Merry christmas, my dear

394 31 9
                                    

Calum umursamazdı.

Dünya yansa bir kenarda izler ve sıranın kendisine gelmesini beklerdi.Bunu, onu tanıdığım anda farketmiştim.Karanlık sokakta tam karşımda dikiliyordu ve benim kalacak yerim dahi yoktu.Acınasıydım, evet.

Beni orada ezip geçmesi veya ölüme terk etmesi gerekirdi.Büyük ihtimalle ertesi sabah cesedimin parçaları bulunurdu.Bunu o an için ikimizde çok iyi biliyorduk.

Ancak yapmadı.Beni orada ölümün kucağına atmak yerine yanına aldı.O gece ve ondan sonraki geceler rahat, sıcak bir yerde uyudum.Fakat kesinlikle güvenli değildi.

Bana dövüşmeyi öğretirken, onunla beraber hırsızlık yaparken veya birilerinden intikam alırken hiçbir zaman güvende değildim.Onun iyi biri olmadığını biliyordum, ancak onu bırakmak imkansızdı.Soğuk, kahverengi gözlerinden yayılan zehir bütün bedenimi zincire vurmuş ve onun yanına, yani en dibe sürüklemişti.

Onu bırakamıyordum, bırakamazdım.

Hele ki bütün varlığı tamda şuan da üzerime hücum ederken asla yapamazdım.Sustum ve sadece konuşmasını bekledim.Onun sessizliği ölüm gibiydi.

"Jackson Lee'nin bu gece ölmesi gerekiyor." Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı ve gözlerimin içine baktı. "Ve bunu sen yapacaksın."

Umursamazdı, evet.Ancak bir o kadar da acımasızdı.Benden birini öldürmemi istediği için ona kızmadım, bağırmadım, karşı çıkmadım.Sadece kafamı usulca sallayıp içimden dudaklarımızı birleştirmesi için ona yalvardım.

İçimde ki yalvarışın tam aksine giderek dudaklarımızı birleştirmedi.Deri ceketini giyip, silahını beline yerleştirdikten sonra depodan ayrıldı.Bir süre botlarının koridorda çıkardığı sesleri dinleyip, kaybolan silüetini izledikten sonra yüzüme iki avuç su çarpıp sakince depodan ayrıldım.

Dışarı da arabasının içinde beni bekliyordu.Depodan ayrılırken bu gece sadece ikimizin olacağını anladım.Zaten genellikle ikimiz olurduk.O öldürürdü, bense ne var ne yoksa çalardım.

Ancak bu gece çalınan tek şey ya benim hayatım yada Jackson Lee'nin hayatı olacaktı.

Müzik çalarda she lost control çalarken bakışlarımı Calum'a çevirip onu izledim.Büyük ihtimalle ölümün ne olduğuna dair hiçbir fikrim olmadığını ve işi başaramayacağımı düşünüyordu.

Ancak yanılıyordu.Ailesi gözlerinin önünde öldürülen biri için ölüm hiçbir şeydi.Ve o bunu bilmiyordu.Eğer öğrenseydi bu benim zayıflığım olurdu ve yine öğrenseydi Londra'nın karanlık sokaklarında asla şansım olmazdı.

Sessizce nefesimi dışarı verip geldiğimiz eski binaya baktım.Duvarlarında yaklaşık yarım saat önce yağan yağmurun izleri vardı.Ben hala binayı incelerken, Calum çoktan arabadan inmişti.Ben de she lost control'un dinlediğim son şarkı olabileceğini düşünüp, biraz hüzün ve çoğunlukla da öfkeyle müzik çaları kapattım.

Yeniden yağmaya başlayan yağmurun arasında sadece zemine çarpan ayakkabılarımızın sesi duyuluyordu.Birkaç yıllık suskunluğumu bozarak konuşmaya başladım.

"Bugün noel." dedim, bana bakmasını sağlayarak. "Herkesin noeli kutlayacağı bir evi vardır.Neden hala buradasın? İşi tek başıma halledebilirim."

Kafasını kısa bir süre geriye yatırıp sahte bir kahkaha attı.Yemin ederim sahte olsa bile ay ışığında yukarı doğru kıvrılan dudaklarını görmek, paha biçilemezdi.

"Benim evim Londra." dedi, kollarını iki yana açıp sokağı göstererek. "Ve sokaklar;benim sıcak yatağım."

O an bana bakarken biraz olsun içinde sevgiyi görmek istedim.Ancak bütün varlığımı teklif etmeme rağmen soğuk, nefret dolu gözleri var gücüyle bağırıp reddetti.

Sadece çenemi kapalı tutup binaya girerken onu takip ettim.Geçtiğimiz yerler karanlık, soğuk ve duvarları yazılarla doluydu.Bir kat daha çıktıktan sonra karşımıza iki adam çıkmıştı.Calum, büyük ihtimalle Jackson Lee'ye ait olan adamları birkaç yumrukla yerle bir etmişti.

Bu gece her zamankinden daha fazla öfkeli ve intikam doluydu.Benim için dünyanın en yenilmez insanı olan bu adam artık gözümü korkutuyordu.

Hızla çıktığımız merdivenlerde karşımıza çıkan adamları yumruk ve tekmelerle hallettikten sonra üst kata ulaşabilmiştik.

Calum'un nefesleri hızlanmıştı, çünkü Jackson Lee'nin varlığı bile bütün vücuduna adrenalini yaymaya yetmişti.

"Calum Hood, sonunda buradasın!" 40'lı yaşlarının sonuna gelen bu adamın suratında ufakta olsa buraya ait olmayan birşey vardı;sevgi.Ancak bunu bütün gücüyle saklıyordu.

"Evet buradayım ve sen bu gece öleceksin orospu çocuğu!" Calum'un aniden gelen sert yumruğuyla beraber yere devrilen adam burnunu tutarak sızlandı.Fakat Calum buna aldırmamış yumruklarına devam etmişti.

O, orada kendini kaybederken sıramı bekledim.Ve uzun sürmedi.Calum kanlı ellerinin arasında tuttuğu silahı benimkilere bırakıp donuk gözlerle hareketimi bekledi.

Arkamı dönüp yerde yatan Jackson Lee'ye ilerlerken Calum'a belli etmeden ellerimin titremesine izin verdim.Onun sarbırsız olduğunu tahmin ettiğim için daha fazla oyalanmadan silahı doğrulttum ve nişan aldıktan sonra ilk önce kalbine daha sonrada karnına iki el ateş ettim.

Zihnime birini öldürdüğüme dair sinyaller verilirken hatırlayabildiğim tek şey Jackson Lee'nin dağılmış suratına son kez 'üzgünüm' dediğimdi.

En ufak bir pişmanlık duymuyordum.Elimde ki silahı yere attım ve hiçbirşey hissetmeyen kalbimle aynı durumda olan bakışlarımı Calum'a yönelttim.

"Virginia" dedi. "Az önce beni kabuslarımdan kurtardın.Jackson Lee Hood'u öldürdün...Babamı."

Kaşlarım çatılırken onun yüzüne yayılan inanılmaz huzura dehşetle baktım.Ancak sonra bundan da vazgeçtim.Çünkü onu kabuslarından kurtarmıştım, uykularına geri dönecekti artık.

"Seni kurtardığıma göre, sen de beni kurtarmalısın." Gülümsemesi dudaklarına yayılırken hızla bana doğru adımlayıp, sırtımı duvarla buluşturduktan sonra dudaklarımızı birleştirdi.

Yemin ederim hayal ettiğimden çok daha fazlasıydı.Kendini en yüksekten aşağı bırakmak gibiydi.Beni en yükseğe çıkarıyor, kendi elleriyle aşağı bırakıyordu ve tekrar ben zarar görmeden bedenimi yakalıyordu.

Dudaklarımız ayrılıp, o bana içten gülümsemesini sunarken iki el silah sesi duyuldu.Biri solan gülümsememle beraber hissedebildiğim kadarıyla sağ omzuma diğeri ise tam kalbime isabet etti.Bedenim kasılırken ve kanama başlarken yavaşça yere düştüm.

Calum, hala şok olmuş suratıyla beni vuran adama bakıyordu.Zorlukla çevirdiğim başımla katilimi gördüm.Chuck Hood;Calum'un dünyada ki herşeyden çok daha fazla nefret ettiği küçük kardeşi.Ondan babasını çalmıştım ve şimdi o da beni Calum'dan çalıyordu.

"Böylesi daha adil, ha? İyi geceler kardeşim." Calum daha hareket edemeden, Chuck çevik hareketlerle gecenin karanlığında kaybolmuştu.

"Virginia!" diye bağırdı, avuçlarını yüzüme yerleştirirken.Birkaç dakika yaralarıma tampon yaparak kanamayı durdurmaya çalıştı.Ancak bir türlü durmuyordu.Bilincim kapanırken bunun sonum olduğunun farkına vardım ve son gücümle kolunu tutup bana bakmasını sağladım.

"İyi olacaksın biraz daha dayan." dedi, irileşmiş ve adeta hipnotize olmuş bakışlarıyla.Fakat sadece kendini kandırıyordu.

"Calum" dedim uyaran ses tonuyla.Yalvarışları azalırken sonunda bakışları benimkileri buldu.Onunla beraber gözlerimden birkaç damla yaş akmasına izin verdim.

"Mutlu noeller, sevgilim."

Merry christmas, my dear // c.h.Where stories live. Discover now