"Bir şey isteyebilir miyim?" Diye sordum sessizce. O da onayladı "Elbette."

"Bana bir tişört ödünç verir misin?" Çıplak gezmemin nadir zararlarından, insanların kıyafetlerine muhtaç kalabiliyordum.

"Veririm, istediğin bir renk var mı?" Bu kadar ilgili bir şekilde sorduğunda başımı sağa sola sallayarak "Pembe olmasın yeter" dedim gülerek.

Koşar adımlarla yanımdan ayrılıp odasına girdiğinde birkaç dolap açılıp kapanış sesinden sonra tekrar odasından çıkmış gri renk bir tişörtle yanıma gelmişti.

"Elimdeki en bol tişört, umarım olur." Deyip bana uzattı. Bu esmer adamın üst bendeni benden daha inceydi, o yüzden böyle bir açıklama yapmıştı. Elindeki tişörtü aldığım gibi bir telefon görüşmesi yapıp çilingiri çağırdı. Sonra köşeye atmış olduğumu yeni farkettiğim parmak arası ev terliklerimi ayağıma geçirip kapıyı açtım.

"İstersen adam gelene kadar burada bekle." Başımı sağa sola salladım. "Hayır, gece boyu yorulmuşsundur. Git dinlen bence, ben hallederim." Bunları söylerken evden çıkmıştım bile.

"Sehun." Dedi, adımı ilk kez sarfederek. Evet, bu dikkatimi çekmişti.
"Gerçekten teşekkür ederim." Dedi bilmem kaçıncı kez. İşte şimdi sırıtmama artık engel olamıyordum.

"İstersen bir de görüşürüz öpücüğü kondur sevgili komşum?" Dalga geçerek söylediğimde gözlerini kısaca devirerek güldü.

"Dalga geçme, istediğin gibi iyi konuşuyorum ve sen de beğenmiyorsun." Buraya kadar gözlerine ulaşan bir gülüşle söylerken yavaşça gülüşü soldu. "Sana gerçek bir can borcum var." İşte bu tam bir saçmalık.

"Bu kadar klişe olma tamam mı? Can borcu diye bir şey yok ve bunu kabul etmiyorum. Daha fazla duygusal olmadan içeri girer misin?" Elimi, onun içeri girmesini istediğimi göstererek salladım. O da başka bir şey demeyip içeri girerken çitlerden karşı tarafa geçtiğimde bedenim birden özgürlükle ferahladı. Tanrı'm gerçekten o evdeyken oldukça baskı altında hissetmiştim.

Çilingiri, bütün küfürlerimi sayarak, güneşn altında yarım saat beklemiştim. Yani ne kadar süre geçmişti saat olmadığı için bilmiyorum ama tahminimce bu kadardı ve ben çok beklemiştim. Adam geldiğinde hem uykusuzluk hem de sıcağın altında beklediğim için kafamdan görünmez bir dumanın çıktığına emindim. Neyseki sürtüşme olmadan kilidi değiştirdiğinde nihayet eve girdim. Saate baktığımda daha saat onu biraz geçiyordu. Benim bile isteye bu saatte uyandığım nerede görülmüş?

Yukarı çıktığımda televizyonun hâlâ çalıştığını farkedip kapattım. İşte bu kadar hızlı çıkmıştım evden. Sonra aç olmamı biraz bile umursamadan beni bir karadelik gibi içine çeken yatağıma girdim. Gece bir çilenin içinden çıktığım için daha sonraları uyandığımda bile 'kalkıp ne yapacaksın?' diye düşündüm ve tekrar uyudum. Tekrar uyandığımda kapım çalıyordu.

Bunca saat uyumama rağmen hoşnutsuzluğumun nedeni kesin yüzüm inek götü gibi şişmişti ve vücudum çok yatmaktan dolayı uyuştuğu için zar zor yürüyüp yetişeceğim diye kendime eziyet edecek oluşumdu. Öyle de oldu, bacağımı ve ayağımı yatağın kıyısına, kapı pervazına çarparak aşağıya indim. Bu sırada zil ikinci kez de çalmıştı ki kapıyı açtım.

Jongin?

"Uyandırdım mı?" Demek o kadar belliydi.

"Saat kaç?" Bende sorusuna soruyla karşılık verdim.

"Dört buçuk." Dediğinde bende şaşırdım. Ne uyumuşum ama.

"İnanır mısın, eve geldiğimden beri zevkine uyuyorum." Bu ek bilgiyi de verip onu güldürdüğüme göre asıl soruya geçebilirdim. "Bir sorun mu var?"

I Love Rock 'N Roll || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin