2-Bekle beni

69 12 43
                                    

Uyanalı uzun süre olmuştu ama hala gözlerim açılmamak için savaş veriyordu ve inadınaymış gibi tuvaletim geliyordu. Bu yüzden yatakta bir sağa, bir sola dönüp duruyordum.

Benim yatağım bu kadar büyük müydü?

Gözlerimi aralayıp olduğum odaya göz attım.

"Ulan." Yataktan kalkmak için harcadığım efor yorganın ayağıma dolanmasına ve yataktan düşmeme sebep olmuştu. Düşmenin etkisiyle kalçam çok kötü şekilde ağrımaya başlamıştı. Olduğum zaman ve mekanı umursamadan ayaklarıma dolanan yorganı çözüp tuvaletin yer aldığını düşündüğüm kapıya doğru koştum ve bingo! Doğru tahmin etmiştim.

Hızlıca işimi bitirip ellerimi yıkadığım vakit gözlerim banyoda dolaşıyordu. Beynimse buraya nasıl geldiğimi sorguluyordu.

İki diş fırçası, iki havlu, iki şampuan (üstelik biri erkek şampuanı), hiç bilmediğim koyu gri renkli bir banyo, garip şekilde şeffaf bir duş kabini.

Hızlıca yüzümü de yıkayıp suyu kapattım. Her nerede olursam olayım temizlik imandan gelirdi ne de olsa.

Olduğum mekanı sorgulayarak aksayan adımlarımla yatak odasını terk ettim. Koridordaki kısa yürüyüşümden sonra bir merdiven karşıladı beni.

Bu ev bana niye tanıdık geliyor?

Aşağı kattan kulaklarıma farklı sesler gelmeye başladı. Radioda çalan eski bir müzik, müziğe eşlik eden ıslık sesi, mutfaktaki tıkırtılar...

Biri yemek mi yapıyor?

Sessiz olmak için çok çaba sarfediyordum. Sadece şu lanet evin neresi olduğunu ve burada neden bulunduğumu bilmek istiyordum. Merdivenden aşağıya doğru attığım her adımda ev daha da tanıdık gelmeye başlamıştı bana.

Kapıya giden koridor, mutfak kapısına bakan salon ve salonun etrafında havuz manzaralı cam duvarlar.

Burası benim hayalimdeki ev!

Dudaklarım hayretimi belli edercesine aralanmıştı. Ne tepki vereceğime bile şaşırmış vaziyette evi incelemekten başka hiç bir şey yapamıyordum. Hikayelerimi kaleme alırken daima aynı mekanı kullanmıştım. Asla değişmez bir gerçekti bu. Lila rengi duvarlar, açık gri mobilyalar, köşedeki piano bile aynıydı. Peki bu nasıl mümkün olabilirdi?

"Bu bir şaka mı?" Elime alnımı ovdum.

"Tatlım? Uyandın mı?" Mutfaktan yükselen ses beni korkutmuş ve yerimde sıçramama sebep olmuştu.

Güya sessiz olacaktım. 

Bir dakika.

Bana tatlım mı dedi o?

Başarısız planımı geride bırakmaktan ve olayları yaşayarak anlamaktan başka çarem kalmadığı için adımlarımı temkinle atarak mutfağa geçtim. Gördüklerim ikinci şok dalgasını vücuduma yaydı.

Bu Ümitti. Beyaz düz tişört, koyu gri eşofman altı, siyah terlikler... beline bir önlük bağlamıştı ve.... Ve yemek yapıyordu. Ümit şu an benimle aynı mutfakta yemek yapıyordu. Aynı mekandayız ve o...

Tamam, fazla uzattım.

Ümit benden bihaber halde ocağı kapattı ve tavayı eline alarak geriye döndüğü an beni farketti. Hafif şaşkınlıkla gülümsedi.

"Bu kadar erken uyanacağını sanmıyordum." Kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. Ellerimin terlediğini hissettim. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu belki. Yine de kendi cümlelerimden dökülen bir adamla aynı ortamdaydım. Bu beni korkutuyordu, sevindiriyordu da. Peki bu nasıl mümkün olabiliyordu? O nasıl buradaydı?

 Sucuklu yumurtanın olduğu tavayı masanın bir köşesine bıraktı. Önlüğünü çıkarıp sandalyenin üzerine bıraktıktan sonra kollarını belime doladı ve beni kendisine çekti. 

 "Dün akşam yazılarına düzenleme yaparken çok yoruldun. Bu gün izinli olduğum için sana süpriz yapayım dedim."

"Bu bir şaka mı?" Ümit'in bakışlarındaki mutluluk silindi. Ne dediğimi anlamamış gibiydi.

"Ne şakası? Sana kahvaltı hazırlamam mı?" Kollarını nazikçe aralayarak ondan uzaklaştım. 

"Hayır, o değil. Senin burada olman, benim burada olmam."

"Afina, biz evliğiz."

"Hayır değiliz. Sen gerçek değilsin, seni ben yazdım. Burada olamazsın, bu imkansız."

"Sen gerçekten iyi misin? İyi olduğuna emin misin? Kötü bir rüya falan mı gördün?" Bıkkınca kafamı sağa sola salladım. 

"Ümit, beni dinle. Ben senin düşündüğün Afina değilim." Nazikçe kolumdan tutup beni çekiştirmeye başladı. "Ümit kes şunu. " Debelenmelerime rağmen beni bırakmamıştı. Merdivenlerden çıktık ve yine yatak odasındaydım. 

Kolumu bıraktı, çekmeceleri karıştırmaya başladı. Tüm çekmeceleri, dolapları karıştırdı. Kağıt ve dosyanın yer aldığı kitap rafını da alt üst etti. 

"Nerede bu lanet olası fotoğraf albümü." Dayanamayıp çekmecenin üzerindeki manzara fotoğraflarıyla süslenmiş çerçeveleri tek hamlede savurarak tuzla-buz etti.

"Ümit." Çekingenlikle ona yaklaştım. Elimi omuzuna koyduğumda bana döndü. "Sakin ol. Şu an burada neler olduğunu anlamıyorum. Şunu söylemem gerekiyor ki, burada olmaktan, burada olmandan şikayetçi değilim. Ama gerçekliği bırakıp bir hayalin içinde hayatımı sürdürmek gibi bir düşüncem yok. " Yatağın dibine çöktü, ben de yanına oturdum. Düşünür gibi bir hali vardı. Sanki olanları anlamaya çalışıyordu. 

"Hayır, hayır bu imkansız." Gözleri gözlerimle buluştu. 

"Ümit, sen benim daima gerçekleşmesini istediğim hayalimsin." 

 Ellerimi tutup yüzüne götürdü. 

"Dokun." dedi. "Bak, ben gerçeğim." Ellerimi yüzünde gezdirdim. Pürüzsüz teni mükemmellikle parlıyordu. Bakışları solgun bile olsa gözlerime inatla sabitlenmiş, bakışlarımdaki umut ışığını arıyordu. Sahte mükemmelliğini bana kanıtlamak istiyordu ama ilacak gibi değildi. Kalbim kabul etmek istiyordu ama beynim her şeyin farkındaydı.

Ona dokunuyorsun.

Kollarımı boynuna doladım.

Ona sarılıyorsun.

O da kollarını belime sardı.

Sana sarılıyor.

 Kokusunu içime çektim. 

"Gerçekliğimi redd edemezsin, Afina. Ben gerçeğim. Dokunabildiğin, görebildiğin birinin gerçekliğini redd edemezsin."Kollarımı daha sıkı sardım boynuna. O kadar iyi hissettiriyordu ki onun kollarında olmak. Huzurla dolduruyordu kalbimi. Kokusu, dokunuşu... Yıllardır aradığım gerçek sevgiyi bana bahşetmiş gibiydi. Ama gerçekliğini hissedemiyordum.

"Dokunabildiğim kadar gerçeksin, Ümit."Kollarımı ondan ayırıp yüzüne baktım. "Sadece benim dokunabildiğim kadar, benim görebildiğim kadar, benim konuşabildiğim kadar gerçeksin, sadece benim için gerçeksin. Sen benimsin, benim içimdesin, bundan fazlası olamazsın." Yeşil ve mavinin karışık tonundaki bir okyanus gibi parlayan gözlerinden yaşlar aktı."Benim zihnim, senin kafesin. Seni ben yazdım, ama o kafesi sana ben vermedim. Sen o kafesten asla çıkamayacaksın."

"Senin için hayal ürünü bir karakterden fazlası değil miyim?"

"Benim için her şeyin fazlasısın."

"O zaman beni kabul et. İzin ver yıldızdan istediğin eşin olayım. Ümidin olayım." Uzattığı eline, ardından gözlerine baktım. Elimi eline uzattım. Birleşen ellerimizin arasından sızan sıcaklık hissettim. Sıcaklıktan sonra Parmaklarımız arasından ışık büzmeleri çıkmaya başladı. Korkarak geri çekilmek istedim ama o elimi bırakmadan gülümseyerek bana bakmaya devam etti. Parlak, beyaz ışık etrafımızı sarınca gözlerimi kapatma ihtiyacı hissettim. duyduğum son şey Ümit'in bana kurduğu cümle oldu.

"Bekle beni." 



Bir Dileğim Var Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin