.Kaçış

86 7 12
                                    

Çin, Atina'daki toplantı salonunda herkes için çok zor bir konuşma yapmıştı.

"Bu olağanüstü bir iddia, özellikle de günlüğün tamamını okumamıza izin vermiyorken..." dedi sakin ama ciddi bir sesle Almanya. Başına korkunç bir ağrı girmişti. Belki de diğer pek çok ülkeden çok daha genç olduğu içindir, büyü gibi şeylere inanmıyordu. Hele hele aralarından birini bu kadar iyi kamufle edebilecek bir şey mümkün olamazdı, ama buldukları sözde kanıtı incelemeden durumun aslını anlaması da güçtü.

"Biliyorum." dedi dişleri arasından Çin. İki eli arasında birbirine dikilmiş sayfalardan oluşan günlüğü, biri almak isterse iki kolunu da kopartmalarını gerektirecek kadar sıkı tutuyordu.

"Ama bu bir günlük. Üstelik burada yazanları herkesin duymasını isteyeceğininizi hiç zannetmiyorum aru." dudağının kenarı seğirdi. Hala çok kırgındı, hala çok öfkeliydi.

"Türkiye temsilcisi gelip elimden günlüğü almadığı, açıp kendisi okumadığı sürece bu kadar kanıt gösterebilirim aru."

Herkes sessiz bir tedirginlikle birbirleriyle bakıştı. Günlükte bahsedilen kadını tanımayan da çoktu, tanıyan da- İngiltere basbayağı morarmıştı ve onu hemen arkadan Fransa takip ediyordu.

Bu ağır sessizliği, Çin'in telefonundan gelen Shinatty-chan (hani Hello Kitty'nin çakması) giriş müziği böldü. Arayan Litvanya'ydı.

"Litvanya arıyor aru."

Almanya şakaklarını ovarak, oturduğu sandalyede geri yaslandı. "Hoparlöre al." Çin de öyle yaptı.

"Alio, Çin?"

"Hoparlördesin aru. Ne oldu? Türkiye'yi yakalayabildiniz mi?" hattın öbür ucundan keskin bir nefes duyuldu. "Kaçtı..."

Çin'in elleri arasındaki sıktığı telefondan bir kıtırtı geldi. "Ne demek kaçtı?" erkek, kanının yandığını hissediyordu. Çin toplantıyı bölerken, diğerlerinin de Türkiye'nin peşine düşmesine Litvanya karar vermişti. Şimdi de kadını köşeye sıkışmış durumdayken parmakları arasından kaçırdıklarını mı söylüyordu?

"Burada bir oda dolusu ülke temsilcisi onu yargılayabilmek için bekliyor ve siz onu kaybettiğinizi mi söylüyorsunuz aru? Sözde en güçlü ülke, bölgeyi en iyi tanıyan ülke ve Türkiye'yle diplomatik ilişkileri iyi olan ülkeler olduğunuz için gittiniz! Birkaç saatte halledebileceğinizi söylemiştiniz! Bu ne çeşit bir rezalet!-"

"Yunanistan'ın burnunu kırdı!" diye haykırdı Amerika, telefonu ele geçirmiş gibi duruyordu. Nefes nefese konuşmaya devam etti:

"Onu İstanbul'daki evinde bulduk- ama bizimle konuşmak bile istemedi! Arka bahçeden çıkıp kaçtı- sen ne demiştin Yunanistan bro?"

"...Ceviz ağacından düştü." muhtemelen burnu kırık olduğu içindi, uyuşuk erkeğin sesi komik çıkıyordu. Hala çok kafası karışık ve tedirgin olmasına rağmen, Prusya kıkırdadı.

"Ceviz ağacından düştü! Evet! Ağaçtan düştüğü gibi kalktı ve yalın ayak bizden kaçtı, Çin! Sonra Yunanistan ara sokaklardan geçerek önünü kesip onu yakaladı. Yani, ben Türkiye'nin uluslararası bir suç işlediğinden emin olduğum için onu biraz hırpalama taraftarıydım aslında- sonuçta villain olanlara kahramanalar müdahale etmeli! Ama onu kıstırdığımızda histerik bir şekilde ağlamaya başladı. Onunla konuşmayı, daha fazla sorun çıkartmadan bizimle gelmeye ikna etmeye çalıştık ama bana soracak olursan dostum, iletişim kuramayacak durumdaydı- kafasını asvalta falan vuruyordu. Biz de... acıdık ona, işte." Amerika epey gergince kıkırdadı.

Mektup Kde žijí příběhy. Začni objevovat