1. Bölüm: "Esmer Oğlan"

16.9K 76 223
                                    

|Başlangıç tarihi: 17-20.09.2020|

Kulaklığım kulağımda, şarkı dinlediğimi düşündüğü ve duymadığımı sandığı için benim hakkımda ileri-geri konuşan teyzem, boğazı kuruduğu için önündeki yarısı su dolu bardağı ağzına dikip bitirdiği gibi sertçe yere bıraktı ve konuşmasına devam etti.

"Şu bizim karşıya birileri taşınmış ya, çok yakışıklılar ve bildiğim kadarıyla zenginlermişte. Hani senin kızının okulu falanda bitti, yaşıtları birer birer evlenmeye başlıyor. Yamayın bunu o adamlara, başınızdan atın gitsin. Hem bunun güzelliğine yazık be. Ne bu? Biz bunun yaşındayken peşimizden bir sürü kovalardı bizi, köy ortamlarında! Erkek Fatma, ay Allah'ım sen affet! Yine günaha girdik bunun yüzünden."

Derin bir iç çektim ve gözlerimi ondan çekip en sevdiğim şarkının sesini sonuna kadar açıp kulaklığı iyice beynime kadar soktum. Melankolik bir şarkı neredeyse beynimde çalıyordu ve ben ağlamamak, onların yanında ağlamamak için direniyordum.

Hayatım boyunca herkese duygusuz gibi gösterilmiştim. Herkes, beni duygusuz sanmıştı. Kimsenin yanında ağlamadığım, babamın her tokatının, annemin küfürlerinin ardından hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi davrandığım için.

On sekiz yıllık ömrümde, daha yolun yarısında bile olmadığımı düşündüğüm ve kelebek ömrü gibi hissettiğim bu yolda, insan hariç bir sürü kalıplara girmiştim. Acınasıydı belki ama... tek suçumun erkeklerle dostluk kurduğum için orospu, ifadesiz gözüktüğüm için ruhsuz, bana yapılan her kötülüğü affettiğim için aptal, hiçbir şeyi kafaya takmıyormuş gibi gözüktüğüm için yüzsüz, kalıplarında olmuştum.

Evet, aptaldım. Gerçekten bir yanım; unutmamalısın, aynısını sende onlara yapmalısın, dese bile... özür dilesinler dilemesinler, nolursa olsun, affediyordum işte.

Kalbimin atışını tişörtümden hissettiğim üç dakika sonunda şarkı bitti ve annem, "Biz mi kaldıracağız bu sofrayı?" Diye sordu.

Kurumuş dudaklarımı yaladım, telefonu arka cebime kulaklıklarımı çıkartmadan sıkıştırdım, başka bir şarkı başlayınca oturduğum tekli koltuktan ayağa kalktım ve sofrayı toplamaya başladım. Bu sırada gerçekten iki yüzlü olan teyzem, beni övüyordu.

"Aferin kız. Baksana ne kadar büyümüş kızın, Elif."

Bazen insanların bu taraflarını bilmemek istiyordum. Bazen değil, her zaman benim hakkımda ne düşündüklerini bilmemek istiyordum. Arkamdan konuşsunlar istiyordum sadece. Aynı odadayken, aynı çevredeyken, benim hakkımda kötü konuştuklarını bilmemek isterdim.

Bazen, "Keşke sağır olsaydımda, bunları duymasaydım, kör olsaydımda, bunları görmeseydim, dilsiz olsaydımda çığlık attığımda duyulmamasının bir sebebi olsaydı," diyordum kendi kendime. Maalesef ki Allah, insanların hastalıksız çoklu kişiliklerini bilmem için bana bunları bahşetmişti.

Şükretmeli miydim, isyan mı? Bilmek istemediğim şeyleri bildiğim için ağlamalı mıydım, bildiğim için gülümsemeli mi?

Düşünmemeliydim ve düşünmeyecektim. Çünkü düşündükçe geceleri rahat uyuyamıyordum, yastığın kuru tarafını değiştire değiştire. Sofrayı toplama işleminden sonra kendi odama geçtim. Burası benim özel odam değildi elbette. Sekiz yaşındaki erkek kardeşim ve on beş yaşındaki kız kardeşim ile kalıyorduk bu odada. Büyük bir odaydı ama içindeki kalabalık eşyalar sayesinde darlaşmış ve küçük gözüküyordu.

Babamın kız kardeşime geçen sene lise sınavında derece yaptığı için aldığı büyük makyaj masası, sözde bana alınan ve hayatta oturmama izin verilmeyen bilgisayar masası ile büyük dolabımız, tüm odayı kapatıyordu.

Kana Susamış İhtiras ÇığlıklarıWhere stories live. Discover now