirirken, tam gurubun ihtişamıyla karşı karşıya getirirdi. Başlarının üstünde olan bitenden habersiz gibi duran, çoğu harap yalılar, karanlığa gömülen sahilde bir cinsten ve mütevekkil mahluklar gibi pineklerler ve önlerine daha koyu bir renk yığan gölgeleri sanki içlerinden dökülmüş dertlerin gittikçe kararan birikintilerine benzerdi. Bu yalılar, üstlerindeki manzaranın tabii ve muazzam bir dekoru halinde görünürler, karanlık içinde birtakım esatiri şekiller, romantik mânâlar alırlardı.

Güneşin battığı yerin civarında bazı bulutlar tutuşur, göklerde bir hayal âlemi kurulur ve gurubun saltanatı başlardı. Ufukta güneşin yerini bir kızıllık alırdı. Bu kızıllık gizli bir ateş gibi yanar, alevlenir, kıvrılır, hatır ve hayale gelmez renkler yayar, kanar, parlar ve gitgide, nihayet kül olacak bir siyahlığa bürünürdü. Bazı klasik, büyük tablolarda olduğu gibi, göklerde heybetli bulutlar tarihi edalar alırlardı. Mercan bir buhurdan, renkleri tütsülerdi. Gök kızararak ve gözlere daha kuvvetli bir görüş hassası vererek renklerini elvan elvan göstermiş olur ve bu inanılmaz manzara dakikalarca sürerdi. Ufukta kızıl karanfiller açar, kanar, her yeri bir yangın rengi kaplardı. Her zaman canlı ve şimdi solan, kararan sular da romantik iniltilerini duyurmaya koyulurdu. O zamanlarda esen hafif rüzgârlar gurubun hitapları gibi işitilir, uhrevi, gizli bir musikî makamı dinlenilirdi. Bu vakitler, Boğaziçi'nde, dünyanın şüphesiz en yüksek bir zirvesinden akseden sözler ve dökülen sesler duyulmaya başlardı. Gurup gözlerden gönüllere ve beyinlere geçerek bu kıyılardaki insanların en ümmilerine bile Wagner'in kızıl bir musikî tufanına benzeyen operalarını seyrettirmiş, ruhlarını Victor Hugo'nun bazı yarı aydınlık yarı karanlık, yarı felsefi yarı uhrevi şiirleriyle büyülemiş olurdu.

Guruplar daima geçen ve geçmiş zamanları söyler. Hüzünleri maziyi hatırlatır, ölmüş senelerden ve ruhu aşındırarak geçmiş zamanlardan bahseder. Gurubun şaşaası günün saltanatından istifa ediyor gibidir. Gurup daima içimizi bir hazin gurur ve yeisli bir düşünce ile kaplayarak bizde ayrılışlarımızın hissini tekrar eder. İçimizde güya gündüz gibi bir kuvvet, bir emel, bir ümit vardır ki, akşam olunca, o da gün gibi solar.

Boğaziçi YalılarıWhere stories live. Discover now