Gizemli Zarf

101 30 35
                                    

Şaşırmış suratımı normal haline sokma çabasını bile girememiştim. Toka Manyak'ı ve küçük veletin kuzen olması en hakikatlı 'yok artık' demeyi hak ediyordu. Umut kuzenine -bu kelime hâlâ çok tuhaf geliyor- yapışmış bir vaziyette sarılıyordu. Tam bir koala gibi. İçimde kahkaha atan tarafımı bastırıp vicdanımı ortaya çıkarmaya çalışıyordum ama yok! Vicdan adı altındaki şey bende gram sızlamıyordu. En sonunda yeşil gözlü bakteri sımsıkı sardığı kuzeninden ayrılarak içine tuhaf bir şekilde nefes çekti. Ne yani sarıldığı süre boyunca nefes almamış mıydı? Gülmemek için kafamı sağa çevirip dudaklarımı bastırdım. Salak!

Kızarmış suratını normal haline döndüren Umut, düşman bakışlarını bana yönelterek "Bak gördün mü, geldi Eren abi," derken her an gitmesinden korkar gibi Eren abi'sinin kolunu tutuyordu.

"Olabilir," diyerek yüzümü buruşturdum.

"Beni seviyor bak," Toka Manyak'ına dönüp konuşmasına devam etti. "Eren abi, bu Cadı abla sana kaplumbağa dedi. Sen kaplumbağa değilsin ama o Cadı ab-.

Küçük bir kahkaha attım." Yanlış anlamışsın sen. Ben kaplumbağa demedim. Ben kaderi güzel olsun dedim."

"Hayır, kaplumbağa dedin. Abi kendisi gerçek cadıymış. Beni, Arda'yı, Çınar'ı canavarlara götüreceğini söyledi." Kafasını doğru söylediğine inandırmak için şiddetle aşağı yukarı sallıyordu. Başı dönüp yere yapışacaktı şimdi, bir kez daha salak! Şu bahsettiği isimler de parkta yanında duran diğer veletler olmalıydı.

Konuşmaya devam ettiğinde beni şikayet etmesine daha fazla dayanamayıp içimdekileri gizlemeyi bir kenara bıraktım."Yeter be! Evet, dedim. Sen de korkudan altına işeyecektin.Burnu havada küçük parazit seni. Boya bak bir de bana kafa tutuyor. Se-"diye saydırmaya hırsla devam ediyordum ki lafımın kesilmesiyle durmak zorunda kaldım.

"Hop hop," diyen Toka Manyak'ı bana tuhaf bir surat ifadesiyle bakıyordu. Geldiğinden beri ilk defa konuşuyor, ben ise ilk defa ona bakıyordum.

Dalgalı kumral saçları sabahki gibi sağa sola savrulmuşken neredeyse kararan havadan dolayı gözleri siyah hale bürünmüştü. Bakışlarım bileğine indiğinde tokayı takmamış olduğunu gördüm ve o an sabah ismini sorduğumda yaptığı öküzlüğü aklıma geldi.

Tek kaşımı kaldırmış sözümü neden kestiğini anlamaya çalışıyordum. "O daha altı yaşında bile değil. Senden yaklaşık olarak on yaş daha küçük ve sen onunla kavga ediyorsun, doğru mu anlıyorum?"

Kollarımı göğsümde birleştirmiş taviz vermeyen surartımla "Evet,"dedim.

Cevabım karşısında gülerek başını iki yana salladı. "Söylecek bir şey bulamıyorum ve inan bu çok nadir olur."

Egoistliğine gül versem ya da niye veriyorum ya. Her neyse... "Hıh tabii, öyle. Bugün o zaman ismini unuttun?"

Kaşlarını düşünür gibi havaya kaldırdı. Birkaç saniye sonra jeton düşmüş olacak ki rahatlığından ödün vermeyerek cevap verdi."Hayır, adımı unutmadım. Söylememek ve unutmak çok farklı şeyler. Karıştırdın sen."

O ukala bakışları yolmak istesem de hiçbir tepki vermeyerek baktım. O sıra da araya giren velet bozuntusu kuzeninin kolunu çekiştirerek "Bu Cadı abla sana kaplumbağa dedi. Sen çok çok hızlı koşarsın ama o sana kaplumbağa dedi. Hadi yarış yapın,"derken büyümüş gözleriyle bakıyordu.

Yani bir saat bunu mu düşünmüştü? Cidden bu çocuk normal değildi. Uzlaşmacı davranmaya çalışan Toka Manyak'ımız "Umut, abiciğim boşver yarışı. Sen biliyorsun zaten benim kaplumbağa olmadığımı. Cadı ablan," derken hafifçe güldü. "Benim olduğumu bilmediği için öyle demiştir."

Yakamoz GüzeliWhere stories live. Discover now