6. Bölüm: YENİDEN İNŞA ETMEK

321 174 79
                                    

Albatros'un annesi söze girdi. "Bu sabah mutfağa girdiğimde her yeri böcekler sarmıştı. Nedeni bu kuş yuvasıymış. O yüzden biz de yuvayı bozmak zorunda kaldık." Albatros ellerini başına götürdü. "BABA! NASIL İZİN VERDİN?"

"Evde söz sahibi annen biliyorsun."

"İkiniz de bu yuvanın benim için ne kadar önemli olduğunu biliyordunuz, neden gidip bahçedeki ağaca ya da başka bir yere koymadınız yuvayı?"

"Tatlım, bunu abartmayacaksın değil mi? Böcekli çorba mı içmek isterdin yoksa yuvanın gitmesini mi?" diye sakince sordu annesi.

"Böcekli çorbayı tercih ederdim, en azından beni bu saçma döngüden kurtarırdı."
"Tekrar bu konuya mı geleceksin Albatros? Artık bir psikologdan randevu alacağım, az kaldı!" dedi annesi.

Albatros, "Tüm bunlar inatla bana inanmak istemediğiniz oluyor. Kafamdan uyduruyor olamam değil mi? Tutturmuşsunuz bir psikolog diye, sürekli önüme koyuyorsunuz. Al ya! Al randevuyu da siz de kurtulun ben de! Ama şunu da unutmayın hiçbir psikolog benim delirdiğimi kanıtlayamayacak!" dedi ve hızla salondan çıktı.

Annesi tam karşılık verecekti ki Albatros'un odadan hızla çıkışı onun sözcüklerinin önüne geçti. "Gençlik işte, gitme üstüne, biraz yalnız kalsın." dedi babası. Annesi de omuz silkti.

Albatros ne yapacaktı şimdi? Anahtarlar olmadan kitapların kutularını nasıl açacaktı? Üstelik Arda da onları bırakıp gitmişti. Elleri titreyerek Cenk'i aradı.

"Alo Cenk." dedi yorgun bir sesle. "Alo, hey dostum! N'aber?"
"Çok kötü bir şey oldu."
"Artık kötü haber almak istemiyorum Albatros. Ne oldu?"
"Annem kuş yuvası böcek yapıyor diye yuvayı bozmuş. Artık ortada yuva da yok anahtar da."
"NE? CİDDİ MİSİN? E, nasıl bulacağız anahtarları? "
"Bilmiyorum, Cenk. Arda da yüzüstü bıraktı. Bu döngüde de olmayacak sanırım dostum."
"Saçmalama be! Bulacağız bir yol. Arda'yı düşünme bile, seve seve ya da sevmeye sevmeye gelecek, biliyorsun."
"Ben artık hiçbir şeyi bilmiyorum."
"Bak, şimdi Doğa'yı ara, ona da haber ver. Önümüzdeki hafta sonu hem Arda'yı bulalım hem de taşların yerini bulup kitapları alalım. Anahtarlar olmasa bile en azından kitap kutuları elimizin altında olur. Tamam mı?"
"Tamam. Kendine iyi bak."
"Sen de."

Telefonu kapattıktan sonra eli Doğa'nın ismine gitti. Ekrana tereddütle biraz baktıktan sonra korkarak adına dokundu. Telefonun bekletme sesiyle birlikte kalp atışlarının hızı ikiye katlanıyordu. Doğa'nın kendi özgü ses tonu hattın diğer ucundan duyuldu.

"Alo, Albatros?"
"Alo, Doğa."
"Nasılsın, neden aradın?"
Albatros iki kere büyük nefes aldıktan sonra zar zor konuştu.
"Bir problemimiz var, annem kuş yuvasını bozmuş."
"NE? Neden?"
"Böcek yapıyormuş. İnanabiliyor musun? "
"Böcek ilacı neden Almamış?"
"Her şey için artık çok geç. Senden önce Cenk'i aradım. Hafta sonu Arda'yı bulalım, ardından da kitapları alalım diyor. En azından kitaplar elimizin altında olsun diyor."
"Mantıklı, öyle yapalım. Kötü oldu ama yapacak bir şey yok artık. Üzülme sakın. Bir yolunu buluruz."
"Umarım tüm bunlar biter."
"Daha başlamadık bile."

Halbuki Albatros başlamıştı. On dokuz yıl önce başlamıştı.

"O zaman, görüşürüz." dedi Doğa sakin bir sesle.
"Görüşürüz."

Albatros beyaz koltuğuna oturdu. Kara kara düşünüyordu. Keşke lacivert kuşu görebilseydi. Ya da keşke Arda'nın hayvanlarla konuşma yeteneği Albatros'ta olsaydı. Böylece lacivert kuşla yuvada ilk gördüğü zaman konuşurdu.

Albatros dirsekleri dizlerinde kara kara düşünürken odasının kapısı çaldı. "GİT!" diye bağırdı Albatros. Buna rağmen içeride babasını gördü.
"Biraz konuşabilir miyiz?" dedi babası. Albatros hayır anlamında başını salladı.

ALBATROS: IV. DÖNGÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin