Karakola gelince hemen odasına girdi ve masasına bırakılan dosyalara baktı. Aklı hala öldürülen üniversite öğrencilerindeydi. Telefonunu çıkarıp Seonghwa'yı aradı. Telefon birkaç çalıştan sonra açılınca ayağa kalkıp tekrar karakoldan çıktı.

"Seonghwa, bu kurbanların üniversitesinin adı ne?"

Üniversitenin adını öğrendikten sonra Seonghwa'ya oraya gelmesi gerektiğini söyledi ve üniversiteye doğru yola çıktı. Belki de üniversiteden biri olma olasılığı %50 değildi?

Üniversiteye gittiklerinde, şerif sınıfları dolaşmaya başlamıştı. Yine Seonghwa'nın konuşmasına izin verip onu yönlendiriyordu. Sonunda ölen tüm öğrencilerin içinde bulunduğu sınıfa gelince, Seonghwa'ya hocayı alıp dışarı çıkmasını söyledi. Öğrencilerle tek başına konuşmak istiyordu.

"Bay Kim, şerif öğrencilerle biraz yalnız konuşmak istiyor. Buyrun biz kafeteryada oturalım."

Seonghwa ve sınıftaki hoca beraber çıkınca San gözlerini tüm öğrencilerin üstünde gezdirdi. Dikkatini çeken biri olmuştu. Uzun mor saçlarını bağlamış ve gözlük takan çocuğa bakınca çocuk, ona bakıp bakmadığını anlamak için arkasına baktı.

"Ölen arkadaşlarınız, bu okuldan biri tarafından öldürülmüş olabilir."

Gözlerini karşısındaki çocuktan ayırmadan konuşunca tüm sınıf ona döndü. Fısıltılar başlayınca San gözlerini ayırdı.

"Song Mingi. Yakından tanıyanınız var mı?"

Herkes en önde oturan sarı saçlı uzun çocuğa bakınca San da ona baktı.

"Adın ne?"

"Jeong Yunho."

Kaşlarını kaldırıp Yunho'ya bakınca Yunho endişeyle kafasını eğdi.

"Yunho, sen de onların arkadaşıydın değil mi?"

"Evet, Wooyoung ve ben de onların arkadaşıydık."

"Wooyoung?"

San'ın az önce baktığı çocuk elini kaldırınca San kaşlarını kaldırıp gülümsedi.

"Wooyoung, nasıl anlaşırdın arkadaşlarınla?"

"İyi anlaşırdık Şerif."

"Yunho, sen?"

"Benim tek ailem onlardı. Nasıl anlaştığımızı söylememe gerek var mı?"

"Yok, Yunho."

Masanın üstüne oturup sınıftaki diğer öğrencilere baktım.

"Arkadaşlıklarının nasıl olduğunu bilen biri bana açıklamak ister mi?"

San tereddütle kalkan bir el görünce öğretmenin sandalyesini ortaya çekip konuşması için söz hakkı verdi.

"Yunho ve Mingi çok yakınlardı, beraber kalıyorlardı zaten. Aynı şekilde Jongho'yla ve diğerleriyle de. Ama Wooyoung için aynısını söyleyemiyorum. Arkadaş grubunda genelde ayrı takılan oluyordu, çünkü hep tartışıyorlardı."

Wooyoung kaşlarını kaldırıp konuşan çocuğa bakınca çocuk korkuyla konuşmayı kesti. San cebindeki küçük not defterini çıkarıp birkaç not aldı.

"Wooyoung, seninle daha sonra yalnız konuşacağım. Şimdi sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum."

Herkes merakla San'ı dinlerken San önüne doğru eğilip öğrencilere daha dikkatli baktı. Neden korkmuştu ki Wooyoung'dan? Wooyoung neden diğer arkadaşlarıyla sürekli tartışan taraftı? Bunların hepsi San'ın beyninde dolup dolaşırken öğrenciler onu merakla bekliyordu.

"Ölüm."

San'ın ağzından tek bir kelime çıkınca tüm sınıf kendi arasında konuşmaya başlamıştı.

"Ölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?"

"Nasıl yani efendim?"

"Ölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Belli bir şey söylemeyeceğim."

İlk başta sessizlik oluşan sınıftan bir el kalkınca geri kalan herkes sırayla elini kaldırmaya başlamıştı. San gülümseyerek en önde oturan Yunho'yu soruyu cevaplaması için kaldırmıştı. Daha yeni arkadaşlarını kaybetmiş birinin ölüm hakkında ne düşündüğünü merak ediyordu.

"Ölüm, karanlıktır. Ama gidenler için değil, kalanlar için. Arkada kalanlar hep bir miktar daha kırgındır."

"Bence gidenler için daha karanlık, arkanda seni seven insanları bırakmak zor olsa gerek. Ama nasıl oluyorsa bırakmayı beceriyorlar. Seni de bıraktılar ya Yunho? Beni de bıraktılar."

Wooyoung'dan gelen cevapla tüm sınıf ona bakmıştı. Yunho Wooyoung'a doğru bakıp sinirle ayağa kalkınca San, hala orda olduğunu belli etmek için öksürdü. Yunho ona bakıp tekrar yerine oturunca içinden Wooyoung'ı öldürme isteğinin geçmesini bekliyordu.

"Pekala arkadaşlar, teşekkür ederim. Wooyoung seninle beraber gitmemiz gerekiyor."

"Tamam."

Çantasını toplamaya başlayınca San sınıftan çıkıp tüm bu olanlar hakkında düşünüp bir karara varmaya başladı. Wooyoung'un arkadaşlarıyla iyi anlaşmadığını, sürekli tartıştığını söylemişti biri. San düşüncelere dalmışken Wooyoung'un sınıftan çıkmasıyla kendine gelerek okuldan çıkmak için yürümeye başladı. Seonghwa'yı arayıp sınıftaki öğrencileri tekrar kontrol etmesini isteyecekti.

Arabaya bindiklerinde Wooyoung endişeyle San'a bakıyordu.

"Söylemek istediğin bir şey mi var?"

Wooyoung dudağını ısırarak tekrar endişeyle oturuşunu düzeltti ve eliyle oynadı.

"Tutuklanacak mıyım?"

"Öyle bir şey söylemedim."

San, Wooyoung'ın ağladığını fark edince torpidonun içinden peçete çıkarıp ona uzattı.

"Arkadaşımı dün kaybettim ve onlarla bazen anlaşamıyordum diye herkes üstüme geldi. Anlamıyorum neden en yakınlarımı öldürmek isteyeyim ki?"

"Neden tartışıyordunuz?"

San'ın sorusuyla şaşıran Wooyoung, peçeteyi elinde buruşturup dudaklarını ıslattı.

"Basketbol oynarken eğlenmek için yapıyorduk. Bazen de cidden tartışıyorduk."

"Neden?"

Wooyoung derin bir nefes alıp pencereden dışarı baktı.

"Bilmem."

"Bunları orda anlatacaksın zaten Wooyoung. Şuan anlatmana gerek yok."

Wooyoung'ın bu kadar ağlamasını düşününce, belki de onu boşuna çağırmışımdır diye geçirdi içinden. Daha önce gördüğü sahte ağlamalara benzemiyordu. Belki de onu boşuna üzmüşlerdi? Belki de sadece arkadaşlarıyla anlaşamayan bir gençti?

Who? // woosanWhere stories live. Discover now