Telefon Görüşmesi

1K 89 60
                                    

Ege'nin hayatında sevdiği şeylerden bir tanesi de müzikle ilgilenmekti. Çocukluğunda bir çok müzik enstrümanı denemiş - iyi bir şekilde gitar, piyano çalabiliyor- kendine en uygun olanınsa bateri olduğuna karar vermişti.

Bateri Ege için duygularının dışa vurmanın en estetik hâliydi. Hissettiklerini düşünmeden daha kolay bir şekilde ifade edebiliyordu. Kendi anlayacağı şekilde.

Ege şanslı sayılırdı bu konuda ailesi özellikle de annesi onu çok destekliyordu. Açtıkları kafedeki canlı müzikte Ege çalıyordu. Aynı zamanda liseden arkadaşlarıyla oluşturduğu küçük çaplı bir grup vardı. Haftanın bazı günleri ise onlarla farklı bir Pubda çalıyorlardı.

Ege güne pek bir keyifsiz uyanmıştı. Daha doğrusu uyanamamıştı çünkü uyanması için önce uyuması gerekirdi. Tüm bu hâlsizliğe rağmen Eylül'e söz verdiği için ailesinin kafesine gitmişti. 

Ege kafenin önüne geldiğinde Eylül'ü aradı. 

"Eylül'üm ben geldim. Kapının önündeyim, sen neredesin?" 

"Ege," genç kadının sesi çok yorgun ve hâlsiz geliyordu. 

"Söyle güzelim ne oldu? Bir sorun mu var? Gelmeli miyim yanına?" Eylül'ün sesi hep neşeli çıkardı bu ses tonu Ege'yi endişelendirmişti. 

"Hayır, hayır. Geleceğim ben birazdan, sadece biraz gecikeceğim. Kendimi çok iyi hissetmiyorum ama endişelenme alerji muhtemelen." Ege Eylül'e çok inanmamıştı. Son zamanlarda Eylül gereğinden fazla yorgun ve hâlsizdi. Ege ona bir şey olacak diye çok korkuyordu.

"Tamam bebeğim. Eğer istersen seni alabilirim ya da bana da gidebiliriz."

"Ege, ben iyiyim gelirim kendim. Öpüyorum seni gelince görüşürüz."

Ege bir şey diyemeden telefon yüzüne kapanmıştı. Eylül'dü işte bu alışmıştı onun bu hâllerine. Ama son zamanlarda ona olana anlam veremiyordu. 

Telefon görüşmesini bitirdikten sonra Ege içeri girmeye karar verdi. Kapıdan içeri girince annesi ona hızlı adımlarla ve gülümseyerek yaklaşıyordu.

"Ege tatlım, hoş geldin." 

Kollarını annesine sarmıştı. Ege annesine çok fazla değer veriyordu. Her zorluğun üstünden beraber gelmişlerdi. Annesi onun gözünde güçlü kadın figürünün ta kendisiydi.

"Bugün pek de yorgun gözüküyorsun, uyumadın mı sen hiç ?." "Şu göz altlarına bak mor olmuş. sanki uyuşturucu kullanıyorsun." "Az kal şu bilgisayarın başında az oyna diyorum beni hiç dinlemiyorsun ki."

Ege annesinin söylediklerine kıkırdamakla yetindi, 70 yaşına gelse de annesinin gözünde belki de hep 7 olarak kalacaktı.

"Bak bir de gülüyor, seni uykusuz bırakacak önemli bir sorunun yok değil mi Egeciğim?." Ege annesinin sorusu karşısında gerçekten düşünmüştü. Onu uykusuz bırakacak kadar kafasında dönen bir şey var mıydı? Bu sorunun cevabını henüz kendisi de bilmiyordu. Ama karşısında meraklı gözlerle ona bakan kadını ikna etmesi gerekiyordu çünkü Ege kendisine -henüz bunu kendine itiraf edemese de- inanmamıştı.

"Hayır anne, bak ben gerçekten iyiyim. Sadece migrenim tuttu gece boyunca fazla uyuyamadım." Ege kendi bahanesine inanmamıştı. Annesinin de inanmasını beklemiyordu. O sırada kurtarıcı bir şekilde Ege'nin telefonu çaldı. 

Ege Eylül diye düşünmüştü fakat telefon ekranında yazan Barış Sezer yazısı Ege'yi şaşırtmıştı. Ege annesine telefonu göstererek dışarı çıktı.

"Efendim, hayatım önemli bir şey mi oldu?"

"Bir süre daha kendimi kesmeyi düşünmüyorum, 'nasılsın'lı başlayalım artık konuşmalara." Barış'ın gülerek söylediklerinden sonra iç çekişi duyuldu.

"Ama önemli bir şey oldu, evet."

" Ne oldu canımın içi? Yardımcı olabileceğim bir şeyse hâlledeyim hemen."

"Karataş bende, bir kaç gün yanımda kalacak ama babasıyla karşılaşmaması gerek. Bir süre kalacağı bir yere ihtiyacı var."

"Güvenebileceğimiz bir yerde kalsın istiyorum, aklıma sen geldin. Mümkün mü?"

Ege Barış'ın Cem'i bu denli önemsemesini anlayamıyordu. Aralarında arkadaşlıktan daha farklı bir bağ var gibi duruyordu. Sebepsiz yere bu Ege'yi düşündürüyordu.

Ege sessiz bir şekilde soluklandı. "Barış'ım benim evde Hayrettin var. Cem rahatsız olmazsa buyursun gelsin." Ege ne için kabul ettiğini bile bilmiyordu. Barış için mi yoksa Cem için mi? Ege kendini bu soruya cevap vermek için hazır hissetmiyordu.

"Bekle." dedi Barış

Ege, Barış'ın Cem'in yanına gittiğini tahmin ediyordu ki uzaktan gelen yanıt onu doğrular nitelikteydi.

"Hayrettin kim lan?"

"Kendine Berkecan falan bulamamış mı?"

"Salak mısın yoksa taklidi mi yapıyorsun çok merak ediyorum, Karataş." "Hayrettin kedisi."

"Kedi desene oğlum ne bileyim Hayrettin kim?

Burada seninle bile kalabiliyorum, kedi ne yapar bana?"

"Kes lan." Güldükten sonra tekrar ahizeye yaklaştı sesi.

"Rahatsız olmazmış yavrum."

"İte bak lan, hem evimde kalacak hem beni beğenmiyor. Hayatımın anlamı başka bir isteğin var mı? Eylül gelecek birazdan yanıma onu bekliyorum da. Kapatmam gerekiyor."

"Ev arkadaşıma da selam söylersin."

"Yok kardeşim teşekkür ediyor. Cem medeniyet öğrenmemiş ayı... Atma-"

"Cem o kırılırsa babam ağzıma sıçar."

Ege bir kaç saniyelik boğuşma seslerini bekledi.

"Tamam, tamam. Eylül'üme çok selam söyle. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Ege'nin düşünceleri iyice dağılmıştı bu telefon konuşmasından sonra ve nasıl toplayacağını bilmiyordu. Toplamak istiyor muydu? Bunu da henüz bilmiyordu.

 Hiç beklemediği anda beklemediği bir insan birden sürekli göreceği hatta aynı evi paylaşacağı biri hâline geliyordu. Ege hayatın ona yaptığı bir cilve olarak düşündü olanları. 

"Yakışıklı, baksana." Ege duyduğu sözleri üzerine alınmıştı. Gözleri çevrede tanıdık bir sima aradı. Eylül olduğunu fark etti. " Baya dalgınsın bugün."

Ege Eylül'ü kucakladıktan sonra konuştu.

" Eylül, mutfak." İkili kıkırdadıktan sonra kafeden içeri girdi.

Selamlar
Yine ben yine ben
Nasılsınız? Keyifler yerinde mi?
Umuyorum ki öyledir.
İyi okumalar

Bizden Olur | BoyxBoyWhere stories live. Discover now