20

9.2K 712 226
                                    

Yazar; Özge Meral

Pastel renklerdeki perdenin ardından yüzüme düşen sıcacık güneşle gözlerimi açtım.Fark ettiğim ilk şey kendi yatağımda olmadığımdı. Yine.Çıplak bacaklarımı yataktan sarkıtıp zonklayan kafamın acısıyla yavaşça gerindim. 

Durun bir dakika çıplak bacaklar mı ?!

Bakışlarım Sehun'un olduğuna emin olduğum bol örgü kazağın baldırlarıma uzanan uçlarında gezindi. Rahatsız edici bir dakika boyunca Sehun'un beni yine iç çamaşırlarımla gördüğü gerçeğini göz ardı edip Baekhyun'un dudak uçlatan fiyattaki elbisesine ne yaptığını düşündüm.

Yine yakmış olabilir miydi ?

Burnuma dolan taze kahve ve yumurtanın eşsiz daveti eşliğinde çıplak ayaklarla mutfağa yöneldim. Sehun'u tıpkı o sabah olduğu gibi ocağın başında krep yaparken ya da seksi gülümsemesiyle bana bakarken görmeyi hayal ederek mutfağa girdiğimde gerçek habersiz gelen bir yumruk gibi suratımda patladı. Kahvaltı masası tüm incelikleriyle hazırlanmış, sıcak davetkar kahve üzerinden sızan dumanlarıyla beni bekliyordu.

Her şey harikaydı ve sadece tek kişilikti.
Bakışlarım Sehun'un nerede olduğunu anlamaya çalışırcasına mutfakta ve açık renklerin hakim olduğu salonda gezindi. Son dakika aklıma gelen ihtimalle banyoya seğirtmemse sonucu değiştirmedi. Rahatsız bir tavırla mutfağa dönüp kahvaltı masasının başına çöktüm.

Sehun bana kahvaltı hazırlamış ve gitmişti.
Kahretsin !
O kadar kızgın mıydı gerçekten ?
Bilinç altım yattığı yerden doğrulup bana asi bir tavırla baş kaldırdı.
Dün yaptığın her şeyin sorumlusu Sehun.
Eğer seni kendinden uzaklaştırmasa bunlar olmazdı.

Bilinç altımı koca çenesini kapatmasını istercesine derinliklerime gönderip kaçan iştahımla harika görünen yiyeceklere baktım. Midem öylesine gergindi ki ağzımdaki kötü tadı gidermesi için sadece kahve içmekle yetindim. Sehun tek başıma her şeyi yiyebileceğimi sanıyorsa beni gerçekten tanımamış demekti.  Pekala, belki iştahımın olduğu bir zaman hepsini olmasa bile büyük bir çoğunluğunu yiyebilirdim.

İç gevezeliğime son vermek istercesine elimde sıcak kahve fincanıyla evi dolaşmaya başladım. Buraya geldiğim ilk seferde her şey şimdikinden daha farklı ve aynıydı. Sehun'la yine yıkılmamış duvarlar ve kırılgan bir bağın içindeydik ama en azından şimdi onun duygularından biraz daha emindim.

Bakışlarım düzenli- fazla düzenli – evin içinde gezinirken ailesine ya da çocukluğuna dair bir resim bulmayı beklercesine etrafı taradı. Ne bir resim ne de geçmişine dair en ufak bir ipucu. 

Ev harika bir dizaynla süslenmiş olsa da fazla…boştu.

Annem saplantılı bir şekilde her evin bir ruhu, bir kişiliği olduğunu savunurdu. Sehun'un evinde eksik olan şey kesinlikle buydu.

Ev mükemmeldi.

Ve hiçbir şey mükemmel olamazdı.

Etrafa serpiştirilen birkaç resim, eskiye dair minik eşyalar ya da yaşanmışlık gösteren en ufak bir iz bile yoktu.

Bir şeyler bulma umuduyla bu defa yatak odasına yöneldiğimde karmakarışık bir şekilde bıraktığım yatağa yüzümü buruşturarak baktım. Sehun'un bunu görmediğine sevinerek yatağı düzeltip artık soğumuş fincanı komidinin üzerine bıraktım.

Dolabı odanın yarısını kaplayacak genişlikteydi. Her tarzdan giysiyi bulabileceğiniz devasa bir yapıt gibiydi. Parmaklarımı daha önce üzerinde gördüğüm gömleklerin , kazakların ve ceketlerin üzerinde gezdirerek yaramaz bir çocuk edasıyla başımı boş hole çevirdim ve en sevdiğim ceketini askıdan alıp üzerime geçirdim. İçinden kayboluyordum ve çocuksu bir neşeyle sırıtarak ceketin üstüne sinen mis gibi kokusunu içime çektim.

ASİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin