Annesi pek konuşmazdı ama o olsaydı en azından sessiz hareket etmeye çalışmazdı, yardımcı kadın zaten hiç susmaz, sürekli konuşurdu Yankı'yla, babası da hala dönmediğine göre geriye tek bir kişi kalıyordu. Yine o gelmişti.

Yatağın kenarı çöktüğünde bacaklarını kendine çekip kollarını sardı Yankı. Kafasını dizini gömüp gözlerini sımsıkı kapattı. Böyle yaptığı zamanlar karşısındakinin onu göremeyeceğini düşünüyordu, küçüklükten gelen bir alışkanlıktı.

"Yankı." tüyler ürpertici sesini aldığında daha da sindi içine. Başkası olsa kendini savunur, bağırır çağırırdı ama o tehlikeliydi. Karşı gelemezdi.

Çıplak kolunda hissettiği eliyle iyice gerildi bedeni. Kolunu kavrayan parmaklarını yavaş yavaş hareket ettirerek okşamaya başlamıştı. İnsanların kendisine dokunmasından nefret ederdi, tabii Ayaz buna dahil değildi.

"Kaldırsana kafanı." demesiyle saçlarını tutan parmakları kafasını geriye çekmişti. Yüzünü buruşturup dişlerini sıktı Yankı. "Ne korkuyorsun oğlum karı gibi, yemem seni."

Saç diplerinin yandığını hissediyordu , sertçe yutkundu. "Saçımı bırak." sesi titrek çıkmamıştı. İlk kez ona rahatça bir şey söyleyebilmişti...

"Emrin olur güzelim." Ayaz'ın dokunmaya kıyamadığı siyah saçları çekiştirerek bıraktı adam. Parmaklarında kalan teller ve 19'una yeni girmiş bu çocuğun çekti acı umurunda bile değildi.

"Git odamdan."

"Gideceğim, meraklı değilim sana." tiksinircesine söylediklerinden sonra yanında getirdiği siyah çantayı yatağa bıraktı. Yankı dizlerine değen nesneyle ilk önce irkilse de, kendisine ait olduğunu anlayınca sakinledi. "Al, seninmiş. Teşekkür edeceğin yerde mızmızlanıyorsun."

Teşekkür etmeyecekti Yankı, kararlıydı. Ayaz gibi güçlü olacak, insanların kendisine kötü davranmasına izin vermeyecekti. Herkesin böyle bir çocukluk yaşadığını sanırdı önceden ama artık farkındaydı. Ayaz'ı annesi sevmişti, kitaplar okumuştu. Ve o kimseden dayak yemezdi, kimseden korkmazdı. Demek ki bu durum normal değildi, kendisi neden böyle yaşamak zorunda bırakılmıştı?

"Ben artık çocuk değilim." derken önüne bırakılan çantayı sıkıca kavradı. "Benimle saygılı konuşacaksın."

İlk önce adamdan ses çıkmadı. Korktuğunu ya da şaşırdığını düşündüğü için memnun olacaktı ki, iğrendiği kahkahası tüm odayı kapladı. "Bak sen...küçük beyimizin dili açılmış."

"Git." görebilseydi, eğer onu görebilseydi kendini savunması daha kolay olurdu. Çok savunmasızdı, hiç adil değildi.

"O yanında gezen mafya çakması hergele kim bilmiyorum ama sakın ona özenip bana diklenme." sert sesi kalbini korkudan çarptırmaya yetmişti. "Anladın mı beni?" bir an önce gidip kendini rahat bırakmasını istiyordu Yankı. Bu yüzden içindeki öfkeye ve kırılan gururuna rağmen başını aşağı yukarı salladı. Ve o nefret ettiği sözcüğü tekrar işitti. "Aferin, söz dinle."

Yatağın kenarı hafifledi, ve sessiz adımlardan sonra kapısı tekrar kapandı. Rahat bir nefes verip akmaya hazır gözyaşlarını serbest bıraktı Yankı. O büyümüştü, gençti, aşağılanmak, hor görülmek ağrına gidiyordu. Kimse bir gururu olduğunu umursamıyordu.

Öfkesi, korkusunun önüne geçtiği için ağlamasını durdurmayı başardı. Elinin tersiyle gözyaşlarını silip çantanı fermuarını aradı. Sonunda bulup çekiştirerek açtı ve içine daldırdı elini. Hissettiği yumuşak dokulu eşyaları tutarak çıkardı.

Yaklaşık beş tane tişört vardı. Hepsini bir kenara bırakıp seçtiği birini burnuna bastırdı. Ayazla kendisinin kokusu karışmış olsa da Ayaz'ın kokusu daha ağır basıyordu. Çünkü onun daha erkeksi ve ağır bir kokusu vardı. En azından Yankı için öyleydi.

Özlediği kokuyu zorlukla kenara bırakıp tekrar çantanın içine uzattı elini. Sert, açılabilen bir şey değiyordu eline. Sıkıca kavrayıp dışarı çıkardı. Boyutu biraz uzundu ve epey sağlam bir şeye benziyordu. Kapağını kaldırınca bunun bir kitap olduğunu anladı. Göğsü heyecanla çarparken ince parmaklarını gezdirdi üstünde. Kabartmalı harflerden oluşan bir kitaptı bu.

İyi de onun böyle bir kitabı yoktu ki. Annesi kabartmalı kitap olmayı bırakalı çok oluyordu. Heyecandan karıştırmıştı tüm sayfaları. Kitabı kapatıp en baştan açtı ve ilk sayfada gezdirdi elini. Ne yazdığını anladığında yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

'Yankı'ma.'

Doğum gününü geç öğrendiği için hediye alamamış, doğru dürüst bir organizasyon bile hazırlayamamıştı Ayaz. Bunu telafi edebilmek için Yankı'ya özel kitap almıştı. Ailesinden arta kalan vaktinde okur, vakit geçirir diye düşünmüştü. Üstelik kitapları ne kadar çok sevdiğini de biliyordu.

Kitabı kucaklayıp göğsüne bastırdı Yankı. Bu hayatında aldığı en anlamlı hediyeydi. Şimdi hemen okumaya başlayacak, sonra tekrar ve tekrar okuyacaktı. Ayaz almıştı çünkü, her bir cümlesini ayrıntılıca inceleyecekti.

Bir elini cebine götürüp telefonunu çıkardı. Sesi açıktı ama sabahtan beri hiç çalmamıştı. Şarjı mı bitti acaba diye düşündü. Yoksa Ayaz onu aramadan durmazdı ki. Hem sürekli arayacağını söylemişti.

Kötü düşünmeyecekti. Tişörtleri tekrar çantaya doldururken bir şey çarptı eline. İpleri olan, örgü gibi bir şeydi. Parmaklarının arasına alıp anlamaya çalıştı. Bileklikti bu ama...Ayaz'ın kütüphaneye gittiklerinde verdiği bileklik zaten kolundaydı. Demek yeni bir tane daha almıştı.

Bileğine takmadan hemen önce parmaklarını gezdirdi üstünde. Kenarları örgüydü ve üst kısmındaki sert yapıda bir yazı yazıyordu. 'A & Y' Özel olarak yaptırıldığını anlayınca içi kıpır kıpır oldu. İlk kez birisi kendisi için bu kadar uğraşıyordu.

Çantanın fermuarını kapatıp yatağın altına sakladı. Onlar özeliydi ve kimsenin görmesini istemiyordu. Bilekliğini de koluna geçirip sıkıca tuttuğu kitabıyla beraber yatağa uzandı.

Şimdi sanki Ayaz'a sarılıyor gibi hissediyordu.

İyi geceler vee çok kalp annecim

Karanlık • [b×b]Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora