18.BÖLÜM "AŞERMEK"

17.1K 604 64
                                    

SINIR 45 VOTE. 40 YORUM.

🖤

"Efendim?" dedi Selim telefonu açarak.

Ben ise derin nefesler alarak, "Selim. Koş. Yetiş. Çok acil. Hemen!" dediğimde birkaç kargaşa sesi geldi. Sanırım pastaneyi yıkmıştı. Ama o anda umursayamadım.

"Ne? Ne oldu? Bebek mi geliyor? Daha yarısı yeni doldu." dediğinde göremeyeceğini bildiğim halde kafa sallayarak, "Yok. Gelmiyor. Aşeriyorum." dedim nefes nefese. Sabah kahvaltıdan sonra canım poğaça çekmişti.

Ben de deneyip başarılı olamayınca oturup dondurma yiyerek saatlerce ağlamıştım. "Ay. Ben de bir şey oldu sandım Dolunay ya." dediğinde göz devirdim. Burnumu çektim ve ıslak yanaklarımı sildim.

"Bana poğaça yap." dedim dudak büzerek çocuksu sesimle. "Ya. Ama sen neden o sesle konuşuyorsun şimdi?" dedi Selim ikna olmaya başlarken.

"Saatlerdir ağlıyorum Selim poğaça yapamadım diye. Zaten eve tıkılıp kaldım. Meçhul güzel davası yüzünden." dedim yine ağlamaklı sesimle. Hormonlar yüzünden akıl hastanesine yatmam an meselesiydi sanırım.

"Of. Tamam. Dere otlu peynirliler yeni çıktı. Getireyim mi ondan?" dediğinde heyecanla konuştum. "Ay evet. Getir."

Güldü ve telefonu kapattı. Ben de gülerek tekrardan salona geçtim ve koltuğa oturup filmime devam ettim. "Ne kadar şanslısın. Dayın baya iyi bir manyak." dedim bir yandan karnımı okşarken.

İki haftadır evdeydim. Sürekli bebeğimle konuşuyordum. Onun hareketlerini hissetmeyi, onu hissetmeyi çok seviyordum. Her bir hareketini hissediyordum. Sürekli bana bağlıydı. Bana aitti.

Kapı açıldığında görüş açıma hemen Selim girdi. "Nerde?" dedim heyecanla. "Burda, burda. Sakin ol." dedi ve poşeti uzattı. Üstündeki montu çıkarırken, ben hâlâ sıcak olan poğaçayı kese kağıdından çıkarıp yemeye başlamıştım bile.

Mutfağa gittiğinde ben iştahla poğaçayı yiyordum. Dakikalar sonra elinde bir kahve kupasıyla gelip oturdu ve beraber filmi izlemeye başladık. Daha doğrusu o izledi. Ben yedim. Getirdiği bütün poğaçaları yiyesim geliyordu.

"Bebek sekiz kilo doğar herhalde bu gidişle." diyen Selim'e döndüğümde elini ağzıma götürdü ve ağızımı sildi. Kırıntılar yere düşerken, gözlerim yemekten biraz daha şişmiş karnıma kaydı. Artık bugün bu şiş karnımla gezecektim.

"Selim. Sen benim lokmalarımı mı sayıyorsun?" dediğimde az önce eline almış olduğu kahvesinden bir yudum aldı ve dudağını yalayıp konuştu. "Ben yarım saat önce saymayı bıraktım Dolunay'cım. Yetişemedim. Matematiğim yetmedi yani." dediğinde sinirlendim ve boş kese kağıdını ona fırlattım.

Güldü ve beni kendine çekip saçımdan öptü. İşte o an. O anda belirgin bir hüzün kapladı içimi. Nolurdu şu anda eşimle sarılıyor olsaydım. Her şey planladığım gibi olsaydı. Neden her şey bu kadar değişmişti?

"Aldır bence sen hormonlarını. Çok ciddiyim bak. Ne bu duygusallık kızım ya. Anladık hamilelik hormonları falan ama bu ne ya?" dediğinde güldüm.

"Benimle ilgili değil. Her hamileye olur bunlar." dedim akmak için zaman kollayan gözyaşlarımı geriye yollarken.

"Şeyi düşündüm sadece." dedim ve elimle gözyaşlarımı tekrar sildim. "Benim planlarım vardı. Mesela evlenmeden çocuk yapma gibi bir planım yoktu. Üstelik patronumdan."

"Hayat, sen planlar yaparken başına gelenlerdir diye boşuna dememişler. Her şey planladığın gibi olsaydı Cenk'le saçma bir evliliğe girerdin. Seni aldattığından habersiz," diyerek omzunu sıvazladı.

"Haklısın."

"Abiler her zaman haklıdır," dediğinde güldüm ve başımı tekrardan göğüsüne yasladım.

"Pastaneyi nasıl bıraktın?" dediğimde işaret parmağını burnuma sürtüp, "İki tane bebekle ilgilendiğim için erken kapattım." dedi.

Güldüm ve ona yaklaştım. "Selim," diye fısıldadığım sırada devam etmemi bekler gibi bakış attı. "Erik."

"Ne?" dedi geri çekilerek. "Erik istiyorum." dedim. "Kışın ortasında?" dediğinde kafa salladım. "Selim'cim abicim, yani ama hamileliğimi öğrendiğinde yaz mevsimindeydik daha. Şu anda hamilelik tarihinin en klişe aşermesini yaşıyorum ben. Erik aşeriyorum. Hazırda tutmanız lazımdı." diye söylendim.

Güldü ve, "Bu sefer kusura bakma. Ama sana erik bulamam. Diğerleri bulsun." diyerek kalktığı sırada elini tutup, "O zaman çikolatalı pasta yap." dedim.

"Vay anasını ne midesiz kardeşim var benim. Yiyor yiyor doymuyor resmen. Neyse. Bekle hemen benim pastaneden alıp geleyim." dediği sırada tekrar elini çektim.

"Lan ne var?" dediğinde sinirli bakışlarımı ona yönelttim. "Sen yap diyecektim sadece." dedim sesimi yumuşatarak.

"Şimdi? Burada?" dediği sırada kafamı çocuk gibi evet anlamında salladım. Derin bir nefes alıp, "Yapalım bakalım." dedi pes ederek. "Bir yerden sonra ya doyacaksın ya da mide fesadı geçireceksin. O zaman kadar ye."

İşte bu yüzden pastanesi olan bir abinin olması güzeldi. Birde pasta şefi olmasıda ayrıcalık. Ama sadece pasta yapmıyor. Onun olayı hobi. Pastaneden iyi kazanıyor. Her ne kadar istemesem bile çalışamadığım için parasının bir kısmın veriyordu.

Bu yüzden zaten ona minnettardım. İyi ki benim abimdi. Abim gibiydi.

Öz değildi. Ama öz gibiydi. O da benim için öyle düşünüyordu. Geçen telepati yoluyla konuşmuştuk. Baya abi kardeş gibiydik.

Mide fesadı ve doymakla ilgili söylediği son cümleye güldüğümde mutfağa gitti. "Tek başıma yapacak değilim." dedi amerikan mutfağından bana doğru dönerken. "Sen de yardım edeceksin." dedi.

Omuz silktiğimde sert bakışlarını bana yolladı. Bu sefer pes eden ben oldum ve kalkıp yardım gittim. Almadığı eriğin cezasını çekecekti.

Ben. Çok fena. Erik aşeriyordum...


•Bölüm Sonu•

🖤

SINIR 45 VOTE. 40 YORUM.


BÖLÜM NASILDI?

BEBEĞİN ADI HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ VAR MI?

NASIL BİR DOĞUM GERÇEKLEŞECEK?

DOLUNAY O ERİĞİ YİYEBİLECEK Mİ?

DİĞER KARAKTERLERİN AĞIZINDANDA YAZAYIM MI?

SADECE İKİMİZWhere stories live. Discover now