3. Bölüm: "Hücre"

En başından başla
                                    

"Şeyi duydun mu?" Diye sordu Ali elinde ki poğaçadan bir ısırık daha alırken.

Anlamayan gözlerimi gözlerine diktim. "Neyi?"

Ağzında ki yemeği umursamadan konuştu. "Benden duymuş olmada.." gözleriyle servisin içinde ki gardiyanlara bakındı. Ardından ağzında ki lokmayı yutarak kulağıma doğru eğildi. "...yeni gelen mahkumu bugün öldüreceklermiş."

Duraksadım. "Ne?"

Hafifçe geri çekilip yüzüme baktığında yüzünde alaylı bir gülümseme vardı. "Sanırım bazı şeyler Akif müdürün egosunu zedelenmiş."

Kaşlarımı çattım. "Sırf bu yüzden birini mi öldürecek?"

Ali omuz silkerek önüne döndü. "Suçlu bir mahkumun ölmesi kimin umurunda ki.." Onun bu umarsız tavrı hiç hoşuma gitmemişti. Bir şeyler söylemek istesem bile sesimi kestim ve bir süre öylece kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.

Birilerinin ölmesi benim umrumdaydı. Ben insanlar yaşasın diye çalışıyordum. Birileri ölsün ve bunu izleyeyim diye değil.

Daha öncede bu olmuştu. Akif Müdür canı isterse mahkumları öldürüyor yada onlara ölümden beter işkenceler yapıyordu. Ama buna hiç kimse sesini çıkarmıyordu. Herkes hak ettiklerini söyleyip duruyordu. Elbette bir tecavüzcü ölümü ziyadesiyle hak ederdi, ama 15 yaşında karnı aç olduğu için market soyan çocuk benim gözümde ölümü hak etmezdi.

Onlar işine geldiği gibi hareket ediyor. Sonra da buna adalet diyorlardı.

Karagöz'e ulaşana kadar düşüncelerimin zehiriyle boğuşup durdum. Araba büyük üzeri keskin tellerle örtülü duvarın önünde durduğunda, herkes sırayla arabadan indi. En son ben indiğimde soğuk ve kuru bir hava vurdu bedenime. Girişteki güvenliklere sırayla kart okutup öyle içeri geçiyorduk ve ben en arka sıradaydım.

Gözlerim dalgın dalgın çevremizi kaplayan ormanda dolanıyordu. Tam sol omzumum üzerinden baktığım dev çınar ağacının yanında bir karartı gördüğümde kaşlarım ortasında tümsek oluşacak şekilde çatıldı. Bakışlarım çınar ağacına yoğunlaşırken karartı aniden kayboldu. O an için bir şey görüp göremediğimden emin olamadım ama içimden bir ses o ağacın arkasında birinin olduğunu söylüyordu.

Tam çınar ağacının arkasına bakmak için harekete geçtiğimde, "Doktor hanım," diye seslenen güvenlik görevlisi ile duraksadım.

Bir yanım gidip o ağacın arkasına gidip bakmak istese de bunu yapmadım. Kartımı güvenlikciye göstererek içeri girdim. İçeride tellerin örttüğü geniş dikdörtgen bir alan vardı. Ve orası mahkumların hava almak için dışarıya çıktıkları kısımdı. Güvenlik için nöbetle telin dört bir yanında beli silahlı gardiyanlar duruyordu.

Tellerin içindeki mahkumların bazılarının bakışlarını hissetsemde kafamı kaldırıp bakmadım o tarafa doğru. Elimde ki kabı daha sıkı tutarak büyük binadan içeri girdim. Ardından hızlı adımlarla 2. Kata çıkarak koridorun sonunda ki revire girdim. Kapıyı ardımdan kapattım. Elimde ki kabı ve telefonu masaya bıraktıktan sonra, montumu ve çantamı çıkararak odanın köşesinde ki askılığa astım. Daha sonra askılıktan beyaz önlüğü alıp, boğazlı siyah badimin üzerine giydim. Önlüğü altından kalan siyah saçlarımı çıkarıp belime doğru salarken masama doğru ilerledim.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin