9

2.2K 179 157
                                    

Hermione kütüphaneye girdiğinde kafası hala karışıktı. Draco'yla Ron'un yaşadığı küçük gerginlik, Ron'un Draco'ya olan anlamlandıramadığı tavrı, Sirius'la buluşmaları, Ortak Salon'daki minik tartışması ve Draco'yu konuşan kızlar... Bu yorucu günden aklında kalan tek şey vardı.

Draco. Draco Malfoy.

Aslında son günlerini düşündüğünde sanki aklında hep o var gibiydi. FYBS derslerinin çoğu ortaktı ve Hermione artık sarışın büyücüyü görmeye o kadar alışmıştı ki, sanki her gün onunla laflayıp şakalaşmak hayatının en doğal aktivitesi olmuş gibiydi.

Düşündüklerinden dolayı ürperdi ve hızlı adımlarla aradığı kitapların bulunabileceği raflara ilerledi. Birkaç dakika sonra hala yaşananların ve düşüncelerinin hiddetiyle sert adımlar atarak kendine bir masa buldu ve hırsla kitap kapağını açıp okumaya başladı.

Aynı paragrafı anlamak için tekrar tekrar okurken bir ses duydu.

"Hey, Granger, ineklik mi yapıyorsun yine?"

Hermione kitabının kapağını hangi sayfada kaldığını umursamadan bir pat sesiyle kapattı ve sinirle oturduğu yerden kalktı.

"Evet, Malfoy, ineklik yapıyorum ve bunun bu kadar fazla insana dert olduğunu görmek beni şaşırtıyor."

Söylenirken tüm kitaplarını ışık hızıyla kolunun altına aldı. Herkes sinirini bozuyordu, acilen yalnız kalacağı bir yere gitmeliydi.

Draco'nun yüzündeki alaycı gülümseme solarken kıza şaşkına bakıyordu. Daha ne olduğunu anlayamadan Hermione yanından hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı.

Birkaç saniyelik şok anından sonra hemen arkasından giderek ona yetişti. Genç cadı Draco yanına geldiği an adımlarını yine hızlandırdı ve neredeyse koşar adımlarla kütüphaneden çıktı.

Draco yine de ona ayak uydurdu ve omzunu tutup durdurdu.

"Hermione, sorun ne?"

Hermione büyücüye dönüp gözlerini kapattı ve sinirli bir soluk verdi. Ardından gözlerini açıp delici bakışlarıyla yanıtladı.

"Bir şey olduğu yok, Malfoy. Önem verdiğim bir sınav yaklaşıyor ve benim biraz yalnız kalıp çalışmam gerek, tamam mı?"

Bunu der demez yine yürümeye başladı. Draco tekrar durdurdu.

"Hey, bir şeye mi sinirlendin?"

"Hayır."

Hermione tekrar hareket etti ve bu kez Draco onu tekrar durdurduğunda sert bir sesle "Bırak!" deyip tutuşundan kurtuldu. "Peşimden gelmeyi kes."

Bu kez Draco da sinirlenmeye başladı. Kızı iki omzundan tutarak sabitledi ve mavi gözlerindeki o soğuk bakışları kızın elalarına dikti.

"Belli ki bir problem var ve bunun acısını benden çıkarıyorsun, Granger."

"Bir problem falan olduğu-"

"Ve ben seni bu halde yalnız bırakacak değilim, tamam mı? Nereye gidiyorsan birlikte gidelim."

Hermione kısa bir an afalladı. Bu soğuk gözlerin, normalde kendini beğenmişlikle kıvrılan ama şu an sinirden dümdüz olan dudakların, omzundaki sert tutuşun önemi yok gibiydi. Sanki Draco böyle davrandığını farkında bile değildi. Ağzından nasıl böyle kolayca bu sözcükler dökülebilirdi? Hala peşinden mi gelmek istiyordu?

Hermione tartışmaya devam etmek istedi. Ama bunun onu daha da gereceğini ve bu sefer gerçekten saçma sapan davranacağını biliyordu. Bu yüzden usulca başını sallayıp birkaç adım geriye gitti. Amacı omzundaki elleri düşürmek ve bu sefer büyücüyle beraber, biraz hava almak için bahçeye çıkmaktı.

Ama Draco onu bırakmadı. Önce bakışları yumuşadı, sonra rahatlamış gibi bir nefes verdi. Ardından kızın aralarına koyduğu küçük mesafeyi yavaşça aşıp omuzlarındaki kolları boynuna sardı ve bir elini Hermione'nin kabarık saçlarına götürüp onu göğsüne bastırdı.

Hermione başta dondu kaldı. Kendini bir anda boğazına kadar dolmuş hissetti. Yutkunmaya çalıştı ama boğazı acıdı. Bunun yerine kendisine 'gereksiz dramatize yapmayı kes!' diye uyaran mantığını görmezden gelip boş eliyle Draco'nun gömleğine tutundu.

Titrek bir nefes alıp verdi. Neden böyle hissettiğini anlamıyordu. Neden birden çok duyguyu aynı anda hissettiğini, üstelik bu duygulardan bazılarının onu dünyanın en mutlu insanı yaparken bazılarının en mutsuzu yaptığını anlamlandıramıyordu. Bir de Pharma'ya sinirlenince daha da ortaya çıkan öfkeli duygu durumunu şu an burnunu saçlarına hafifçe sürten sarışın büyücüye yöneltmişti. Çünkü, galiba, asıl duyduğu öfke onaydı. Onun bunu Hermione'ye yapma hakkı yoktu. Onun Hermione'nin gündüzü ve gecesi olmaya hiç hakkı yoktu.

Kendini ilk geri çekip toparlanan Draco oldu. Düşük perdeden bir sesle "Karagöl?" diye sordu. Hermione kafasıyla onaylayınca da kızın beklemediği bir şeyi yapıp elini kızın boş eline götürdü ve parmaklarını parmaklarına kenetledi.

Hermione şaşkınca ellerine baktı. Sonra bakışlarını Draco'ya çıkardı ama Draco çoktan doğal bir hareketle önüne dönmüş, ikisini yönlendirmeye başlamıştı. Cadı ona ayak uydururken nereye gittiklerini bile unutmuştu. İşte Draco Malfoy'un onun üzerindeki etkisi buydu ve, ah, bundan nefret ediyordu.

Ancak büyük kapılardan çıkıp yatma vakti yaklaştığı için tek tük öğrencilerin kaldığı bahçeye çıktıklarında ve soğuk hava yüzüne sertçe çarptığında kendine gelebildi. Üzerinde ceket olmadığı için anında soğuk içine işledi ve içgüdüsel olarak Draco'nun eline kenetli parmaklarını biraz daha sıkıp ona yaklaştı.

Konuşmadan gölün yanına gidip oturdular ve Hermione hemen bir büyüyle ikisini ısıttı. Kasları anında rahtlayınca göz kapakları biraz düştü ve muzaffer bir edayla gülümsedi. Hava değişikliği ona Draco'yu bile unutturmuştu.

Ama birkaç saniye sonra yine nerede ve kimle olduğunu hatırlayıp aynı gerginlik - ve aynı zamanda sarhoşluk - hissine geri döndü. Kaçamak bir bakışla Draco'ya baktığında büyücünün bakışlarını biraz bile ayırmadan onu izlediğini gördü.

"Draco, kusura bakma, söylediklerin tam da sinirli anıma denk geldi."

"Önemli değil."

Hermione hafifçe kafasını salladı, sonra ikisi derin bir sessizliğe gömüldü.

Bahçede kalan son öğrenciler de dağılmaya başlamıştı. Şimdi sadece uzaklarda bir Ravenclaw ve iki Gryffindor vardı. Hermione gözlerini kısarak uzaktaki silüetleri tanımaya çalıştığı sırada Draco konuştu.

"Hermione..."

Hermione kafasını ona çevirdi.

"Sana ne kadar değer verdiğimi biliyorsun, değil mi?"

Kesinlikle bunu beklemiyordu.

"Demek istediğim, bunu belli ediyor muyum diye hiç düşünmemiştim ama, şimdi düşününce emin olamıyorum. Belli ediyor muyum?"

Hermione ne diyeceğini bilemedi.

"Ben... Tabii, Draco."

Draco beklentiyle cadının yüzüne bakmaya devam etti ama Hermione başka bir şey söylemedi.

"Öyleyse, gidelim hadi. Geç oldu."

Hermione kafasını sallayıp büyücüyle birlikte ayaklandı. Üstünü silkeleyip birkaç adım ilerlemiş Draco'ya ayak uydurmak için oyalanmadan yerdeki kitaplarına uzandı ama elleri soğuk kapaklara deyince duraksadı. Bu sırada Draco onu bekleyerek arka arka yürüyordu ve bir yandan da kendi arkasına bakarak yolu kontrol ediyordu.

Hermione kitapları almadan doğruldu.

"Draco, baksana."

Draco kafasını çevirip kendisine yürüyen cadıya baktı. En son beklediği şey ise soğuk, solgun dudaklarına dokunan sıcak dudaklardı.





geç kaldı biraz bölüm, kusura bakmayın :((( bi sınavım vardı da
ayrıca sanırım yazmayı unutmuşum lfmsşaöaiaöwşe umarım hoşunuza gitmiştir

oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, görüşürüz aşşşkkkklar muahhhhhh


painkiller // dramione Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin