Dün, karşımda durup ne olduğunu anlamak ister gibi bana bakan adamın dudaklarına dokunmuş, boş yorumlarda bulunmuştum.

Şimdi hatırlıyorum!

"İyi misin?" Jongin, kucağındaki oğlunu yere bıraktığında sordu.

"İyiyim iyiyim." Ufakça gülümseyip söyledim. Sonra koşarak odadan çıkan Rox'a yetişmek için elimi bırakıp koşan Kailana ile dikkatim dağıldı.

"Onları geç olduğu için yedirdim, seni de kahvaltı için bekledim." Salonun karşısında kalan mutfağa doğru ilerlerken konuştuğunda "saat kaç?" Dedim.

"Bire geliyor." Verdiği cevap mahcup olmama sebebiyet verdi. Bunca zamandır beni aç aç bekliyor olması utandırmıştı.

"Beklettiğim için üzgünüm."

"Önemli değil ama biraz daha beklemek istemiyorum." Benim oturacağım sandalyeyi çekip kendisi de karşımdaki sandalyeye oturduğunda gülümsedim.

"En son yemek yediğimizde aramız bozulmuştu diye hatırlıyorum." Dişlerimi göstererek gülüyordum. O ise gözlerini devirip gülümsedi. Sonra kenara koyduğu bir dolu bardağı bana uzattı.

"İç bunu, akşamdan kalmaya iyi gelir."

"Oh, teşekkür ederim." Neredeyse su kadar şeffaf gözüken karışımı alıp zorla içtim. Ekşiliği fazlaydı.

"Dün kapıma sarhoş düşmeseydin belki de hâlâ soğuk olacaktık." Verdiği cevaba bilmiş bilmiş başımı salladım.

"Ben mi düştüm, sen mi çağırdın? Çünkü kendi evime doğru gittiğimi ve çitin arkasından konuştuğumuzu hatırlıyorum da."  Acıkmış olduğu hızlı yemesinden belliyken omuz silkti. "Evinin anahtarını unutmuşsun. Bende seni buraya getirdim."

"Teşekkür ederim." Tekrar minnetimi gösterdiğimde "önemli değil" dedi.

"Bugün işin yok muydu?" Dün sabah Kore'ye gelmiştim ve bugünün pazartesi olduğunu elbette hemen hatırlayabilmiştim.

"Bugün ve yarın izinliyim."

"Tam sarhoş olup komşuma musallat olacak zamanı bulmuşum o zaman değil mi?" Gülerek konuştuğumda o da gülerek başını salladı. Konuşmaması dolu ağzından dolayıydı ama yine de rahatsız hissediyorum. Çünkü benim bahçemdeyken bana oldukça sert çıkışmıştı. Sonradan düşünme fırsatım olduğunda biraz olsun ileri gittiğimi düşündüm. Bunun hakkında hiçbir şey konuşmadan, sarhoş olduğum dolayısıyla evine zorunlu iniş yapmış olmak, beni asıl rahatsız eden konuydu.

"Şey... O gün için... ileri gittiğimi düşünmemiştim." Çok bir şey yemiyor gibiydi. Söylediklerimle birlikte çatalını bırakıp sandalyesine yaslanmasından çıkarmıştım bunu. Daha önceleri de tabağına az yemek koyup yediğini görmüştüm.

"İleri gittin." Dedi ciddiyetle. "Senin yüzünden babalığımı sorgulayıp durdum. Dar görüşlü biri değilim ama beni tanımadan, onlara verdiğim emeği görmeden beni yargıladın... Kırıldım." Gözlerini benden ayırmadan kendini iyice ifade etmesi beni kötü hissettirdi ama kırılması nedense içimde bir yerlerin hoşuna gitti. Narsistlikten değil, önemsendiğimi düşündüm.

"Özür dilerim... sanırım haklısım." Ses tonum, yaptığımdan utandığım için düşüktü. Doğru, ikizler onun çocuklarıydı ve ben hayatlarına daha bir aydan biraz fazladır dahil olan biriyim. Jongin'i bu süre zarfından ne kadar tanıyabilirdim ki?

Ben gitmek ve gitmemek arasında kalmışken gözlerim masada geziniyordu. Biraz iştahım kaçmıştı doğrusu. Ancak onun bakışlarını üstümde hissedebiliyordum ki beni daha fazla kararsız bırakmadı.

I Love Rock 'N Roll || SekaiWhere stories live. Discover now