En Gerçek Masal

73 4 2
                                    

  Çok uzun geçtiğini ve sıkıcı olduğunu düşünüyordu ömrünün. Henüz yedi yaşındayken... Hala çok gerçekti tüm aldığı nefesler ve tüm dünyası kocaman bir orman köyünden ibaretti. Yeşildi elbette her yer, ağaçlar fısıldıyordu dalgalanan saçlarına dünyanın tüm güzelliklerini. Orta dünyanın tertemiz kıtalarından birinde insanların henüz birbirini tanıdıklarına çok memnun olacakları kadar birbirlerinden uzakta oldukları bir devirde yaşamaktaydı.

  Yaşadığı ormanın en benzersiz yanı Hayaller Ormanı adını almasıydı. Tüm köydekiler ve civar köydeki insanlar ömürlerinde birkez buraya giderek istedikleri bir hayali gerçekten yaşayabilecekleri bir mağaraya gidebiliyor, mağarada bulunan kristal mavisi gölün sularında birkaç gün boyunca baygın bir şekilde uzanıp başka dünyaları ve zamanları keşfe çıkabiliyordu. Uygulama basitti, her birey istediği zaman oraya gidebiliyor, yaşamak istediği yer ve zamanı düşünerek suya dalıyor, belirli bir süre sonra uyanıyordu; kural da çok basitti, kimseye anlatamazdınız yaşadıklarını, yoksa hayalinizde hissettiğiniz kişi kim olduğuna bakmaksınız ölüyordu ve o hissi uykunuzda her gece yaşamak zorunda kalıyordunuz.

  Anda, köyün ileri gelenlerinden yaşlı bir çiftin son çocuğuydu, biraz ilgisiz, biraz sevgisiz ama hep doğanın kendisine verdiği heyecanla büyümüştü. Diğer bir ifadeyle kendini çok büyümüş hissediyordu diğer akranlarına göre. Farklı oyunlar oynuyor, doğayı keşfediyor, ormanın hiçbir kötü ruhlu tanrısından kormadan karanlıkta ava çıkabiliyor, bu nedenle de anneciğinin köy yollarında kendisini aradığı gecelerde hayvanların yanında uyuma cezalarına çarptırılıyordu. Hayvanlarla konuşabildiğine inandığı için asla şikayet etmedi bu durumdan, durmadan konuşuyordu uyku ile uyuklama arasında gidip gelirken bile. Hayaller Ormanı'na giden yolu göstermesini babasından isteyeceği o büyük gün için planlar yapıyordu. Gözleri parlıyordu her yeni hayal isteği aklına geldiğinde. Acaba geçmişteki çok güzel bir tiginçe mi olmalıydı, yoksa köyünün yerle bir olduğu bir savaşta tek hayatta kalan aileyi kurtaran o ünlü tigin mi olmalıydı? Henüz bilmiyordu ama karar verecekti. Ya prens olacaktı ya prenses...

  Gözlerini kamaştıran güzellikte bir ilkbahar sabahında çatıdaki örtüden sızan ışıklarla uyandı. Bir anda en yakınındaki taya sarıldı, hayvan da aniden yerinden sıçrayınca tam olarak ahırın karşısına savruldu Anda. Sahip oldukları atlardan en yaşlı olan çiftin arasında uyandığında kendisine boş bir ilgiyle bakan iki kocaman yüz vardı karşısında. Annesi duyduğu bu seslerle yerinden fırlayıp çocuklarına koştuğunda hepsinin uyuyor olduğunu fark etti, son olarak Anda aklına gelmişti. Bu kez çok kızmıştı. Anda artık büyümeliydi çünkü çok yorucuydu, hem uyuması hem uyanması hem de aç meyaç ormanda tüm kuralları göz ardı ederek gezişleri. "Andaaa!" diye bağırarak içeri girdiğinde, küçük kız büyük atların kısmında yerde yatıyordu üstü başı pislik içerisinde, "Nedeen?" diyebildi sadece annesi hızla Anda'yı kucaklarken. "Gel şu yüzünü silip bir şeyler içireyim sana, öleceksin yakında aç susuz" diyerek Anda'yı kendi çadırlarını götürdü. Henüz babası sabah avından dönmemişti, sakince yanan gece ateşinin kıyısında eli yüzü silinirken ve tertemiz hale gelen saçlarından sızan damlalarla ateşi söndürme yaramazlıklarına başlamadan kovuldu çocukların oturduğu köşeye.

  Annesi dünden kalma sütü önüne koyduğunda babası içeri girmişti. "Anda, ne oldu yine?" diyerek çok da düz bir şekilde hatırlatmıştı babası da haylazlığını kendisine. "Yok baba. Sadece rüya.." demişti Anda sadece, ama cümlenin içinde geçen 'rüya' kelimesi bile babasının hızla annesine çarparak geçip çadırın giriş örtüsünü çekerek "Sus!" diye bağırmasına yetmişti. Anda yaptığı hatanın farkına varsa bile henüz uyurken gördüğü kabusun daha yeni farkına varabiliyordu. Rüya ormanındakiler için rüya sadece eski şamanların yapabildiği ve artık unutulmuş bir yetenekti, önce de söylediğimiz gibi sadece ömürde bir kez ve uzun süreli bir hayal dışında kimse rüya görmezdi o zamanlar. Anda mı çok özeldi, yoksa çok mu bahtsız henüz onu babasıyla annesi bile bilmiyordu. Birbirlerine bakakaldılar bir süre.

En Gerçek MasalWhere stories live. Discover now