I / what am i doing here?

110 9 37
                                    

Elimde tuttuğum boş bardağı atmak için herhangi bir kutu veya çöp kutusu arıyordum. Çoktan kafayı bulmuş çoğu hissiz bedenin arasında kendimi zar zor ilerletebiliyordum ve bu oldukça yorucu bir durumdu. Biraz sonra panik atağım beni rahatsız edecek ve kendimi herhangi bir yere atmam için ısrar edecekmiş gibi hissetmeme rağmen burada kalmaya devam ediyordum. Ne de olsa iyi bir dost veya iyi bir sevgili olmak için burada değil miydim?

Mutfağın köşesinde bir kaleyi andıran çöp yığınını gördüğümde zaferle gülümsedim. En azından şuan için bu kadar kuralcı olmak zorunda olmadığımın farkındaydım fakat asla gözardı edemediğim şeylerden birini diğerleri gibi yapmak kendime yapacağım küçük bir saygısızlıktan başka bir şey olmazdı. Bardağı devrilmemesine özen göstererek usulca diğerlerinin üzerine bıraktım ve kalabalığın içine karışmak için harekete geçtim.

Cebimden sigara paketimi çıkardım ve içinden şanslı bir tanesini seçip dudaklarımın arasına götürdüm. Şarkının ritmiyle bedenim sağ sola sallanırken bir yandan da çakmağımı arıyordum. Fakat o oldukça inatçı olacak ki asla açık vermiyor ve onu bulmama izin vermiyordu. Ceplerimi yaklaşık olarak üçüncü kez kontrol etmek istediğimde dudaklarımın arasındaki sigaraya uzanan siyah bir çakmakla yerimde irkildim.

Karşımda duran tanıdık simaya ufak bir tebessüm gönderdikten sonra sigaranın dumanını içime çektim ve yanmasını sağladım. Parmaklarımın ucunda kendimi yükselterek karşımdaki çocuğun kulağına yaklaştım. Kibarca "Teşekkürler." dedikten sonra yoluma bakacaktım fakat çocuk gitmeme fırsat vermeden teşekkürüme karşılık verdi.

"Dışarı çıkmak ister misin?"

Sesi boğuk geldiği için cümlesini anlayamamıştım. Anlamadığıma dair başımı iki yana salladığımda ikinci kez tekrarlamak yerine bileğimi nazikçe kavramış ve boşta kalan eliyle insanları iki yana ayırarak bizi bahçeye doğru yönlendirmişti.

"Bunu yaptığım için özür dilerim. Fakat içeride beni anlamayacaktın." Çimlere bedenini bıraktı ve bağdaş kurarak oturdu. "Kendimi anlatmaya uğraşmak zor geldi. Kabalık etmek istemedim."

O an onun ne anlattığı veya ne yaptığım pek umrumda olmamıştı. Açık havaya çıkmış olmam, bedenime değen rüzgar kendime gelmemi sağlıyordu. Sırf bu yüzden ona minnettar olabilirdim. "Sorun yok." dedim yanına otururken ve sigaramdan bir duman çektim.

Sadece sigaramı içiyor ve camdan gözüken kalabalığı izliyordum. Bedenimle aklım kesinlikle kesişmiyor, ikisi ayrı ilerliyordu. Ne kadar kabul etmek istemesem de buna sarhoşluk durumu deniyordu. Her ufak şey gözümde büyürken bahçeye çıkmamı sağlayan çocuk bir şeyler anlatıyordu fakat asla ona odaklanamıyordum. Birkaç kez derin nefes alıp sırtımı dikleştirdiğimde ona odaklanmaya çalıştım. Ellerini havada sallıyor, oldukça heyecanlı bir anısını anlatıyor gibi gözüküyordu. Sigaramı çimlere bastırarak söndürdüm ve derin bir nefesin ardından "Eğer ilgisiz görünüyorsam, üzgünüm." dedim ve yavaşça ekledim. "Ya da dinlemiyorsam, ya da aldırışsızsam veya onun gibi bir şey işte."

Omuzlarını aşağı yukarı silktikten sonra suratına yamuk bir gülümseme yerleştirdi. Beklentisi neydi hiçbir fikrim yoktu fakat karşılamak zorunda olmadığımdan da emindim. Elindeki bardağı çember şeklinde birkaç kez döndürdükten sonra dudaklarına götürdü. Alkolü bitmiş olmalıydı ki kısa sürmüştü. "Sorun yok. Seni anlayabiliyorum." dedi bardağıyla oynamaya devam ederken. "Burada bir işim yoktu. Arkadaşlarım ısrar etti diyebilirim. Bilirsin işte. Sadece takılmaya geldim."

Aynı konumda olmak ona ısınmamı sağlamıştı. İçimden yalnız olmadığımı kendime telkin ederken istemsizce ona karşı biraz daha samimi bir tavır almıştım. "Evde tek başıma olmayı yeğlerdim burada birkaç orospu çocuğuyla olmaktansa." diye homurdandığımda gerçekten yüksek bir sesle kahkaha attı. Bahsettiğim gerçekten yüksek bir kahkahaydı. Çünkü bu kadar gürültünün içinde bile birkaç göz bize çevrilmişti. Ama ikimiz de bu durumu umursamamıştık.

"Sana denk gelmek güzel oldu." Elini tokalaşmam için uzatırken konuşmaya devam etti. "Ben Calum ve sen de?" Kaşlarını sorusuyla yukarı kaldırırken sevimli bir gülümseme suratındaydı.

Sorusunu yönelttiğinde birkaç saniyeliğine zaman kavramım yok olmuş ve etraftaki sesler minimum seviyeye inmişti. Küçük çaplı varlığımı, nerede olduğumu sorgulama sürecindeydim ve alkolün etkisini aklımdan atmaya çalışıyordum. Buraya sevgilimle geldiğimi, onun nerede olduğunu bilmiyordum. Muhtemelen evin içinde beni arıyordu fakat ben tanımadığım bir çocukla oturmuş flört etmek üzereydim ve bu durumu kavramam, anlamlandırmam gerektiğinin bilincine henüz yeni ulaşmıştım.

Elini kavradım, "Ben, Seninle Sevişmeyeceğim Lucia." Aşağı yukarı elini sallarken gözlerime odaklanmıştı ve bu durum beni nedensizce germişti. Sadakatsizliği kabul edemeyen bir insandım. Yanlış anlaşılmak istemiyordum. Fakat kendimi de bu durumdan alıkoyamıyordum.

"Tanıştığıma memnun oldum. Fakat sanırım sen pek öyle düşünmüyorsun."

Hızlıca "Yorgunum." diyerek ona karşı çıktığımda o da benim gibi şaşırmıştı. Başını aşağı yukarı usulca salladı ve ardından çimleri izlemeye daldı. Herhangi bir şey konuşmuyor, iletişime geçmiyorduk. Aramızda oluşan sessizlik gerginliğime gerginlik katarken Luke'un beni merak ediyor olma fikri tekrardan kendi içimde gündeme geldiği için atik bir hareketle yerden kalktım. Calum'un dikkatini dağıtmış olacağım ki ayağa kalktığımda bakışlarını bana yönlendirdi.

"Gidiyor musun?" Benim gibi ayağa kalktı ve karşımda dikildi. Bu sefer bedeni bedenime oldukça yakındı. Sweatinin şapkasını kapattı, ellerini pantalonunun cebine soktu. "Belki benimle nehir kıyısına gelmek istersin diye düşünmüştüm." dedi. "Yorgunluğuna iyi gelebilir."

Sorumluluklarımdan kaçmak, yolunda gitmeyen ilişkimin derdine bu kadar düşmeyi bırakarak sadece özgürce onunla gitmek istedim. En azından bu sefer kendi isteğimi göz önünde bulundurmak iyi olabilirdi. Fakat ne kadar istesem de o cesareti kendimde bulamadım.

"Güzel olabilirdi. Ama seni tek bırakacağım."

Israrcı bir tavırla "Hadi ama ne olabilir ki? Ot içip, alkol komasına girmek istemiyorsan bundan daha iyi bir fikrin olabileceğini sanmıyorum" dedi. Bunu öyle istekli söylemişti ki kendimi özür dilemek zorundaymışım gibi hissettim. Kuru bir "Kusura bakma." diyebildim sadece. Cümlemin sonuna doğru sesim kısılmıştı ve gittikçe yorgun hissetmeye başlıyordum.

Birkaç saniye suratımı inceledikten sonra uzun bir nefes ortaya bıraktı. Adımları geri geri giderken "Sen bilirsin." dedi. Biraz önce ısrar eden o değilmiş gibi konuşmaya devam etti. "Şu durumdayken kimseyle uğraşamam."

Cevap vermeme fırsat tanımadan adımlarını hızlandırdı ve kalabalığın arasında kaybolana kadar bir an olsun gözlerini gözlerimden ayırmadı. Üzerimde bıraktığı hissiyatı kendi içimde tartmaya çalışırken bir sonuca varamamış ve birkaç dakika orada öylece kalmıştım. O ise görüş alanımdan tamamen çıkmıştı.

Telefonumu cebimden çıkarıp kontrol ettiğimde gelen herhangi bir bildirimle karşılaşmamıştım. Beni arıyor olabileceğini düşündüğüm Luke'tan gelen herhangi bir çağrı bile yoktu. Kendimi kalabalığın içinde tamamen yalnız hissederken farkına varmıştım ki kendi kendime verdiğim savaşı elimde hiçbir şey olmadan sonlandırmıştım. Böyle bir çabaya girmiş olmam onun için değer miydi peki? Maalesef bu soruya cevap bile veremiyordum.

Belki de o zaman sadece kendim için bir şey yaptım. Parti sahibi arkadaşlarımı veya çok mutlu olduğum (!) sevgilim Luke'u umursamadan hareket ettim. Ayaküstü tanıştığım birinin peşinden gitme fikri ne kadar doğruydu bilmiyorum ama bunu çok da sorgulamadım. Adımlarımı nehir kıyısında olmasını temenni ettiğim Calum'un yanına yönlendirdim. 


***

buradayımmmmmmmmmmm tekrardaaaannnnn

bir şeyler karalayalım dedik.. umarım beğenirsiniz.. birazcık körelmişim.. siz görmezden gelin şimdilik bunu.. hala buralarda birileri varsa sizi çok özlediğimi bilin :((

görüşmek üzereeeeee

love is a losing game / hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin